18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
MERİÇ VELİDEDEOĞLU Bertrand Russel, Hıristiyanlıkta rahibelerin rahiplerden önce görüldüklerini, bir bakıma tarikatlaşmanın ilk adımlarını attıklarını söyler. Eh, ilk “günah”ı kadın işlediğine göre, bu yükle yaşamanın yollarını, bir araya gelerek aramaları doğal görünüyor. Hıristiyan erkek kulların böyle bir derdi yoktu; ama keşişler, tarikatlar, manastırlar da üçüncü yüzyıl bitmeden ortaya çıkmaya başlamış. Öte yanda bu tarikatlar çoğaldıkça ülke yönetiminin, yani siyasetin bu oluşumlara el atması da kaçınılmaz olmuş. Hıristiyanlıktan sonra gelen İslam dininde de tarikatların ve cemaatlerinin oluşması gecikmez. Osmanlı Devleti döneminde de tarikatlar gelişerek varlıklarını sürdürürler. Bunların içinde gerek “mürşit”leri (lider), gerekse “mürit”leri (cemaat) bakımından en güçlü, en eski olanlardan biri de Naşkibendi tarikatıdır. Bilindiği gibi bu tarikat, hem “Kurtuluş” hem de “Kuruluş” dönemlerinde “Cumhuriyet”e ve “1923 Devrimi”ne var gücüyle “karşı” çıkmıştı. Nakşibendi “mürit”lerinin çıkardığı, ülkeyi yerinden oynatan isyanları karşısında, genç cumhuriyetin yönetimi de önlemini alacak, “alelumum tarikatlar” başta olmak üzere, benzer büyüklü küçüklü tüm oluşumlar (şeyhlik, dervişlik, müritlik, türbedarlık vö’ler) kapatılacaktır. Ayrıca tarikatlara ve öteki oluşumlara özgü “giysi”ler giyilmesi, “şeyh”, “seyyit”, “türbedar” gibi unvanların kullanımı da yasaklanıyordu. Bunlardan başka, bu oluşumların, tarikat “cemaat”lerinin, cami ve mescitlerde yuvalanmalarının da yolu kesiliyordu. İşte tüm bu düzenlemeleri içeren bu yasa, “1923 Devrimi’”in yapıtaşlarını oluşturan “Devrim Yasaları”nın dördüncüsü olarak belirlenir. Ve bilindiği gibi, ötekilerle birlikte anayasalarımızda (1961/1982) yer alır. Ne var ki, bir süredir kimi çevrelerce bu yasalar, artık “efsane”leşmiş bir “önder”in ve onun döneminin “antik” yasaları olarak algılanmakta, dolayısıyla da geçerlilikleri kalmadığı kabul edilmektedir. Demek ki, anayasada yer almalarının, anayasanın güvencesinde olmalarının da pek bir anlamı yok. Bir de “takıyye” yöntemi işletilip, “tarikat” yerine “cemaat” denildiğinde - dördüncü yasaya göre- zaten yasaklanacak bir durum da kalmamaktadır. Dolaysıyla Nakşibendiliğin bir kolu olan İsmailağa tarikatının, “İsmailağa cemaati” olarak anılmasıyla, Çarşamba’daki -adını aldığı- camide çöreklenip burayı mekân edinmesinin, “mürşit”leri Ustaosmanoğlu’nun burada “ders” vermesinin artık bir sakıncası olamazdı; semtin ünlü Darüşşafaka Caddesi’nde bu tarikata özgü giysiler giydirilmiş “çocuk” müritlerin ve kapkara “burka”lı tarikat kadınlarının dolaşmasının da... İnsana Suudi Arabistan’daymış duygusunu veren, Fatih-Çarşamba’yı içine alan İsmailağa “getto”sunun durumundan, cemaat üyelerinin görüntüsünden Fatih ilçesi yöneticilerinin hiç haberleri yok mu? Bu görüntülere hiç tanık olmuyorlar mı, diye sormaktan kendimi alamıyorum. İsmailağa tarikatına soruşturma açan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’e yaşatılanlar düşünülürse, bu tutumlarına hak vermek mi gerekiyor dersiniz? Ne ki, geride bıraktığımız salı günü TV’lerde ve basında yer alan bir habere göre, ister istemez hak vermek gerekecek. Çünkü Aczmendi tarikatı üyelerinin, tarikata özgü giysilerle, başlıklarla “sokak”larda dolaşmalarının bir suç oluşturmayacağı kararı çıktı “AİHM”den. Kuşkusuz bu kararla Türkiye için yeni soruların, sorunların ortaya çıkacağı apaçık ortada. Örneğin, sözünü ettiğimiz “Dördüncü Devrim Yasası”nın bu konudaki yasağı geçersiz mi oluyor? Dolaysıyla, “1923 Devrimi”nin “temel” taşları “Devrim Yasaları”nın geleceği AİHM’nin eline mi kaldı? AİHM’yi suçlayamayız; çünkü ABD, AP, AB yıllarca “Kemalizm artık geçerliliğini yitirmiştir!” söylemiyle ortamı hazırladılar. Bu söylemin Türkiye’deki sahibi olan AKP’nin iktidar olmasını desteklediler; Batı emperyalizminin içteki işbirlikçilerle “1923 Devrimi”ni “hazmettire hazmettire” yıkmanın yolu böylece döşenmeye başlamış oluyordu. Ne var ki, aynı yöntem doksan yıl öncede denendi. Batı düşlediği sonucu alamadı. Günümüzde alabilir mi dersiniz? Not: Emekçilerimizi desteklemek için siyah kurdele takma eylemine katılır mısınız? CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Ampullü Pozisyonlar Elbette suç işleyen değil komutan, Başbakan da olsa Başkomutan da olsa hesap vermelidir. Kimse ve evet hiç kimse, dokunulmaz değildir, olmamalıdır. Ve dahası devletler geçmişleri ile hesaplaşmalıdır. Bunlar güzel laflar. Daha da güzelleri AKP Programı’nın “Genel İlkeler” bölümünde: “Milletvekili ve bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller kaldırılacaktır; siyaset bir rant aracı olmaktan kurtarılacaktır!” İyi mi? Gelin bu güzel laflar karşısında AKP ve Tayyip Bey’in aldığı değişik ve güzel pozisyonlara da nazar eyleyelim…. (3 Kasım 2002 seçimlerine 1 hafta kala) Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal, “dokunulmazlıkları” da tartışırken, Türk halkına birlikte söz verdiler. Erdoğan daha da ileri giderek: “Neden kürsüdeki konuşmaya dokunulmazlık olsun. Gönül ister ki o da kalksın, el ele verip onu da kaldıralım!” dedi. (25.10.2002 / Uğur Dündar’ın Seçim Arenası Programı) (Tam 60 gün sonra) Türkiye Ziraat Odaları Birliği töreninden ayrılırken Erdoğan: “Dokunulmazlıklar Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesi değildir. Bunu siyaseti yıpratma konusu olarak kullanmak çok çirkindir!” dedi. (25.12.2003 ) ( 4.5 yıl sonra) Bursa Fomara Meydanı. AKP mitingi. Erdoğan kürsüde:“Dokunulmazlıkların kalkması demek ne demek biliyor musunuz? Siyaset kurumunun yozlaştırılması, siyaset kurumunun zaafa uğratılması demek! Eğer dokunulmazlık kalkacaksa her yerde kalkmalıdır. Her yerde. Yargının da dokunulmazlığı kalkmalı, memurun da dokunulmazlığı kalkmalı, askerin de kalkmalı. Hepsinin kalkmalı. Sadece siyasetçi dediğiniz zaman, yarın bu ülkede siyaset yapacak insan bulamazsınız.” (13.07.2007) (6.5 yıl sonra) TBMM AKP Grup toplantısı. Gündemde Cumhurbaşkanı Gül’ün yargılanabileceği konusundaki kararını açıklayan Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi var. Kürsüde Başbakan Erdoğan: “Bu karar siyasi ve taraflıdır. Bazen yargıdan siyasi ve taraflı kararlar çıkabiliyor. Bu tür kararlar karşısında partimizin birlik ve beraberliği çok önemlidir!” (21.05.2009) (Ve 6 gün önce) Ataşehir, Halkalı köprülü kavşak ve bağlantı yollarının açılış töreni. Kürsüde yine Erdoğan: “Yargının bağımsızlığını dert edinenler, tarafsızlığını dert edinenler, bağımsızlıktan daha önemli olan tarafsızlığı da en az o kadar dert edinmelidirler.” (20.02.2010) AKP ve Erdoğan milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına, “yargı bağımsız olmadığı” için karşı çıktılar. Madem yargı ne bağımsız ne de tarafsız, o halde neden Yargıtay Onursal Başsavcılarının, Başsavcıların, Kuvvet Komutanlarının gözaltına alınmalarına, tutuklanmalarına AKP gizlice, sinsice alkış tutuyor? NEDEN? Ve 8 yıldır, sözünü ettikleri türden tarafsız ve bağımsız bir yargı için neden hiçbir adım atmadı? Evet NEDEN? Ve asıl soru: Başbakan “Resmi evrakta sahtekârlık” ve “Kalpazanlık” suç dosyalarını nasıl ve neden hazmediyor? Yine Tam Bir İşbirliği [email protected] 26 ŞUBAT 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 AKP’li Ahmet Aydoğmuş: “Bizden olmayanların kanı bozuk.” Sütleri de kontrol edilsin! Yasak İlker Çamkır: “Demokratik kurallar kapsamında AKP’yi iktidardan düşürmeyi düşünmek ikinci bir emre kadar yasaklanmıştır!” Esir Metin Altay: “Düşmanların esir alamadıklarının esir edildiği bir dönemden geçiyoruz. Bunun hesabı sorulmayacak mı sanıyorsunuz!” Dar Kaya Çetin: “Sezon sonu indiriminde alışveriş yapan emekli bir general, tezgâhtarın önerdiği cekete ‘Dar be evladım’ dediği için tutuklanmıştır.” YağmurDeniz Türk ordusu, düşman ordusu mu? SON iki seçimde AKP’ye oy veren muhafazakâr dünya görüşüne sahip bir esnaf olduğunu belirtiyor ve fakat adının açıklanmasını istemiyor: “Son zamanlarda ordumuz üzerinde oynanan oyunlar ve iktidarın bunu timsah gözyaşları ile seyretmesi benim gibi üç ay öncesine kadar AKP’den başka parti tanımayan birini bile isyan noktasına getirmiştir. Habur’dan geçen teröristlerin ayağına mahkeme kurulurken, emekli veya muvazzaf generallerimiz, subaylarımız toplu olarak gözaltına alınmakta ve tutuklanmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik bu kavganın arkasında Türk ulusunun değil başka bir gücün olduğuna canı gönülden inanıyorum. Askerlerimize saldırının ve güç gösterisine dönüştürülen gözaltı furyasının ülkemizin geleceğine ve demokrasiye bir faydası olacağını sanmıyorum. Ama AKP şu anda ordumuzu Yunan ordusundan bile düşman görmektedir. Bundan altı ay önce meçhul subay ihbarları oldu. O zaman bunlara inanmıştım. Ama bu süreçte ne o ihbarı yapan çağrıldı ne de bir daha gazetelerde yer aldı. Çocuklarımın geleceğinden endişeliyim. Lütfen sesimi dile getirin. Adımı zikretmeyin çünkü ticaret ile uğraşıyorum. Adımı saklamanızı istemem bile ülkenin geldiği durumu anlatmıyor mu?” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” HERhangi bir ülkenin toplumsal huzuruna ilişkin bir çift sözü var Bülent Esinoğlu’nun: “İktidar cephesinden baktığımızda, iktidarın huzursuzluk istemesi kendi çıkarları açısından olacak şey değildir. Aslında muhalefet de huzursuzluk istemez. Çünkü ileride iktidar olacaktır. Ya da o yolda maraza çıkaran birisi olmak istemez. Zira halkın ilk talebi huzurdur. Sonra ekmek. Ama dünyanın düzeni bu değildir, Amerika’nın dünyadan talepleri vardır. Örneğin Türkiye’den... Amerika iktidardan, Kürt açılımı ister. Türk ordusunu kendine göre istikrarsızlık olan bölgelerde müdahale gücü olarak kullanmak ister. Kıbrıs’tan çekilmemizi ister. Ermenilere Türk yurdunun açılmasını ister. Arkasından, iktidar Amerika’nın taleplerini yerine getirmek için planlar, programlar ve tertipler geliştirir. Bu plan ve tertiplerin adı değişimdir. Değişim; Türk halkının kendi taleplerinden vazgeçip, Amerika’nın taleplerine uygun hale gelmesidir. Yargı buna karşı çıkarsa yandaş yargı gerekir. Ordu buna karşı çıkarsa yandaş general gerekir. Yandaş general haline gelmiyorsa, doğrudan operasyona tabi tutulur. Suçları ne derseniz? Hele bir tutuklayalım da uygun bir suç buluruz derler. Değişim budur. Medya manipülasyonları ile dönüştüremediklerini ya da devşiremediklerini Silivri’deki toplama kampına tıkar. Huzursuzluğumuzun temel kaynağı Amerika’nın bölgedeki çıkarlarıdır. Türkiye’nin çıkarları ile Amerika’nın çıkarları uyuşmamaktadır. Amerika bölgedeki çıkarları için her yöntemi kullanıyor. İktidarı kullanıyor. Ekonomiyi kullanıyor. Kendi istihbarat örgütlerini kullanıyor. Tertipler üzerine tertipler organize ediyor. Hiç kimsede huzur ve ekmek kalmıyor. NATO’dan kurtulmadan Türk halkına huzur yoktur. Zira Batı’nın esas derdi; Anadolu coğrafyasına tam olarak sahip olmaktır. Ergenekon tertibi de, Balyoz tertibi de, mahkemeler sorunları çözer safsatası da hep buradan çıkar. Aslında bu yargılamalar, Batı ile 200 yıldır sürdürülen kavganın yansımalarıdır. Batı her zaman yurtseverleri yargılanacak mevkide tutmuştur. Huzursuzluk yurtseverler ile Batı’nın çıkarlarını savunanlar arasındadır. Sorunun çözümü siyasi iktidarların, Batı’nın çıkarlarından yana değil, ülkenin çıkarlarından yana olmasındadır.” Huzur SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Şevketibos- tan” da denilen ve yapraklarõ sebze olarak kullanõlan otsu bitki. 2/ Bir işi yerine getirmek için verilen söz... “Marifet iltifata tabidir / Müşterisiz --- zayidir” (Mual- lim Naci). 3/ Çingene çocuğu... Bir meyve. 4/ İskambilde bir kâğõt... Ankara ke- çisinin yünü. 5/ Bilgi- nin saklanmasõnõ ve iletilmesini konu alan akademik ve mesleki disiplin. 6/ Uygun bul- ma... Rize ilinde bir yayla. 7/ Mukavva ya- põmõnda, kabõ kurtlan- maktan korumak için kolaya katõlan madde. 8/ Japon halk türkülerine verilen ad... Rey... Tantal elementinin simgesi. 9/ Yurdumuzun ormanlõk alanlarõnda da ya- şayan küçük bir kuş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Meyhaneciotu” da denilen ve ağõzdaki içki ko- kusunu gidermek için çiğnenen otsu bitki. 2/ Karõşõklõk, kargaşa... Denizcilikte “temiz, düzgün, derli toplu” an- lamõnda kullanõlan terim. 3/ Kadõnlarõn giydiği kol- suz üstlük... Bayağõ, sõradan. 4/ Eskiden vakõf kuru- luşlarõna yoksullara yemek verilmesi için ayrõlan pa- ra. 5/ Bir işte bir kimse ya da şeyin üstüne düşen gö- rev... Doğu Anadolu’nun bazõ bölümlerinde yaygõn olan geçici kõrsal yerleşme tipi. 6/ Umman’õn plaka imi... Öykü. 7/ Üstünde ölü yõkanan kerevet. 8/ Mer- kür gezegenine verilen bir başka ad... Bir cetvel tü- rü. 9/ Hicap... Domuz yavrusu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 E P İ G R A M K L A Z A D A M A E L Z E A M E T J İ L E T A E İ N İ A R K U T D R A J E S E A R İ F E O K R Y O Z R U B U A M M E S A R P 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle