18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 26 ŞUBAT 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Tutarsızlığın Kültür Tarihi… “Artık bu ülkede tutarsızlığın kültür tarihi de yazılmalı!” Bunu bana düşündüren, Işıl Özgentürk’ün salı sabahı karşıma çıkan “Yaşlılığın Dayanılmaz Çekiciliği” başlıklı yazısı. “Tam bana göre bir yazı…” diyorum okumazdan önce. Çünkü başlığında ‘yaşlılık’ var; ben de önümüzdeki hafta altmış sekizimi geride bırakacağıma göre, tam bana uygun! Ama öyle olmuyor. Işıl’ın yazısı, çok farklı. Kafamda fırtınalar estiriyor. Aslında yirmi dört saat için bu kadarı fazla. Çünkü bir önceki sabah da Emre Kongar’ın “Müjdat Gezen’in Büyük Sırrı” başlıklı yazısıyla feleğimi şaşırmışım. Bir insanın sessiz bilgeliği, hep tenhalarda tuttuğu iyilikseverliği ve her türlü ucuzluktan uzak sanatçılığı, bu kadar mı güzel yazılır? Daha o yazının etkisinden kurtulamamışken, bu defa Işıl’ın satırlarının depremiyle sarsılıyorum. Çok başka şeylerden söz ediyor Işıl. Yeni bir yola girdiğini söylüyor: “Bu yeni yol gerçekten son derece çekici bir yol. Çünkü size kimin ne söyleyeceğinin önemsizleştiği; aman ‘benim filmim’, aman ‘benim kitabım’ diye yırtınmayacağınız bir yol. Türkçesi artık hiçbir nedenle, hiç kimseye kendi doğrularınız adına taviz vermeyeceğiniz bir yol. Bu yolda asla bir televizyon programına davet edilmeyeceğinizi biliyorsunuz ve bundan büyük bir mutluluk duyuyorsunuz. ‘Yaşasın ben bir sokak çocuğuyum’ diye seviniyorsunuz ve kendinizin, yirmili yaşlarda grevdeki işçilere tiyatro yaptığınızı ve bir sokak kızı olduğunuzu anımsıyorsunuz…” Peki yirmili yaşlarda öyleydi de, bugün farklı bir Işıl mı var karşımızda? Bugün de kendini adadığı öğrencileriyle sürekli yaptıklarının, kendi deyişiyle, o ‘sokak kızı’nın yaptıklarından ne farkı var? Ve, ne zaman herhangi bir taviz verdi ki? Ama bugünkü Işıl Özgentürk, yazısının devamında bir isyanı dile getiriyor aslında. Ve kanımca, sürekli söylenen çok büyük yalanlara da atıfta bulunuyor. 12 Eylül’den bu yana, gençlere neredeyse bütün kötülüklerin 1980’de başladığını anlatmak, alışkanlığa dönüştü. Oysa bu, çok büyük bir ‘aydın’ yalanıydı. Bu ülkenin sonunda 12 Eylül’e varmasında kendi tutarsızlıklarının oynadığı rolü saklamaya çalışan bir kesimin yalanı. Bugün de aynı pervasızlıkla sürdürülen bir yalan. O yüzden, bu ülkede ‘aydın tutarsızlığının yakın kültür tarihinin’ yazılma zamanı da artık geldi! Böyle bir tarih, her şeyden önce bugünün gençliği için gerekli. Çünkü bugün gençlerimiz, hele de biraz olsun okuyan, düşünen ve sorgulayanları, her bunalım noktasında bakışlarını -toplumsal bağlamda sağlıklı bir içgüdüyle- ‘aydınlarına’, yani kendilerini onlara ‘aydın’ diye tanıtmış olanlara çeviriyorlar. Kendi yönlerini saptama ihtiyacını duyduklarında, onlardan biraz olsun ‘rehberlik hizmeti’ alabilmek için. Fakat aynı gençler, en büyük çıkmazla belki de asıl bu noktada karşılaşıyorlar. Çünkü durduğu yeri saptayıp kendi yönlerini belirlemede biraz yardım alabilmeyi umdukları aydınlarının önemli bir kesimi, bir de bakıyorlar ki belli bir yerde değil, fakat her yerde! Bu heryerdelik tiryakiliği yüzünden de, çoğu zaman aslında hiç olmamaları gereken yerlerde! Bu heryerdelik, günümüz Türk aydınının andığım kesiminin en temel özelliğidir. Ve bunun öteki adı da tutarsızlık’tır. Zira heryerdeliğin eşanlamlı karşılığı, hiçbiryerdelik’tir. Bu hiçbiryerdeliğin -bizdeki gibi- mutlak egemen olduğu ortamlarda ise tutarlılık, adını, vefa’nın aksine, bir semte bile bırakamadan yitip gitmiş bir erdemdir! Heryerde olacaksın ki, adını hep duyuracaksın! Heryerde olacaksın ki, heryerin nimetlerinden yararlanacaksın! Peki, ya ağzından düşürmeyi hiç ihmal etmediğin idealler? Ya onlar, ancak belli bir yerde direnmeyi sürdürdüğün takdirde inandırıcı ve etkin olabilecekse? Boş ver! Yeter ki, sen hep kendini göster ve duyur! O ideallerin uğruna özveride bulunmayı ise, gerektiğinde gözünü kırpmadan en korkunç kırlangıç fırtınalarının önüne salmaktan çekinmeyeceğin -çünkü geçmişte hep öyle yaptın!- gençlere bırak! Onlar, yaşları gereği nasılsa saf ve iyi niyetlidir, kolay aldatırsın! Yeter ki sen, hep sen olarak kalmanın yolunu bul! [email protected] E duardo Galeano… Benim âşõk ol- duğum yazarlardan biri… Uzunca bir aradan sonra Türkiye’de yeni kitabõ “Aynalar” Sel Yayõncõlõk tarafõndan geçen yõ- lõn sonunda yayõmlandõ. (Türkçesi: Süleyman Doğru) Ha bugün ha yarõn yazmalõyõm der- ken aradan koca iki ay geçti. Ancak iki aydõr içim her daraldõğõnda yeniden dönüp oku- maktan da vazgeçmedim! Birçok insan gibi ben de Uruguaylõ yazar Eduardo Galeano’yu önce “Latin Ameri- ka’nın Kesik Damarları” adlõ kitabõndan ta- nõdõm. (Anõmsayabilirsiniz, bu kitabõ Hugo Chaves, Obama’ya hediye etmişti, okusun da Latin Amerika’nin çilekeş halini anlasõn diye…) Galeano, Latin Amerika ülkelerinin, in- sanlarõ, türküleri, nehirleri, kanlõ sokaklarõ, çiçek açmõş tropik ormanlarõ, ağlayan ço- cuklarõ, gülen sevdalõlarõ arasõnda ama ay- nõ zamanda eşitsizlik, sömürü, baskõ, despot ve totaliter rejimler arsasõnda dolaştõrõyor- du okuru. Ardõndan gelen “Savaşın ve Aş- kın Gece ve Gündüzleri” de öyle… Bun- larõn tümünde sistemi deşifre ediyordu. Her ikisi de 70’li yõllarda Alan Yayõncõlõk’tan çõk- mõştõ. Ve 12 Eylül’ün faşist sansürcü baskõ- cõ döneminde her iki kitaptan da bol bol ya- rarlanmõştõm. Sonraki kitaplarõ, 3 ciltlik “Ateş Anıları” ve “Kucaklaşmanın Kita- bı” Can Yayõnlarõ’ndan; “Biz Hayır Diyo- ruz” Metis’ten çõktõ. Günün birinde yolum bir tiyatro toplantõsõ için Uruguay’a Montevideo’ya düştüğünde, ne yapõp yapõp Eduardo Galeano’yu buldum. İki saat süren röportajõmõz yayõmlandõktan sonra, anõlar hazinemin en değerli parçala- rõndan biri olarak kaldõ. BELLEKSİZ TOPLUMLARA ‘İLAÇ’ NİYETİNE Eduardo Galeano’nun bence çok müthiş üç temel özelliği var. 1) Belleksiz toplumlara ilaç gibi gelmesi... Hiç ama hiç unutulmamasõ gerekenleri ele alõ- yor. Unutmamõzõ engelliyor. Unutmuş olsak bile hatõrlatõyor. Yitirdiğimiz belleğe yeniden kavuşmamõzõ sağlõyor. Hem belleğimize hem ruhumuza sesleniyor. 2) Olaylarõ bütünsellik içinde ele alõyor. Dünyanõn bir ucundaki bir haksõzlõğõn, bir yan- lõşõn, dünyanõn öteki ucunu nasõl etkileyece- ğini gösteriyor. Aralarõndaki ilişkiyi ortaya koyuyor. 3) Yazma biçemi, kõvrak zekâsõnõ, eleştirel bakõşõnõ, ironiyi ve şiirsel dilini bir arada har- manlõyor. Resmi tarihlerin dõşõndan bakõyor olaylara. Sõradan insanõn yaşadõklarõ, hisset- tikleri aracõlõğõyla anlatõyor. Sizi okşayarak, sarsarak, yüreğinize dokunarak anlatõyor. Onun dilinde bir çocuk şarkõsõ, sokaktaki bir diyalog, bir ağacõn kesilmesi, bir kahkaha, bir gözyaşõ ciltler dolusu açõklamanõn yerini alõ- yor. En genel çizgilerle özetlediğim bu üç özel- lik, onu yeryüzünün vicdanõ haline getiriyor! AYNALARDAN YANSIYAN Bu kez “Aynalar” kitabõnda yalnõz Latin Amerika’ya değil, dünyanõn her ucuna tutu- yor projektörünü. Kapsadõğõ zaman dilimi ise baş döndürücü: Adem ile Havva’dan başla- yõp 21. yüzyõla varana dek uzuyor… Hiçbir kõta, hiçbir nehir, hiçbir dağ, hiçbir emperyal savaş, hiçbir sömürü (cinsler arasõ sömürü de) es geçilmemiş. İnsanlõğõn tüm halleri “Ay- nalar”da… Tarih, coğrafya, politika, ekonomi ama ay- nõ zamanda sanat, kültür, sanat tarihi, edebi- yat, tüm inançlar… Tümü Eduardo Gale- no’nun irili ufaklõ fõrça darbeleriyle aynalar- dan yansõyor... Yansõyor ve ruhunuza işliyor… Marco Polo’dan Zapata’ya, Kafka’dan Kraliçe Victoria’ya, Spartaküs’ten sambanõn ortaya çõkõşõna, Hitler’den Ho Chi Minh’e, Rosa Luxemburg’dan Rembrandt’a , Büyük İskender’den, Irak savaşõna, anestezinin ica- dõndan ilk boks maçõna, Fidel ve Che’den Bar- bie bebeklerine … Yok yok.. Kitabõ okurken, her fõrça darbesinde bana röportajda söylediğini anõmsõyordum: “Her gün boyu, saatler ilerledikçe karamsarlı- ğımın yerini iyimserlik alır. Çünkü geleceği düşlemekten asla vazgeçmiyorum…” KAYBOLAN ŞEYLER Daha güzel bir gelecek mümkün demenin bir başka yoluydu Galeano’nun söylediği… “Ay- nalar” kitabõnda sonsöz yerine yazdõğõ “Kay- bolan Şeyler” adlõ bölüm tanõğõmdõr: “Barış ve adalet haykırarak doğan yirminci yüzyıl, kanın içinde boğularak öldü ve bul- duğundan çok daha adaletsiz bir dünya bı- raktı arkasında. Yine barış ve adalet haykırarak doğan yir- mi birinci yüzyıl da, önceki yüzyılın izinden gitmekte. Ben çocukken, dünyada kaybolan her şe- yin Ay’a gittiğine inanıyordum. Ne var ki, Ay’a giden astronotlar orada ne tehlikeli rüyaları, ne tutulmayan vaatleri ne de kırık umutları buldular. Eğer bunlar Ay’da değilseler, neredeler o zaman? Yoksa dünyada kaybolmadılar mı? Yoksa dünyada saklanıyorlar mı?” Teşekkürler Eduardo Galeano. İyi ki varsõnõz! [email protected] faks:0212.257 16 50 Dünyayõ, tarihi, coğrafyayõ kavrayabilmek için okunmasõ gereken bir kitap: Aynalar Yeryüzününvicdanõ:Galeano ZEYNEP KIZILTAN T ürk arkeolojisi ve sanatõnda önemli iz- ler bõrakan ve Türk müzeciliğine damgasõnõ vuran Osman Hamdi Bey, çağõnõn çok ötesinde ileri görüşe sahip, dina- mik kişiliği ile geçmişe karşõ ilginin olmadõ- ğõ bir dönemde, arkeoloji, korumacõlõk ve mü- zecilik gibi önemli kavramlarõ yerleştirerek Türk arkeolojisi ve müzeciliğinin sağlam te- meller üzerinde yükselmesini sağlamõştõr. 100. ölüm yõldönümü ile andõğõmõz Osman Hamdi Bey’in müzecilik anlayõşõnõ ve bu ko- nudaki çalõşmalarõnõ anlayabilmek için ondan önceki müzecilik çalõşmalarõnõ ve onun kurduğu İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ni tanõmak gere- kir. İmparatorluk sõnõrlarõ içinde ilk resmi mü- ze girişimi Sultan Abdülmecit zamanõnda, Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa tarafõndan 1846’da Topkapõ Sarayõ’nõn dõş avlusunda, 6. yüzyõl yapõsõ olan Aya İrini’de kurulmuştur. Aya İrini’de toplanan eski eserlerden oluşan bu koleksiyona 1869’da Müze-i Hümayun (İm- paratorluk Müzesi) adõ verilmiş ve başõna İn- giliz uyruklu Goold, müdür olarak getirilmiştir. 1871’de Avusturyalõ Terezio ve 1872’de Al- man A. Dethier müdür olarak atanmõştõr. 1876’da Aya İrini’nin yetersiz kalmasõ nede- niyle arkeolojik eserler bugün İstanbul Ar- keoloji Müzeleri içinde yer alan Çinili Köşk’e taşõnmõş ve Müze-i Hü- mayun adõyla ziyarete açõlmõştõr. Dethier’in ölü- müyle boşalan müze mü- dürlüğüne, Sadrazam Ed- hem Paşa’nõn oğlu Os- man Hamdi Bey 11 Eylül 1881’de atanmõş, böylece Türk müzeciliğinde yeni bir dönem açõlmõştõr. Osman Hamdi Bey’in 1881’de başõna geçtiği Mü- ze-i Hümayun yaklaşõk 700 eserden oluşan, depo niteli- ğinde bir yerdir. Ancak onun özverili çalõşmalarõ, müzeye davet ettiği yaban- cõ uzmanlarla sürdürdüğü çalõşmalar sonucunda ko- leksiyonlar bilimsel olarak sõnõflandõrõlmõş ve katalog çalõşmalarõ başlatõlmõştõr. Osman Hamdi Bey’in Türk arkeolojisi ve müzeciliğine yaptõğõ en büyük katkõlardan biri de, kuşkusuz hazõrlamõş olduğu Asar-i Atika Nizamnamesi’dir. Osman Hamdi Bey, müze mü- dürlüğüne atandõğõ ilk yõllardan itibaren, tarihi eserlerin ko- runmasõ için çalõşmalar baş- latmõş ve 1874’te Dethier ta- rafõndan çõkartõlan ve yetersiz kalan Asar-i Atika Nizamna- mesi’nin 1882’de yürürlükten kaldõrõlmasõnõ sağlamõş ve 1884’te 1973 yõlõna kadar kullanõlacak olan yeni Asar- i Atika Nizamnamesi’ni yü- rürlüğe koymuştur. Osman Hamdi Bey tarafõndan hazõr- lanan bu nizamnameye gö- re Osmanlõ topraklarõ için- de bulunan tüm eski eser- ler devlete aittir ve yurt- dõşõna çõkartõlmasõ yasak- tõr. Bu nizamnamenin es- ki eserlerin korunmasõ adõna atõlan önemli bir adõm olmasõ ve uzun yõl- lar kullanõlmasõ nedeniyle Türk müzeciliğin- de özel bir yeri ve önemi vardõr. Saraydan aldõğõ destekle günün koşullarõna uygun bir müze binasõnõ, dönemin önemli mi- marlarõndan Alexandre Vallaury’ye yaptõr- mõştõr. Bu müze Lahitler Müzesi adõyla 13 Ha- ziran 1891’de ziyarete açõldõ. Ancak Osman Hamdi Bey, bu binanõn da ileriye yönelik ye- terli olmayacağõnõ düşünerek, binaya yeni ilaveler yaptõrarak, görkemli bir müze binasõ yarattõ. Bu yapõ 19. yüzyõlõn sonlarõnda dün- yada müze binasõ olarak tasarlanõp yapõlan sa- yõlõ müzeler arasõnda yer alõr. Osman Hamdi Bey, Türk müzeciliğinin ge- lişmesine büyük önem vermiş, küçük ve depo niteliğindeki bir koleksiyondan anõtsal bir müze yaratmõş, müzeciliğimizi dünya müze- leri arasõna taşõmõştõr. Müzelerin birer kültür, eğitim ve araştõrma merkezleri olduğunu dü- şünüp müze içinde büyük bir kütüphane kur- muş ve geliştirmiştir. Müzede bilimsel çalõş- malarõ desteklemiştir. Günümüzden yüzyõl önce bu anlayõş çerçevesinde kurulan arkeo- loji müzesi bu özelliklerini onun kurduğu il- keler çerçevesinde sürdürmektedir. Osman Hamdi Bey, Türk müzeciliğinin ge- lişmesine büyük önem vermiş, küçük ve depo niteliğindeki bir koleksiyondan anõtsal bir müze yaratmõş, müzede bilimsel çalõşmalarõ desteklemiştir. BİTTİ ÖL ÜM ÜNÜN 100. YILDÖNÜMÜNDE MÜZECİ, ARKEOLOG VE RESSAM OSMAN HAMDİ BEY (3) Müzecilikte yepyeni bir çığır... Bugün dünyanın en önemli müzeleri arasında yer alan İstanbul Arkeolo- ji Müzeleri’nin kuruluşu ve gelişimi- ni Osman Hamdi Bey’e borçluyuz. Osman Hamdi Bey, Türk müzeciliğinin gelişmesine büyük önem vermiş, küçük ve depo niteliğindeki bir koleksiyondan anõtsal bir müze yaratmõş, müzede bilimsel çalõşmalarõ desteklemiştir. Zeynep Oral ödülünü aldı ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - Adana Kültür ve Sanat Derneği’nce (AKSD) bu yõl yedincisi gerçekleştirilen Puduhepa Kültür Günleri kapsamõnda verilen Puduhepa Bilim, Sanat ve Başarõ Ödülleri sahipleriyle buluştu. Gazetemiz yazarõ Zeynep Oral, Eski Çukurova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Can Özşahinoğlu, oyuncu Mehmet Aslantuğ, tiyatro sanatçõsõ İsmail Timuçin ve turizmci Nesrin Göçhan ödüllerini aldõ. Oral, “Bu ödülü Türkan Saylan da almõştõ. Puduhepa bize õşõk tutmalõ. Artõk karanlõğõ değil aydõnlõğõ seçelim” dedi. İSTANBUL (AA) - Foto muhabiri Ara Güler’in önceki gün İstanbul’da yaşamõnõ yitiren eşi Suna Güler (76) toprağa verildi. Yaklaşõk 2 yõldõr lenf kanseriyle mücadele eden Suna Güler’in cenazesi, dün öğle vakti Teşvikiye Camisi’nde kõlõnan namazõn ardõndan Feriköy Mezarlõğõ’ndaki aile kabristanõna defnedildi. Ara Güler’in taziyeleri kabul ettiği cenaze törenine, kõzõ Ayşegül Güvenç ve yakõnlarõnõn yanõ sõra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanõ Orhan Erinç, gazeteciler Atilla Dorsay, Mehmet Barlas, Yalçın Bayer, Koç Holding Şeref Başkanõ Rahmi Koç, yazar Yaşar Kemal, tiyatro sanatçõlarõ Yılmaz Erdoğan, Gülriz Sururi ile Süleyman Gündüz, Tahsin Aydoğmuş ve Coşkun Aral da katõldõ. Cenaze töreninde Yaşar Kemal, Suna Güler’in çok iyi bir insan olduğunu ve ailesini yakõndan tanõdõğõnõ ifade etti. Tiyatro sanatçõsõ Yõlmaz Erdoğan da Ara Güler’in tarihin gerçek kahramanlarõndan biri olduğunu belirterek o kahramanõn oluşumunda Suna Güler’in bir numaralõ kişi olduğunu söyledi. A R A G Ü L E R ’ İ N E Ş İ Suna Güler toprağa verildi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle