19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK 2010 CUMARTESİ 18 Açıldıkça... Demokratik Toplum Kongresi’nin 2007’de yaptığı toplantıda, “Kürt halk önderi” diye tanımladıkları İmralı’dakinin “çözüm”lerine yer verilmişti. 2007’deki kongre bildirgesine göre; çözüm, ulus devlet yerine “demokratik özerklik”teydi. Her bölgenin kendi renkleri ve sembolleriyle tanımlandığı bu özerklikte, Türkiye 2025 bölgeye ayrılacak, yetkiler oralarda kurulacak bölge meclislerine devredilecekti: “Bu idari modelde, ademimerkeziyetçilik işletilerek birbiriyle yoğun bir şekilde sosyokültürel ve ekonomik ilişki içinde bulunan illeri kapsayan ve il genel meclislerine benzer bir şekilde seçimle işbaşına gelen bir bölgesel meclis, merkezi hükümet adına dışişleri, maliye ve savunma hizmetleri ile merkezi ve bölge yönetimlerince birlikte yürütülecek emniyet ve adalet hizmetleri hariç; eğitim, sağlık, kültür, sosyal hizmetler, tarım, denizcilik, sanayi, imar, çevre, turizm, telekomünikasyon, sosyal güvenlik, kadın, gençlik, spor gibi hizmet alanlarından sorumlu olacaktır.” Ahmet Türk de, geçen hafta 2007 bildirgesinin ötesine geçerek, işin bir başka yönünü açıklamış bulunuyor: “Halk arasında ihtilafları çözmek, hâkim rolü oynamak amaçlanıyor.” Anlaşılan bildik odak, üç yıl önce merkezi hükümete bahşettiği adalet hizmetleri (yargı) ile savunma (ordu) ile emniyet (polis) gücünü, bu kez “öz savunma birliği” adı altında bölgedeki halka ve kent (bölge) meclislerine bırakmayı öneriyor! İmralı pazarlıklarını sürdürenlere: Al sana açılım. Devlet içinde devlet açılımı... GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Günlerdir üniversiteli öğrencilerin kıyasıya dövülmesini tartışıyoruz. Öyküyü, eski YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İsa Eşme anlattı: “Mayıs 1967. Çapa Yüksek Öğretmen Okulu. Dönemin Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem, yaptığı kısa konuşmadan sonra sözü öğrencilere verir. 600 öğrencinin bulunduğu salonda, öğrenci derneği yetkilileri, okulda yaşanan olumsuzlukları dile getirir ve Bakan’dan çözüm talebinde bulunur. Bazı öğrenciler, Bakan’a, yemeklerin yetersiz İleri Demokrasi olduğunu ima ederek ‘Açız’ diye haykırır. Bir öğrenci de ‘okulda bazı öğretmenlerin öğrencileri sağa yöneltecek şekilde ideolojik propaganda yaptığını’ söyler, hükümetin eğitim politikasını ve dış siyasetini ağır biçimde eleştirir. Bu öğrenci, FizikMatematik Bölümü 1. Sınıf öğrencisi dönem arkadaşım İbrahim Kaypakkaya’dır. Öğrencilerin Bakan’la olan konuşmaları, ülke sorunlarına dönüşür. Kimse Bakan’a yumurta ya da ayakkabı fırlatmaz, ama daha etkili Yıl Sonu Yaklaşırken Geçen yılın sonuna doğru, buna benzer bir değerleme yaparken, sonuna yaklaştığımız 2010 yılının, ekonomimiz için daha zor geçeceğini düşünmekteydik. Milli Gelir’imizin yüzde 5 oranında küçüldüğü, işsizlik oranının yüzde 14’ü aştığı ve ekonominin iyice durgunlaştığı, dışsatımın ve dışalımın azaldığı, dünya ekonomisinin iyice durgunlaştığı 2009 yılının sonundaki gelişmeler, 2010 yılı için fazla iyimser olmamızı önlüyordu. Hemen tüm uzmanlarımız, yüksek bütçe açığı, düşük dış ticaret hacmi, yüksek işizlik oranıyla yeni yıla başlarken, kötümser tahminler yapıyor ve yılın ekonomide ve hele de üretimde, kötü geçeceğini tahmin ediyorlardı. Oysa şimdi, 2010 yılı sona ererken, ekonomimizde yıllık büyümenin yüzde 7’yi aşacağı (resmi tahmin yüzde 6.8’dir), işsizlik oranının yüzde 11’e düşeceği, kişi başına Milli Gelir’imizin 10 bin doları aşacağı beklenmektedir. Yıl sonu beklentilerine göre bu yıl, dışsatımımız yüzde 14, dışalımımız da yüzde 35.5 oranında artacak, üretimde hızlanma, ekonomide canlanma, öteki ülkelere mal ve hizmet dışsatımında artış olacak, bütçesi açığı, yılbaşında 50 milyar TL olarak belirlendiği halde, gerçekleşme 40 milyar TL’sının da altına inecek, enflasyon tek haneli rakamların üst sınırlarında tutulabilecektir. Gelecek için ekonomimizin daha da iyileşeceği konusunda beklentilerimiz olsa da, 2011 ve sonra gelen yıllarda ekonomimizin önemli sorunları vardır. Haziran 2011’deki milletvekili seçimleri için hazırlanırken şimdiye kadar alınan sonuçlar, yukarıda özetlendiği gibi, iyileşme yönündedir. Seçimlere kadar, ekonomide görülen iyileşmelerin, seçimlere yaklaşırken yapılabilecek yanlış devlet harcamaları ve oy kaygılarıyla bozulabileceğinden endişe eden uzmanlarımız da çoktur. Ancak, öteki ülkelere kıyasla 2010’da sağlanan iyileşmeler sürdürülebilse bile, 2011 ve izleyen yıllarda ekonomimizin çözüm bekleyen önemli sorunlarına çözüm bulunması için, bilimsel araştırmalara dayanan önemli önlemler alınması gerekecektir: 1) 2010’u yüzde 8’e yakın bir enflasyon hızıyla bitireceğimiz belli olmuştur; dünya ülkeleri arasındaki en yüksek hızlardan olan bu oranın düşürülmesi zorunlu görünmektedir. 2) Geçmişte sisteme yapılan parçalı eklemelerle vergi sitemimiz çok bozulmuştur; vergi oran ve yüklerini çok arttırmış ve vergi adaletini zedelemiş olan bu sistemin düzeltilmesi gerekecektir. 3) Büyük kentlerdeki rant oluşumları çok hızlanmıştır; yavaşlatılması zorunlu görünmektedir; 4) Birçok alanda yüzde 50’ye yakın olduğu tespit edilmiş kayıt dışı işlemlerin azaltılması ve hatta ortadan kaldırılması gerekecektir. 5) Milli Gelir’in yüzde 6’sına yaklaşmış olan döviz açığını azaltmak zorundayız. 6) Merkez Bankası’ndaki döviz rezervinin, en kısa zamanda arttırılması zorunlu gözükmektedir. 7) “Sıcak Para” giriş ve çıkışlarının ekonomiye zarar vermeyecek biçimde yönetiminin sağlanması gerekmektedir. 8) Geri kalmış yurt yörelerinin kalkındırılması için, o yörelerdeki devlet yatırımlarının arttırılması gerekecektir. 9) Devlet Planlama, Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve özelleştirme işlerimiz, parçalı uygulamalar nedeniyle ilke ve hedeflerinden uzaklaşmış görünmektedirler; yeniden uzun süreli hedeflere bağlanmalıdırlar. Gelişmekte olan bir ekonominin uzun süreli kalkınma gereksinimleri ve bunların yarattığı sorunlar, kuşkusuz, yukardakilerle sınırlı değildir. Ama, ekonomi uzmanlarımızın yoğun biçimde tartışmakta oldukları yukarıdaki kısa liste bile, gelecek yıldan başlayarak alınması gerekli bulunan bu önlemlerin ne kadar zor olduklarını göstermek için yeterlidir. 2011 yılında bu ve benzeri ekonomik sorunlarımızın uzun süreli çözümlere bağlanması için yapılacak bilimsel araştırma ve çalışmalara başlamamız ve yapılmakta olan çalışmaları hızlandırmamız gereklidir; gelecek yıl bu araştırmalara öncelik vermeliyiz. [email protected] [email protected] ithamlar birbiri ardından gelir. Salonda, konuşan öğrencilere müdahale edecek polis ve korumalar yoktur ve kimsenin sözü kesilmez. Tüm eleştirileri büyük bir olgunlukla dinleyen Bakan ‘Gençlerimizin sağ, sol mücadelesi içinde olmalarını anlayışla karşılıyorum. Fakat bu çatışma bu bina içinde olmamalı. Meselelerinize eğileceğiz’ der.” Eşme, sorma gereği duyuyor: “40 yıl öncesine göre demokrasi daha mı ileride?” Orantısız Güç Öğrencilere polis orantısız güç kullanmış... Polis, polis olmaktan önce cemaat üyesiyse, olacağı budur... SBF öğretim üyesi Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, “Türkiye’nin Yenidenİnşası: Küreselleşme, Alternatif Moderniteler, Demokrasi” adlı çalışması ile de bilinen Prof. Dr. Fuat Keyman’ın geçen günlerde yayımlanan bir makalesine dikkat çekti: “Fuat Keyman, CHP’de ‘demokrasiye inanan modernler’in azınlıkta olduğunu, ama bunların ‘Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinin ve yeni CHP düşüncesinin’ toplumsal tabanı olduğunu söylüyor. Bunlar ‘çoğulcu dönüşüme, dünyaya ve AB üyelik sürecine’ şüpheyle bakmayanlar. Keyman, CHP’de ‘demokrasiye Demokrasiye İnanan Modernler ve... inanan modernler’le bir dönüşüm yapılmak istendiğini söylüyor. Şöyle bir dönüşüm: ... topluma [anlamı= cemaatçilik, etnisitecilik, cinsiyetçilik yapılarına] ve dünyaya [anlamı= ABD emperyalizmine] güvenli, aktif [anlamı= bunları mücadele konusu değil, müzakerecilik ortağı sayan], farklılıkları kucaklayıcı [laiklik ve ulusallık savlarından vazgeçmiş] ve sorun çözücü [kabul edici] nitelikte dönüşüm... Bunun için, CHP’de çoğunluğu oluşturduklarını söylediği ‘dışlayıcı modernler’den [anlamı= devrimci CHP] bir şey istiyor: CHP’de değişim gerekliliğini doğru okumak yerine, iktidar varlıklarını Atatürk’e gönderimle meşrulaştırmak isteyenlerin, bugün bu suiistimali bırakıp ‘Yeni CHP’nin oluşmasının önünü açmalarını... Peki ‘dışlayıcı demokratlar’ bunu neden yapsınlar? Keyman’a göre ‘Çünkü bugünün ve yarının Türkiye’si, CHP’nin ve laik orta sınıfların, toplumu kucaklayan ve seçim kazanan; aktif, güvenli, sosyal demokrat ve özgürlükçü sol görüşleri içinde taşıyan demokratlara dönüşmesini talep ediyor’. Yani Fuat Keyman, ‘dışlayıcı demokratlar’ı CHP’den dışlayacaklarını ilan ediyor; bu ilanı şimdilik ‘Lütfen ama! Hadi lütfen!’ diyerek dile getiriyor.” Birgül Ayman Güler’in sorusu şu: “Yeni CHP ideolojisi, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikaları Merkezi’nden mi inşa ediliyor?” Bu soruya karşılık vermek zor. Ama, bir şey biliyoruz: Ekim ayında İstanbul’da yapılan CHP yöneticilerinin yer aldığı “Katılın değiştirelim” içerikli “arama konferansı”na Fuat Keyman da çağırılıydı. Holigana ve ‘Bizimkiler’e ‘İleri Şefkat’; Patolojik Sola ‘Şiddet Özgürlüğü’... SADIK ÇELİK Hiç şüphesiz ki futbol yeryüzündeki en popüler spor. Basit bir oyun olmanın ötesinde evrensel ve derin bir önem ile etkiye sahip. Fransız sosyolog Pascal Boniface’in söylediği gibi futbol küreselleşmenin nihai aşamasıdır. O kadar ki demokrasi ve pazar ekonomisi bile yuvarlak top sevdasına nazaran daha az yaygın ve daha az köklü. Futbolun sahip olduğu bu fevkalade önem beraberinde, futbol tarihi boyunca maalesef ki çok sayıda örneğini yaşadığımız gibi, çeşitli şiddet olaylarını getirmektedir. İngiltere, tarihteki en dehşet verici şiddet olaylarına sahne olması nedeniyle futbol holiganizmi ile mücadeleye diğer ülkelerden önce başlamış, tedbirleri erken almış ve bu alanda öncülük etmiştir. Ülkemizde ise şiddet olaylarında görülen artışın altında yatan sebepler İngiltere’ye kıyasla çok çeşitlidir (ekonomik ve sosyal hayattaki sorunlar, yerleşmiş spor kültürü eksikliği, mafyanın eli, stadyumların yetersizliği, etkisiz güvenlik önlemleri ve polisin tutumu, Futbol Federasyonu ve MHK, kulüp yöneticileri, medya… vs.) Futbol holiganizmi saha içi ve dışındaki olumsuz etkisini kayda değer bir oranda hissettirmektedir. 17 Eylül 1967’de Kayserispor ve Sivasspor takımları arasındaki maçta çıkan ve 43 kişinin ölümü, yüzlerce kişinin yaralanmasıyla neticelenmesine “rağmen toplumsal bellekteki yerini ne yazık ki kaybeden” tribün olaylarından ders çıkararak bunların benzerlerini bir daha yaşamamak temennimiz olsa da bugün için futbolda, şiddetin varlığını tüm katılığıyla sürdürdüğünü üzülerek söylemek zorundayız. Yine de İngiltere örneğinde olduğu gibi alınan tedbirler ve çıkarılan yasalarla birlikte söz konusu şiddet olaylarının en düşük seviyeye indirilmesi mümkün. Beşiktaş Bursaspor maçında çıkan olaylar Sporda Şiddet Yasası Tasarısı’nı yeniden gündeme taşıdı. 1.5 yıl önce rafa kaldırılan tasarı yasalaştırılıp bugün uygulanıyor olsaydı hem kulüplerin ve hem de olaylara karışıp suç işleyenlerin para ve hapis cezasına çarptırılmaları kolaylaşacaktı. BeşiktaşBursaspor maçında yaşananları münferit düzeyde değerlendirdiğimizde olayların gelişinin günün erken saatlerinden itibaren kendini belli ettiğini görüyoruz. Zira gerginlik taraftarlar stada varmadan çok önce, Gebze yolunda başlamıştı. Eğer biraz daha erken davranılarak, olaylar geliyorum dediği andan itibaren gerekli önlemler alınsaydı belki de tüm bunlar yaşanmayacaktı. Ne de olsa geçen hafta başta Erdoğan’ın rektörlerle gerçekleştirdiği görüşmeyi protesto etmek isteyen öğrencilere olmak üzere hafta boyunca devam eden öğrenci protestolarına karşı yapılan “özel” hazırlıkları geçmişte yaşanan birçok başka örnekle birlikte polisin “potansiyel” olaylara karşı “uyanık” davranabildiğinin kanıtı olarak kabul edebiliriz. Bir başka deyişle “TEKEL işçilerinin yürüyüşü, 1 Mayıs gösterileri” gibi birçok olay her defasında polisin erken davranarak önlem alma kabiliyetini kamuoyu önünde tescil etmiştir. Peki hal böyleyken polis, “patolojik” bir öğrenci grubunu, henüz herhangi bir siyasi eylem gerçekleştirmedikleri halde, şehir dışında otobüslerden indirmek ve “ifade özgürlüğü”nün kullanılmasını engellemek (ki kanlar içinde hastaneye kaldırılan, kafasına darbe alan, gözü moraran, burnu kırılan gençlerden oluşan manzaraların ortaya çıkmasıyla son bulmuştur) için devreye soktuğu öngörü kabiliyetinin ve harcadığı enerjinin bir kısmını da “geliyorum” diye bas bas bağıran potansiyel suç vakalarına karşı erken önlem almak için harcayamaz mı acaba? 31 Mayıs 2010 tarihinde LeventMaslak arasında başlayan, günlerce devam eden (ki ne olursa olsun bunun desteklenecek bir gösteri olduğu düşüncesine sahibiz) Gazze yürüyüşleri ya da türbana özgürlük eylemleri gibi “yanlı” gösterilerde polisin soğukkanlılığını kaybetmeyerek göstericilerin kılına bile dokunmaması henüz hafızalarımızdaki yerini muhafaza etmekteyken üstelik… Bir avuç öğrencinin ellerinde pankartlarla iktidarı protesto etmeleri, dahası üniversite gençliğinin “30 yıllık suskunluğunu bozarak” nesnesi oldukları ve hassasiyet gösterdikleri (ve fakat polisin onlara aynı hassasiyetle yaklaşamadığı) ülke sorunları (YÖK, parasız eğitim… gibi) için sesini duyurmaya başlaması günümüz “ileri demokrasi” anlayışına bir türlü sığmıyor ve copların olağanca şiddetiyle karşılanıyor… Konu “devleti, devlete karşı yumurtalı şiddet uygulamaya teşebbüs eden bireyden korumak” noktasına geldiğinde gencecik insanlara cop darbeleriyle “bilinç aşılanmak” yoluna gidiliyor da statlarda hiçbir amaca hizmet etmeyen ve günbegün çığırından çıkan şiddet olaylarına geldiğinde bilinç aşılamak bir yana önceden tedbir almak için bile harekete geçilmiyor olması düşündürücü değil midir?.. [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] BULMACA ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Rus mutfağına özgü, içi et, 1 balık ya da la 2 hana ile doldurulmuş küçük 3 börek. 2/ Belirti, 4 ipucu... Konya 5 ilinde bir baraj. 3/ Sergen... Ka 6 liteli bir şarap 7 veren kırmızı 8 üzüm cinsi. 4/ Dağkeçisi... De 9 fa, kez. 5/ Museviliğin 1 2 3 4 5 6 7 8 9 simgesi olan yedi kolT A lu şamdan... Tuzağa 1 B E R D E L B A K AM düşürülen şey. 6/ Kışa 2 U L A E kadar saklanabilen, sa 3 R A P S O D İ T E N E K A R rı renkli bir üzüm cin 4 Ç si. 7/ Güney Ameri 5 İ S İ R İ N M İ ka’nın tropikal bölge 6 N İ Y E T Y A K lerinde yetişen, armut 7 Y E N B A Z A büyüklüğünde ve lez 8 S E A B A L ON zetli bir meyve. 8/ Oto 9 Ü R E T İ M N O mobil, bisiklet gibi taşıtların çekiş ve hızını ayarlamaya yarayan dişliler düzeni... İlgi eki. 9/ Tellür elementinin simgesi... Yabancı... Ankara’daki özel bir tiyatronun kısa yazılışı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tatar mutfağına özgü, içine kıyma konularak yapılan bir tür çörek. 2/ Aruz ölçüsünde, kısa okunması gereken bir heceyi kalıba uydurmak için uzatma... Havva’nın Batı dillerindeki adı. 3/ Ham petrolün bitmiş ürünlere dönüştürüldüğü fabrika. 4/ Siper, hendek... Yönetme ve danışma yetkileriyle donatılmış, az sayıda kişiden oluşan kurul. 5/ Tavlada “altı” sayısı... Kirpik boyası. 6/ Yunan mitolojisine göre uçmayı başaran ilk insan. 7/ Ödünç verme... “ doğmadan şavkı düşmez ovaya” (Karacaoğlan). 8/ Astronomide, aralarında büyük uzaklık bulunan iki noktadan bir gökcismine bakıldığında gözlenen iki doğrultu arasındaki açı. 9/ Saz ya da kamıştan örülmüş büyük sepet... Köpek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle