22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Cumhuriyet’in 87. Yılı Kutlu Olsun! Anayasa Mahkemesi, AKP’ye, laikliğe ters düşen davranışlarından ötürü ceza vermemiş miydi? AKP’nin başında o günlerde Tayyip başbakandı. Hükümette de bugünkü bakanların çoğu vardı. Anayasa Mahkemesi’nin bir eksik oyla “laikliğe karşı” gördüğü partinin önde gelenleri değişti mi? AKP kapatılmaktan kurtulmuştu. Para cezasına çarptırılmıştı. Hem de şu andaki Anayasa Mahkemesi’nce!.. Ne oldu? AKP bir ders aldı mı? Yönünü, tutumunu değiştirdi mi? Yolunda yürüdü, aldırmadan, uyarılara kulak asmadan, bildiğini, istediğini, özlediğini daha da büyük güçle sürdürerek... Bugün kalkmış Meclis Başkanı, o günlerin İçişleri Bakanı, Yargıtay Başsavcısı’na ‘sözünü geri al; özür dile’ diye çıkışabiliyor! Bırak başsavcının uyarısından yararlanmayı, tam tersi bir de azarlamaya kalkışıyor! Bir süre önce partisinin kapatma kararı alınmasını isteyen hukuk adamına... Bir Ergenekon yarattılar. Uyduruk bir hukuk düzeni kurdular. Kendilerine yakışanları önemli yerlere oturttular. Sayısız aydını koğuşlara, hücrelere tıktılar. Yüzlerce sayfalık okunmaz iddianameler yazdılar. Yüzlerce yıllık hapislik istekleriyle dolu kâğıt yığınları!.. Bunu kim yaptı? Anayasa Mahkemesi’nin kapatmak istediği parti? O parti kendisini kapatmak isteyenleri de, istemeyenleri de kapattı! Nerelere; Silivri’lere, hem mahkeme hem hapishane olan yerlere... Gerçek Ergenekonculuk AKP iktidarının yarattığı bir karabasandır. Üç yıldır hapiste yatmak en ağır bir ceza değil midir? Hem de suçlananların hangi suçu, nasıl, ne zaman, niçin işlediklerini kamuoyu önünde açıklayamadan... Cumhuriyet devrimlerinin Altı Ok’undan en önemlisi, en güçlüsü laikliktir. AKP iktidarı 87 yıl önce başlatılan çağdaşlık, uygarlık atılımlarına son vermeye kalkışıyor! Bu yol bir çıkmazdır... Atatürk de, devrimleri de, bir düş, bir hayal değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 87. yılında bu gerçeği bir kez daha anımsatmak bizler için bir görevdir. Bizler, yani hiç değilse Türk ulusunun yüzde kırk ikisinin, yani milletin bilinçli çoğunluğunun... Atatürk Cumhuriyetinin daha nice yıllar Altı Ok’u ile, tüm devrimleriyle yaşayacağına inanarak... Adam gek gek geğirir gibi Allah’ın ya da peygamberin adını ağzına alıyor... Niçin?.. Yalan için.. Dolan için.. Üçkâğıt için.. Çıkar için.. Koltuk için.. Allah’ı ve peygamberi aşağılık dünyasal çıkarları için kullanmaya kalkışıyor... Müslüman Allah’ına tapınır. İyiliğin, doğruluğun, güzelliğin, dostluğun ardındadır inanmış kişi, çıkarların peşinde değildir, kötülüklerden uzaklaşmaya çalışır, hırslarından arınmıştır, dünya malına tamah etmekten çekinmiştir... Siyaset bataklığında kulaç atmaktan başka marifeti olmayan herif, her dakika başında Müslümanlık taslamaya kalkışsa da Müslüman mıdır?.. Tek ayak üzerinde, binbir yalanı doksan dokuzluk tespih çeker gibi art arda dizen herifi naşerif, nasıl Müslüman olabilir?.. İslamı koltuk hırsı için kullanan kişinin Müslümanlığına kim inanabilir?.. Bir Müslüman bir hırsızı suçüstü yakaladı. Ve dedi ki: Sen bana istediğim çıkarı sağlarsan, ben de senin hırsızlığını örtbas ederim... Peki, bu adam Müslüman mı?.. Olabilemez... Müslümanlık yağmur olup gökten yağsa, rahmetinin bir damlası bu adama düşmez. Çıkar hırsıyla gözü dönmüş ne kadar politikacı varsa Müslümanlık taslıyor. Müslümanlığı siyasette koltuk sevdasının ideolojisine dönüştüren bir sürü herif, bu ülkede yaşayan milyonlarca Müslümanın ensesinde boza pişiriyor. Bunlardan biri dedi ki: Bizim en büyük düşmanımız Müslümanlardır... Nasıl?.. Tanrı’sız ya da dinsiz olanlar, Türkiye’de bir avuç insan bile değildir, bunları önemsemek yanlış bir stratejidir; onları korumaya almak, hoşgörülü sayıl maya yarar... Eeeeee?.. Ama Müslüman olup da dini siyasete alet etmek istemeyen Müslümanlar var ya... Evet. Bizim asıl düşmanımız onlar!.. Niçin?.. Çünkü çoğunluk onlarda!.. Biz azınlığız, sesimizin çok çıktığına bakma!.. Peki ne olacak?.. Vallahi benim pek umudum yok!.. Müslümanların çoğunluğu laiklik ilkesine bağlı kaldıkça, biz bu Müslümanlarla baş edemeyiz, gün geçtikçe zamirimiz ortaya çıkar... Müslümanlık taslayıp Müslümanların tepesinde tepinenlerin korkusu bu!.. Anadolu Müslümanı, ister Sünni olsun, ister Alevi, çöl Müslümanı değil!.. Bir buçuk milyar nüfuslu İslam okyanusunda, Müslümanlık değişen coğrafyaya göre rengini saptıyor; ne İran’daki, Suudi Ara bistan Müslümanlığına benziyor; ne de Endonezya’daki İslam, Kazakistan ovalarındaki Müslümanlıkla bir sayılıyor. Anadolu Müslümanı çöl şeriatına teslim olmayacak!.. Çöl şeriatının Türkiye’deki kökü dışarıda politikasını, Anadolu Müslümanı onaylayamaz. Os manlı’da bile bedevinin goygoyuna pabuç bırakmamış Anadolu Müslümanlığı, laik Türkiye Cumhuriyeti’nde Müslümanlık taslayan üçkâğıtçıların buyruğuna giremez. (28 Haziran 1996 tarihli yazısı) PENCERE Yobazın En Büyük Düşmanı: Müslüman!.. C umhuriyetimizin 87. yıldö nümünü kutluyoruz. Cum huriyet yönetiminde 87 yıl bitti, 88. yıla girdik. Cumhu riyet, Türklerin binlerce yıl lık tarihinde ulaştıkları, en erdemli bir yö netim biçimidir. Bu nedenle en büyük bay ramdır, coşku içinde kutlanması gerekir. Ama yazının başlığında belirtildiği gi bi endişeler var, tereddütler var... Kuşku, toplumun büyük bir kesiminin kafasında, bir soru işaretinin çengeli gibi asılı duru yor. Laik Cumhuriyet ilkelerine karşı yer üstünden, yeraltından yıpratılma çalış maları yapıldığını hiç kimse görmezden gelemez. Hiç kimse Atatürk Cumhuriyetinin törpülenmeye, kemirilmeye çalışıldığı nın tersini söyleyemez. Atatürk, 1933 yılında 10. Yıl Nutku’nu okurken biraz da kurduğu Cumhuriyetin 10. yılına ulaşmasının verdiği heyecanla titreyen sesiyle “Ne mutlu Türk’üm di yene” diye bağırmıştı. Bugün yandan, alt tan, üstten değinmeler ve açılımlarla bu söz aşağılanmak isteniyor... Laik Cumhuriyet ilkelerini, Atatürk devrimlerini savunmak adeta bir cesaret işi oldu. Oysa laik cumhuriyet, Türk toplumunun çağdaşlaşmasının temel ta şıdır. Ama dinciler, liboşlar, ikinci Cum huriyetçiler, yandaşlar cephesi aydın lanma devrimleriyle alay ediyorlar. Cumhuriyet bir devrimdir Cumhuriyetin ilanı başlı başına bir devrimdir. Devrim ortaya çıktığı anda kar şıdevrimde tohumlanır. Oysa, Cumhuri yetin kuruluş sürecinde karşıdevrimciler zaten vardılar. Meclis’in içindeydiler. Bi rinci Meclis’teki ikinci gruba Cumhuri yet karşıtı düşünceler egemendi. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edi lince bu karşıcılar hemen harekete geç tiler. Kimisi erken ilan edildi, kimisi Ata türk Cumhuriyeti kendi diktatörlüğü için ilan etti demeye başladılar. Meclis Başkanı’na “Cumhuriyetin kuruluşunu engelleyebilirsen ülkeye büyük hizmet edersin” diyen kişiler var dı. Ne yazık ki bunları söyleyenler Ata türk’ün en yakın arkadaşlarıydı... Cumhuriyetin ilanından sonra halife lik kaldırıldı. Eğitim Birliği Yasası kabul edildi. Şeriat hukuku atılıp Medeni Ka nun kabul edildi. Cumhuriyet karşıtları bu devrimleri iç lerine sindiremediler. Halifeliğin kaldı rılışını, eğitim birliğinin kuruluşunu bir kırılma noktası olarak gördüler. İşte bu gün Türkiye’nin içinde bulunduğu siya sal çalkantıların kökü bu noktadan gel mektedir. Bu karşıcılar daha sonra, “Terakki perver Fırkay’ı” kurdular. “Partimiz, dinsel düşünce ve inançlara saygılıdır” alçakgönüllü söylemi din sömürüsü için bayrak haline getirildi. Türk siyasal yaşamında 60 yıldan bu yana laiklik karşıtı olan, din duygularını siyasal bir sömürme aracı olarak kullanan bütün siyasal partiler işte bu “Terakki perver” kaynağından beslenmişlerdir. Ne acıdır ki, bu partiyi kuran karşıcı lar (Orbay, Karabekir, Bele, Adıvar) milli mücadelenin başlangıcından, Cum huriyet ilan edinceye kadar Mustafa Ke mal’le birlikte çalışmışlardı. Onların bu tutumuna Atatürk Nutuk’ta şöyle karşı lık veriyor: Yeteneklerin sınırı “Ulusal savaşa birlikte başlayan yolculardan kimileri, ulusal yaşamın bugünkü Cumhuriyet yasalarına dek uzayan gelişmelerinde, kendi düşün ve ruh yeteneklerinin kavrayış sınırları bittikçe, bana direnmeye ve karşı çık maya başlamışlardır.” Bugün laik Atatürk Cumhuriyetine karşı olanlar, her günden daha örgütlüler. Seslerini daha yüksek çıkarıyorlar. Yan daş basın kuruluşlarıyla her gün kena rından köşesinden saldırı gayreti içeri sindedirler. Türkiye, Büyük Ortadoğu projesinde öngörülen bir ılımlı İslam devletine dön üştürülmek isteniyor. Atatürk’ün yukarıda tanımladığı “kavrayış yeteneksizliği” sü rüyor. Ne yazık ki, gaflet içindeki kimi liberaller değirmene su taşıyor. İşte bunun en güzel örneği bir “tuzak” olan türban tartışmalarıdır. Türban, ileride liselere, ilköğretime ka dar inecek mi, sorusuna, siyasal iktidarın en üst noktalarındaki liderler “on yıl son rası için bir şey söyleyemeyiz” diyorlar. Türban kamusal alanda hizmet veren (polis, savcı, yargıç, kaymakam) kişilerce de takılacak mı sorusuna, kamusal alan da nereden çıktı deniliyor... Cumhuriyet, ortaçağ yönetim düzeni nin şeriat yasalarının yıkılışı, ortadan kal dırılışıdır. Ama bugün hâlâ, çok hukuk lu sistemi savunanlar var... Laiklik içi boş bir kavramdır, laiklik ye niden tanımlanmalıdır. Kamusal alanı da tanımlayalım... Çoğunluğun istediği olur... Anayasanın değişmez üç madde si ne demekmiş... Gerekirse kaldırılabi lir, değiştirilebilir... diyorlar. “Otoriter laiklik”, “laikliği özgür leştirme” gibi siyaset bilimi açısından ne olduğu belirsiz kavramlar ortaya atarak Cumhuriyet ilkelerini sulandırıyorlar... Oysa laiklik evrensel bir kavramdır, de mokrasinin olmazsa olmaz kurumudur. Ama laiklikdemokrasi o kadar önemli değil, demokrasi treni bizi istediğimiz is tasyona götüren bir araçtır diyorlar. Bunlar için anlaşılıyor ki, dünyada tek bir özgürlük var, o da türban özgür lüğüdür. İnsanlar yasadışı dinleniyormuş, yüz lerce gazeteci hapiste yatıyormuş, Siliv ri’de zulüm yapılıyormuş, YÖK sistemi değişmeliymiş, seçim barajı yüksekmiş, dokunulmazlıklar kaldırılmalıymış, po lis üniversite gençliğine orantısız güç kul lanılıyormuş, bunlar hiç önemli değil... Tek özgürlük vardır; o da türbana öz gürlük... Doğaldır ki, bu özgürlük üni versiteyi de, kamusal alanı da, ilköğretim kurumlarını da kuşatabilir... İşte, toplu mun bir kesimindeki “endişeler” bu ge lişmelerden kaynaklanıyor. Cumhuriyet, haydi “hoş bir şey ya palım” diye ilan edilmedi... Atatürk ilkeleri, “Güzel işler yapıyo ruz” denilsin diye gerçekleştirilmedi... Atatürk ve devrimci arkadaşları Cum huriyeti Türk toplumunun çağdaş bir toplum olmasını gerçekleştirmek ama cıyla kurdular. Laik Cumhuriyet ve Atatürk devrim leri İlhan Selçuk’un belirttiği gibi, em peryalizme karşı bağımsızlıktır; şeriata karşı laik düzendir; tutuculuğa karşı dev rimciliktir; ümmetçiliğe karşı ulusçu luktur... Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi ve Atatürk devrimlerinin temel amacı: Aklın inançtan, bilimin dinden ba ğımsızlaşmasıdır. Eleştirel aklın, bilimin egemen olma sıdır, yol gösterici olmasıdır. Her şeye karşın Cumhuriyetin 87. yıl dönümünü içtenlikle ve coşkuyla kutla yacağız. Toplumsal ilerleme ve çağdaşlaşma hiçbir zaman durmaz. Cumhuriyet kar şıtları çok güçlenmiş olabilirler, gelişme türlü çeşitli yollarla bir süre durdurulabilir. Ama toplumsal değişim kesilemez. Çünkü güneşi batıdan doğdurtamazsı nız, ırmakları tersine akıtamazsınız, ça ğın gidişini durduramazsınız... Cumhuriyet Bayramı ve Endişeler... Dr. Alev COŞKUN SAYFA CUMHUR YET 28 EK M 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle