25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
kuduğum Kitaplar METİN CELÂL T.M1>İ\ YUT.I SONUNCU T ahsin Yücel, so~ nunafda (Ni- san 2010, Can yay.) 24 bin 718 say- falık bir eserin yazılış, yayınlanış sürecini anlatırken günümüz insanlarının, kültür ve sanat ortamları- nın bir esere nasıl yaklaştığını, hangi ni- "+" telikleriyle önemse- diklerini sorguluyor. Selami Harici, İstan- bul'un köklü bir aile- sinin çocuğu, bir tni- rasyedi. Fransa'da felsefe doktorası ya- pıp döndükten son- ra, bir Fransız profe- söre çevirmenlik ya- parken tanıdığı Zari- fe Hanım'la evlenmiş, dört çocukları olmuş. Kandilli'de hepsi ken- dine ait konaklarla dolu bir tepede ailesi ile birlikte hemen hiçbir iş yapmadan dedelerinden kalan malları satarak yaşa- makta. Yaşammın en büyük amacının kita- bını bitirmek olduğu- nu söylemekte. Ro- manın ilk bölümünde karısı Zarife'nin ağ- zından kitabın yazıl- ma sürecinde yaşa- nanları okuruz. sela- mi Bey, ilk yıllar kita- bın havasına gire- mez, kafasında hazır olduğunu söylediği eserini kâğıda akta- ramaz, yazıp yazıp yırtar. SAYFA 22 SonuncuAradan on yıl geçmiş ama Selami henüz kitaba başlamasını sağlaya- cak ilk cümleyi bulamamış ve daha bir satır bile yazamamıştır. Sela- i mi'nin eserini bir türlü yazamaması evde gergin bir ortam yaratır. Karı ' koca sık sık tartışırlar. Zarife, Sela- mi'nin daha önce hiç söylenmemiş olanı yazma arzusunu sorgular. "En ünlü romancılarımızın en sık başvurduk- ları yolu öner"ir, "son birkaç yılda Avrupa ülkelerinde başarı kazanmış üç dört ro- manı okuyup başlıca kişilerini, oluntuları- nı ve izleklerini inceleyip içlerinde en sev- diklerini ayır, bunları küçük değişikliklerle yeniden kurgulayarak dört beş yüz say- falık bir roman ya da deneme oluştur, iki üç hafta içinde Türkiye'nin en saygın ve en çok okunan yazarı oluverirsin, sen de rahat edersin, biz de" der (s.29). Selami Bey, Zarife Hanım'ın 50'li yıllar- da, henüz benimsenip, adı konmadan keşfettiği bu postmodern yönteme önce şiddetle karşı çıkar. Ama için için Zarife Hanım'ın "söylenmiş olandan yararlana- rak söylenmemiş olanı yazma" önerisine aklı yatmış olmalı ki yazma yöntemini de- ğiştirir, kütüphanesindeki kitapları okuya- rak notlar almaya başlar. Selami Bey, Serencam adını verdiği tek ve büyük bir kitap yazmakta olduğunu söylemektedir artık. Bu arada çocukları Müştak, Müşerref, Müşfik ve Müşfika büyümüş evlenme ça- ğına gelmiştir. Dededen kalma diğer ko- naklara yerleşirler. Hiçbirinin belirli bir işi yoktur. Takvim koleksiyonu, resim yap- mak, fotoğraf çekmek gibi uğraşlar edin- mişlerdir. Tek kaygıları babalarının kitap yazma sevdasıyla tüm malı mülkü bitire- ceği, kendilerine ve çocuklarına gelecek- te harcayacak para kalmayacağıdır. De- deden kalma mirasın en değerli parçası olan yalının satılması endişeyi artırır. Bu kaygıyla babalarını sık sık savurgan diye eleştirir, kitap yazmasını küçümser, hatta alaya alırlar. Ama bitmeyen ihtiyaçları için babalarından para istemeye de devam ederler. Zarife Hanım sürekli kocasını ço- cuklarına karşı korur, onun kapanıp kitap yazmasını destekleyen sözler eder. Ço- cuklarla Zarife Hanım arasında diyalog- larla verilen tartışmalar bize zaten önce- den bildirilmiş olan kitabın yazılma süre- cinin hikâyesinin tekrarlanmasına yol açı- yor ki bence romanın gereksiz uzaması- na, sarkmaya neden oluyor. Selami Bey sonunda kitabını bitirir. Se- rencam'ın yazılması kırk yıl sürmüştür. Kitap bittiğinde Selami Bey, seksenlerine varmıştır. Zarife Hanım, artık rahatlaya- caklarını, belki ikinci bir balayı yaşaya- caklarını düşünse de Selami Bey'e göre "Zor günler şimdi başlıyor"dur. Çünkü ortaya 24 bin 718 sayfalık bir eser çık- mıştır. Bunun basılması da yorucu bir sü- reç olacaktır. Hiçbir yayınevinin bu kadar kalın bir kitabı kendi olanaklarıyla basa- mayacağı görüşüne varan karı koca kita- bı kendi paraları ile bastırmaya karar ve- rirler. Uygun bir yayınevi ararlar ama kim- se parasıyla da olsa bu işe girişmek iste- mez. Okur olarak bize, işin ucunda para olmasına rağmen yayıncıların ilgisiz kal- ması pek gerçekçi gelmese de sonunda Selami Bey bir şair yayıncının önerisi ile aradığı matbaayı bulur. Matbaacı Ege- men Bey, yenilikçi ve maceracı biridir. Kitabı basmasına karşılık Maçka'da bü- yük bir daireye de sahip olabileceğini an- layınca iyice heyecanlanır. Selami Bey, bu olağanüstü kalın kitabın tek bir cilt ol- masını istemektedir. Egemen Bey, Avru- pa'dan en ince kâğıdı, en iyi cilt bezini bulur. Bu tek eser, tekliğine uygun olarak sadece bir adet basılacaktır. Kitabın di- zilmesi, basılması kalınlığı ve Selami Bey'in titizlikleri nedeniyle oldukça uzun sürer. Selami Bey kitabı tek kopya olarak bastırır, eve getirir ve yirmi dört saat son- ra da ölür. Kitabın yazılış ve basılış süre- cinin kendilerine kalan mirası erittiğini düşünen çocuklar uzun uzun anneleri ile tartışırlar. Bu bölümde de sık sık aynı ko- nuların tekrar edildiğini görürüz. Sanırım j Tahsin Yücel, bu romanı yazarken anlat- tıklarının iyice anlaşılmasını arzu etmiş ve I pekiştirme arzusuyla Dünya Klasiklerinde sıkça rastladığımız şekilde tekrarlardan kaçınmamış. Ama günümüz okuru için bu kadar çok "pekiştirme"nin romana soğutacak bir unsur olduğunu belirtmeli- \ yim. ! Çocukların mirası bir an önce paylaş- ma arzuları annelerini "burası sana çok büyük" diyerek yaşadığı konaktan çıkar- tıp düşman gördükleri Serencam'la bir- : likte bir müştemilata yerleştirmelerine ka- dar varır. Paranın, maddi çıkarların oldu- ğu yerde aile ilişkilerinin, anne sevgisinin nasıl görmezden gelindiği ilginç bir olgu. Tahsin Yücel, esas olarak bir eserin var edilmesi, toplumca algılanması gibi ko- nulara yoğunlaştığından Selami Bey'in çocuklarının karakter tahlililerine pek gir- miyor. Onları ancak Serencam dolayısıy- la anne ve babaları ile kurduğu ilişkiler ekseninde tanıyoruz. Tüm olaylar tek bir olgu çevresinde gelişiyor ve yazar roma- nın başka kanallara akmasını engelliyor, müdahale ediyor. Sonuncu kolaylıkla çok boyutlu olabilecekken tek boyutta kalı- yor. Büyük boy, 24 bin 718 sayfadan olu- şan bu dev kitabı başından sonuna oku- yan tek kişi çıkmaz. Serencam'ın tüm ya- zılış sürecine şahit olan Zarife ilk dene- meyi yapan olur ama noktasız, virgülsüz tek bir cümleden oluşan esere yoğunla- şıp anlatılanları kavrayamaz, bir anlama ulaşamadığı için de çok fazla ilerleye- mez. Sonraları birkaç meraklı araştırmacı çıksa da onlar da kitabın tamamını oku- mayı başaramaz. Ama kitabın boyutları ve biçimi insanların ilgisini çeker. Bir mü- ze ziyaret eder gibi Zarife Hanım'ın evini ziyaret edip Serencam'a bakar, dokunur- lar. Insanlar nitelikten çok niceliğe me- raklıdır. Bu merak zamanla basını da et- kiler ve çıkan haberler Serencam'a ilgiyi artırır. Yazılma öyküsüyle, eniyle boyuyla o artık bir efsane hatta milli servettir. Mü- zeye konması bile teklif edilir. Zarife Hanım'ın ölümü ile Serencam'ı koruma görevi en küçük kardeş Müşfik'e geçer. Eskiden kitabın uğursuz olduğuna inanan, düşmanca davranan Müşfik ve karısı Nevin tıpkı anne babaları gibi onu sahiplenir, aileye ve diğer insanlara karşı koruyup kollarlar. Uğursuz denilen Serencam'ın getirdiği uğurla doğan Lami, koruyup kollamada üçüncü ve belki dedesinden sonra en sa- dık koruyucu olur. Aradan yıllar geçer Serencam'ın ünü yabancı gazeteciîerin de ilgisi ile evrensel boyutlar alır. Üniversite yılarında anne ve babasını kaybeden Lami, dededen kalma kitaba iyice bağlanır. Eve kapanıp kitabı okuma- ya çalışır. Bu süreçte tıpkı dedesi ve ba- bası gibi o da Serencam'ı birlikte koruya- cakları eşini, dedesiyle ninesinin karşılaş- masına benzer şekilde Canan'ı bulur. Canan da Zarife ve Nevin gibi kocasını sonuna kadar destekler. Lami ve Ca- nan'ın işlense keyifle okunabilecek tanış- ma, buluşma ve nihayet evlilik öyküleri yine sanırım konudan kopmamak adına çok kısa bırakılmış. Oysa oldukça uzun tutulan 176 sayfalık ilk bölümdeki yinele- meler çıkartılıp bu öykü derinlemesine iş- lenseydi sanırım romanın yapısal sıkıntısı, yani sarkması da azalmış ve daha cazip- leşmiş olurdu. Diğer yandan Lami, gazetecilik yapan arkadaşı Hayrettin, insanların artık Se- rencam'ın içeriği ile de ilgilenmesi gerek- tiğini söyleyerek ondan parçaları köşe yazısı gibi yayınlamayı önerir. Lami, Se- ren Can takma adıyla Serencam'dan derlediği köşe yazıları hazırlar. Bu yazılar büyük ilgi uyandırır ve günün birinde Ha- lis Korkmaz adlı bir köşe yazarı bu yazılar sayesinde kitabın nasıl yazıldığının sırrını çözer. Selami Beyin "söylenmişlerden söylenmemiş olanı" nasıl oluşturduğunu anlarız. İçinde hiçbir dipnot ya da gön- derme olmayan, hiç özel isim geçmeyen Serencam, aslında yüzlerce, belki binler- ce kitaptan yapılmış alıntıların belli bir mantık içinde kurgulanmasından oluş- maktadır. Lami derin bir hayal kırıklığına uğrasa da günümüz postmodern anlayış- larına göre sadece alıntılarla yapılacak bir kurgulamayla yeni bir "eser" yazmak/oluşturmak mümkün. Zaten Za- rife Hanım'da elli yıl önce bir kâhin gibi kocasına "En ünlü romancılarımızın en sık başvurdukları yolu öner"irken bunu! söylüyordu. Tahsin Yücel, Serencam'ın yazılış, ba- ; sılış ve okunmadan önemseniş öyküsünü anlatırken niteliğin yerini niceliğin aldığı yayın ortamına, "Dünyamızda yeni bir j şey yok! Tüm düzenimiz ve tüm etkinlik- lerimiz, yinelemek, var olanı dönüştür- mek üzerine kurulu!" diyen günümüz sa- nat kuramlarına da edebiyat aracılığıyla derinden ve de oldukça ironik bir eleştiri getiriyor. • C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 5 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle