22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Hal Nledzvleckiden DiklzlemeGünlüğü' Gözetliyorum, o halde vanm! Hal Niedzvieckl, Diklzleme Günlüğüvto, yeni lletlşlm araçlarının eğlence sektörü dışında toplumu nasıl de- ğiştlrdlğlni Irdellyor. Bu "küitürün polltlka ve gün- lük yaşam üzerlndeki etkl- lerlni göstermeye çalışan Niedzviecki, popüler kültü- rün röntgenclllge, röntgen- clliğin belgesele. sanata ve haber bültenlerlne; rönt- genclnln "gazeteciye" nasıl dönüştüğünü anlatıyor. n All BULUNMAZ I * nsana bugün her şey "nor- I mal" görünüyor. Şaşırmayı I bırakmak, pek çok tehlikeyi J _ de beraberinde getirdi. Şaşır- maya şaşırmaya, hayatımızi kıışa- tan, hatta kısıtlayıp bizi korkutan her türlü eyleme de alıştık. Yaşamın çemberini daraltan, üzerimizde baskı kurup tepemizde Demokles'in kılıcı gibi sallanan izlenme de bu eylemlerden; alıştığımız ya da alışmak zorunda bırakıldığımız "nor- . mallerden" biri. Hal Niedzviecki, tarih- • sel sürecini ele aldığı bu eylemin bütü- nüne "dikizleme kültürü" adını vermiş. Bunun, nasıl bir "kültür" haline geldiği- ni sorgulamak nnu, hem düşündürücü hem de trajikomik sonuçlara götürmüş. "İNSANLIĞINIYİTİRMİŞ İNSANUK" Rahmetli George Onvell, 1984ü kale- me aldığı yıllarda, gözetlemenin ileride daha büyük bir baskı unsuruna dönüşe- ceğini not ettiğinde, herhalde bugün ya- şananlann yoğunluğunu kcstircmezdi. Evet, gözetleme, günümüzde de baskı aracı internette paylaşım sitelerindeki gö- nüllü teşhircilik, Onvell'in gözlerini ya- şartırdı. Herkesin birbirinin bahçesine, evine, yatak odasına ve neredeyse tüm hayatına kamp kurduğu 21. yüzyılda, bilinmeyen pek az şey kalmasına şaşmamak gerek. Siz buna "dikizleme kültürü", "abartılı paylaşım" ya da "sivil denetim" diyebilir- siniz pekâlâ. Ama kazın ayağı o kadar masum mu, o tartışmalı işte. Gizli servislerin, dolandıncılann ve ki- şisel düşmanlann ele geçirmek için mesai harcadığı bilgileri, kendiliğinden ve ek- siksiz şekilde paylaşıma sunmayı, birbiri hakkında dedikodu yapmanın kapısını aralama diye niteleyip geçiştirebilirsiniz. Ne de olsa dedikodu ruhun gıdası; Ni- edzviecki'nin deyişiyle bu, "bilmek ve bi- linmek" biraz veya kamuya açılan hayat. Her an burnumuzu sokacağımız yeni ya- şamlar arama dürtüsü. Ünlü ya da sıradan; olabildiğince çok hayata girmeye, onları dibine kadar açığa çıkarmaya gayret ediyoruz. Bunu yapar- ken elbette çelişki içindeyiz, Niedzviecki bunu çok güzcl özetlemiş: "Bir taraftan yüksek güvenlikli evlerimizde, kilitli ka- pılann ardında saklanıyor, kendimizi SAYFA 14 dünyadan cep telefonumuzun ya da MP3 çalanmızın kulaklığını takarak soyutluyo- ruz. Bir taraftan da bütün sırlanmızı blo- gumuzda ve sosyal paylaşım ağlarında anlatıyor, fotoğraf ve video yüklüyor; tel- evizyon programlarında ve aklımıza gele- bilecek buna benzer yerlerde içimizi dö- küyoruz." Dikkat çekmek istiyoruz; teşhir etmek ve edilmck de. Çoğunlukla ipin ucu kaçı- yor, garip ve aslında bir o kadar da "do- ğal" bir sonuca ulaşıyoruz: Sanal ile ger- çek birbirine kanşıyor. "Gerçeğe" dönü- şen sanallık içinde kendini tatmin etmeye uğraşan milyonlarca insan var ve kim ne derse desin, hepimiz onlardan biriyiz. Bu "insanlığını yitirmiş insanlık" soru- nunun en revaçtaki "çözümü" de "dikiz- leme kültürü" Niedzviecki'ye göre: "Di- kizleme kültürü", kişinin kendini birey gibi hissetmesi, küçük sanal tatminlerle dünyayı kucaklaması ve ona egemen ol- duğunu sanmasını sağlıyor. Gelip dayandığımız noktada Niedzvi- ecki'nin yardımıyla şöyle demek de olası: "Hepimizin hayatı izlenmeye değer, he- pimizin hayau para eder (!)" tnsanın kendini metalaştırmasının bir türü değil mibu? Kişinin hem oyuncuya hem de bir nes- neye dönüştüğü bu yapı, belalanna rağ- men inanılmaz bir çekiciliğe sahip ve ka- fa kanştınp korku yaratsa da, vazgeçile- meyen esir alıcı özelliğiyle ortalığı kınp geçiriyor. Ne kadar kendiniz olacağınız veya ken- dinizle ilgili ne kadar şey paylaşacağınız size kalmış ama sıradan olun, yeter. Di- kizlenmeye açık olun, gizli bahçenize gi- rilmesine izin verin, oradaki çimenleri bir güzel ezdirin; işte o zaman sanal dünya- nın aranan ismi haline gelirsiniz. Bu da, hem sizin hem de karşı tarafın tatmini için en önemli adımdır. Dikizlcmcnin adeta histeri benzeri bir krize dönüştüğünü kabul etmek zorun- dayız. Itinayla yaratılan dikizcilerin dün- yasında hayatlara dahil olmak, tatmin ya- nında kârlı bir iş artık. Filmler, gösteriler ve televizyon programlarının büyük bir kısmı bu tema etrafında dolanıyor. Ni- edzviecki'nin örnekleri de hep bunlar üzerine. Atsineğine dönüşen kamera eşli- ğinde, insanın en gizli noktalarının keşfi: "Dikizleme kültürü" için bulunmaz bir fırsat. Yalanın kendi gerçeğini oluşturduğu dünyada, sırnn ortaya çıktığını hisseden- lerden beklenen bir tek şey var: Hayatla- nn yeniden yorumlanması. Sanallıkla kurgunun bir zaferiydi bu. Üstelik Ni- edzviecki'ye göre "hayatın kendisinden Nledzvleckl-ve göre: -Diklzleme külturü". klslnln kendini blrey glbl hissetmesi, küçük sanal tatminlerle dünyayı kucaklaması ve ona egemen oidugunu sanmasını saOiıyor. de heyecan verici" bir şeydi. Ama en önemlisi, "uydurma hikâyeler, hayatın kendisine benzedikçe daha da dikkat çe- kiyordu." ANTİSOSYAL "SOSYALLİK" Andy Warhol, "15 dakika" demişti ama bugün insanlar, ortalıkta görünmek için sadece bir dakikaya büe razı. Fark edilme tutkusu hatta takıntısı, milyonluk şehirlerde ve milyarlık ekranlarda tavan yapmış durumda. Hiçbir eylem önemli değil, yeter ki dikizleyip dikizlenebilelim. Eğlenceye dönüşen intihar, seks, cina- yet ve sınır tanımayan her eylem, "dikiz- leme kültürü" ile "abartılı paylaşımın" birkaç durağından biri sadece. Niedzvi- ecki'nin de dcdiği gibi "sırlar, değerli metalar"dır ve bir dakikalık ün için bile yeterlidir. Dikizlemenin bağımlılık yarattığı da bir gerçek. Yazara göre "bir kez başladı- ğında duramazsınız, çünkü size (ya da başkalanna) özel anlan 'kamuya duyuru- lur' formuna soktuğunuzu bir noktadan sonra unutuyorsunuz." Bu kültürün yapı- taşlarından biri de güvenlik adı altında maskelenen bir dürtü. Niedzviecki'nin satırlanna göre, günümüzdeki dikizleme dürtüsü sayesinde "insanlan gözaltında tutma arzusu, 'Dikizleme Çağı'nda altın devrini yaşıyor; gözaltında tııtmak dikiz- lemeyi mümkün kılıyor ve dikizlcmek, gözaltında tutmayı hoş görmemizi sağlı- yor." Ama güvenliği sağlayalım derken paranoyaklaşmak da olası. Aradaki o ince çizgi he- men aşılabiliyor. Aşmaya da hazınz zaten. Aynntılan öğrenmeye ve her seferinde bir yenisi- ne ulaşmaya çabalamamn doğal sonucu paranoya- dan başka bir şey değil. Bunun ötesinde "dikizle- me kültürü"nün bir par- çası olan gözaltında tutma saplantısı, "bilmemiz ge- rekenden fazlasını gösteri- yor" ve hep daha ileri git- memize neden oluyor. Toplumda tedirginlik yaratan ne varsa, hemen hepsinin (cinayet, kargaşa vb.) eğ- lence veya "topluma hizmet" amacıyla öyküleştirilmesi, gerçcği en dibine kadar göstermenin hiçbir sakıncası olmadığını kanıtladı. "Dikizleme Çağı" bir bakıma önümüzü açtı. Sözü yine Niedzviecki'ye verelim: "Dikizleme Çağı'na girdiğimizden bu yana Büyük Birader'den de korkmuyo- ruz artık. Hatta tersine, Büyük Birader gözlerini üzerimize çevirsin diye çıldın- yoruz. Dahası, bizzat Büyük Birader ol- mak istiyoruz. Onun sonsuz, her şeyi gö- ren ve en önemlisi medyayı elinde tutan gözlerine sahip olabilmek için yapamaya- cağımız şey yok. însanlann sızlanmasını, devirdiği çamlan, talihsiz açıklamalannı en önce biz duymalıyız. Ayrıca i/lemelde kalmamalı, izlenmeliyiz de." "Dikizleme kültürü"nün mottosu da ortaya çıkıyor böylece: "Kimse bizi gör- mez, hiçbir makine bizi kaydetmez, kim- se bizi sergilemezse yok oluruz." Görii- nerek ve görerek; ortaya saçılarak ve sa- çarak, varlık alanımızı genişletiyor, daha da önemlisi yok olma korkumuzu dindi- riyoruz. Böyle olunca, güvenlik ve mahremiyet adına hemen her şey geriye itiliveriyor. Niedzviecki'nin anlattıklarından yola çı- karak şu söylenebilir: Mahremiyet hiçbir şeydir, paylaşmak ve fark edilmek her şey!.. "Dikizleme kültürü" ile "abartılı payla- şım", bize antisosyal bir "sosyallik" sunu- yor. Bu durumdan memnunuz. Hayatın artık orada aktığını varsayarak, tüm gü- cümüzü o ortama harcamaya gönüllü oluyoruz. Sanallık ile gerçeklik arasındaki bu eksen kaymasının arzulu bir neferiyiz aruk. Bu bağlamda sosyal medya, ulaşa- mayacağınız pek çok insanla sizi ilişkiye sokuyor, kimi tartışmalann içine çekiyor ama Niedzviecki'nin birkaç uyansı var: Sosyal medya, "dikizleme kültürü" ve "abartılı paylaşım", anlamlı ilişkilcr kur- maya ayrîlacak zamanı çalıyor, yüz yüze gelmenin önünü kolaylıkla tıkayabiliyor. Lnsanlarla, monitör aracılığıyla ne kadar duygusal bağ kurulabilir? Kısacası, sosyal medya, "dikizleme kül- türü" ve "abartılı paylaşım" insanlann arasına mesafe koyarak hayatımızdaki boşluklan "dolduruyor." Ama bu, ne öl- çüde sosyallik orası belirsiz. Dijital dün- yada bir hayalet olarak var olmayı kabul- İenmek, sosyalliğin önüne koca bir duvar örüyor. İnanılmaz bir "bilgi" denizi kıyısında duruyoruz ama gerçekten biliyor muyuz? Yoksa sadece büdiğimizi mi sanıyoruz? Boşluklanmızı "dikizleme kültürü", "abartılı paylaşım" ve sosyal medya ile dolduruyoruz doldurmasına da, dolu muyuz aslında? Niedzviecki'nin Dikizle- me Günlüğü, anlattığı onca olay ve verdi- ği birçok örnek sayesinde, bu türden ya- lın ama ağırlığı tartışmasız sorular ııyan- dırıyor zihinde. • bulunmaz_ali@hotmail.com http^/bulunmazali81.blogspot.com Dikizleme Günlüğü/ Hal Niedzviec- ki/Çeviren: Gökçe Gündüç/ Ayrtntt Yayınları/304 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1061
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle