23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Sergi, 2 Mart 16 Nisan tarihleri arasında da İş Bankası İzmir Sanat Galerisi’nde ziyarete açık olacak Nuri İyem’in, ‘Çığlık’ 1970, ZeynepNadir Özşahin Koleksiyonu. Kendi izleyicisini yarattı CEREN ÇIPLAK eş yıl önce yitirdiğimiz Nuri İyem’in, 65 yıllık sanat uğraşı boyunca gerçekleştirdiği, 1000’den fazla koleksiyonda yer alan 2600’den fazla yapıtı arasından seçilen tabloları İş Bankası Kibele Sanat Galerisi’nde sergileniyor. “100 Koleksiyondan 100 Nuri İyem” sergisi 19 Şubat 2011 gününe kadar izlenebilecek. Sanatçının soyut yapıtlarından kadın yüzlerine, nü’lerinden göç resimlerine, natürmortlarından insan portrelerine 100 yapıtı bu sergide bir araya geldi. Nuri İyem’in oğlu, serginin düzenleyicisi Ümit İyem, serginin başlıca amacının, Nuri İyem’in Türkiyeli bir sanatçı olarak genç yaşlarından başlayarak karşılaştığı ve bugün de geçerli olan olumsuz koşullarda, kendi resminin peşinden koşması, yaşadığı toplumdaki insanlarla iletişim kurma ve kendi izleyicisini yaratma serüvenini özetlemek olduğunu söylüyor: “Her ressamın hayalidir: Toplumun farklı kesimlerinden insanların evlerine resimleri girsin isterler. Nuri İyem de bunu becerebilen nadir sanatçılardan. Şunu da söylemek isterim: Türkiye’de o dönemde resim satarak ailesini geçindirebilmek çok zordu. O, bunu başarabilmiş ilk sanatçımızdır.” Nuri İyem, yıllar önce, “Çağdaş Eleştiri” dergisinde, bir grup yazar ve akademisyenin katıldığı bir sohbette şöyle demişti: “Sürekli olarak ressamlık yaparsan, hayatta geçerli, tutarlı bir meslek olduğunu kanıtlarsan ressamlığın, o meslekte ayak B ta durursan, seyircin olursa, o zaman o sanat var demektir. Seyirciden koparak kendi başımıza bir şey yapamayız. İşte ben o soyut resme kadar geldim. Kim anlıyor? Kimin umurunda? Bunlar sönmeye mahkum işler. Ancak Türk seyirciyle birlikte, Türk halkına anlatabileceğimiz oranda, onu bir seviyeye getirebildiğimiz oranda sanatımız bir yere oturur. Onlardan koparak bir şeyler yapabileceğime inanmıyorum, çünkü o zaman yalnızlığı ile baş başa kalır insan. Ben seyirciyi severim, isterim. Resmim üstünde konuşsunlar isterim. Evine assın isterim. Gelsin benden zorla alsın isterim. Bunu da kazandım gerçekten. Bir ömür harcadım ama kazandım.” onu, m Koleksiy n Nuri İye Koleksiyonu Osma İyem EvinÜmit Koleksiyonu onu erey i Koleksiy et M İpekAhm esim Heykel Müzes ksiyonu İstanbul R Sanat Galerisi Kole onu iy Evin onu sol Koleks Doğan Ha ıbaşı Vakfı Koleksiy onu F. Eczac Dr. Nejat re Kongar Koleksiy nu o m E Koleksiy Erol Evgin oleksiyonu K TÜYAP Koleksiyonu u cu ülin Mum aesmen Koleksiyon T n Kar iyonu a ks EnginErh nt Eczacıbaşı Kole yaBüle O an eksiyond 100 Kol arı bazıl Onor Bumbum ‘Diyorum ki’ (Karalama Müzik) nor Bumbum (Onur Uzunismail), işe kendi odasından başlamış, kayıtlarını yakın çevresiyle paylaşmış, yarışma ve konserlerle çevresini genişletmiş. Önce bir cep telefonu markasının yarışmasında, ardından Roxy Müzik Günleri’nde adını duyuran yeni isimlerden biri o. Şimdi de ilk albüm çalışması “Diyorum ki” ile karşımızda... Elektronik altyapılar kullanarak, bilgisayarla müzik yapmasına rağmen, duygu faktörünü ön planda tutan bir anlayışa sahip Onor Bumbum. Bir yanıyla canlı elektronik müzik sanatçısı olarak tanımlanabilse de, aslen modern bir singersongwriter. Kırık hikâyeler, minör şarkılar yazıyor. Gelmeyen mesajları, dönmeyen sevgilileri, internet ve televizyon başında amaçsız saatleri, dayanılması O olanaksız ilişkileri, bunalıma eşlik eden alkol buluşmalarını anlatıyor. İnançları zedelenmiş, yüreği örselenmiş dijital dünyanın gençliğinin sıkıntılarını anlatıyor şarkılarında. Onor Bumbum tek kişilik bir proje olsa da, albüme çellosuyla Duygu Demir, gitarıyla Murat Kirkit, trompetiyle Fehmi Alatan gibi canlı çalgısıyla eşlik eden isimler yok değil. Triphop ile ambient pop arasında seyreden depresif, karanlık ve içe kapanık atmosferli şarkılar, oturaklı düzenlemeleri sayesinde rahat dinleniyor. Onor Bumbum müziğinin en zayıf yanı ise vokaller. Bu şarkıların melodik atmosfere katkı yapan, daha güçlü bir sese gereksinim duyduğu aşikâr. Onor Bumbum, kuşağının kendini iyi ifade eden iyi temsilcilerinden biri. Sadece bu özelliği için bile bu ilk albümüne mutlaka kulak verilmeli. muratbeser@muratbeser.com ‘İran paranoyak bir döngüde’ Ünlü Fransız düşünür BernardHenri Lévy’den Cafer Penahi ve Muhammed Resulov’a destek MEHMET BASUTÇU The Orb Feat. David GilmourMetallic Spheres (Columbia) vrupa’da ekim ayında yayımlanan “Metallic Spheres”in ülkemizde çıkışı aralık ayını buldu. Kuşkusuz 2010’un en iyi albümlerinden birisi. Ambient/house türünün yaratıcı topluluğu The Orb’un Pink Floyd’un efsanevi gitaristi David Gilmour’la buluşması başlı başına heyecan verici bir olay. Aslında Gilmour ve The Orb daha önce de işbirliği yapmıştı. Pentagon’un bilgisayar sistemine izinsiz girmekle suçlanan Gary McKinnon’a yardım amaçlı projede bir araya gelmiş ve Graham Nash’ın “Chicago” adlı parçasının ambient yorumuyla dikkat çekmişlerdi. The Orb, Gilmour’la bu çalışmanın ardından, geçen yıl bir jam session sırasında yeniden buluştu ve bu muhteşem albüm ortaya çıktı. Yaklaşık 50 dakikalık “Metallic Spheres”, “Metallic Side” ve “Spheres KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI GÜNAY A ‘Unutulmaz izler bıraktı’ Side” olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Her ikisi de beşer parça içeren bölümler bir bütün olarak, olağanüstü bir atmosferik sound yaratıyor. Gilmour’un elektro ve “lap steel” gitarda sergilediği yetenek, The Orb’dan Alex Paterson’ın klavye ile turntable ve Youth’un (Martin Glover) bas gitar ile klavyede yarattığı seslerle buluşunca, ortaya Pink Floyd albümlerindeki saykedelik havayı hatırlatan büyüleyici bir ambient çalışması çıkmış. Belki bir eleştiri olarak, “Gilmour’un gitarının daha fazla öne çıkmış olmasını dilerdik” diyenler çıkabilir. Ancak sonuçta bu bir The Orb albümü. Gilmour gibi bir dehanın katkısı ise, bana göre, albümün en fark edilir yanı. www.zulalkalkandelen.com ANKARA (AA) Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğru Günay, ressam Ferruh Ba l şağa’nın vefatı dolayısıyla başsağlığı mesajı yayımlad ı. Mesajında geometrik ve soyut resmin öncülerinden Ba şağa’nın, başarılı çalışmala rıyla Türkiye’de unutulm az izler bıraktığını ifade ede n Günay, şunları belirtti: “Cumhuriyet dönemi res im sanatının gelişiminde ve ülkemizde soyut resmin tanınmasında önemli katkı ları olan ressamımız, açtığı uluslararası sergiler ve aldığı ödüllerle Türk resim sanatının dünyaya açılan pencerelerinden birisi olmuştur. Değerli usta Fe rruh Başağa’yı rahmet dilekleriyle uğurluyor, yakın larına ve sevenlerine son suz sabırlar diliyorum.” PARİS Cafer Penahi’nin 6 yıl hapse mahkum edilmesine karşı dünya sinema çevrelerinde gösterilen sert tepkilere, Amerikan sinema ustalarından Martin Scorsese ve Fransız düşünür BernardHenri Lévy de katıldılar. Tahran yönetiminin Penahi ve Muhammed Resulov’a yönelttiği suçlamalar ve verilen cezaların kendisini allak bullak ettiğini ve umutsuzluğa sürüklediğini belirten Scorsese şöyle dedi: “Muhalif olan herkesi hapishanelerde çürütmek zorunda olduğunu sanacak kadar kendi insanına inanmayan bir yönetimi düşlemek bile içimi bunaltıyor. Sinema yönetmenleri olarak, Penahi ve Resulov için seferber olmalıyız. Onların gösterdikleri cesaret önünde saygıyla eğilmeli, özgürlüklerine hemen kavuşabilmeleri için sert bir kampanya yürütmeliyiz.” Scorsese, geçen mart ayında, Penahi ilk kez tutuklandığında da Robert de Niro ve Steven Spielberg gibi diğer ünlü adlarla birlikte tepki göstermişti. Fransa’da sinema çevreleri yanında sanatçı ve aydınlar da yürütülen kampanyaya destek vermeyi sürdürüyorlar. İlk gün tepki gösterenler arasında bulunan, 1970’lerin ortasında gündeme gelen Fransız yeni felsefe akımının öncülerinden yazar ve düşünür BernardHenri Lévy, “Libération” gazetesinde yayımlanan makalesinde şunları yazdı: “İranlı yöneticiler çıldırdılar, ülkelerine, kültürlerine ve ulusal değerlerine karşı duydukları sevgiyi yitirdiler. Bu noktaya geldikten sonra, her şeyi yapmaları mümkündür. Paranoyak bir döngü içine düşmüşlerdir (...) Dünyanın önemli sinemalarından biri olan İran sinemasını yasadışı ilan ederken Stalincilerin bile düşlemeye cesaret edemedikleri türden, ‘film çekmeye yeltenme suçu’ diye yeni bir suç icat ettiler...” Abbas Kiarostami’den sonra, Cannes’da beğenilen, ödüllendirilen birçok İranlı yönetmen arasında, ilk filmi ‘Beyaz Balon’ ile 1995’te Altın Kamera ödülü kazanan Penahi’nin Fransız sinemaseverlerin gönlünde kuşkusuz önemli bir yeri var. Evlilik dışı cinsel ilişkiye girdi diye bu yıl İran’da taşlanarak ölüm cezasına çarptırılan Azeri kökenli ilkokul öğretmeni Sakine Muhammedi Aştiyani’yi kurtarmak için aylardır verdiği ve başarılı olduğu mücadeleyi sürdüren, bugün de Penahi ile Resulov’u ilk andan başlayarak savunan BernardHenry Lévy, zamanında Sovyet yönetiminin Sibirya’ya, Gulaglara sürgün ettiği Aleksandr Soljenitsin gibi yazarları da savunmuş, Bosna’daki soykırıma karşı çıkmış, Afganistan’dan Afrika ülkelerine kadar insan haklarını çiğneyen iktidarlara kalemiyle savaş açmış, olayları yerinde gözlemlemiş, belgeseller çekmiş, kitaplar yazmış, polemiklere girmiş bir düşünür. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle