16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Türkiye serisinin son kitabını da bel gelere dayanarak roman tarzında kale me aldınız. Bu tarzı okuyucular nasıl bu luyor? Şu Çılgın Türkler’i ilkokula giden öğ renciler dahi okudu. Belki dipnotlar onlara ağır gelmiştir ama çocuklarına yardımcı olan aile ve öğretmenler ilkokul 4 ve 5. sınıf öğ rencilerinin kitabı okumasını sağladı. Diri liş’i de ilkokul çocukları okudu. Şu Çılgın Türkler 380 küsurda, Diriliş 111’i geçti, Cumhuriyet’in birinci cildi 72. baskıda. Bu rakamlar ilginin boyutunu gösteriyor. Az çok bu dönemle ilgili büyük iddiaları temizle yerek, arındırarak dipnotlar vasıtasıyla o dö nemin doğru bir fotoğrafını vermeye çalış tım. En yorucu kitabım bu kitap oldu. Hiç yanlış yapmamam gerekiyordu. yüzlerce kez yazdıklarımı okudum, denetledim. İkinci ciltte anlattığınız döneme iliş kin demokrasinin olmadığı yönünde ya pılan eleştirileri nasıl değerlendiriyor sunuz? Atatürk’ün kurduğu partiye tek parti de niliyor, bu haksızlık oluyor. Tek parti ama o bir koalisyon. İlk kurulduğunda CHP’de ilericisi gericisi herkes var. CHP radikal bir devrim partisi hiçbir zaman olamamıştır. Memleketin bütün renklerinin bulunduğu si yaset okulu diye kurulmuş Halk Partisi. Bu nun için bu dönemi tek parti dönemi diye ad landıramayız. Tek parti olmak, demokrasi den uzak olmak, o dönem demokrasi değildi deniliyor. O zaman Avrupa ülkelerinin du rumuyla karşılaştırırsanız, biz İngiltere ve Fransa hariç daha demokratik bir ülkeyiz. 1930 yılına kadar Şeyh Sait isyanı ve Tak riri Sükun Kanunu nedeniyle bir sıkılama var. Bu dönemden sonra bir demokrasi rüz gârı esmeye başlıyor. Mesela Nâzım Hik met’in bütün şiir kitapları basılıyor. Nâzım Hikmet’in yazdığı bütün oyunlar oynanı yor. Bu dönemde Macaristan’da babası Türk olan Nermin adlı bir kız, eğitim be dava diye ve Amiral Horty’nin kurduğu fa şist düzenden kurtulmak için Türkiye’ye gel mek istiyor. Babasının ailesinin bulunduğu İzmir’e gidip onların yanına sığınıyor. Ner min okumaya sevdalı bir kız. Türkiye’de okuyor ve Nermin Abadan Unat oluyor. Hitler’in baskısından kaçan ve Türkiye’ye gelen yalnızca Alman Yahudileri değildir. Avrupa’da en özgür buldukları ülke Türki ye’dir. Bu bakımdan tek parti olmak, tek par tili olmak değildir. Sansür hiç olmamıştır. Milli Mücadele döneminde savaş bile san sürsüz yönetilmiştir. Kitabınızda Cumhuriyet ga zetesinin kuruluş öyküsü de yer alı yor. Bu öyküyü gazetemizin okurları için kısaca özetler misiniz? Yunus Nadi Bey 1924 Anayasa Ko misyonu’nun başkanı. Çok önemli bir gö revi var. Onun dışında da Atatürk’ün bir çe şit sözcüsü gibidir. Atatürk ona anlatmıştır düşüncelerini, Yunus Nadi Bey kendi im zasıyla yazıp yayımlamıştır. Atatürk, “İs tanbul’da bulunan birkaç gazeteye kar şı Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin özel liklerini inançla savunacak bir gazeteye ihtiyaç duyuluyor. Bilmem ki İstanbul’da böyle bir gazete çıkarmayı düşünür mü sün?” diyor. Yunus Nadi Bey de diyor ki: “Ben de böyle bir şeyi düşünüyordum.” Anlaşıyorlar ve Atatürk “Gazetenin ismi Cumhuriyet olsun” diyor. Yunus Nadi Bey, İstanbul’a geliyor, Cumhuriyet’i kuruyor. O zamanki en zengin kadro da Cumhuriyet’te toplanıyor. Hemen hemen herkes var. Ata türk’ün ismini koyduğu Cumhuriyet çok bü yük bir görevi üstlenmiştir o dönemde. Cumhuriyet gazetesi Atatürk’ün sözcüsü ol muştur. Pek çok önemli açıklama Cumhu riyet’te yapılmıştır. CMYB C M Y B 28 EK M 2010 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 Turgut Özakman, Cumhuriyet Türk Mucizesi’nin ikinci cildini anlatıyor Y A R I N : K O M Ş U L A R I M I Z L A H Ç B R S O R U N U M U Z Y O K T U Cumhuriyet Atatürk’ün sözcüsü oldu K İ T A P T A N . . . Gazi sonucu öğrenmek isteyen Yunus Nadi Bey’i erte si günü direksiyon bi nasında kabul etti. “İki saat karşılıklı görüşle rimizi açıklayıp tartıştık. Biraz sı kıştırdım da. Ama Mahmut Esat Bey’i de, Şükrü (Saracoğlu) Bey’i de ikna edemedim. Dilerim bu yetkilere ihtiyaç duyulmaz. Fa kat bu görüşmeden çok memnun kaldım. Türkiyemizin milli egemenliğe, özgürlüğe böyle sahip çıkan, hukuka saygılı, sağlam, dürüst, dirençli, bağımsız ruhlu siyasetçile re çok ihtiyacı var. Mahmut Esat’ı zaten be ğenirdim. Şükrü Bey’i de çok beğendim.” Gazi sonra İstanbul basınından söz açtı. İs tanbul’da Cumhuriyeti kemirmeye çalışan bir kaç gazete vardı. Bu gazeteler Mütareke bası nını anımsatıyordu. Cumhuriyeti koruyan ga zeteler yok değildi ama bağımsızlığı, milli ege menliği, devrimleri, uygarlığı, milliliği, kısacası çağdaşlığı, o büyük ideali ödünsüz savunacak, haksız iddiaları yanıtlayacak, sağlam, düzey li bir gazeteye ihtiyaç vardı. Acaba Yunus Na di Bey İstanbul’da böyle bir gazete çıkarmayı düşünür müydü? Yunus Nadi Bey güldü: “Kaç zamandır ben de bunu düşünüyor dum paşam. Kafamda bazı hazırlıklar da yapmıştım. Anayasa kabul edilir edilmez ha rekete geçerim.” “Gazetenin adı Cumhuriyet olsun Yunus Nadi Bey!” K İ T A P T A N . . . Latife Hanım, Gazi’nin ve İs met Paşa’nın yanında pek az oturdu. Mevhi be Hanım’ı, çocuğu, annesini, yeni eve ne zaman taşınabileceklerini sordu. Atla önünden geçmiş, evin pembeye boyandığını görmüştü. “ Onarım bitmiş. Haftaya taşınabileceği mizi sanıyorum.” “ Güle güle oturmanızı dilerim.” “ Teşekkür ederim.” Paşaları yalnız bırakıp ayrıldı. İsmet Paşa, Meclis görüşmelerini özetledi: “ Takriri Sükun Kanunu, hükümete ta nıdığı geniş yetkilerden dolayı, hayli sert tar tışmalardan sonra kabul edildi.” “ Olağandışı bir kanun olduğu muhakkak. Keşke böyle bir önlem almak gerekmeseydi.” “ Haklısın.” “ ...Milli Mücadele’yi bile sıkıyönetimsiz ve basına sansür koymadan idare ettik. Ama düşünmüyorlar ki Cumhuriyet bir yaşını bitireli altı ay oldu. Kurulduğundan beri örselemek, sarsmak, yıkmak için dur maksızın çalışıyorlar. Ne isterlerse söyledi ler, yazdılar. Sabretmekten başka ne yaptık?” “ Hiç.” “ Cumhuriyet düşmanları silaha sarıl dıktan sonradır ki bu olağandışı önleme baş vurduk. Tarih elbette bu durumu dikkate alacaktır.” Gün ağarana kadar konuştular. Türkiye Cumhuri yeti’nin ilk anayasası hangi ko şullarda ve nasıl bir ortamda kabul edildi? 1924’te Ankara’da İkinci Meclis tarafından ka bul edilmiştir. Anayasanın uzun bir ön hazırlığı vardır. Önce bir sohbet olarak başlamıştır, sonra bu bir taslak ha line getirilmiştir. Sonra komisyon bunu daha da geliştirmiş tir. Parlamenter demokrasiye ve çok partililiğe açık ve liberale yakın bir anayasadır. Hatta genç milletvekilleri toprak reformu gi bi konulara yer verilmediği için 1924 Anayasası’nı devrimci bir ana yasa olarak kabul etmezler. Örneğin bu anayasada Atatürk veto hak kını talep etmiştir gerek olabilir diye. Meclis ise milli egemenliğe ay kırı olduğu gerekçesiyle ittifak halinde bu talebi reddetmiştir. Ama şim di bu hak var. O dönemde milletvekilleri milli egemenlik konusunda çok hassaslar. Bu konuda en faal insanlar Mahmut Esat Bozkurt ile Şükrü Saracoğlu olmasına karşın ikisi de bakan oluyor. Muhalif olmak, karşı çık mak, kovulmak anlamına gelmiyor. Fikrini güzel ifade eden, iyi savunan ve sonunda da galip gelen insanlara saygı duyuluyor. Bu örnek Atatürk’ün olay lara nasıl baktığını göstermesi açısından önemli iki örnektir. İkinci ciltte bugüne kadar hiç bilinmeyen bir olayı açıkladınız mı? Yakın tarihimiz hakkında ne söylesen bilinmeyenlere giriyor. Atatürk, İnönü’nün başvekillikten ayrılmasından sonra Falih Rıfkı Atay’a diyor ki: “Durup dururken başıma bir başvekil gailesi açtım.” Bu çok az kişinin bildiği bir şeydir. Böyle bir itirafta bulunması, demiryollarıyla ilgili, eğitimle ilgili pek çok şey bilinmiyor. “Atatürk İnebolu’ya git ti, şapka nutku verdi, herkes şapka giydi.” Böyle bir şey olabi lir mi? Bu konunun bir teferruatı var. Kastamonu’ya, İnebolu’ya gitmek gelmek. Ankara’da Diyanet İşleri Başkanı sarık hakkında ne düşündüğünü bilmediği için sarığını eline alarak çıplak baş la karşılıyor Atatürk’ü. Atatürk de Diyanet İşleri Başka nı’nın sarığını başına giymesini rica ediyor ve araba sına alıyor, öyle dönüyor. Yakın tarihimiz her ta rafıyla bilinmeyenlerle dolu yazık ki. İyi an latılamadığı için. Yoksa gizli saklı hiç bir yanı yok. Hatay halkı 1918’den beri san cağı da silahlı Türk askeri de görmemiş. Aşağı yukarı 20 yıl. Hatay’ın anavatana katılmasının ardından kadınlar askerleri kışlanın önünde dur duruyorlar. Komutan, “Hayrola hanımlar” diyor. Kadınlar diyor ki: “Biz, siz buradan ayrıldığınız zaman 20 yıl evvel bu kışlayı saç larımızla temizlemeden Türk askerlerini içeri sokmayacağız diye ant içmiştik. İzin verirseniz, kışlayı saçlarımızla te mizleyelim, sizi öyle alalım içeri.” Kadınlar saçlarını kesi yorlar, sopaların uçlarını bağlayıp süpürge gibi yapıp kış layı temizliyorlar. Bunu Ayla Kutlu anlattı, iyi ki de anlatmış. Yoksa bu olay unutulup gidecekti. Şu kadınlara bakın... Vatanından, bayrağın dan, devletinden uzağa düşmüş insa nın çektiği acı ne müthiş bir acıdır. YAKIN TARİHİMİZ İYİ BİLİNMİYOR Kilitler ve Özgürlükler Türban konusu özgürlükler bağlamında ele alınması gereken bir sorun mu? Peki Kürt sorunu, özgürlükler bağlamında ele alınması gereken bir sorun mu? Daha doğrusu bu iki sorun da bu bağlamda ele alınarak çözülebilir mi? Bu ikisinin birbiriyle ne ilgisi var diyeceksiniz ama var. Kürt sorununda, bölgesel sorunlar, birbirinden çok farklı insanlar, topluluklar, talepler olmasına rağmen sorun sonunda siyasi bir partinin sözcülüğü ve terör örgütünün dayatmaları arasına sıkışmış durumda. Yani eşitlik, haklar, özgürlükler bağlamında ele alınamıyor. Çünkü şöyle ya da böyle, herkes böyle istese de istemese de tüm bu haklar ve talepler öne çıkan harekete bağlı olarak algılanıyor. Aynı durum aslında türban konusunda da var. Hiç kimsenin bir başkasının hayat tarzına, giyim kuşamına, inançlarına, seçimlerine karışmaya hakkı yok. Ama konu, uzun yıllar boyunca siyasi bir boyut kazandığı, iktidar partisi ve öncüllerinin en önemli taleplerinden biri haline geldiği ve farklı grupların siyasi söylemlerine konu olduğu için kişisel özgürlükler bağlamından çıkmış durumda. Türbanı savunanların da karşı çıkanların da sıkıştığı yer burası. Her iki konuda da geçmişte sorun, bölücülük ve irtica gibi çok ciddi iki tehdit algısı üzerinden tartışıldığı, Milli Güvenlik Kurulu kararlarından Anayasa Mahkemesi kararlarına hatta parti kapatma gerekçelerine kadar bu algıyla girdiği için şimdi olayı tümüyle kişisel talep ve özgürlükler bağlamında çözmek o kadar kolay olmuyor. Kürt sorununda hükümetin açılım politikasında bu sorun açıkça yaşandı. Talepler ve haklar üzerinden gidilerek bu sorunun çözülmesinin sanıldığı gibi kolay olmadığı çok kısa sürede ortaya çıktı. Gerçekte talepleri eşitlik ve özgürlük olanların da, bu konuları siyasi olarak sahiplenmiş ve bunca yıl sözcülüğünü üstlenmiş olanları bir yana bırakıp kendilerine sunulanı kabullenmesi mümkün olamıyor. Türkiye’nin bugününü ve geleceğini kilitleyen bu ikilemlerin çözümü ancak hükümetin her zaman söylediği ama yapamadığı empatiyle, farklı bir bakış açısından kendi yaklaşımını gözden geçirmesiyle mümkün. Çünkü şu anda artık bu konularda hükümetin dışında belirleyici konumda bir muhalefet, medya veya herhangi bir kurum yok. [email protected] HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Haber Merkezi New York Times’ın ef sanevi CEO’su Arthur Sulzberger, Cumhur başkanı Abdullah Gül’ün, Türkiye’deki tutuklu gazeteciler ko nusunun ülke dışına yan sıtılmaması için sözler sarf ettiğine ilişkin du yumlar aldığını açıkladı. Sulzberger, “Mesela Türkiye’de birçok ga zetecinin hapiste oldu ğunu biliyorum. Tür kiye basın özgürlüğü endeksinde 106. sırada yer alıyor. Ancak bil diğim kadarı ile tu tuklu bulunan gazete cilerin sayısı ülkenin imajının zedelenme mesi için düşük göste riliyor” diye konuştu. Doğuş Holding’in İs tanbul’da düzenlediği Yeni Medya Konferan sı’nda New York Ti mes CEO’su Sulzber ger de bir konuşma yap tı. Sulzberger, konuş masına, “Dijital med yanın en önemli işlevi demokrasiyi canlı tut maktır” diye başladı. New York Times’ın 15 yıllık internet gazeteci liği serüvenini anlatan Suzlberger, bu süreçte tek değişmeyen şeyin habere olan bağlılık ol duğunun altını çizdi. “Haber olmazsa, ye ni medya alanında gös terilen tüm çabalar yersiz olur” diyen Sulz berger, yeni medya dü zeninde geçerli olacak 3 temel fikri ise “kaliteli bilgi her zaman gerek li olacak, daha fazla insan gazetelere ula şabilecek ve gazetecilik yapabilecek, demok rasi gazeteciliğin düz gün işlemesine bağlı olacak” diye sıraladı. Sulzberger, konuşma sının bir bölümünde ABD ve Türkiye’deki basın özgürlüğüne de ğindi. Türkiye’de bir çok gazetecinin hapiste olmasından bahseden Sulzberger, şöyle de vam etti: “ABD basın özgürlüğünü anayasal güvenceye alan bir ül ke. Dünya geneline baktığımızda her ga zetecinin ABD’dekiler kadar şanslı olmadı ğını görüyoruz. Mese la Türkiye’de birçok gazetecinin hapiste ol duğunu biliyorum. Hatta bir Türk gaze tecinin ‘Basın özgürlü ğüne en kötü tehdit, ki şinin kendi kendini san sürlemesidir” dediğini ni biliyorum. Türkiye, basın özgürlüğü en deksinde 106. sırada yer alıyor. Ancak bil diğim kadarı ile tu tuklu bulunan gazete cilerin sayısı ülkenin imajının zedelenme mesi için düşük göste riliyor. Vergi cezaları da basın özgürlüğünü etkiliyor. Halbuki medya, yolsuzluklara karşı bir kontrol me kanizmasıdır. Özgür basın demokrasinin de temelidir.” Sulzberger’in konuş masıyla ilgili haberi ya yımlayan sitelerden www.euractiv.com.tr’de NYT CEO’su Cumhur başkanı Gül’ün hapiste ki gazeteciler konusunun yurtdışına yansıtılma ması için sözler sarf et tiği konusunda duyum lar aldıklarını da vur guladı. Sulzberger’in Türki ye’ye yönelik eleştiri leri salonda belirgin bir sessizlik yarattı. Türkiye’de basın özgürlüğü kısıtlı NEW YORK TİMES CEO’SU ELEŞTİRDİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle