Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Adam Bitirmek
TOPLUMLARIN çoğunda “harcamak, bitirmek”
gibi fiiller insanlar için kullanılmaz pek. Genellikle
para konusunda dile getirilen sözcüklerdir bunlar.
Örneğin, “paralar harcanarak biter” denir. Böyle
terimlerle konuşulur maddiyata önem veren
toplumlarda. Bize bakınca, bir yandan onlar gibi
paragöz olmadığımızı, asıl “manevi değerlere”
önem verdiğimizi söylerken bir yandan da
insanlar için bu çeşit paralı ve paracı sözler
etmek biraz tuhaf gelmez mi size?
Ama, yüzyıllar boyu baştacı ettiği
padişahlarının yalnız birbirini boğdurmakla
kalmayıp devlet uğruna oğul ya da kardeş bile
öldürebilmiş olduğunu öğrenen bir toplumda
sözcük dağarcığına böyle para deyimlerinin
girmesi yine de bir uygarlaşma ve insancıllaşma
aşaması sayılmalı mı acaba?
Ne var ki, bu aşamayı çok sevip biraz fazla
uzatır gibiyiz. Hatta, o konuda hayli
uzmanlaştık da. Çok kolay adam harcayıp
sonuçta hayli büyük sayıda insan bitirir duruma
geldiğimizi söylemek hiç yanlış olmaz.
Oysa, bütün çabalara karşın iyi yetişmiş
vatandaş sayısının henüz çoğunluk durumuna
gelmediği bir toplumda bunun büyük bir
savurganlık olduğunu düşünmemiz gerekmez
mi?
Ne yazık ki, yirmi birinci yüzyıla girdikten sonra
da bu “adam yeme” alışkanlığı hâlâ az gelişmiş
ülkelerin ortak hastalığı olmayı sürdürmekte. Öyle
toplumlarda iyi yetişmiş insan sayısı ne kadar
azsa, bu hastalığın sıklığı ve şiddeti o ölçüde
yüksek oluyor belki de. Toplumlarının büyük
çoğunluğuna göre azınlıkta kalan insanlar
birbirlerini ezerek yükselmeyi yeğliyorlar. Hatta
bazı durumlarda o az sayı büyümeye başlayınca
değişik yöntemlerle birbirini ezmenin arttığı bile
olmakta. Yamyamlıktan barbarlığa geçiş çok
kolay galiba.
Daha sonra gelen aşama, adam harcamanın
hak, adalet, hukuk gibi uygarca yaşayış
kavramlarına büründürülmesidir. Tuhaf olan, bu
kavramları uygulamanın çoğu zaman hayli vakit
alması ve çağdaşlıkları su götürür birtakım
yavaşlıklara dönüşmesidir. Hak yerini tam bilsin
diye kanıt toplamanın, sanıkları gözaltında
tutmanın uzamasıyla yaratılan eziyet, bu yoldan
elde edilecek hakça sonucu fersah fersah geride
bırakabiliyor. Ara sıra “Şeraitin kestiği parmak
acımaz” denirse de, o acının ne olduğunu
parmağı kesilene sorun siz.
Yahut kanıt arama uğruna evi altüst edilene,
evrakı, kitapları dağıtılana...
Bunların insanları harcayıp bitirmediğini,
toplumu normalleştirdiğini, daha dengeli ve
korkusuz bir kamu düzeni yarattığını söyleyenler,
toplumların bireylerden oluştuğunu, örselenmiş,
yıpratılmış, küçük düşürülmek istenmiş bireylerin
sağlıklı bir toplum oluşturmayacağını akıldan
çıkarmamalıdırlar.
PENCERE
1917-1991
1917, Bolşevik Devrimi’nin patladığı yıl...
1991, Sovyetler’in dağıldığı yıl...
Bu iki tarih arasındaki parantez, 1923
Devrimi açısından ne anlam taşıyor?..
1915, Çanakkale Savaşlarında belirleyici
yıldır. Türkler yarım milyona varan düşman
kuvvetine karşı savaştılar; Mustafa Kemal
savaşın yazgısını değiştiren komutan olarak
askerlik tarihine geçti.
İngilizler Çanakkale’yi aşıp İstanbul’a
varabilselerdi, Karadeniz’e çıkıp Rus Çarlığının
imdadına koşacaklar, 1917 Devrimi’ni
engelleyebileceklerdi. Kurtuluş Savaşı’nda
‘Kemalistler’ sırtlarını dayayacak bir Rusya
bulamayacaklardı.
Mustafa Kemal’in Çanakkale’de İngilizleri
durdurmasıyla “Kurtuluş Savaşı”nda İngilizler’e
karşı Sovyetler’i yanında bulması, bir
gerçekliğin iki yüzünü vurguluyor.
Atatürk ile Lenin arasındaki dayanışma, 1917
ile 1923 arasındaki işbirliğini gösterir. 1923
Devrimi hem 1789’dan hem 1917’den
esinlenmiş; ama Anadolu’nun gerçekliğinde
yapılanmıştır.
Felsefesi nedir 1923’ün?..
İslam dünyasında ilk kez “Aydınlarıma
Devrimi”dir.
Ancak 1923’ün 1789 Devrimi’nden büyük
farkı vardı; sanayileşmemiş bir ülkede
antiemperyalist bir savaşla tohumlanan ve
endüstri burjuvazisi oluşmamış bir toplumda
halkçılık ilkesine dayanan laik cumhuriyet
denemesi, insanlık tarihinde ilk kez
sınanıyordu.
1923’ten 16 yıl sonra patlayan “İkinci Dünya
Savaşı” ertesinde koşullar değişti.
Dünya iki bloka ayrıldı.
“Batı Bloku” kapitalist dünyayı, “Doğu Bloku”
sosyalist dünyayı simgeliyordu. Bu iki blok
arasında 45 yıl süren bir “Soğuk Savaş”
sürecine girildi.
Türkiye “Batı Bloku”na katıldı.
Ne var ki “Soğuk Savaş” Türkiye’de “karşı-
devrim” e yol açmıştır. Çok partili rejimde dinci
siyasi ideolojiyi seçim sandığında kullanan
sağcı partiler ağır bastılar. “Allahsız komünizme
karşı savaş”Türkiye’de siyasal iktidarın
belirlenmesinde en büyük rolü oynadı.
“Komprador-ağa-eşraf-aşiret reisi-mütegallibe
ittifakı”nı hem Amerikan desteğini hem de din
sömürüsünü arkasına alan gücü belirleyici
oldu.
Karşıdevrimin doruk noktası 12 Eylül’dür.
12 Eylül’ün beş generalden oluşan cuntası,
laik cumhuriyet kavramını dışlayan “Türk-lslam
Sentezi”nin “resmi görüş” gibi devlete
aşılanmasına yol açtı.
Karşıdevrim sürecinde “komünizme karşı
mücadele” gerekçesi altında devlet içinde
oluşturulan örgüt, işe “iti kurda kırdırmak”
taktiğiyle başlamıştı; zamanla bu örgüt tam bir
mafya çetesine dönüştü; “faili meçhul
cinayetler” çoğunlukla bu örgütün marifetidir.
Çete, hızını alamadığı için 1991’den sonra
kendisini yöneten otoriteden koparak
eylemlerini daha kirli biçimde sürdürdü.
1991 bir dönüm noktasıdır..
Sovyetler tarihe gömüldü.
Doğu ve Batı blokları ortadan kalktı,
“komünizm tehlikesi” Türkiye’de yıkıldı.
1991’e değin komünizme karşı irticayı
besleyen devlet ideolojisinin sonu geldi.
Eğer sonu gelmeseydi “Soğuk Savaş”
sürecin de “Batı Bloku” koşullarında Amerikan
kıskacına giren Türkiye’de 1923 Devrimi’nin
sonu geliyordu.
1917, Türkiye’nin kurtuluşu ve kuruluşu için
bir talih olmuştu; 1991’de bir talih sayılabilir
mi?..
(14 Nisan 1998 tarihli yazısı)
B
ir il valisinin CMK’nin 250/1-
b maddesinde yazõlõ bir örgü-
tün faaliyeti çerçevesinde se-
çim suçu işlemesi halinde özel
yetkili cumhuriyet savcõsõnõn
soruşturma yapmasõnõ kabul etmek o dö-
nemde Yargõtay Cumhuriyet Başsavcõ-
sõ’na tanõnmamõş yetkinin kullanõlmasõna
cevaz vermek anlamõna gelirdi. Bu husus
CMK 250/1-b maddesinin varlõğõna karşõn,
verilen örneğe bağlõ olasõlõkta yapõlan dü-
zenlemelerden sonra dahi soruşturma ya-
pabilme yetkisi özel yetkili cumhuriyet
savcõna verilmemiş; 298 sayõlõ kanunda,
5728 sayõlõ kanunla yapõlan değişiklikle an-
cak Yargõtay Cumhuriyet Başsavcõsõ’na
tanõnmõştõr. (298 S.K. m.174)
Yetkileri yok
Ağõr cezalõk ve suçüstü halleri anõlan dü-
zenlemelere istisna oluştururlar. Bu takdirde
de genel yetkili Cumhuriyet Savcõlarõ so-
ruşturma yapmaya yetkilidirler. Özel yet-
kili Cumhuriyet Savcõlarõnõn bu halde de
yetkileri bulunmamaktadõr.
Öte yandan 5235 sayõlõ Kanun’a göre
(m.16/1) savcõlõk teşkilatõnõn ancak kurul-
muş mahkeme nezdinde görev yapabile-
ceğine ilişkin kural göz önüne alõndõğõnda,
özel yetkili cumhuriyet savcõsõnõn nezdin-
de görev yaptõğõ mahkemede açamayaca-
ğõ bir dava için soruşturma yapamayacağõ
açõktõr. Soruşturma yapacağõ, ancak nez-
dinde görevi söz konusu olmayan Yargõ-
tay’õn ilgili ceza dairesinde dava açacağõ-
nõ akla getirmek ve Yargõtay Cumhuriyet
Başsavcõsõ’na veya Başsavcõ vekiline dahi
verilmemiş yetkinin özel yetkili cumhuri-
yet savcõsõna verildiğini kabul etmek olur
ki bunun da abesle iştigal etmek olduğu
açõktõr.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250.
maddesinin 3. fõkrasõnõn ikinci cümlesi
özenle ve dikkatle okunarak birinci cümle
ile bağlantõsõ incelenmelidir. İkinci cümlede,
“Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın
yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler”
denildiği halde gerek değişiklikten önce ve
gerekse değişiklikten sonra askeri mahke-
melerin görevlerine vurgu yapõlmaktadõr.
Değişiklik öncesi savaş ve sõkõyönetim
hali olmasa dahi bu halleri de kapsayacak
şekilde askeri mahkemelerin görevlerine
ilişkin hükümler saklõ tutulmuş. Değişik-
likten sonra ise anõlan mahkemelerin 250/1.
madde kapsamõndaki suçlar yönünden sa-
dece “savaş ve sıkıyönetim halinde” gö-
revlerine ilişkin hükümler saklõ tutulmak su-
retiyle askeri mahkemelerin görev alanõ dar-
altõlmõştõr.
Görüldüğü üzere CMK’nin 250/3. mad-
de fõkrasõnõn ikinci cümlesi iki ayrõ düzen-
leme getirmektedir; ve esasen ikinci cüm-
lede “Anayasa Mahkemesi ve Yargı-
tay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hü-
kümler” denildikten sonra askeri mahke-
melerin görevlerine ilişin hükümler arasõnda
“İLE” bağlacõ konulmuştur. İkinci cüm-
lenin birinci hali başlõ başõna bir düzenle-
me olup “hükümlere” vurgu yapõlmakta,
devamõndaki askeri mahkemelerin görevi
gibi Anayasa Mahkemesi ve Yargõtay’õn
göreviyle ilgili sõnõrlama yapmaksõzõn cüm-
lede “hükümler” ibaresiyle bu kişilerle il-
gili soruşturma ve kovuşturma usullerinin
bir bütün olarak korunduğu öngörülmek-
tedir.
Aksine bir yaklaşõm, anõlan kişilerle ilgili
düzenlemeleri yani “hükümleri” ikiye
bölerek söz gelimi Cumhurbaşkanõnõ, Tür-
kiye Büyük Millet Meclisi’nin kararõ aran-
maksõzõn (A.Y. m. 105/son), Başbakan ve
Bakanlar Kurulu üyelerini, Meclis soruş-
turmasõ ve kararõna (A.Y. m. 100) gerek kal-
maksõzõn CMK. 250/1. maddesinde yazõlõ
suçlardan birini işledikleri iddiasõyla so-
ruşturma altõna alarak Yüce Divan’da da-
va açmak yetkisinin özel yetkili cumhuri-
yet savcõsõnda olduğunu kabul etmek an-
lamõna gelir ki, öncelikle somut normun ve
bu konudaki başta anayasa olmak üzere tüm
diğer düzenlemelerin böyle bir yorumu
olanaksõz kõldõğõ belirtilmelidir. Anayasa
Mahkemesi’nde ve Yargõtay’da yargõlana-
cak kişiler hakkõnda soruşturmayõ özel
yetkili cumhuriyet savcõlarõnõn yapamaya-
caklarõna ilişkin düzenleme, bu kişilerin ka-
mudaki konumlarõndan ve görevlerinin ni-
teliğinden kaynaklanmaktadõr.
Sonuç:
Anayasa Mahkemesi ve Yargõtay’õn yar-
gõlayacağõ kişilerle ilgili soruşturma usul-
leri özel olarak düzenlenmiş olduğu için ge-
nel kanunun somut düzenlemesinin (CMK.
250/3) de bu şekilde yapõlmasõ, yasa yapõm
tekniğinin gereğidir.
Bu nedenle “soruşturma” başlõklõ
CMK’nin 251. maddesi, Anayasa Mahke-
mesi ve Yargõtay’õn yargõlayacağõ kişileri
ilgilendirmemektedir. Bir başka ifadeyle
özel yetkili cumhuriyet savcõlarõnõn CMK
250. madde kapsamõndaki suçlardan dola-
yõ, bu kişilerle ilgili soruşturma yapma yet-
kileri bulunmamaktadõr.
Somut ve açõk düzenlemeye karşõn, nor-
ma, yanlõş anlam verilerek soruşturmanõn
yapõlmasõ hallerinde her tür hukuksal so-
rumluluğun gerekeceği ve bu yönde görüş
veren izin mercilerindekilerin de aynõ kap-
samda değerlendirilmelerinin zorunlu ol-
masõ karşõsõnda soruşturma makamõ resen
harekete geçmelidir.
Özel Yetkili Cumhuriyet
Savcõlarõnõn Yetkilerinin Sõnõrlarõ -II-
Hamdi Yaver AKTAN Yargõtay 8. Ceza Dairesi Üyesi
Özel yetkili cumhuriyet savcõlarõnõn CMK 250. madde kapsamõndaki
suçlardan dolayõ, bu kişilerle ilgili soruşturma yapma yetkileri
bulunmamaktadõr. Somut ve açõk düzenlemeye karşõn, norma, yanlõş anlam
verilerek soruşturmanõn yapõlmasõ hallerinde her tür hukuksal
sorumluluğun gerekeceği ve bu yönde görüş veren izin mercilerindekilerin
de aynõ kapsamda değerlendirilmelerinin zorunlu olmasõ karşõsõnda
soruşturma makamõ resen harekete geçmelidir.
SAYFA CUMHURİYET 26 ŞUBAT 2010 CUMA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Azerbaycan-Türkiye Gerginliği -I-
A
zerbaycan’õ yakõndan
tanõyanlar, Azeri Türk-
leriyle Türkiye arasõn-
daki ulusal, tarihsel, kültürel ve
tüm diğer alanlardaki çok yön-
lü bağlarõn ne denli iç içe ol-
duğunu görürler. Azerbay-
can’da başta konuştuğunuz or-
tak dil, dinlediğiniz ortak mü-
zik, ortak tarih bilinci, dini
inanç ve örtüşen yaşam biçi-
miyle kendinizi kendi ülkeniz-
de, Türkiye’de hissedersiniz.
Kardeş ve gerçek dost ülke
sevgisini yaşarsõnõz.
Türkiye’nin günümüz politi-
kasõnda iki kardeş ülkeyi bir-
birine bağlayan bu değerler-
den çok, ne yazõk ki ağõrlõk ka-
zanarak izlenen ekonomik ve ti-
cari beklentiler öne çõkartõl-
maktadõr. Ancak bu yönüyle de
incelendiğinde Azerbaycan-
Türkiye ilişkilerinin, Türkiye
için ne denli önemli olduğu
çok iyi görülür.
Nabucco projesi
Bakû-Ceyhan petrol boru hat-
tõ, isminden de anlaşõlacağõ gi-
bi, Azeri petrolünu Ceyhan’a ta-
şõyan son yõllarõn en önemli pro-
jelerinden biridir. Bir süredir
Türkiye’nin de üzerinde önem-
le durduğu ve Avrupa Birli-
ği’nin de büyük önem verdiği
“Nabucco” gaz boru hattõ pro-
jesiyle, Türkiye-Azerbaycan
ekonomik ilişkileri çok daha
önemli bir boyut kazanacaktõr.
Bu projenin gerçekleşmesi du-
rumunda kuzeydoğudan Azer-
baycan, Türkmenistan, Kaza-
kistan, güneydoğudan da İran,
Irak ve belki bazõ Arap ülkele-
rinden bu borulara aktarõlacak
gazla, Türkiye önemli enerji
kaynaklarõnõ denetleyen bir ül-
ke konumuna gelecektir.
Avrupa Birliği ve Türkiye,
günümüzde aşõrõ ölçüde Rus ga-
zõna ve petrolüne bağõmlõ du-
rumdadõr. Rusya izlediği ener-
ji politikalarõyla bu konumunu
giderek daha da arttõrarak, ade-
ta tekel oluşturma stratejisi iz-
lemektedir. Nabucco projesinin
yaşama geçmesiyle, enerjideki
tek yönlü bağõmlõlõk büyük öl-
çüde azaltõlacaktõr. Türkiye
böylece haklõ olarak gelecekte
enerji alanõnda Batõ için de
vazgeçilemez bir ülke konu-
muna geleceğini vurgulamak-
tadõr. Tõpkõ Bakû-Ceyhan pet-
rol boru hattõnda olduğu gibi,
Nabucco gaz boru projesinin
yaşama geçirilmesinde de Azer-
baycan’nõn vazgeçilemez yeri
ve önemi vardõr. Türkiye gü-
nümüzde Bakû-Ceyhan petro-
lünden sağladõğõ gelirin daha
fazlasõnõ, yaşama geçmesi du-
rumunda Nabucco gaz proje-
sinden sağlayacaktõr.
Azerbaycan zengin petrol ve
gaz enerji kaynaklarõyla hõzla
artan milli gelire ve yaşam
standardõna ulaşmaktadõr. Türk
firmalarõ günümüzde Azerbay-
can ekonomisinin her alanõnda
büyük işler yapmaktadõrlar. 8
milyona varan nüfusu ile Azer-
baycan, Türkiye için ekono-
mik bakõmdan da önemli bir ül-
ke konumundadõr.
Ermenistan, Azerbaycan top-
raklarõnõn beşte birini işgal ede-
rek bir milyon Azeri Türk’ün
yaşadõklarõ yerleri terk etmesi-
ne neden olmuştur
Ermenistan 17 yõl önce işgal
ettiği Azerbaycan topraklarõn-
dan çekilmedikçe Kafkaslar’da
barõş sağlanamayacaktõr. Azer-
baycan bu işgali sona erdir-
mek için önce barõşla, olmazsa
tüm diğer seçeneklere başvur-
makta kararlõdõr.
Türkiye-Ermenistan sınırı
Cumhurbaşkanõ İlham Ali-
yev, aralarõnda bulunduğum
Avrupa Konseyi heyetini Mart
2009’da kabul ettiğinde, önem-
le Türkiye’nin Ermenistan sõ-
nõrõnõn açõlma haberlerinden
duyduğu büyük kuşkuyu dile
getirmişti. Konu henüz Türki-
ye kamuoyuna yansõmamõştõ.
Konuyu hemen Azerbaycanlõ
milletvekili arkadaşlarõmla ve
Türkiye’nin Azerbaycan Bü-
yükelçisi’yle görüştüm. Azer-
baycan’da bu duyumlarõn med-
yaya yansõdõğõnõ ve Azerbaycan
halkõnda büyük endişeye neden
olduğunu söylediler. Hatta Tür-
kiye’nin Bakû Büyükelçisi’nin
iki gün sonra Ankara’ya gelerek
hükümete gerekli bilgileri ak-
taracağõnõ öğrendim.
Azerbaycan’ın
beşte biri işgal altında
Duyulan bu kuşku çok haklõ
gerekçelere dayanõyordu. Tür-
kiye’nin Ermenistan sõnõrõnõ
açmasõnõn, Ermenistan tarafõn-
dan işgal edilmiş olan Azer-
baycan topraklarõndan çekil-
meyi hedef alan görüşmeleri,
olumlu etkileyeceği inancõ ege-
mendi. İran dõşõnda sõnõr kom-
şusu ülkelerle ticari ve ekono-
mik ilişkileri bulunmayan Er-
menistan’õ, açõlan Türkiye sõnõrõ
büyük ölçüde rahatlatacak ve
Ermenistan işgal ettiği Azer-
baycan topraklarõndan çõkma
gereği duymayacak görüşü,
gerçekten de önemle dikkate
alõnmalõdõr.
Bilindiği gibi Türkiye, Er-
menistan’õn işgal ettiği Azer-
baycan topraklarõna tepki olarak
Türkiye-Ermenistan sõnõrõnõ bu
nedenle kapatmõştõ. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi
1993 yõlõnda aldõğõ 822, 853,
874 ve 884 sayõlõ dört kararla
Ermenistan’õn derhal ve koşul-
suz olarak Azerbaycan toprak-
larõndan çekilmesini istemişti.
Avrupa Konseyi ve aralarõn-
da Federal Almanya’nõn da bu-
lunduğu bazõ ülke parlamento-
larõ, Kafkaslar’da barõşõn sağ-
lanmasõ için Ermenistan’õn iş-
gal etiği Azerbaycan toprakla-
rõndan çekilmesini istemektedir.
Türkiye’de bazõ gazeteciler ve
politikacõlar tarafõndan sanõldõ-
ğõ gibi, Azerbaycan-Ermenistan
arasõndaki sorun sadece Dağlõk
Karabağ anlaşmazlõğõ değildir.
Dağlõk Karabağ sorunu ger-
çekten de çok eskiye uzanan bir
konudur. Selçuklular 11. yüz-
yõlda Azerbaycan’õ topraklarõna
kattõğõndan bu yana Dağlõk Ka-
rabağ Azerbaycan coğrafyasõ
içersinde yer alõr. Rusya tara-
fõndan bölgenin 19. yüzyõl baş-
larõndaki işgaline değin, Dağlõk
Karabağ’da Ermeniler nüfusun
sadece yüzde 20’sini oluşturu-
yordu. Ancak Rusya tarafõn-
dan bu bölgede Ermeni nüfu-
sunu arttõrarak Türkiye-Rusya
arasõnda Ermeni çoğunluklu bir
tampon bölge oluşturma politi-
kalarõ sonucunda sağlanan göç-
lerle ve özellikle de Kõrõm sa-
vaşõndan sonra, Dağlõk Kara-
bağ’da Ermeni nüfus giderek
büyük çoğunluğa kavuştu.
Buna karşõn Dağlõk Karabağ
daha önceden de olduğu gibi,
1918-1920’de bağõmsõzlõğõnõ
ilan eden Azerbaycan toprak-
larõnõn bir parçasõdõr. Dağlõk
Karabağ, yine 1923’ten Sov-
yetler Birliği’nin 1992’de da-
ğõlmasõna değin Azerbaycan
topraklarõ içerisinde yer alõr.
Ancak Sovyetler Birliği, Er-
meni nüfusun burada büyük
bir çoğunluğu oluşturmasõ ne-
deniyle, Dağlõk Karabağ’a bir
“özerk statü” verir.
Ermenistan 1988’de Sovyet-
ler’in dağõlma aşamasõnda,
Azerbaycan’dan Dağlõk Kara-
bağ’õn Ermenistan’a verilmesini
ister. Bu istem doğrultusunda
Dağlõk Karabağ yönetimi de,
“özerk statüden” yararlanarak
Azerbaycan’dan ayrõlma giri-
şimlerinde bulunur. Bunu kabul
etmeyen Azerbaycan Parla-
mentosu Kasõm 1991’de aldõğõ
kararla, Dağlõk Karabağ’õn bu
“özerk statüsünü” kaldõrma
kararõ alõr.
Ocak 1992’de Ermenistan
buradaki ağõr Rus silahlarõ ve
Rus ordusu mensuplarõnõn da
yardõmõyla, önce Dağlõk Kara-
bağ’õn işgaline başlar. Erme-
nistan bununla da yetinmeyerek
Dağlõk Karabağ’õn çevresinde-
ki bölgeleri işgal eder. Azer-
baycan ordusu işgal edilen top-
raklarõnõn bir kõsmõnõ Ocak
1994’te geri almayõ başarõr. 12
Mayõs 1994’te iki ülke arasõn-
da bir ateşkes antlaşmasõ im-
zalanõr. Böylece Azerbaycan
topraklarõnõn beşte biri Erme-
nistan tarafõndan işgal edilir. Bu
topraklarda yaşayan bir mil-
yon insan canlarõnõ koruyabil-
mek için kaçmak zorunda kalõr
veya kovulur, binlerce insan
öldürülür. Bu bir milyon kaçkõn
insan Bakû ve diğer Azerbay-
can bölgelerinde geçici koşul-
larda yaşamakta ve kendi böl-
gelerine dönebilecekleri günü
beklemektedirler.
Prof. Dr. Hakkı KESKİN 2005-2009 Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili ve
Arupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi
Ermeni lobisi ABD Senatosu’nda sözde soykõrõm tasarõsõ için yeniden atakta. Bu
ABD yönetiminin de işine geliyor. Her yõl tekrarlanan bu Demokles kõlõcõ, özel
isteklerin Türkiye’ye kabul ettirilmesinin işe yarayan bir aracõ olarak görülüyor.
Türkiye artõk yeni bir stratejiyle konuyu ele almalõdõr!