23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA CUMHUR YET 28 EK M 2010 PERŞEMBE 18 KÜLTÜR CMYB C M Y B Borusan Quartet internette Kültür Servisi Borusan Quartet, “1 Yolculuk” projesi kapsamında tasarımına Hatice Gökçe’nin imza attığı giysileriyle bugün saat 20.00’de www.borusansanat.com adresinden canlı olarak yayımlanacak konserle izleyicilerinin karşısına çıkacak. Borusan Quartet bu yayında Boccherini ve Fazıl Say’ın dörtlülerini seslendirecek. 2005 yılında kurulan Borusan Quartet, kemanda Esen Kıvrak ve Olgu Kızılay, viyolada Efdal Altun, viyolonselde ise Çağ Erçağ’dan oluşuyor. ÖNAY SÖZER G ünümüzün en büyük filo zoflarından biri olan Je anLuc Nancy bugün Fransız Kültür Merkezi’nde “De mokrasi Fikri” konulu toplantıya katılarak bize “demokrasi” kavra mıyla ilgili eleştiri ve görüşlerini açıklayacak. Nancy için “büyük” sıfatını te reddütsüz kullandım. Çünkü felsefe alanında büyüklüğün bir işareti filo zofun, kendinden önceki ya da çağ daşları olan düşünürlerin düşüncele rinden beslenerek ortaya özgün bir görüş atması, kısacası bu düşüncele re sadık kalarak felsefeyi geliştirme sidir (Platon ve Aristoteles de böy le yapmışlardı). Nancy’nin öncülleri Descartes, Spinoza, Kant, Hegel, Nietzsche, Heidegger ve Batail le’dir. Nancy, bütün bu filozofları günümüz için yorumlayıp yeniden değerlendirmeyi başarmıştır. ‘ÖZGÜRLÜK DENEY M ’ Nancy’nin felsefesi, 1988’de Tou louse’de doçentlik tezi olarak sunduğu ve Türkçeye de çevrilmiş bulunan “Özgürlük Deneyimi” adlı yapıtıyla birlikte yaygınlık kazanmaya başladı. Gerek bu yapıt, gerekse daha 1983’te yayımladığı “Yapıtsız Topluluk” ki tabıyla Nancy, toplum felsefesi alanın da sonradan “Tekil Çoğul Olmak” (1996) ile en köktenci biçimini alacak bir çeşit anarşik realizmi savunmaya başlar. Bu görüş anarşiktir, çünkü ona göre toplum tekil olan, yani hiçbiri ötekine benzemeyen bireylerin, hiçbir tarımsal, metafizik, ya despotik güç al tında zoraki bir birliğe kavuşturulama yacak çoğulluğundan oluşur. Bu du rumda gerçekçi olmak istersek şunu görürüz: Toplum yaşamı, birliğin “bir”ine boyun eğme değil, paylaşma üzerine kuruludur (bu nedenle Nancy komü nizm, toplumculuk gibi akımları yeni den yorumlar). Bir yandan insanlığı bir arada tutacak tek şey, boş çıkmış idealler, metafizik yasaklar, “totalite rizm”ler değil, iletişimdir, yani dildir. Dil ise, taşıdığı “anlam”la birlikte ci simsel olan bir şey değildir. Paylaşıl mayan “anlam” bir hiçtir ve paylaşı lırsa insanın sonsuza açılmasını sağlar. Böylece Nancy’nin nihilizmi yıkılmış despotik hayallerin yerine olumlu ola rak geçer ve bu olumluluk Nietzsc he’yi de metafizik saplantılarından kurtarır. Bütün bu düşüncelere eşlik eden ve onları güden ana motif ise Heidegger’in Varlık ve Zaman’da (1927) ortaya attığı “Varlığın anlam”ı sorunudur: Bu da insanın dünyadaki varlığında düğümlenir. On tolojinin bu ana sorunu Nancy’de top lum felsefesiyle, yani etnik ve politi kayla tamamlanır. Ontolojinin ethik’in getirdiği bu yeni anlam açılımına kavuşması, Nancy’nin Alman idealizminden Heideg ger’le birlikte, fakat Heidegger’i de aşarak özgün kırılma nokta sıdır. ‘DÜNYANIN YARADILIŞI YA DA KÜRESELLEŞME’ Nancy çağdaşı olan iki Fransız filozofuyla büyük bir dostluk ve yakınlık ilişkisi içinde olmuştur: Jacques Derrida ve Lacoue Labarthe. Her iki ilişkiyi de, aralarındaki sağlam düşünce alışverişini sağlayan bir vefa, saydamlık ve ayrımlara saygı be lirlemiş olmak. Bundan birkaç ay önce 3. Ro ma Üniversitesi’nde Nancy ken di felsefesi üzerine düzenlenen bir ko lokyumda “Dünyanın Yaradılışı ya da Küreselleşme” (2002) kitabında da ele aldığı şu görüşü, bir soru ile birlik te yeniden şöyle dile getiriyordu: “İk tidar ya da hükümranlık bir hiçtir. Fakat bugün bunu hangi devlet ada mı anlıyor?” Arka sıralardan bir hanım sesi yük seldi: Berlusconi! Bu çelişme esprisi yalnızca Nancy’ye yapılabilirdi. Çünkü o bize tam da düşünmenin Hegelci bir alış kanlık içinde, fakat metafiziğe yönel meden bir çelişkiden ötekine ilerledi ğini öğretti. Nancy’nin konuşmalarını dinledi ğim zaman ondan hiçbir zaman hazır düşünceler işitmedim. Nancy’nin söy lediği her söz bana onun düşünmesinin geriden ileriye doğru bıraktığı ayak iz leri gibi geliyor. Ünlü Fransız filozof ‘Demokrasi Fikri’ konulu toplantıda ‘demokrasi’ kavramı üzerine konuşacak JenLuc Nancy’nin öncülleri Descartes, Spinoza, Kunt, Hegel, Nietzsche, Heidegger ve Bataille’dir. Onun felsefe alanında büyüklüğünün bir işareti de, kendinden önceki ya da çağdaşı düşünürlerin düşüncelerinden beslenerek ortaya özgün bir görüş atması, bu düşüncelere sadık kalarak felsefeyi geliştirmesidir. İstanbul Fransız Kültür Mer kezi ve MonoKL Dergisi’nin birlikte düzenledikleri “felsefe tartışmaları”nın “Demokrasi Fikri” başlıklı toplantısı bugün 10.00 19.00 saatleri arasında gerçekleşecek. Modern dünyanın sosyopolitik alanda en önemli kazanımlarından birisi olarak görülen “demokrasi ilkesi”nin ele alınacağı toplantıya Jean Luc Nancy’nin yanı sıra İtalya Cagliari Üniversitesi Felsefe Bö lümü öğretim görevlisi Gabriella Baptist, Türkiye’den ise Ahmet Soysal ve Prof. Dr. Önay Sözer katılacak. Etkinlikte JeanLuc Nancy’nin “Demokrasi’nin Doğruluğu” kitabı ve Mo noKL’un uluslararası JeanLuc Nancy özel sayısı da katılımcı ların ilgisine sunulacak. ‘Demokrasi Fikri’ JeanLuc Nancy ile düşünmek ZÜLAL KALKANDELEN G üzel bir konserden çıkınca kendinizi ruhen daha zen ginleşmiş hissedersiniz ya, işte bize bunu yaşatan konserlerden birini dinledik bu hafta. Önceki ak şam ve dün akşam Şişhane’deki Salon’a giden müzikseverler, dün yanın en iyi basçılarından Marcus Miller’ı “Tutu Revisited” turne sinde dinleme olanağı buldu. Uzun süredir dünya turnesini sür düren Miller için bu proje ayrı bir öneme sahip. Çünkü bu kez, trom petin efsane ismi Miles Davis’e saygı duruşunda bulunuyor. Turne, adını Davis’in 1986 tarihli “Tutu” albümünden alsa da konserlerde al bümün tümü ça lınmıyor. “Bu Davis’i hoşnut etmezdi” diyor Marcus Miller. O neden le turnede albü mün hepsini de ğil ama bazı şar kıları yeni bir ekip ve ruhla çal mayı uygun bulmuş. Bir zamanlar Davis’in grubunda en genç kendi siyken şimdi kendisinin en yaşlı ol duğu bir grupla aynı parçaları yo rumluyor... İstanbul konserlerinde Miller’a trompette Sean Jones, saksofonda Alex Han, davulda Louis Cato ve klavyede Federico Pena eşlik etti. Saat tam 22.00’de sahneye çıkan ekip, açılışı “Tutu” albümünden “Tomaas” ile yaptı. Ardından yine aynı albümden George Duke imzalı “Backyard Ritual” geldi. Aynı al bümden “Tutu”nun yanı sıra, Mil ler bestesi “Splatch” da çalındı. OR J NAL KAYITTAN FARKLI YORUMLAR Ancak dinlediğimiz şey, gerçek ten de orijinal albüm kaydından farklıydı; notası notasına aslına sa dık kalınarak çalınan bir yorum din lemedik. Marcus Miller’ın gruptaki müzisyenleri içlerinden gelen sesi ta kip etmeleri konusunda teşvik etti ği anlaşılıyor. İyi ki de öyle yapmış; çünkü ancak bu şekilde “Tutu Re visited” isminin hakkını verebilirdi. Konserde duyduğum bir diğer il ginç yorum, “Jean Pierre”di. Mil ler’ın 2007 albümü “Free”de yer alan bu parçanın daha enerjik bir ver siyonunu dinledik. Miles Davis’i anmak için seçilen en güzel parça lardan birisi de 1981 tarihli “The Man with the Horn” adlı albümde yer alan “Aïda” oldu. Gecenin en romantik kısmı ise, po püler müzik tari hinin en sevilen ş a r k ı l a r ı n d a n “When I Fall in Love”ın çalındığı dakikalardı. Geç mişi 1950’lere ka dar giden ve bugü ne kadar yüzlerce farklı kaydı yapılan şarkıyı, Marcus Miller da “Free” albümüne almıştı. Salon’da çalınan versiyonu ise Mil ler’ın bas klarnet çaldığı, Alex Han’ın saksofonda tam anlamıyla döktürdüğü kusursuz bir yorumdu. Grubun sahneye çıkışı 1.5 saati he nüz geçmişti ki, Marcus Miller “İs tanbul sizi seviyoruz. Yine görüş mek üzere!” diyerek ayrıldı. Yoğun alkışlarla geri geldiklerinde, “Artık biraz Türkçe öğrenmem lazım. Çünkü hiçbir şey bilmiyorum. Ama müzik müziktir değil mi?” dedi. Doğru; Marcus Miller eline bas gi tarı alıp konuşturunca onu anlama mak mümkün mü? O, sahneden ikinci kez ayrılırken kulaklarımıza ve yüreklerimize teşekkür etti ama asıl yürekten teşekkürü hak edenler, bu müthiş müzisyenlerdi! www.zulalkalkandelen.com Salon’da Marcus Miller, Miles Davis buluşması MarcusMiller Kültür Servisi İlki bu yıl 26 Ka sım 2 Aralık tarihleri arasında düzenlenecek Malatya Uluslar arası Film Festivali (MUFF), önceki gün bir basın toplantısıy la tanıtıldı. Malatya Valisi ve Festival Onursal Başkanı Doç. Dr. Ulvi Saran, Festival Yönetmeni Ali Çalışır, Festival Danışma Kurulu Üyele ri Ali Sönmez, oyuncu İzzet Günay, yönetmen Muzaffer Hiçdurmaz ve oyuncu Nehir Erdoğan’ın katılımıyla gerçek leşen toplantıda “Kristal Kayısı Ödülü” için yarışacak 10 film tanıtıldı. Woody Allen’ın son filmi “Uzun Boylu Esmer”in galasına “Sabah Panoraması: Dünya Sinemalarından” bölü münde ev sahipliği yapacak fes tival ekibi, filmin galasına Wo ody Allen’ı davet ettiklerini de açıkladı. Festivalin “Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması Ana Jürisi” ise yönetmen Hüseyin Karabey, American Cinema Fo undation yöneticisi Gary McVey, Yunan oyuncu Kateri na Moutsatsou, FIPRESCI Baş kanı Jean Roy ve Japon yapımcı Hisami Kuroiwa’dan oluşuyor. 26 Kasım’da, Osman F. Seden’in 1963 tarihli “Badem Şekeri” fil miyle açılacak festival kapsa mında 100’ün üzerinde film gös teriminin yanı sıra sinema semi nerleri, atölye, sergi ve söyleşiler de düzenlenecek. MUFF’un ilk ‘onur ödülleri’ ise Ayşen Gru da ve Erol Günaydın’a verile cek. www.malatyafilmfest.com/ Woody Allen Malatya’ya davetli 1. MALATYA ULUSLARARASI F LM FEST VAL DEVREN SATILIK MADO CAFE Turgutreis / Bodrum Tel: 0532.282 45 48
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle