22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
OnatKutlardan 'Karameke' Kavuştuğumuz ve keşfettiğimiz öyküler Onat Kutlar'ın 1960 yılında Türk Dil Kurumu öykü ödülü'nü alan yapıtı Is- halta alınmayan öyküleri- nin yanı sıra 1980'den son- ra yazdıkları ve hiç yayım- lanmamış hatta tamam- lanmamış anlatıları, Ferit Edgü'nün çalışmaları so- nucunda Karameke adlı bir kitapta toplandı. • Müge KARAHAN I w ^ üyülenme hevesini yitir- I 3 meyip gerçeği arayan I "\okurlar, Onat Kutlar'ın M J öykülerini uzun süre bek- lemiş olsa gerek. Ferit Edgü'nün demesine göre, yalnızca okuyucu- lar değil tüm yazın dünyası bekle- miş Onat Kudar'ı. Ferit Edgü, Ka- rameke'ye yazdığı önsözde Onat Kutlar'ı bekleyişlerini şöyle özetliyor: "İs/ja&yayımlandığında haklı bir ilgi gördü. Kendi kuşağından yazarların dı- şında, Melih Cevdet Anday, Vedat Günyolgibiönemliisimler, (...) Onat'ın öykü dünyasındaki özgünlüğe dikkat çekti. Diyebilirim ki tüm yazın dünyası Ishak'ı izleyecek öykülerin gel- mesini beklemeye başladı sabırsızlıkla. Ne yazık ki o öyküler hiçbir zaman gel- medi." ŞİŞEDEN ÇIKAN CİN Şimdilerdeyse Karameke nin varışı, Onat Kutlar'ı sabırsızlıkla beklemiş olanlar için bir avuntu; yazarla yeni ta- nışanlar içinse bir milat olacaktır mutla- ka. Daha kitabın ilk öyküsünde şişenin kapaklarını açıp iksirini ve cinlerini ser- best bırakır yazar. Okur öyküdeki ger- çekliklerin oluşturduğu büyülü atmos- ferde uçuşarak, bazense açık şişeden ya- yılanların etkisiyle uyuşmuş ve kendini tamamen bırakmış bir halde bacakları birbirine dolanarak ilerler sayfalar ara- sında. Öykülerin içindeki gerçeklikse bir su gibi çarparak okuru kendine geti- rir ama asla öykülerin kendi zamanın- dan ve mekânından çıkarmaz. Şişenin kapağı açılmıştır bir kere. Özelükle "Volan Kayışı" adlı ilk öy- küde yaşananlan kurgulayan ve böylesi bir düle aktaran da şişeden çıkan cinin -sihrin- işidir. Salih ve Hilmi adlı iki in- sanın yaşadığı olaylar ve mekânlar çev- resinde dönüp duran öyküde uykunun büyüsüne, ağırlığına kapılır önce okur. Hilmi uykunun kollanndadır, bilerek atmıştır kendini: "Bildiğim bütün kü- fürlerin yakasını açtım. Sonra gittim, yolun kenarına, hendeğin öbür tarafına yattım. Tozlu, beyaz, sessiz yol, devril- miş kamyon, kalabahk, tepemde güneş. Uykuyu kara kuş getirdi, yastığımın altı- na koydu." Uykunun iki insana ettiklerini, uyku- nun zehir gibi Hilmi'nin kanına girdiği- ni, Salih'inse canını yaktığmı görürüz. iki arkadaştan ziyade iki yoldaş, iki kader ortağı olan Salih'le Hilmi'nin arasına girer uyku, Salih'in kam- yonu devirdiği gece Hilmi uy- kudadır: "Gece yarısı biri om- zumu dürttü. Gözümü açtım; Salih... Kolu omzundan san- lı, yüzü limon gibi. Gözlerini büyük büyük açmış bakıyor. Geri uyudum. -Hilmi, Hilmi, dedi, kalk. Içimde merakın uyanışını umulmaz bir hazla seyrettim. Sormamı bekliyor- du. Kendimi yendim ve sormadım. O bekledi, ben bekledim. Ahıında, ceketi- nin kollarında, kasketinde kan vardı. Gene bekledi. Bense ağır bir uykunun altındakaldım." îki arkadaşın birbirini bırakıp yeni- den buluşunun büyüsüdür şişedeki ci- nin etkisinde olan. Hilmi'nin o gece uyanmaması, uyanamayışı, uykunun kollarında hem kendini hem Salih'i ze- hirleyişi samimiyet kelimesinin en ger- çek tezahürlerinden biridir. Çünkü uya- nıp Salih'i dinlemek, ona kol kanat ger- mek yerine geri uyuyup hem kendini, hem onu bırakarak, kendilerine zarar vererek aslında beraberliklerini kurtar- mıştır Hilmi. Sonradan hapishaneye Sa- lih'in yanına gidişi, onu kollayışı, onu gülümsemeyle anışı da o gece uyuma- sındandır hep... Birlikte çalıştıklan matbaadan kovul- dukları zaman da kovulmanın büyüsü- nü yakalamış ve okura da yakalatmıştır Hilmi; "Oh hürriyet..." diyerek iç ge- çirmesiyle rahatlarız bizler de. Bir şeyin bitiş anında yakalanabilen hürriyet duy- gusu; sabredilen, katlanılan bir şeyden kurtulma... Paydos zili çaldığında his- sedilen iç taşması, sevinç dalgası... Hil- mi kovuldukları vakit paydos züi çal- mışçasına coşarak, özgürlüğünü duyu- rarak göz kırpar okura. Kovulmanın da- yanümaz çekiciliğiyle girer okur Hil- mi'nin duygu dünyasına... "Volan Kayışı"nda ağzı açık kalan bu şişeden dağılanlar, ince bir çizgi çizerek buhar halinde yayılmıştır Kutlar'ın bü- tün öykülerine. Sonuçta aynı koku sız- mıştır her birine. "întihar" adlı ikinci öyküde, trenin restoran bölümünde yol- culuğunu sürdüren kahramanın düşün- ce akışı, domates suyu isteyen ve karşı- da oturan adamın garsona sipariş veren sesiyle başlar ve kahramanımızın hayal gücü çalıştıkça adamın yalnızca dış gö- rünüşüne ve konuşmasına dayanan se- naryo da yalan yanlış demeden yazılır: "Kelimeler rahat, kısa, kesindi. Bu du- rumu beni tuhaf bir tahmine zorladı. Çıkarken bir domates suyu için iki buçuk lira verecek ve cebine davranan garsona üstü kalsın deyip onun şaşlunlık için- de bırakacaktı (...) Adamın giyi- minden, davranışlarından zengin olduğu anlaşılıyordu." KIZMIŞ BİR CÜCE Kendisine yönelen garsondan bir bira isteyen kahramanımızsa, Yeraltından Noüar'ın unutulmaz kahra- manını ve de Orhan Pamuk'ım bu ka- rakterde adını koyduğu "aşağılanmanın zevklerini" hatırlatmaktadır çünkü ken- di aşağılanmışlığından zevk almaktadır: "Kendimi öylesine aşağılık buluyordum ki bu bana bir güven verdi. Hatta tuhaf bir kapanış ve haz duygusu." Garso- nun, kendisine buz olmadığını söyledik- ten sonra domates suyu içen öteki ada- mın buz isteğini karşılaması üzerine kahramanımız hıncından çılgına döner: "Müthiş bir öfke kabardı içimde. Hır- sımdan bardağı kıracaktım neredeyse. Öyle kuvvedi bir duyguydu ki bu, bir ara kendi üstüme çıktığımı, böylesine büyük bir öfkeyi içine alamadığı, ona yaraşır harekeder yapamadığı için bom- boş kalıbıma küçümseyerek baküğımı farkettim." Bu düşünce akışının sonunda hareke- te geçerek adama kafa tutacak ve hatta tokat atmaya niyedenecektir. Ancak öy- küye yerleşen hınç ve haset, iki adamm kavgasından ziyade Onat Kudar'ın de- rin cümlelerinde duyurulur okura: "Ha- vada o bir örnek ezgi. Rayın tekere tu- tunduğu karanlık köşeden geliyor. Cü- celerin uşanç verici akşam türküleri bunlar. Öfke altından besleniyor." Cü- cenin aşağılanmışlığıyla, kiniyle besle- nen hmcı ve hasedi, öyküdeki adamm haleti ruhiyesini bize en iyi şekilde gös- terecektir. Herkesin görmezden geldiği bir cücenin kızgınlığıdır, kızmış bir cü- cedir gözümüzün önüne gelen... Bu noktada yüzümüzü Nietzsche'nin hınç (ressentiment) kavramına dönebili- riz. Mağdurun Dili adlı çalışmasında bu kavramı yorumlayan Nurdan Gürbilek, Nietzsche'nin şu cümlelerini abntılar: "Yetersiz sürü insanı erişemediği değer- lere hınç duymaktadır ve 'bütün padayı- cıların en tehlikelisi' addedilen hmcın temel özelliklerinden biri tepkiselliktir." Bu yorumlama ve tespit öykümüzün kahramanıyla da bire bir örtüşmektedir. Kahramanımız hınçlıdır ancak tahminle- rinde ve domates suyu içen adamın zen- gin olduğu düşüncesinde yanılmıştır, aşın ve hatta boşuna tepki vermiştir. Hınç ve haset düşüncelerini adeta esir aldığından gözü bir şeyi görmemiştir; oysa yanağına bir tokat attığı domates suyu içen adam, sandığı gibi biri değil- dir: "Pestilini çıkanncaya kadar dövdüm (...) oldukça rahatlamıştım (...) ve öfke bitiminin o tuhaf, haklı hazzı içinde ku- lağıma ince çiviler gibi çaküan şu dört kelimenin cansız, titreyen ağzından dö- küldüğünü duydum. 'Ama ben... ben sadece tahsildanm!' Bunları söyledikten sonra bir çocuk gibi ağlamaya başladı. O anda her şeyi kavradım. Tersine çev- rilmiş ceketi, sandıktan yolculuklar için çıkarılan hazır bağlanmış papyonu, kıçı parlamış pantolonu, sıkıntıları, yoksul- lukları, hepsini kavradım." Kahramanımızm domates suyu içen adamla ilgili yürüttüğü tahminlerden yalnızca birisi tutar, adam gerçekten de doksan kuruşluk domates suyuna iki. buçuk lira vermek niyetindedir fakat kahramanımızın yine yanıldığı noktaysa adamın bu kadar parayı bir anda ve te- reddütsüz çıkaracağı düşüncesidir. Çünkü domates suyu içen ve dayak yi- yen adamm bozukluklan, iki buçuk li- raya tamlanmaz ve bu nedenle de gar- sondan özür diler: "Kusura bakmaym. Size tam bir iki buçuk lira vermek ister- dim. Ama ne yapayım tüm param bu." Yazarıysa kahramanıyla birlikte okur- dan affını ister: "Akşam tak tak çekiç vuruşları ile üstümüze kapanan bir ta- but gibi. Az sonra hiç aralık kalmaya- cak. Uzun bir tabutun içinde, boşlukta sallanan sonsuz bir tutsaklık. Burada hi- kâyenin sonunu bitirmek için bu duru- ma katlanayım mı? Yoksa, yoksa bir çıl- gınlık mı şündi? Bu yüzden mi? Bu yüz- den? Sanmıyorum. Ama çılguılık? Evet. Özür dilerim." • Karameke / Onat Kutlar/ Yapı Kredi Yayınlan/120 s. SAYFA 6 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 2 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle