13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
YUNUS NADİ ROMAN ÖDÜLÜ: ADNAN CERCER 'Kabuk bağlamış yaralan kanatmak istedim' Faili Meç- hulöfke adlıyapı- tıyla, "Yu- nus Nadi Roman ödülü"ne değer gö- rülen Ad- nan Cer- ger, aslında 30 yıllık bir gazetecî. 0. bu süre zarfında gazetecilik yaşamında tanık olduğu, Türkiye'nin yaşadığı so- runları ilmek ilmek işlemek istemiş Faill Meçhul öfke adlı eserinde. Adnan Ger- ger ile Faili Meçhul öfkeY* konuştuk. • SeldaCÜNEYSU ."F aili Meçhul Öf- ke" size "Yunus _ Nadi Roman J L Ödülü "nüka- ; zandırdı. Nasıl bir duygu Yunus \ Nadi adma düzenlenen bir ödü- \ lün sahibi olmak? Ödül bundan • sonraki yazın hayaunızı nasıl etki- leyecek? - Ben, kabuk bağlamış yaraları kanat- mak istedim "Faili Meçhul Öfke"de. Bir diğer deyişle, belleğimizin yok ba- hanelerine duyduğum tahammülsüz- lüktür bu. Belleksizlik teraneleri, bu ül- kenin üzerine serpilmiş karanlık bir ör- tünün farkmda olunmamasına ve ülke- deki yaşananlara sessizce biat edilmesi- ne neden oluyor. Bu biat ortamına her şeyden önce biz aydmlar karşı çıkmahy- dık. Karşı çıkmalıydık çünkü yaşanan- lar sadece dünde kalmadığı gibi bugü- ne ve yarına dair de derin izler açıyor; travmatik etkiler yaratıyor. Bir diğer vurgulamak istediğim konu da şu: Su- suz bir tarlada izleri anlamak elbette güç. Buna niyetlenenleri ta başında ezen, sindiren bir öfke var. Ancak diğer yandan da bize bırakılmış antiemperya- list, yurtsever ve devrimci bir miras da var. lşte Yunus Nadi Ödülü, bu nıirasa sahip çıkma çağrısıdır. Bu öyle bir mi- ras ki, giderek körelen sözcüklere kanat takmayı göze almayı gerektiriyor. Şim- diye dek ödediğimiz bedellerin anlamı da bu değil mi? Yaşadığımız günler, "zıkkımın müjdeleyicisi zehir günler" SAYFA 4 olsa da bu çağrıyı ve bu çağ- rmra sorumluluğunu gör- mezden gelemeyiz. Bu ne- denle de yazın alanındaki farklı bir anlatım duyarhlığı- nın yaşama geçirilmesi gerek- tiğine inanıyorum artık. "Toplumu yansıtnıa" adma bireysel yalnızlığa sığınan ya- zarların çoğunlukta olduğu günümüzde bu konuda söylenmesi gereken ne varsa söylemek lazmı. Ayrıca, Yunus Nadi adına düzenlenen bir ödülün sahibi ol- mak, öyle sanıyorum ki bütün yazarla- rın kavuşmak istediği bir onurdur. Ödülü kazandığım için bundan sonraki yazm yaşammıda beni çok büyük bir sorumluluğun beklediğinin farkında- yım. Biliyorsunuz bir ödül ne kadar çok niteliğc salıipse, ödül alan kişi de bu ni- teliklere o derece bağlı olmalıdır. Hem özel yaşamıyla, hem de mesleki yaşa- mıyla... 'Kolaj edebiyata sığınmak alışkanlık oldu' - 30 yılı aşkın bir süredir gazetecisi- niz. Gazetecilerin geneldc siyasi olaylar üzerine kurgulanmış kitapian kaleme aldıklarını görüyoruz. Gazetecilik biraz da insanı bu yönde yazmaya sevk edi- yor olsa gerck... - Günümüzde, tarihsel ve mitolojik olayları alıp, yeniden yorumlayarak, bunlara sığmıp kolaj yaparak, bugüne uyarlamak ve roman haline getirmek gi- bi bir anlayış var. "Kolaj edebiyat" de- niliyor buna. Bana sorarsanız kolaj ede- biyatı, aydınların günümüzden kaçışı- nın ifadesidir. Günümüzde yaygın anla- yışlardan biri de şu: Gazetelerin üçün- cü sayfa haberleriııden yola çıkarak ürünler verebilmek... Bir de bu ürünle- rin edebi eserler olduğunu söylüyorlar. Ben bu kişileri kesinlikle küçümsemiyo- rum ama bunu yapanlar, genellikle bu işin dışmda olan kişiler. Benim duru- mum farklı. Ben bu işlerin içinde olan biriyim. Yani bir haberi yazmadan, o haberin önceki lıalini de, habere konu olan olayı ve o olayın sonraki gelişimini de biliyorum. Olayın habere yansıma- yan yönlerini de biliyorum. Şöyle de- mek daha doğru olur belki de: Ben ya- şamları kurgulamıyorum; kurgulanmış bir yaşamı yazıyorunı. Birazcık duyarlı olduğuma inanıyorsam, aydın olmanın sorumluluğunun farkmdaysam ve yurt- severlik adma bir şey yapmam gereki- yorsa, bunları yazmak da benim boynu- mun borcu diye düşünüyorum. Demem o ki, gazeteciler sadece haber yazıp, orada kalmasın. Bu ülkede sözcüklerin bitmediğini kanıtlamaya çakşıyorum ben eserlerimde. - "Faili Meçhul Ötke " nasıl bir kitap peki? - Ben, kitabın şimdiye dek, bu yönde yazılmış diğer kitaplardan farklı bir bo- yutunun olduğuna inanıyorum. Belki bu kitaptaki konular okuyucuya tanıdık gelebilir ancak farklı... Kitapta, Maz- lum adındaki bir üniversite öğrencisi- nin gözaltma almdıktan sonra kaybol- duğunu, yapılan araştırmalar sonucun- da işkencede öldüğünün anlaşıldığmı ve bu gerçeği ortaya çıkarmak isteyen gazeteci Leyla'nın nasıl direndiğini an- latıyorum. Yani bu kitapta, gazetecile- rin yaşamda nelere tanık oldukları da var. Ayrıca kitapta, belli bir zaman kav- ramı da yok. Yaşananlar 12 Eylül döne- minde mi, sonrasmda mı yoksa günü- müzde mi gelişiyor? Bu anlamda da gü- nümüze vurgusu olan bir kitap bu. Çünkü bizler, geçmişte olup bitenleri anlamadıktan sonra, bugünü anlatama- yız. Geçmişi her yönüyle sorgulamamız gerek. Tünı bunlarm yanmda kitapta vurguladığım diğer bir konu da şu: De- rin devlet. Devletin derinliklerinde, em- niyet teşkilatında neler yaşandı?... In- sanlarm kendi iktidarlan için nelere başvurabildikleri ve ne kadar acımasız olabilecekleri de... Tüm bunlar bir kur- gu ile birbirine bağlanıyor elbette. Yani ben bu kitapta özetle, insanlarla yaşamı paylaşmak istedim. Sıcak bir somunu bölüşmek gibi... Çünkü biz bu gerçek- leri unuttuk. - Gerçekten de biz bu gerçekleri unuttuk mu, yoksa bize bu gerçekler unutturuldu mu? - Hani biraz önce sözünü ettik, kolaj edebiyatı dedik ya... lşte bu kolaj ede- biyatının bir boyutu da fantastik ve mistik yaklaşımı olan ürünler sunmak... Böylece de insanlara bugünü unuttur- mak... lşte ben insanlara bugünü unut- turan bu yaklaşımlara karşı çıkıyorum. Elbette bunlar da yazılmalı ancak baş tacı edilmemeli. "Edebiyatm gereği bunlardır" diye dayatılmamalı. Birçok yerde söyledim, şimdi de altuıı bir kez daha çizmek istiyorum; biz aydmlara bu ülkede gerçekte neler olup bittiğini anlatmak düşer. Bu ülkedeki aşkları, si- yaseti, ötekileri... - Yaşanılan süreçte kendilerini "ay- dın " olarak tanımlayan kişilerin, olayla- ra tepkisiz kaldığtnı da gözlemliyoruz... - lşte ben de "Faili Meçhul Öfke"yi yazarken böylc bir kaygı güttüm. Bu- gün hep şunu söylüyoruz: Insanlar oku- muyor, kitap almıyor, edebiyattan uzaklaştı, sorgulamıyor ve düşünmü- yorlar. Bu tespitlerin doğru tarafları var elbette. Ancak aydınlarımız da halktan uzaklaştı. Halkın sorunlarmı, halkın ya- şantısını, birebir halkı ifade edecek eserler vermekten uzaklaştı aydınlar. Bu bizim çeh'şkimiz beki dc. Böyle olunca da aydmlar, hatta gazeteciler, iç seslerine yöneldiler; kendi iç dünyalan- nı eserlerinde yansıtmaya çalıştılar. Oy- sa iç dünyamızm boyutlarmı geniş kav- ramlarla ele almak çok zordur. Dar kapsamlıdır çünkü. lşte bu durum da farklı bir edebiyatı yarattı. Özetle, halk- tan uzaklaşan biziz aslmda. - Peki bu uzaklığı giderebilmek için neler yapılabilir? Bugün düzenlenen ki- tap fuarlarının bir bakıma amacı da bu değil mi? - Şimdi ortada şöyle bir sorun da var: Bir bakıyorsunuz, günümüzde yazılan romanlar, özellikle öyküler neredeyse birbirinin aynı. Aynı kelimeler, cümle- ler kurulmuş... Dinamikler aynı... Zaten bu nedenle de birçok öykü yazarı ro- mana yöneldi. Çünkü, söylenen o ki, öyküde anlatacak konu kalmadı. Hal- buki etrafımızda öykülere konu olacak o kadar çok olay yaşanıyor ki... Bir pa- zara gittiğinizde bilc görebilirsiniz konu zenginliğini. Bir gazetecinin, ya da bir yazarın insanlarm arasına karışmayah nice olmuştur şimdi. Bizler soîcağa in- medikçe, bir belediye otobüsüne bin- medikçe bu insanları uzun bir süre da- ha anlatamayacağız. Yani konuştuğu- muz dil ayrıştı. Neler mi yapılabilir? Aydınlar sözcükleri canlı organizmalar haline getirebilir. Onlara canlılık kata- bilir. Bunu yapamazsak eğer, paylaştığı- mız ses cılızlaşır. Ben de bu nedenle düzenlenen panelleri, imza günlerini önemsiyorum. Ama orada da şunu yap- mak gerekir; halkın katılınımı sağla- mak... Ankara'da, Çankaya Belediye- si'nin inisiyatifînde, birkaç gönüllünün oluşturduğu TODAM diye bir oluşum var. Biz bu oluşumda, sokak sokak do- laşıp, kapıları çalıp, insanları türküler söyîemeye ve şiirler okumaya çağırıyo- ruz. Şair ve yazar arkadaşlartmızla yapı- yoıuz bunu. Gördük ki böyle toplantı- larda, anlanı kazanıyor bazı şeylcr. Halkla paylaşmak gerekiyor yani. Bir konuyu daha paylaşmak istiyorum, şim- di televizyon ekranlarında romanlardan uyarlanan birçok dizi yayınlanıyor değil mi? Insanlar da deliler gibi izliyor bu dizileri. Hatta geçen gün Doğan Hızlan da yazmış, Yaşar Kemal'in "Ince Meh- med"i yeniden revaçta diye. înce bir ayrıntı var burada. Eskiden gazetelerde romanlar tefrika halinde yayımlanırdı vc insanlar sırf bu tefrikaları okumak için gazete alırlardı. Siz son yıllarda hangi gazetede edebi bir ürünün yayuıı- landığmı gördünüz? Bu nedenle bizle- rin şikâyet etmeye hakkı yok. - Söz klasiklerin televizyon dizileri haline dönüştürülmesine gelmişken; günümüzde bu tür dönüşümlere karşı çıkışlar da oluyor. Karşı çıkışı oluşturan en önemli dayanak da "İnsanlarm oku- mayı tercih etmesini sağlamaktansa, hap şeklinde sunulanı almasmı sağla- mak." Gazete okumak yerine teleriz- yon haberleriyle yetinmek gibi... - Bence bu Türkiye'de işlenen bilinçli bir politika. Belli bir siyasetin ürünü. Çünkü okuyan insan soru sorar. Ül- kemde neden bu tür olaylar yaşanıyor der. Soru soran insan ise bazı iktidarlan rahatsız eder. Çünkü insan sormaya başlarsa, iktidarlar da bir gün hesaba çekilecektir. Dizilerdeki en büyük han- dikap da bana onların, eserlerin, meta haline dönüştürülmesi... Bu bu dönüşü- me şiddetle karşı çıkıyorum. Yani in- sanları okumaktan uzaklaştırmak, salt izlemesini sağlayarak, olup bitenlere karşı çıkmayan toplum yaratmanın ça- basıdırbu." Faüi Meçhul Öfke/ Adnan Gerger/ lmge Kitabevi/ 440 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1055
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle