20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Y niiar önce, Adam Sa- nat'ta "Yazıyla Yazınca" köşeslnde sürdür- düğüm yazılanmın, ilk romanlara özgü- lediğim birinde "Ro- manKDkler" başlığı- nı kullanmıştım... "KltaplarAdası'nda. ikl sözcüğü ayınp öyle kullanayım is- tedlm bu kez. Peki, yazarlann yayımla- nan ilk romanlannı ötekllerden ayır- mak, bir kenarda mı tutmak gerekir iiie? Kuşkusuz görece bir yaklaşım bu... Iste- yen katılabilir buna, dileyen karşı çıkabi- lir. Nitekim yukanda andığım başlığı sö- zümona alaya alan- lar da olmamış de- ğildi. Kendi payıma yazarlann ilk ro- manlanyla sonraki romanlan arasında gerek evrenleri, ge- rekse yaratılan kah- ramanlar, blçemsel yapılandırma, izlek- sel, blçimsel, dilsel örgülenişteki düzey bağlamında belirgin farklar olduğunu düşünürüm öteden beri... Yazınbilimci- ler, eleştlrmenler, roman üzerine çalı- şanlar genelde ilk romanlarda özya- şamöyküsel yanla- nn ağır bastığını, ayırdında olunma- dan bir iç dökmenin kendini gösterdiğini öne sürmezler mi? 0 halde ilk romanla- n, yazarlann ilk ev- re ürünleri olarak almak yerine bu- nun, kendi yerlni bulma sürecindekl ilk uğrak anlamında alınması daha doğ- ru görünüyor. İlk romanlann nahif bir yanının olabileceği- ni kabullenmenin sakıncası mı var? Kaldı kl bu yargı Dostoyevski, Kafka, Faulkner, Marquez vb. yazarlann ilk ro- manlan için de pay- laşılabllir sanıyo- rum. Romaniklerya da romanilkler...öyleyse ilk romanlar yanlış bir kanıya da gö- türebilir insanı. Bu yüzden ilk romanlarla yetinil- memeli kesinlikle, arkadan gelecek verimleri iz- lemek için de yoğun çaba harcanmalı! Yalnız roman mı, ilk öykü, oyun, deneme, eleştiri kitaplannı okuduğum yazarları da sonra- dan aldıklan yolu, çizdikleri eğriyi izlemeye, on- lan, yazınsal serüvenleri bağlamında, süreklilik ilkesiyle okuyup tanımaya çabalarım hep... Kal- dı ki herhangi yazarın tek kitabını okumayı, onu tanımak için yeterli görmenin olanağı var mı? "Kitaplar Adası"nda ilk kitaplara yer açmam da bundan kaynaklanmıyor mu? BUYURUN İLK ROMANA! Okuduğum ilk romanlara, yazarının hemence yayımladığı ikincisinin katıldıgı, bu arada ilkini okuma fırsatı yakalayamadan ikincisini okudu- ğum ya da ikincisine ulaşamadığımdan ilkinde kaldığım oluyor... Bu çerçevede Aslı E.Perker'in (d.1975) birlikte gönderdiği Çınar Yayınlan tarafından yayımla- nan ilk iki romanı Başkalannın Kokusu (2005) ile Cellat Mezariığı (2009), Meliha Akay'ın (d.1960) Ateşin Külü Suyun Mili (Pupa, 2008), Mürselin Kurt'un (d.1967) Adımdan Once (Si- yah Beyaz, 2009), Devrim Kodakçı'nın (d.1976) Kebikeç (Arkadaş. 2010). Mümtaz Mehmet Tü- tüncü'nün (d.1957) Küheyli Buharlan (Kanat, 2009), Ferhan Şaylıman'ın (d.1956) Zaman Ge- riye Dönmez (Merkez, 2006), Ibrahim Diz- man'ın (d.1961) Başka Zaman Çocuklan (He- yamola, 2007), Günhan Kuşkanat'ın (d.1961) Kıyısız Gemiler (Doğan, 2006), Izzet Harun Ak- çay'ın (d.1953) bir üçlemenin iiki olarak tasaria- dığı General Söz Verdi (Berfin, 2006), Gürhan Adana'nın (d.1968) Hırs Kapanı (Kendi yayını, 2010) adlı romanlannı sayabilirim... Işte on ya- zardan beş yıl içinde yayımlanmış on bir ro- man... Yazarlann ilk üçü kadın ötekiler erkek. Eğer öykü türü olsaydı, oran tersine çıkardı herhalde. Gerçekten kadın yazarlarımız tartışmasız doruk oluşturuyor öyküde. Zaten öykü, daha çok ka- dın yazarlann, roman ise erkek yazarlann içsel- leştirdiği tür olarak görünüyor. "Son yıllann veri- leri" dikkate alınarak en azından "şimdilik" kay- dıyla, bunu söylemek olası. İlk romanlannı verimleyen bu yazarlann do- ğum tarihleri sıralandığında aralarına farklı bir yazar kuşağı da girebilir. öylesine geniş bir za- man yelpazesine yayılıyoriar yani. İlk romanları yayımlayanlar farklı yayınevleri... Kitabını kendisi yayımlayan bile var bu arada. Yukanda sıraladığım romancılan örnek-model bağlamında almadığımı, rastlantısal olarak seç- tiğimi söyleyeyim. Bu yazarlann roman kaleme almaya yöneliş- lerini nasıl değerlendirmeliyiz, bunun üzerinde önümüzdeki hafta daha ayrıntılı duracağım. Ama belli ki yukarıdaki on yazar, aylar, yıllar sü- ren bir içselleştirme, bunu kendi dünyalarında yaşamsal bir uğraşa dönüştürmenin sonucunda kaleme alıp verimledi bu romanları... "ATEŞİN KÜLÜ SUYUN MİLİ'... Yazar Meliha Akay, üç öykü kitabından sonra kaleme almış görünüyor Ateşin Külü Suyun Mill adlı romanını. Ben onun Gülüşün Gelincik Tarlası (Epsilon, 2004) başlıklı öyküler toplamını okuyabildim yalnızca. Yaşamöyküsüne baktım, iki öykü kitabı daha var yazann: Yağmura Tu- tulanlar (2002), Ya Kaybolursan (2006). Tek bir öykü kitabından kalkılarak ne söyle- nebilir? İlk öykü kitabı olsaydı yazmak kolaydı, bilmediğim iki kitabı daha var oysa Akay'ın. Ama öyküler okunduğunda işin inceliklerini bi- len bir yazar olduğu anlaşılıyor onun. Gülüşün Gelincik Tarlası'nda topladığı öykülerin anla- tımcı örnekler olduğunu söyleyebilirim yine de. Nitekim bu anlatımcı tutumu romanda da sıklık- la önümüzü kesiyor. Yine de bir yazar, üç öykü kitabından sonra tutup roman yazıyorsa eğer, bu deneyimin kat- kıya dönüşeceği açık. Bu nedenle, kitabı oku- maya zorunlu bir duruşla, usta işi olmasa da en azından gerekiriikleri yerine getirilmiş bir roman beklentisiyle başlıyorsunuz... Daha ilk ağızda göze çarpan dildeki seçicilik, ayrıntıları roman evrenine özenle yerleştirme, kahramanlarını yapılandırma, örtük bir anlatı düzleminde, kendilerini hemen ele vermeyen katmanlar yoluyla derinlikleri sezdirerek bunları yerleştirme, hiç kuşku yok ki yazarın öykü mut- fağında kazandığı deneyimden kaynaklanıyor. Bundan çıkarılacak sonuç; yazarın küçümsene- meyecek bir birikime sahip olduğu... lyi de üç öykü kitabından sonra roman verim- lemeye yönelişinin nedeni ne olabilir Meliha Akay'ın? Bu soru öyküden romana ya da ro- mandan öyküye gidip gelen veya tahterevalli oynayan tüm yazarlara yöneltilebilir elbette. Demek ki Meliha Akay'ın roman yazmasına yol açan iç dürtünün de, yazınsal sanat temelin- de yeni evren modeli yaratma isteği, ötesinde tutkusu olduğu söylenebilir pekâlâ. Bu çerçeve- de romanın adı bile bir imgelem kapısı aralıyor. Yazar, roman kahramanı Hazal'ın ağzından şöyle söylüyor: "...Ne zaman kor ateşten geriye kalan külleri görsem, ne zaman tartada, bağda, bahçede yatağından taşan suyun ardında bı- raktığı milin üzerinde yürüsem bumumun dire- ğini sızlatan onca çağrışım..." "...Yaşanamadan yitirilen sevdalann, yenilgilerin, yalnızlıklarla örü- lü gelgeç birlikteliklerin ardından söylenebilecek başka bir şey gelmiyor aklıma." "Ateşten geriye kalan kül, sudan arta kalan mil ne ise; bizden geriye kalacak olan da tek bir hikâye..." (126, 127) Sezilebileceği gibi yazarlar, kahramanlarını da yeni, farklı evren yaratma tutkusu olan, öncekini reddedip direngen bir girişkenlikle yeni evrenler kurmaya çabalayan kişilerden seçiyor hep ro- manlarında. Meliha Akay'ın Hazal'ı da böyle... Hazal, anne babası tarafından varlıklı, ama çocuksuz oluşu nedeniyle çocuk yaşlarda am- casıyla yengesine verilmiştir. Bu acılı çocukluk çağıyla ilk gençliğinin ilkyarısını kendi kasaba- sında. öteki yarısını yeni ailesiyle birlikte bir Avusturya kasabasında Peter'le yaşamıştır. Romanın sarmal anlatımı içinde biz Peter'i pek tanıyamasak da Emre'yi bütün ayrıntılanyla tanıma fırsatı buluruz. O da sığınmış bir ailenin çocuğudur. Zaten babasız büyüyen Emre, arka arkaya kardeşiyle annesini de yitirince, amcası tarafından kimsesizler yurduna verilir. Ancak bu arada Hazal'ın ailesiyle kendi ailesi arasında bir dostluk kurulmuş, Hazal'la "ikiz kardeş" (188) gibi olmuştur. Ne ki bu duygu, on altı yıl sonra (197) yeniden karşılaşmalannın ardından güçlü bir aşka dönüşecektir. Ama ikisi demutsuz bi- rer evlilik yaşamıştır yazann da sıklıkla vurgula- dığı bu iletişimsizlik çağında. Hazal'ın özöyküsel C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 6 1 aktanmından ilk gençliğinin iki değerli aşkı ol- duğunu öğreniriz Emre'yle Peter'in. 1970'lerde başlayan bu ilişkilenişler düzlemi- ni, biz roman zamanı olarak alınan 1989'da ye- rine oturtmaya koyuluruz ağır ağır. Hazal onca düş kırgınlığının ardından yeniden kendi kasa- basına dönmüştür Anneannenin korunan evin- de, Mahmut Dedeyle birlikte yaşamaya başla- yan Hazal, akıp gitmekte olan yaşamını sorgu- layıp yeniden düzene koyma arzusu içindedir. Geçmişteki öykü yazarlığını da ısıtacaktır bu arada. Emre'nin umudu ise kendi şiirinde görü- nür. Sonuçta okur, bir aşk romanının dolantıları içinde, Hazal'la Emre'nin örselenmişliklerini onarmaya çabalayışlanna, kendileri için yeni bir evren yaratma girişimine tanıklık yapıyor dene- bilir... Romandan bunca özet vermeye kalkmam boşuna değil. Çünkü yazar, romanını onca öykü deneyimine karşın kimi hatalardan anndıramı- yor. Neler bunlar: 1 .Romanın melodramatik ya- pıya kaymasına göz yumuyor, 2.Yazınsal ger- çeklik açısından rastlantıları temizleyip temel- lendiremiyor, 3.Sıgınma olayı gerek kurumsal (kimsesizler yurdu. evlatlık), gerek kişisel (Mah- mut Dede, Haydar, Yusuf, Emreler vb.) olarak romanda çok fazla yer tutuyor, 4.Biçimsel ola- rak Emre'nin Haydar'a özöyküsel aktarımı anla- tıda aks çatlamasına, Emrelerin "mandası-man- dalan" belirsiziiği ise çelişkiye yol açıyor. So- nuçta bütün bunlar romandan beklenen ger- çektenlik duygusunu zedeliyor ister istemez. ROMANI OLAĞANIN KISIR DÖNGÜSÜNDEN KURTARMAK... Buna karşın, okur olarak Akay'ın romanını tat alarak, beğeni duygusuyla okuyabiliriz elbette. Ancak romanın alımlanışına vanp dayandığında konu neler söylemek gerekir? Hoşlanma, hatta estetik haz, sanatta zorunlu- luğu dayatan alımlama estetiğinin yanında ister istemez "amatör ölçek"te kalıyor. Bir romanı estetik açıdan değerli kılan yan, okurun ondan aldığı hazla değil roman sanatı açısından yaza- nn yapıta yüklediği nitelikle ortaya çıkıyor çünkü daha çok. Değerli öykücü-romancı Inci Aral, tarihi kişilik olarak Resneli Niyazi'yi anlattığı bir yazısında bundan roman kahramanı yaratmaya girişme- nin zorluğuna getiriyor sözü -Cumhuriyet'teki köşesinden okuyamayanlar için aktarmış ola- yım: "Kimileri yaşadıkları olaylar yüzünden ha- yatlannın roman olabileceğini düşünürler. Oysa hayatın ilginç ve inişli çıkışlı oluşu bunun için yeterli degildir. Roman kahramanını derin bir sezgiyle, kullanmayacağımız ayrıntılarla ama hayal zenginliğiyle yeniden kurup yaşatmadan, ruhunu zamanın duygusuyla özümleyip kavra- madan edebiyata taşıyamayız." (8.6.10) Kendimizden roman kahramanı ya- ratmaya dönük düşünce gelgitlerine de uğrayacağız "Kitaplar Adası"nda roma- niklere ayıracagım haftaların birinde. Kuşkusuz eli yüzü düzgün, insanda okuma isteği uyandıran bir roman Ate- şin Külü Suyun Mili... Ama yine de şu soruyu yöneltmeme izin verin lütfen: Bir romanın iyi kaleme alınmış ustalıklı, hoş yapıt olması, hatta estetik somutluk, kuntluk, bütünlük, özgünlük taşıması söz konusu yapıtın yazılması için zo- runluluk bulunup bulunmadığı sorusu- roman" bağlamında verilmiş yanıt değeri taşımaya yetecek midir dersiniz?... Sonra Meli- ha Akay ya da öteki yazarlar neden roman yaz- maya yöneliyor? Neden şiir, öykü, oyun, resim, müzik değil de roman? Gelin bu haftaki "Kitaplar Adasfnı bu sorular- la noktalamış olalım... Haftaya romanikler ara- sındaki gezintimizde bir yandan bu soruları deşmeyi sürdürelim, öte yandan yeni sorular üretmenin de önünü açmaya çabalayalım birlik- te... • SAYFA 21 ı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle