19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK 2010 CUMARTESİ 16 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara K K K K K K K K K Y Y Y K 6 3 4 3 5 3 3 4 7 8 14 12 1 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars K K K Y Y Y Y Y Y Y K K B 0 2 4 8 20 20 9 11 8 11 5 6 5 HABERLERİN DEVAMI Oslo K Helsinki PB Stockholm PB Londra PB AmsterdamB Brüksel Y Paris B Bonn Y Münih K Berlin K Budapeşte K Madrid B Viyana K 6 10 3 8 8 6 6 8 3 4 1 13 3 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Y B PB Y B K B PB PB B PB PB Y 2 3 12 7 2 8 18 10 15 7 17 19 13 Ülkemizin geneli parçalı ve çok bulutlu, Edirne, Kırklareli, Rize, Kars ve Iğdır dışında kalan tüm yurt yağışlı geçecek. Sakarya, Bilecik, Ankara, Kırıkkale, Çankırı, Yozgat, Sivas, Kayseri, Adıyaman, Gaziantep ve Kilis çevrelerinde kuvvetli olmak üzere genellikle karla karışık yağmur ve karlı olacak. Ülkemizin batı, iç ve doğu kesimlerinde buzlanma ve don olayı görülecek. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Aralık GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK Donanmadaki aramada döneme ait evrak ve kasetlerin ele geçirildiği belirtildi GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Hüseyin Çelik, anayasa öğretmeni Kuzu Burhan Bey vs. hatta Başbakan; bu söylemi hükümet adına, AKP adına yineleyip savundular. Oysa uygulamalar Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu yalanlıyor. Başbakan, peşi sıra koşturan bakanlar, parti yetkilileri; hâlâ Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğuna inanıyor ve savunuyorsunuz ama: Anayasaya, insan haklarına, yasalara aykırılığı artık tartışılmayan gerçeği görmezden geliyorsunuz… …Tutukluluğun makul süreyi aşıp cezaya dönüştüğünü yadsıyacak yasal veya yargısal önlemler alınmasına önayak olacak bir adım atmıyorsunuz. Gösterişçi, sanki tutukluluğun cezaya dönüşmesine karşıymış gibi açıklamalar yaparak her zamanki idarei maslahatçı karakterinizi sergiliyorsunuz. Türkiye’nin hukuk devleti olduğu söylemlerinize nasıl inanalım? Bakın: Bülent Arınç, cezaya dönüşen tutukluluk halinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Hah, dedik. Hükümet insafa geldi. Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu nihayet anımsadı. Bu çarpık duruma “bir çare bulacak” umuduna kapıldık. Umuda kapılmakta haklıydık. Zira Bülent Arınç şöyle böyle bir adam değil AKP içinde. Gerçeğe parmak basıp karşı çıkan, hatta düzeltilmesine işaret eden bir Başbakan Yardımcısı. Başbakan’dan sonra gelen adam! Fos çıktı. O da meğer soruna çare bulacak kıvamda değilmiş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin cezaya dönüşen tutukluluğa karşı kararı var. Makul süreyi aşmayın, diyor. İçimizdeki hukukçular, ceza hukuku profesörleri uygulamanın hiçbir dayanağı olmadığında birleşiyorlar. Hatta ve hatta Çankaya’daki AKP’li bile, TBMM’deki konuşmasında tutukluluğun makul süreyi aşmamasını, cezaya dönüşmemesini savundu... Sonra? Anlaşıldı ki tepeden tırnağa AKP, iç ve dış kamuoyundaki duyarlığı paylaşır görünüyor; lakin icraata sıra gelince; sorunu çözmek için, ne hükümet ne de Çankaya’daki AKP’li küçük parmağını bile oynatmıyor. Türkiye işte şöyle bir hukuk devleti: Hukuksal gerçeklere karşın; Mustafa Balbay, Prof. Mehmet Haberal, diğer kimi gazeteciler iki yıldır, üç yılını dolduran Tuncay Özkan.. tutuklandıktan bu yana içeride makul süreyi çoktan aştılar, hâlâ tutuklu! Silivri mahkemesinde iki yargıç, her cuma tahliye başvurularını reddediyor. Tahliye isteklerini reddeden kararlarda gelinen noktayı dikkate almaları ve reddi makul gösterecek yeni bir gerekçe yazmaları gerekirken yargıçlar… …iki satırla ya kaçma olasılığını ya da delilleri karartacağı kuşkusu ya da doyurucu olmayan bir gerekçe ile Silivri’de makul süreyi çoktan aşan tutukluların tahliyeleri reddediliyor. Tahliyeleri reddeden son karar 11 Kasım 2010’da açıklandı. Mahkeme 2. Ergenekon duruşmalarını 17 Ocak 2011’e erteledi. Adaletin adaletsizliğine kanıt olayı anımsayalım. 11 Kasım 2010 Perşembe günü üstünkörü bir gerekçeyle tahliye taleplerinin reddedildiği gün, tutukluların iki ay altı gün sonra 17 Ocak 2011’de duruşmaların yeniden başlamasını beklemekten başka işleri yok... Silivri’de yatıyorlar. Makulü aşan tutukluluk süreleri cezaya dönüşmüş… Silivri’nin, tabii bu hükümetin umurunda değil. Türkiye’nin, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olduğunu yineleyip duruyorlar. Söyleyenlerin inandığı bu parlak yalana inanacağımızı sanarak! 28 Şubat belgeleri iddiası İstanbul Haber Servisi Askeri casusluk soruşturması kapsamında özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen tarafından Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada, 199798 yıllarına ait, üzerlerinde Necmettin Erbakan ve Esat Coşan’ın da aralarında bulunduğu birçok kişinin isminin yazılı olduğu ses ve görüntü kasetlerinin bulunduğu iddia edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında, 8 saat süren aramada, çuvalların bulunduğu odadaki yer karolarının daha önce söküldüğü tespit edildi. Aramada ele geçen 10 çuval içerisinde ise 28 Şubat sürecine ilişkin belge, ses kaydı ve gizli çekilmiş görüntü Darbeye karşı çıkanlara yönelik 167 kişilik sürgün listesi hazırlandığı ve listede Oramiral Bilge, Oramiral Ataç ve Oramiral Yiğit’in de olduğu iddia edildi. kasetlerinin ele geçirildiği öğrenildi. Çuvallar içerisinde yüzlere mikro kaset, 54 DVD, “İrticai gruplar” diye nitelendirilen kişilere ait gizli çekimlerin de bulunduğu belirtildi. Çuvallarda Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın devamı olduğu iddia edilen, darbeye karşı çıkanlara yönelik sürgün listesinde ise Donanma Komutanı Oramiral Emin Murat Bilge ve eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in Yassıada’ya sürgüne gönderileceğinin belirtildiği ifade edildi. Darbeden sonra sürgün edilecek 167 kişinin isimlerinin karşısına ise (+) ve () işaretlerinin konduğu, ismi yanında () işareti olan kişilerin ise sürgüne gönderilecek kişiler olduğu ileri sürüldü. Islak imzalı planlar Aramada 5 harddisk, çok sayıda dijital bilgi ve evrak, ses kayıt cihazları ele geçirildiği öğrenildi. Belgeler arasında çok sayıda “ıslak imzalı planın” da bulunduğu ileri sürüldü. “Sayın savcım hemen harekete geçmelisiniz. Donanma Komutanlığı’nın İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde bazı bilgi belge ve dijital bilgiler yok edilmek isteniyor. Her an yok edilebilir” ifadelerinin yer aldığı bir ihbar mektubunun ardından yapılan arama sırasında, Adli Tıp’ta DNA incelemesi için çok sayıda parmak izi ve saç örnekleri alındı. Aramada bulunan belgeler İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nde incelemeye alındı. Belgeler arasında 2 krokinin de bulunduğu ileri sürüldü. Krokilerden birinin Poyrazköy’de gömülü bulunan cephaneliği gösterdiği, ikincisinin ise yine aynı bölgede yeni bir alanı işaret ettiği iddia edildi. Krokilerle ilgili ise kazı çalışmasının yapılabileceği öne sürüldü. Bunun en somut örneği türban olayı. Kürt sorununda da aynı yöntemin işlediğini görüyoruz. Bütün çözüm olasılıkları seçimden sonra... Neden önce değil de sonra? Toplumu tümüyle kendi ekseninde tutup istediği mutlak oy çoğunluğuna ulaşmak için. Bunu yaparken de sorunun muhataplarına, “Sizi benden iyi anlayacak başka parti de yok, ona göre... Arada birbirimizi kırarız, bağırır çağırırız ama, benden başka sizin istediklerinizi verebilecek olan da yok” mesajı vermeyi de ihmal etmiyor. Bu kurgunun kesintisiz yürüyebilmesi parti gücünü aşar! Yine yeni bir sorunu ve çözüm olasılığını diri tutma döneminin içinden geçiyoruz. Çok kanallı yürüyen planın tarafları şöyle sıralanabilir: Köşk, hükümet, İmralı, Kandil, yedi düvel... 2009 yılı mayıs ayından bu yana 1.5 yıldır neredeyse her mevsim açılım yapılıyor. Açılım tarlasında nadaslık kalmadı. Her açılım mevsiminin ortak yanları şunlar: Hiç zaman kalmadı, hemen açılıp sorunu çözmeliyiz... “En uygun an bu an... Tarihin böylesi armağanları vardır... Çok iyi değerlendirmeliyiz...” Çözüme hiç bu kadar yakın olmamıştık. Hem ulusal hem uluslararası konjonktürün böylesine örtüştüğü dönem bir daha gelmez... “Çok hızlı hareket etmeliyiz, lüksümüz yok.” Bu sözlerin eksiği var, fazlası yok... Ne yazık ki her seferinde açılım bir şekilde kesiliyor, tavsıyor ya da bilerek ikincilleştiriliyor. Bu köşede hep şu görüşü savunduk: Her şeyden önce iç barış... En kötü barış, en iyi savaştan yeğdir... Ancak yukarıda karikatürize ettiğimiz acil açılımların da barış getirmeyeceğini aydın sorumluluğumuzun gereği olarak dile getirdik. Tablo ortada! Araca atlayıp bir yere gitmeniz gerekli... Kendinize güveniyorsunuz, çok iyi şoförsünüz... Ama depoda benzin yok, lastikler inik, direksiyon ayarı bozuk, sağa sola çekiyor... Gidebilir misiniz? Hayır... Eksiklere bakmıyorsunuz, bunları anımsatana da çıkışıyorsunuz: “Sen zaten bu hedefe karşısın... Laf edeceğine omuz versen daha hızlı giderdik. Şimdiye varmıştık.” Hükümetin, altyapısı oluşturulmamış açılımları ne yazık ki buna benziyor. Seçimlere altı ay kaldı. Hükümetin bütün konulardaki hesabı şu ikileme göre: Seçimden önce, seçimden sonra... Bazı şeylerin umudu gerçekleşmesinden daha heyecan vericidir. O umudu da alıp sandığa yönlendirdin mi tamam... Hükümetin bu planlarıyla öteki taraflar arasında zaman zaman “akort bozukluğu” yaşanacak. Öcalan’ın, “Ben sessizlik için seçime kadar değil, marta kadar düşünüyorum” demesi, kamuoyunun bilmediği kimi pazarlıkların çetin geçtiğini gösteriyor. Önümüzdeki nesiller mi, önümüzdeki seçimler mi ikileminde siyaset hep bencil olmuştur. Gelenek daha acımasız sürüyor. [email protected] ‘GAZETECİ BALBAY VE ÖZKAN’A ÖZGÜRLÜK’ Yeni Parti (YP) ve Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (USTKB) üyeleri Ergenekon davasında uzun süredir tutuklu yargılanan gazetemiz yazarı Mustafa Balbay ve gazeteciyazar Tuncay Özkan’ın serbest bırakılmamasını protesto etti. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin imzalandığı 10 Aralık günü Tuncay Özkan, Mustafa Balbay ve aydınların serbest bırakılması istemiyle Galatasaray Meydanı’nda beraberindeki “koyunlarla” birlikte eylem yapıldı. “Halkı ve basını koyun yerine koymayın” dövizleri taşıyan göstericiler “Aydınlar çıkacak hesap soracak” sloganları attı. YP ve USTKB adına açıklamayı yapan Çağlar Cihan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin imzalanmasının 56. yılında otuz ayı aşkın bir süredir gazetecilerin, aydınların ve siyasetçilerin tutuklu bulunduğunu belirterek, “Özel yetkili mahkemelerce uydurma iddialar referans gösterilerek, insan hakları bildirgesinin 9, 10, 12 ve 19. maddeleri ihlal edilmiştir. Uluslararası hukukun ve adaletin bir girişimde de bulunmamasını hayretle izliyoruz. Halkımızı bu zulme karşı direnmeye ve güç birliği yapmaya çağırıyoruz” dedi. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nce KCK davasında ifade veren Mehmet Efelti ‘Ölüm emrini Temizöz verdi’ DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Şırnak’ta 1990’lı yıllarda çok sayıda faili meçhul cinayetle suçlanan, aralarında eski Kayseri Jandarma Komutanı emekli Albay Cemal Temizöz’ün de bulunduğu 7 sanığın yargılanmasına devam edilirken, dün duruşmada dinlenen Mehmet Efelti, ağabeyinin ölüm emrini emekli Albay Temizöz’ün verdiğini savunarak, “O dönemde bir insanın değeri yumurta kadar bile değildi. Temizöz ağabeyimi gözümün önünde bile öldürseydi şikâyetçi olamazdık” dedi. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nce KCK davasının da görüldüğü özel salonda yapılan duruşmaya tutuklu sanıklar emekli Albay Cemal Temizöz, eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ, Tamer Atağ, Fırat Altın, Hıdır Altuğ, Adem Yakin ve Kukel Atağ katıldı. Ramazan Uykur’un öldürülmesi olayıyla ilgili ifadesine başvurulan tanık Mehmet Nergiz, olayla ilgili bir bilgisinin olmadığını belirtti. Diğer tanık Abdulkerim Akbaş da 1994 yılında İnci köyü muhtarı olduğu dönemde köydeki bir çobanın 2 ceset gördüğünü belirtti. Tanık Mehmet Efelti de öldürülen ağabeyi Abdullah Efelti ile ilgili beyanda bulundu. Ağabeyinin, pamuk ekmek için CizreSilopi arasında Salih Şık’tan bir arazi kiraladığını ancak dönemin jandarma komutanı Cemal Temizöz’ün buna karşı çıkarak, “Bu araziyi ekmeyeceksin. Yoksa zarar görürsün” dediğini savundu. Yaşananları ağabeyi Abdullah ve yeğeni Mesut Efelti’nin kendisine anlattığını söyledi. Bu iddialara karşı söz alan sanık Cemal Temizöz, tanık Efelti’ye “O dönemde savcılıkta verdiğin ifadede olayla ilgili bilgi sahibi olmadığını söylemişsin. Bu çelişki neden” diye sordu. Efelti de “O dönemde bir insanın değeri yumurta kadar bile değildi. Kimi kime şikâyet edelim. Korkumuzdan şikâyetçi olamadık. Sen benim gözümün önünde bile ağabeyimi öldürseydin şikâyetçi olamazdım. Eğer şikâyetçi olsaydım babamı ve bizleri de alırdın. Ben niye başka birinin ismini vermiyorum da seni söylüyorum? Ağabeyimin bir gözü görmüyordu. Tek isteği o toprağı ekip biçmekti” dedi. Türkçe bilmediği için tercümanla ifade veren tanık Mehmet Özdal da 1994 yılında Bozalan köyünde Mustafa Aydın ve Arafat Aydın’ın ruhsatlı silahları olduğu gerekçesiyle askerler tarafından operasyona katılmalarının istenildiğini, bunun üzerine bu kişilerin Hisar Jandarma Tabur Komutanlığı’na gittiğini anlattı. Özdal, şöyle devam etti: “Biz de Ramazan Aydın’la beraber Hisar Jandarma Tabur Komutanlığı’na gittik. Karakolda, yaklaşık 20 metre ötemizde elleri bağlı bir şekilde yere uzatılan Mustafa Aydın’ı sopalarla dövdüklerini gördüm. Oradaki yetkili bizi görünce askerlere bağırarak uzaklaştırılmamızı istedi. Bizi uzaklaştırdılar. Birkaç gün sonra Arafat Aydın’ı gördüm. Bana, ‘Bize Bedran, Tayfun ve Mehmet olarak bilinen 3 itirafçı işkence yaptı. Size bağıran kişi de Cemal Temizöz. Beni daha sonra bıraktılar’ dedi. Bir süre sonra Mustafa’nın cesedi bulundu.” İNKILÂP KİTABEVİ ‘Haber gerçekdışı’ Haber Merkezi İnkılâp Kitabevi 06.12.2010 tarihli gazetemizde yer alan ‘Alevilere ağır hakaret’ başlıklı habere ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, kendileri tarafından yayımlanan “Langenscheidt New Standart Dictionary” adlı sözlük içinde yer alan İngilizce “incest” kelimesinin Türkçe karşıtlığı olarak “akraba ile zina, Kızılbaşlık” olarak verildiği iddiasının doğru olmadığı belirtildi. Açıklamada şöyle denildi: “Çeşitli haber siteleri ve gazetelerde kurumumuz ile ilgili yayınlanan mesnetsiz, gerçekdışı bir haber, bizi derinden üzmüştür. İnkılâp Kitabevi farklı din ve mezhebe bağlı çalışanlarıyla, nitelikli yayıncılık anlayışından ödün vermeden yayın hayatına devam etmektedir. Söz konusu asılsız, gerçekdışı habere konu olan inanç sahipleri kadar şaşkınız, üzgünüz! Bu haber gerçekdışıdır! Habere konu olan sözlükte geçen kelimenin tanımında yayınevimize atfedilen ‘sözcük’ kullanılmamıştır. Bu haber gerçekdışıdır! Kamuoyu bilmelidir ki, İnkılâp Kitabevi farklı din ve mezhebe bağlı tüm çalışanlarıyla çağdaş toplumlar seviyesinde kalabilmenin yolunun bilgiden geçtiğine inanır... Bu düşünceye sahip bir kurumun bu mesnetsiz haberin öznesi olması asla kabul edilemez. İnkılâp Kitabevi dün olduğu gibi, bugün de din, dil, renk, ırk ayrımı yapmaksızın, 45 farklı kitap kategorisinde otuz bine yakın yayımladığı kitabıyla okura hizmet vermeye devam etmektedir. Bahsi geçen açıklamanın gerçekdışı olduğu tüm kitabevlerinde, kütüphanelerde bulunan, haber konusu edilen sözlüğe bakarak görülebilir. Kamuoyuna duyurulur.” EBRU GÜNDEŞ KONSERİ İPTAL ALİ HAYDAR NERGİS 8 KİŞİYE ERGENEKON DAVASI İstanbul Haber Servisi Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Yüksel, Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Filiz Meriçli, Genel Sayman avukat Fatma Nur Gerçel ile eski Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı Gülseven Yaşer’in de aralarında bulunduğu 8 kişi hakkında Ergenekon terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla dava açıldı. İddianamede firari sanık olarak yer alan Yaşer hakkında, soruşturma aşamasında ifadesinin alınamadığı belirtilerek yakalama kararı çıkarıldı. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen 342 sayfalık iddianamede sanıkların, “Ergenekon terör örgütü üyesi olmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek” suçlarından yargılanması talep edildi. Davanın ilk duruşması ise İstanbul Adliyesi’nde 18 Mart 2011’de görülecek. ‘Beşikten Beşiğe’ çevre Haber Merkezi Cradle to CradleC2C yani “Beşikten Beşiğe”, tasarım sistemlerine biyomimetik bir yaklaşımın adı. Bu yaklaşımın asıl amacı, ürünleri tekrar kullanmak ya da ürünlerin biyolojik veya teknik yöntemlerle, doğaya ve insan sağlığına zarar vermeden çözünmesini sağlamak. Bu işlemde hedef, tekrar hammadde olarak kullanılacak olan ürünün değerinden hiçbir şey kaybetmiyor olmasından emin olmaktır. Sistem biyolojik bir döngüyü sağlar. Ürün tamamen doğa dostu yöntemlerle üretilir, kullanılır, işlevi bittikten sonra dönüştürülür ve tekrar kullanılır. Yeşil binalarda C2C sertifikalı ürünlerin kullanımı binaların tasarım sürecinin eksiksiz ve amacına en uygun şekilde gerçekleşmesini sağlar. Desbo B.V.’nin Türkiye Genel Yetkilisi Petra’nın 13 Aralık Pazartesi günü saat 18.00’de Vakko Nakkaştepe binası konferans salonunda düzenleyeceği “Beşikten Beşiğe” konferansta konuşacak olan Prof. Dr. Michael Braungart konu hakkında dünyada yaşanan son gelişmeleri anlatacak. MALMÖ İsveç Ulusal Tiyatrosu’nca organize edilen Ebru Gündeş konseri Kürt, Asuri ve Türk demokrat grupların girişimleriyle iptal edildi. İsveç Ulusal Tiyatrosu Yönetimi’nce yapılan açıklamada, Ebru Gündeş’in Stockholm’de vereceği konserden vazgeçildiği bildirildi. 22 Aralık’ta yapılacağı bildirilen konserin iptali için İsveç’teki Kürt, Alevi ve Süryani derneklerinin girişimleri sonuç verdi. Derneklerin İsveç Merkez Tiyatrosu’na gönderdikleri mektupta, 1999 yılında İstanbul’da Magazin Gazetecileri Derneği’nin ödül gecesinde Ahmet Kaya’nın, “En büyük idealim Kürtçe bir şarkı yapmak ve ona klip çekmek” demesinden sonra Ebru Gündeş’in Ahmet Kaya’ya çatal fırlattığı anımsatılarak, “Davet İsveç açısından da büyük bir talihsizliktir” denilmişti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle