19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
PERİHAN ERGUN Araştırma sonuçlarına göre; toplumda işsizlik doğal olarak açlık birinci, çevre bilincinden yoksunluk da ikinci derecede yer alıyormuş. Çok şaşırtıcı ve kabul edilemez olayları izlerken, “Bu toplumun genleri mi bozuldu?” derken, en önemli etkinin bu iki öğe olduğunun da bilincindeyim. Çünkü gençlerimizin - yükseköğrenimliler başta olmak üzere- dörtte biri işsiz dolaşıp duruyor. Bugün ekranda üniversite bitirmiş gencecik bir oğlumuzun “Artık iş bulmak umudunu yitirdim. Babamın bir avuç emekli geliriyle zar zor kaynayan tenceresinden yediğim her lokma bana zehir oluyor” deyişi acaba benim gibi bu duruma sebep olanların da içini sızlatıyor mu? Hiç sanmıyorum, onlar mülklerine mülk, yakınlarına, yandaşlarına zenginliklerini arttırıcı işler bulma yolundalar. Seçime gidileceği günlerde üzerine adlarını yazdırdıkları çoraplarını ayaklarına geçirerek “Bakın biz sizleri nasıl düşünüyoruz” görüntüsüyle garip gurabaları bir torba makarna vs. ile kandıracaklarına inanarak yola devam demektedirler. Toplumda akıl almaz dolandırıcılıkların, cinayetlerin, hırsızlıkların, bu duruma dayanamayıp intihar edenlerin özünde bu nedenler yatmaktadır. Tekerleme haline gelmiş olan, “Açlık sofuluğu bozar” atasözü bu konuların en açık tanımıdır. Gelelim çevre bilincinden yoksunluğa... Yurdumuz dört dörtlük ziraat ülkesiyken siyasilerin aymazlıklarıyla en verimli topraklarımız yozlaştırılarak, birçok besin maddelerinde dışa bağımlı hale getirildik. Yayla ve ovalarımızda zevkle seyrettiğimiz altın başaklı buğdayımızı, bakliyatımızı, neredeyse patatesimizi, en büyük gelir kaynağımız olan pamuğumuzu -Iğdır’da kozasında pembe renkte yetiştirilmişini de görmüştüm-, fabrikalar açtıran şekerpancarımızı ve daha birçok ürünümüzü bizden çok daha az topraklara sahip olan ülkelere ihraç ederken ithal edici olduk. Hayvancılığımızı da tükettik. Birçok büyük ve küçük baş kasaplıkların yanında tavuk çiftliklerimizin de kapanmasına acımasızca neden olduk. Halkımızın çoğunluğu ancak kurban bayramlarında et yiyebilecek hale düştü. Ne idüğü belirsiz ithal etlerle ağzına bir parmak bal çalınmaya çalışılıyor... Basından öğrendiğimiz bir ihanet de 2004 yılında yapılan düzenlemeyle hükümetin yandaşlarıyla yakınlarına 14 bin 862 kilometrekarelik maden alanı için ruhsat verdiği de hayıfllanmamıza neden oldu. Verilen örneklemede her bir tahsisin Yalova ilinin 2-3 kat büyüklüğünde olması beyinlere balyoz gibi indi. Böylece halk açlık ve yoksullukla yanıp tutuşurken, maden arama ruhsatı verilenler, akıl almaz varsıllıklara ulaşıyor. El insaf! Bunca çaresizliğin getirdiği dertler yetmezken bölgedeki Müslümanların liderliğine soyunan iktidarın başının plansız, tedbirsiz serüvenciliğiyle Filistin’e özellikle Hamas’a gıda, ilaç, yapı malzemesi taşıyan Mavi Marmara gemisine giriş izni vermeyeceğini bildiren İsrail, uluslararası sularda komandalarıyla saldırıya geçerek yaptığı katliamda 9 ölüme, birçok yaralanmaya neden oldu. İktidar, İsrail’e uygulayamayacağı yaptırım söylemleriyle gündemi lehine çevirmeye girişti. Her zaman olduğu gibi acımasız terör örgütü PKK fırsatçılığıyla gene aralıksız eylemlerle ilk kez bir subayın taze gelin eşiyle 40’a yakın askerimizi katletti. Analara, kardeşlere, evlatlara gene kanlı gözyaşları döktürdü. Hani demokratik açılım gözyaşlarına son verecekti? Coşkulu, etkili sözlerle gerçekleri örtmeye çalışma yerine, önce içerde ekonomiyi, yoksunluk ve yoksulluğu hallet, ondan sonra kahramanlık senaryolarına soyun. Çünkü; bunları stratejik ortaklarınız ABD’yle öz evladı İsrail ve AB’nin bir bölümü hazırlıyor. Sizler onların kurguladığı sahnelere zaten daha önceden mahkûmiyetinizi imzalamamış mıydınız? Büyük öğreticiniz Feto da bunu sizleri suçlamalarıyla hatırlatmadı mı? Halkımız kaybettiği şehitlerinin yasını tutarken bunları görmüyor, düşünmüyor sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Korku toplumu yaratmak amacıyla yapay özel mahkemeler de kursanız kesinlikle zamanı geldiğinde bu günahların vebali sizlerden tek tek sorulacaktır. Berhan Şimşek’in CHP İstanbul İl Başkanlığı’na getirilmesi çok isabetli oldu. O, sanatçı kişiliği yanında yüreği vatan sevgisi ve yurtseverliği de taşır. Başkanlığını kutluyorum. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Çılgınlık!.. Korku, cüret ve çılgınlığın tetikleyicisidir!.. Korkuyorlar… İktidarın, gözle görülür biçimde, ellerinden kayıp gittiğini görüyorlar ve çok korkuyorlar... İşbirlikçiler daha da panik içinde... Yazılarından, konuşmalarından nasıl bir ruh hali içinde oldukları kolayca anlaşılıyor... Giderek yükselen endişe ve kaygı ise doğal olarak cüretkâr bir çılgınlığı tetikliyor!.. Öyle ki; Anayasa Mahkemesi’ne, anayasa suçu işlemeyi bile göze alarak saldırıyorlar; yandaş medya, Anayasa Mahkemesi üyesini istifaya davet edebiliyor... Özel yetkili mahkemeler, Yargıtay’ın suç duyurusunu bile göz ardı ediyor... Kısacası, iktidar ve yandaşları, suç işlemek pahasına kaos yaratmak için ellerinden geleni yapıyor ve adeta haykırıyorlar. - Bizden sonra tufan!.. Gelin, son on gün içinde yapılan çılgınlıkları alt alta sıralayalım… - Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can iktidarı, bağlı olduğu mahkemenin kararlarını “yok saymaya” davet etti!.. Raportör Can daha da ileri gitti ve “Oluşacak kaosu göze almak gerekir” bile diyebildi!.. AKP’nin anayasa taslağı hazırlayıcısı Ergun Özbudun, raportörün bu formülüne “hukuka uygun” fetvası verdi!.. Profesör Hüseyin Hatemi “yetmez” diye müdahale etti, “Hükümet hem yok saysın hem de Yüce Divan’a gitsin” dedi!.. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu durur mu, o da “Daha iyisi var, bazı Avrupa ülkelerinde (Portekiz, Romanya, Polonya) 2008’de gündeme gelen ‘Askıya Alıcı Veto’ sistemini kullanalım, mahkemenin kararının yürürlüğünü durdurup askıya alalım” önerisini yapıverdi. Ne adına?.. Çağdaş demokrasi adına!!! - Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in dosyasını bu kez de İstanbul’a, Böylece Cihaner dosyası Erzurum- İstanbul-Diyarbakır üçgeninde 4 ayda 5 bin kilometre yol gitmiş oldu. Ama bir türlü Yargıtay’a ulaşamadı. Üstelik yüksek mahkeme, Erzurum hakkında suç duyurusunda bulunmuşken!.. Cihaner’in avukatı, yarım asırlık hukukçu Turgut Kazan, bu duruma “hukuk cinayeti” dedi... - Adalet Bakanı Sadullah Ergin, İrticayla Eylem Planı’nı hazırladığı öne sürülen Albay Dursun Çiçek’in ıslak imzasının Adli Tıp’a gönderildiği süreçte, kurum başkanı Doç. Dr. Haluk İnce’nin Ergenekon savcısı Zekeriya Öz tarafından ziyaret edildiğini kabul etti... “Plandaki imza Çiçek’e aittir” kararını veren kişilerin, eğitimi yeni bitirmiş 13 günlük uzman oldukları da ortaya çıktı… - Yargıda böylesine vahim olaylar yaşanırken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türk-Arap İş Forumu’nda yaptığı konuşmada 17 Arap dışişleri bakanına, “Yakında Kudüs başkent olacak ve hep birlikte gidip Mescid el-Aksa’da namaz kılacağız” deyiverdi!. Bir aklı başında kişi de çıkıp “Hayrola efendi savaşa filan mı giriyoruz” demedi, diyemedi!.. Tüm bunları alt alta koyun, toplayın, ortaya iktidardan düşmemek için yandaşlarıyla birlikte her türden çılgınlığı göze alan bir “profil” çıkıyor mu, çıkmıyor mu karar verin… - Çılgınlık aynı zamanda felaketin de habercisidir!.. Bir Yurtsevere Mektup (66) Sevgili kardeşim Balbay, eminim senin de acı bir gülümsemeyle izlediğin bir kaos sürecinden geçiyoruz. Kartlar artık çok açık oynanıyor. Anayasa Mahkemesi’nin yok sayılmasının konuşulduğu bir dönem bu. İktidar ve yandaşlarının “her şeye rağmen yargıyı tamamen ele geçirme” savaşında son perdeyi yaşıyoruz!.. Yukarıda bir bir saydığım örnekler, manzarayı tam olarak gözler önüne seriyor. Ama hukuk her türden baskı ve zorbalığa direniyor. Prof. Mehmet Haberal’ın açtığı davayı kazanması, Yargıtay’ın, özel yetkili mahkemelerde görev yapan 9 hâkimi tazminata mahkûm etmesi, Ergenekon davalarına yepyeni bir sayfa ekledi. Bu davalarda yapılan hukuksuzluklar tescillenmiş oldu… Artık bu zulüm bitmeli: - Gazetecilik mesleği özgür kalmalı... Seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına sevgi, saygı ve özlemle kucaklıyorum kardeşim… e-posta: [email protected] Üzülmemek Elde Değil! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 17 HAZİRAN 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 CHP İstanbul İl Başkanlığı: Seçilmiş artistin yerine atanmış aktör geldi! Temel Kamil Üstünkal: “Bugünkü eksen kaymasının temeli 30 yıl önce 12 Eylül darbesiyle atılmıştı; Evren, Recep’le ne kadar övünse azdır!” Kısır Gülfatma Carlık: “Recep ‘kısır döngüyü bozacağız’ demiş. Sekiz yıldır millete yedirdiği kısır döngüler ne olacak! Çağrı Hilmi Kayıhan: “Devleti yöneten kimilerinin işlediği suçlar için savcıları göreve çağırmayı bırakın; ruh doktorlarını çağırın!” YağmurDeniz Ergenekon Tertipçileri Davası! ADETA Nazilerin Yahudilere uyguladığı soykırım gibi AKP’de yurtsever aydınlara Ergenekon dalgası ile Silivri toplama kampında kıyım uygulatıyordu ki, yıllardır yok sayılan hukuk bir anda “ben buradayım” deyiverdi! Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ergenekon dalgasında Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın tahliye başvurularını kasten reddedip tutukluluğunun devamına karar veren dokuz yargıcı (Rüstem Eryılmaz, Resul Çakır, Kemal Can, Yakup Hakan Günay, Mehmet Faik Saban, Nurettin Ak, İdris Aslan, Vedat Yılmaz Abdurrahmanoğlu, Ali Efendi Peksak), Haberal’a tazminat ödemeye mahkûm etti. Birincil savcısının hükümetin başındaki Recep’in olduğu Ergenekon dalgasında gelinen noktaya bakar mısınız; sevgili İlhan Selçuk ikincil savcı Zekeriya Öz’ü mahkûm ettirmişti, dalgaya bulaşan hâkimler de mahkum olmaya başladı! Ergenekon dalgasındaki müneccim gazetecilerin, yalaka köşe yazarlarının, işbirlikçi akademisyenlerin de toplama kampındaki yurtseverlerin açtığı tazminat davalarında mahkûm olduğunu düşünürsek yakında açılacak davanın adı kendiliğinden ortaya çıkıyor: Ergenekon Tertipçileri Davası! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AKP’NİN anayasa değişiklik paketine ilişkin davada Anayasa Mahkemesi henüz karar vermedi ama sanki iktidar aleyhine karar çıkacakmış gibi yüksek mahkeme şimdiden ağır eleştirilere uğruyor. Bülent Esinoğlu bu durumu “Dış güçler, Türkiye’yi iyice çözmek ve federasyona dönüştürmek için mevcut anayasanın değiştirilmesini istiyor” diyerek şöyle yorumluyor: “Amerikan iradesinin sorunsuz bir şekilde hükmedebilmesi, anayasanın değiştirilmesi ile mümkün olabilecektir. Meclis’ten çıkan anayasa değişikliklerinin, mevcut anayasa ile çeliştiği için Anayasa Mahkemesi’nce reddedileceği şimdiden bellidir. Amerikan iradesinin Türkiye temsilcileri, anayasa değişikliklerinin Anayasa Mahkemesi’nden geçmese bile bu kararın ‘yok hükmünde sayılmasını’ Türk kamuoyuna benimsetmeye çalışıyorlar. Çankaya’daki Abdullah Gül’ün destek verdiği ve raportör Osman Can’ın cansiperane militanlığını yaptığı mücadele budur. Anayasanın ne olduğu ya da ne olmadığı konusunda lafazanlık yapacak değilim. Eğer Anayasa toplumsal uzlaşma metni ise, anayasayı yok saymak, tüm toplumsal uzlaşmaları yok saymak anlamına gelir! Uzlaşmanın olmadığı bir yerde, bir düzen, bir nizam olmaz. Taraflar haklarını güç kullanarak almaya kalkarlar. Bir başka ifade ile bu uzlaşma (anayasa) yoksa bir devlet yok demektir. Anayasa Mahkemesi’nin kararını yok hükmünde saymak, devleti tanımıyorum demektir. Türk devleti yoksa ve ortada bir irade varsa, bu irade kimin iradesi olur? Yürüyen sürecin, anayasa ve anayasal kurumları yok sayma süreci olduğunu biliyorduk. Hem bu devletin içinde oturacaksın, hem de onu yok sayacaksın. Bu ancak Amerika’ya güvenerek yürütülen bir süreç olur. Resmi Gazete Anayasa Mahkemesi kararını ilan etmesinmiş; karar, yok hükmünde sayılsınmış gibi tartışmalar yapılıyor. Ergenekon tertibinde yürütülen kanunsuz ve hukuksuz sürecin başka bir aşamasına doğru ilerlediğimizi görmek insana dehşet veriyor. Amerikan iradesi ile Türk halkının iradesi arasında bocalayan eşbaşkanın, kanunsuzluktan başka çıkış yolu kalmadığı anlaşılıyor. Yeni bir kanunsuzluğun zeminleri hazırlanıyor. Dikkat!” ABD İradesi HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Divan edebiya- tõnda her bendi altõ dizeden oluşan şiir türü. 2/ Arşõnõn se- kizde biri uzunlu- ğundaki ölçü... İki şey arasõnda ya da parça ile tüm ara- sõnda bulunan ba- ğõntõ. 3/ Yeğin, şid- detli... İspanyolla- rõn sevinç ünlemi. 4/ Milos Forman’õn 1984 Oscar Ödülü’nü ka- zanan filmi. 5/ Pokerde değişik renklerde beşli di- ziye verilen ad... Bir nota. 6/ “Kakım” da denilen kürk hayvanõ... Hatay ilin- de bir ova. 7/ Amerika’da yaşayan ve geriye doğru uçma özelliği de olan kü- çük bir kuş. 8/ Boru sesi... Ödenti. 9/ Taparcasõna sevme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tersi de yüzü de kullanõlan, sim ve renkli ipliklerle ya- põlmõş kafes biçiminde nakõş. 2/ Faiz... Küçük doğranmõş et ya da ciğerle yapõlan yemek. 3/ Tatlõ sularda yaşayan, eti beyaz ve lezzetli bir balõk... Kaynağõ antik çağlara da- yanan kirişli bir çalgõ. 4/ Salgõn hastalõk. 5/ “Ölür ise --- ölür / Canlar ölesi değil” (Yunus Emre)... Basõnçlõ suyla tuvaletin yõkanmasõnõ sağlayan aygõt. 6/ Bir nota... Mer- kür gezegenine verilen bir başka ad. 7/ Yunan mitolojisinde aşk tanrõsõ... Diz kapağõnõn birkaç santim altõnda biten etek boyu için kullanõlan sözcük. 8/ Tabut... Eski ve bilinme- yen bir tarihi anlatmakta kullanõlan sözcük... Yemek. 9/ Bir bütün lahananõn içine kuşbaşõ et konularak yapõlan dolma. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K O N S O L İ T O B A T A R A K N A Y L O N L A S L A M S İ S O T O M A N K A L A N N O T T İ R S T A B U T A L İ K B O R K A S A T U R A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle