25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 HAZİRAN 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 VMıat Paşa KöşLdTnden andar MEMET FUAT Bisiklete binmeyı nasıl öğrendiğimi. kı- min bisikletine bindığimızi aynntılanyla anımsamıyorum. Ama aramızda büyük yoktu. Bazılan bisikletın üstüne binebilen, çoğu da binemeyecek kadar küçûk olan ço- cuklardık. Mithat Paşa Köşkü'nün bahçe kapısının gırişinde hafif bir eğim vardı. Bu eğimin kavuştuğu yol ıkiye ayrılıp büyük bir ha- vuzun çevresini dolanır. köşkün önünde birleşırdi. O egımden aşagı bırakınca bisiklet ba- yağı hızlanıp bir süre kendi kendine ilerlı- yordu. Seleye oturamayanlar bir ayaklannı bir pedala, bir ayaklannı da kadronun içinden geçirip öbür pedala basıyor, başlannın hi- zasına gelen didonu iki ucundan turup den- gelerini sağlayarak yokuştanaşağı gidebil- diklen kadar gıdiyorlardı. Bisiklet bir taneydi, hepimiz sıraya gir- miştik. Kendisine bir an önce sıra gelmesı ıçin herkesin birbirine yardım etmesı. işi hızlandırması gerekiyordu. En küçükleri bendim. Anlaşılan bu arada öbür çocuklar bana yardım edip sıramı çabuk geçiştirme- ye çalışıyorlardı. Belkı de bisiklet bizım evden binnindı. Evet. büyükolasılıkla Sel- maTeyzemin bisikletiydi. O kız bısikletın- den hiç hoşlanmaz, hep erkek bisikletine binerdı. Her neyse. akşama doğru ben de büyük bir neşe içinde ta köşkün önlerine kadar kendi başıma kayıp gitmeye başla- mıştım. Ertesi gün bisikleti gene elime geçirin- ce. havuzun yanındaki çamlann altmda, şezlonga uzanmış, bir şeyler okuyan Nâ- nma becerimi göstermek için bahçe ka- pısının oradan seslendim: "Nâzun,bak!" Egımden aşağı bisikleti salıverip yoldan köşkün önüne doğru hızla gelmeye başla- yınca, Nâzım ne yapacagmı şaşırdı. Şez- longdan kalkarken az kalsın yere yuvarla- myordu. Koca bir bisiklet. kadrosunun ıçınde pe- dallara basmış altı yaşında bir çocuk, elle- rini yukarı uzatıp didonu tutmuş, dengesı- nı sağlıyor... Nâzım yanıma geldı. beni kucağına al- dı. Kendi korkusu bana yansımasın dıye ol- malı. övgülü bırtakım sözler etti. Ama ben görmüştüm şezlongdan kalkarkenki telaşı- nı. Yaptıgım işı tehlıkelı bulduğunu anla- mıştım. Nâzım. her sabah Mithat Paşa Köşkü'n- den Ethem Efendi Caddesi'nin karşı kal- dınmına geçer. yıkık du\ardan dedemin( *) bahçesıne gırer. ayı ormanı. kurt ormanı. Selamlık Köşkü'nün arkası. çınarların al- tı, sebzeliğın sulama havuzu. dutlar. üç sel- vinin yanındaki kapıdan çıkıp tren istasyo- nuna giderdi. Akşamlan da aynı yoldan eve... Her gün gördügü o yan yana yükselen üç seK i, sonunda bir şıir olmuştu. 1933'te ben yedi yaşındaydım. 38. llko- kul'un ikinci sınıfında. Nâzım'ın başından meğer neler geçmiş o yıl. hepsinı büyü- dükten sonra ögrendim. Evde birtakım gerginlikler yaşanır, Nâ- zım bir süre yok olur. ama ben ne olduğu- nu anlamazdım. Mithat Paşa Köşkü ile Mehmet Ali Paşa Köşkü arasmda dört dö- nerken hiçbır şeym ayırdında degildım. Be- ni kolayca kandırarak olaylann dışında tut- tuklan anlaşılıyor. • Nâzım bahçeden geçerken dedeme ya- kalanmamaya çaba göstenr. ona görünme- mek için taflanlann arkasından dolanırdı. Sabahlan sorun yoktu. kah\altı yukan- da edilir. öğle yemeğine doğru inilirdi bah- "¥~^v üşünüyorum da, o yıllarda pek çok / 1 kimse bu tür davranışlan övgüyle * S karşılardı. Kendileri ortaklamacıhğa inanmadıklan halde, Nâzım'ı salt bu boyun eğmez davranışı yüzünden beğenen insanların sayısı hiç de az değildi. Onun bu açık sözlülüğü hem yiğitlik, hem de dürüstlük olarak değerlendirilirdi. Ti 7~âzım arkadaşlanna çok düşkün, sevdiklerini / \I ^ e r ' ste diklerini yapacak kadar candan JL Y seviyor. Onlara takılıp gittiği içkievlerinden gece yanları dönüyor. Ashnda hoşlandığı bir yaşam değil bu. Utanıyor. Iki arada kalıyor. Çözüm olarak Piraye, başıboş sanatçı yaşamına kapılıp gitmemesi için, ona arkadaşlannı alıp köşke getirmesini, bahçede içmelerini öneriyor. ÜÇ SELVİ Kapımın önünde üç selvi vardı. Üçselvi. Selviler rüzgârda sallanıriardı. Üç selvi. Kökleri yerde, başlan yıldızlarda. Üçselvi. Selviler sallanıriardı rüzgârda. Üç selvi. Bir gece düşman bastı evi. Üç selvi. Yatağımda öldürüldüm ben. Üç sel\i. Kesüdi sehiler köklerinden. Üç selvi. Arük ne kökleri yerde, başlan yıldızlarda. Üç selvi. Sehiler sallanmıyorlar rüzgârda. Üç selvi. Mermer bir ocakta parçalanmış yatıyor. C'ç sehi. Kanlı bir baltayı aydınlatıyor. Üç selvi. NÂZIM HlKMET 1933 çeye. Ama akşamüstleri dedem mutlaka yemek odasının önündekı banklarda olur- du. Nâzım'ı çok sevdiği için de görür gör- mez çagınrdı yanına. Şiırlerinı okumuş muydu, bılmiyorum. ama konuşmanın bir yennde onu ö\me\e başlar, ne büyük bir şair. ne değerli bir ın- san oldugunu söyler. "Gel şu işten vazgeç Nâzını Bey!'" derdi. Dedeme göre ortaklamacılık büyük bir ülkü. çok güzel bir şeydi. ama gerçekleş- mesi olanaksızdı. en başta insanın doğası- na aykırıydı. Düşüncelerinı söylerken Nâzım'ıkırma- ' maya özen gösterdiğtnı sezerdım. Nâzım da dedemi kırmak istemez. kar- şı çıkmadan. güler yüzle dinler. övgülen- ne teşekkür eder, kaçıp kurtulmak ıçın sö- zün arasını kollar. "Bir kere bu yolu seçmişiz. Paşanı!" gi- bi sözler ederdı... Nâzım gittıkten sonra da dedem sürdü- rürdü onun için yakınmayı. Genç. güzel. yakışıklı. zeki bir insan oldugunu. kendi- sine yazık ettigini söylerdi. Böyle söylerdi ama sanırım Nâzım'da asıl beğendigi yan. ortaklamacılığın ya- saklandığı bir ülkede düşûncelerinı kimse- den çekinmeden savunması. yargıcın kar- çıktığmda açık açık. "Ben komünis- tim" demesiydı. Dedem viğitliğe çok önem \erirdi... Düşünü\orum da. o yıllarda pek çok kımse bu tür dav ranışları ö\ gü) le karşılar- dı. Kendileri ortaklamacıhğa ınanmadıkla- n halde. Nâzım" ı salt bu boyun egnıez da\ - ranışı jüzünden beğenen insanların sayısı hiç de az değıldı. Onun bu açık sözlülüğü hem yiğitlik. hem de dürüstlük olarak de- Serlendirilirdi. * - , . Bir gün yemek odasmın önünde dedem- te Cemile Hanım oturmuş kahve içıyorlar- dı. Cemile Hanım üç çocuguolan. orta yaş- lı. süslü. bakımlı. çarpıcı bir salon kadınıy- dı. Çok rahat konuşur. sözünii de hiç sakın- mazdı. Kocası bir yüksek nıemurdu, ya- nılmıyorsam o yıl nıilleUekıli seçılmiştı. tknazdır Selamlık Köşkü'negelivorlardı. Konuşmaya ara \erıp kahvesını yudum- larken dedem uzaktan taflanlann arasın- dan geçip kurt ormanına yönelen Nâzım" ı gördü. ama kını oldugunu çıkartamadı. "Kim o? Biri geçti..." diye sordu bana. Sesımi çıkarmadım. Cemile Hanım benım de tanıyamadıgı- mı sanarak. "Nâzım Be>_." dedi. Dedem Nâzım'ın adını duyunca başla- dı övgülerine: "Genç, güzeL yakışıklı, zeki çok değerii bir insan..." Arkasından üzüntülen geldı: "Ama işte kapılmış bir düşünceye, ken- dine \azık ediyor..." Cemile Hanım önce birdinledi... Süslü. bakımlı. çarpıcı bir salon kadını ya. koca- sı da mılletvekıli. herhalde o da benzer şey- ler söylevecek diye bekliyordum. Ama inanılmaz şey!.. Cemile Hanım. "Paşam, paşam!" diye yennden bir doğruldu. dedeme duyurmak içinsesıni ıvice yükselterek. dürüstlük. na- mus, çıkarcıhk. çanak yalayıcılık üzenne bir giriştı ki bu kadar olur... Sonunu da, "Bırakın bir tane de namuslu insan ol- sun mcmlekette. Paşam..." dıye bagladı. Bu süslü. bakımlı. çarpıcı salon kadını- nın. Nâzım'dan başka kımseyi ayakta bı- rakmayan sözlerıne dedem bayağı şaşır- mıştı. Böyle coşkulu bir konuşmaya karşı ne denir!.. Gülümsemekten başka yapacak bir şey yoktu... Dedem de öj le yaptı: "Doğnı_" Sonra şaşkınlığını geçirecek zamanı ka- zanmak için olmalı, benimle ilgilendi. ba- şımı okşadı... • Ahmet Ağahalamın bahçnantydı. Ağır- başlı. ağırdavranışlı biradam. Bahçede ça- lışıyor. bel belliyor, çapa çapalıyor. bahçı- vanlık edıyor, ama bütün bu işleri yapar- ken başını dik tutmasını da biliyordu. Yan- lış bir iş bıle yapsa kimse onu azarlamayı' aklının ucundan bile geçimıezdi. Mithat Paşa Köşkü'nün bahçesindeki çamlann orada Nâzırrrbiro yana. bir bu ya- na gidip gelerek şiir yazarken. Ahmet Ağa da yanda, halamın bahçesinde bel belliyor olurdu. Bugün gıbi gözümün önünde ikisi de... Nâzım çamlann altında değil de. ıkı çamlığın arasındaki boşlukta gidip gelir. yüksek sesle şiirini tekrarlardı. Aradaki duvar pek alçak değildi. ama bel bellerken Ahmet Aga'nm kafası görü- nürdü bizim bahçeden. Belki de ben hiç yerde durmadığım. agaçlann. kapılarm. havuz kenarındaki taşların tepesinde do- laştığım için. Neyse. bir gün Ahmet Ağa halamla ko- nuşurken. "Çok üzülüyorum, hanımım" demı>. "bu komşunun be>i genç, yakıştkh. aslan gi- bi adam. bütün gün bahçelerde bir aşağı, bir yukan kendi kendine konuşup duru- yor." Halam ne yanıt vermiş bilmıyorum, ama bizimkılerın çok hoşuna gitmışti Ahmet Ağa'nın Nâzım ıçın üzülmesı. Ondan son- ra bahçede ne zaman çay içilip bir şeyler yenecek olsa. duvann arkasında görünür- lerde Ahmet Ağa var mı diye bakılır. var- sa bir tabak da mutlaka ona uzatılırdı. • Köşkün önünde. büyük havuzun yanın- daki çam ağacının altına ıçkı sofrası kuru- luyor her akşam. Evimizde akşamcı dene- cek bir kimse yok. Nâzım da içkiye düşkün degil.Neşelenmeninötesındebirsarhoşlu- ğunu. örnekse konuşmasının bozulduğunu ya da bir köşede sızıp kaldığını hiç görme- dim. Ama o günlerde Mahmut Yesari ıle Naci Sadullah her akşam bıze geliyorlar, onlara bahçede içki sofrası kuruluyor. Nedenini yıllar sonra Nâzım'ın, Pira- ye'nın mektuplarda ya da konuşmalar ara- smda söyledıkleri sözlerden çıkarıyorum. Nâzım arkadaşlanna çok düşkün. se\- diklerinı her istediklerıni yapacak kadar candan seviyor. Onlara takılıp gittiği içki- evlerinden gece yanları dönüyor. Aslında hoşlandığı biryaşam değil bu. Utanıyor. Iki arada kalıyor. Çözüm olarak Piraye. başı- boş sanatçı yaşamına kapılıp gitmemesi ıçin. ona arkadaşlannı alıp köşke getirme- sini. bahçede içmelerini önenyor. Mahmut Yesan ınanılmayacak kadar yu- muşak. iyı yüreklıligi bakışlanndan. da\- ranışlanndan okunan bir insandı. Ama ona hiç yanaşmazdım. çünkü hep sarhoştu. Yorgun görünür. uyuklar. başı önüne düşer- di. Enyaşlılanydı. Naci Sadullah ise bıçkın sınema oyun- culan gibiydi. Siyah düz saçlanyla Ispan- yollara benzerdı. Çok içıyor. bayagı sarhoş oluyor, ama uyuklamıyordu. Bazen anne- min kendi lerine hızmet edışine bakarken duygulanır. "Ah Piraye!-" diye ağlamaya başlardı. Annem önceleri bunu gösterdigi yakın- lığın etkisiyle bir duygulanma dıye değer- lendirirdi. Sonradansa içten içe yaşanan bir utancın dışa yansıyışı olduğu anlaşıldı... (BuparçalarMemetFuat'myaznıaktaol- duğıt amlanmn çeşitli bölümlerinden seçil- mifrir.) (*) Vedat Örfı'nin babusı Mehmet Ali Paşa. Farklı kuşaklan ve eğilimleri buluşturan 'Öteki' başlıklı çağdaş sanat sergisi HABITAT kapsamında bugün Antrepo'da açılıyor Türkiye'de sanatçılar ötekîlerdir... AHU ANTMEN Çinlı bir sanatçı. Huang Yongping. ls- koçya'da açtıgı bir sergide ulusal \e kültü- rel sınırlann anlamını sorgulamak amacıy- la galeride bir havaalanı atmosferi yarata- rak. 'pasaport kontrol' masalan kurgula- mıştı. Yongping ile Türk sanatçılann arala- rında sınırlarla örülü ülke yüzölçümleri uzaklığındakı mesafeye karşın. sımrlan aşan. buluşabıldikleri ortak bir durum. bir platform söz konusu: Çogu alanda olduğu gibi. sanatsal anlamda da yüzyıllardır mer- kez olmak ışlevini üstlenmiş 'Bata'nın. ken- dinden olmayanı dışlayarak ittıği bir ko- num, paylaştıklan. Öteki olma durumu. HABITAT çerçe\esinde bugün Fındık- lfdaki Antrepo'daaçılacak "Öteki" başlık- lı sergi. Türkıye'de sanatçının 'öteki' de- yince aklına gelen durumlan ortaya koya- cak.Bireyin kendi kimiiğini bir ötekine gö- re nasıl ve neden öyle kurguladığını açığa çıkarabilecek ulusal, kültürel. sınıfsal. sos- yal, cinsel pek çok varolan aynm gündeme gelecek kuşkusuz. Ortalama bin kişilik bir iletişim agı çerçevesinde sonuçta400 sanat- çının proje verdiği, bunlardan-172'sini de bugünden itibaren görme olanağı bulacağı- mız çagdaş sanat sergisi. Türkiye'de bir konsept çerçevesınde bu denli yoğun bir katılımın sağlandığı ilk etkinlik olacak. Plastik Sanatlar Derneği'nin düzenledı- ği serginin. hâlâ yoksun olduğumuz çağdaş sanatlarmüzemizekısa sürelialternatifara- yışmı sürdürmesi bakımından olumlu sayı- labilecek yoğun katılımın bir 'uğurtu' yanı da çok farklı anlayış ve sanatsal tavırlan benimsemiş sanatçılann bir çatı altında bi- raraya gelmesi. "Türkiye'de ta\ıriar hep birbirlerinden aynşma eğilimi içindedir" diyor Hüsametrin Koçan. "Figür üretenler, soyut çalışanlar, ka\ rama yönelik otanlar, enstalasyon yapanlar. \eni ifade alanlan pe- şindeolaniar— Sanki birbirierini inkâr ettik- leri siirece birbirierini varedebilhoriar. Bir inkârortamı var Türkiye'de. Halbuki ashn- da bunlar birbirierini vok eden değil. \are- den şe> ler. birinin zemininde öteki daha gö- rünür oluyor." "Öteki" sergisi. bu açıdan belki tstan- bul'a yeni 'kazandınlan' pembe kaldınm taşlarının aksine. HABITAT çerçevesinde gerçekleştirilen yararlı işler listesinde anı- lacak. Çıkış noktasının yıne de HABITAT oldugunu ise unutmamak gerek. Koçan amaçlannı sıralarken. değiniyon "HABI- TAT gibi uluslararası bir ortamtn doğduğu Sanatlar Derneği'nin düzenlediği serginin yürütme kurulunda Ali Akay, Özdemir Altan, Canan Beykal, Nilüfer Ergin, Mürteza Fidan, Balkan Naci İslimyeli. Hakan Onur, Yusuf Taktak ve Emre Zeytinoğlu yer alıyor. 172 sanatçının katılımıyla oluşturulan sergi, 18 hazırana dek görülebilecek. süreç içinde insanlar gerçekten Doğu toplu- mu diye tanımla>abildikieri \e İslam gele- neklerinin baskisı altındadır diye düşün- dükkri bir ülkede, Türkiye'de sanatçılar kendi yaşannlannı görsel olarak nasıl ifade ederler sonısunun yamtını aramaya kalktı- ğında, bakabilecekleri bir yer yoktu~" Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Hüsa- mettin Koçan ıle konuyla ilgılı yaptığımız söyleşi. sergide tartışılan 'öteki'nın Türki- ye'de özellikle sanatçılann bu konumu, bu durumu kavramak açısından pek çok deneyimle donanmış olduğu konusu- nu da gündeme getirdı. Sergide yer alan her sanatçının işi doğrudan ka\ - ramı ortaya koymayacaktı belki - hat- ta sergide kimi sanatçılann eski yapıt- lan yer alıyor - ama, "Türkiye'de sa- natçı, zaten en öteki değil mi\di?" - Sergide yer alan 172 sanatçı, genel- de hangi "öteki'ni sorguluyor? Bura- dan bakınca, ötekiler artık biz değiliz. Öte yandan. sözgelimi cinsel. kültürel \a da sosyal başka aynmlar gündeme gelhor mu? - Yapıtlarla yüz \iize gelen izle>ıcı. bu karşılaştırmayı kendısı yapmaiıdıı dıye düşünüyorum. Burada söyleye- ceğim şeyler, sergıdeki ıfadenın önü- ne geçsin istemiyorum. 'Öteki' kavra- (Fotoğraflar: KUB*t§WTÜNTÜL) mını tartışacakolursak; biliyorsunuzyaşa- dığımız > üzyıl içinde özellikle son dönem- lerde ideolojilerin vapılannda ver yer çat- lamalann olması. artık insanın evrensellik arayışlanna yenı bir kılıf bulması gerektı- ğini gündeme getinyor. Onun için de insan- lar hızla geriye koşma\a başlıyorlar. Çok tehlikeli biçimde inanç ve köken kümeleri altında toplanmaya başlıyorlar. Ötekinin gündeme gelmesi bu bağlamda özellikle şu günlerde her zamankinden daha çok kış- kırtılmış durumda ve bu. söylediğiniz gibi her anlamdaki öteki - cins, ırk, köken. inanç... Hepimiz bir öteki gibi hissetmeye başladık. Sanatçılann bakışlan bu açıdan çok geniş bir yelpazeyi oluşturuyor. Hatta belki bizim bütün kuşaklara. bütün eğilim- lere açık olup. herkese çağrıda bulunma is- teğımızın nedeni de önyargı denilen bu kı- sıtlavıcılığın ötesine geçmek. kısıtlamanın olmadıSı bir alana doğru uzanmak amacıy- dı. - Öteki deyince, akla genelde merkezlerin dışına iriimişkr geli- \or \ç bu anlamda öteki, hep mer- keze göre sorgulamyor. hginç bir durum da 'ötekı'lerin birbirini ta- nımaması... Aslında New York \« bazı Avrupa kentlerinden oluşan Mi/konusıı merkezin dışında çok az kimse birbirinden haberdar. Sa- natta gerçek anlamda bir evrensel- Hğin oluşabileceğine inanıyor mu- sunuz? - Bu e\ rensellik ya da çokmer- kezlilik dedığimiz şey. bir bakıma dünya coğrafyası üzerinde yeni bir demokratik dolaşım önerisi olarak geliyor. Ama bunlar. eski merkez- lcrden kumandalı çok-merkezler- dır. Bunlann tamamen bağımsız- laşması gerçek anlamda küreselleşmeyi sağlayacaktır. Tek merkezden refere edıl- mişçok-merkezlılik meselesi hem bilginin hem görüntünün akışını da kontrol ediyor. Onun için biz bize akan bilgiler ve göriin- tülerle dünya sanatını görebilıyoruz \t on- dan ona göre etkilenıyoruz. onu ona göre etkileyebiliyoruz. Akışı değıştirmek son derece doğru bir öneridir ama sürece bağ- lıdır. Yeni dünyada çok-merkezlilik ıçın sa- natçının zaten önce kendi kendini tanımla- ması gerekiyor... ama bu ülkeyi tanımlarken bu ülke olarak tanımlamayacaksınız. haya- tınız olarak tanımlayacaksınız. Ülke olarak tanımlarsanız. bu ülkenın sınırlannı çızen- ler sizı sınırlarlar. Ama sizin yaşadığınız yer olarak tanımlarsanız. yaşadığınız yer, algılayabildiğiniz kadar yerdir. Bu belki Av- rupa'yı da içine alır, bütün dünyayı da içi- ne alabilir. Onun için bireyin öne çıkması çok temel bir meseledir. Öteki'ni kaldıra- cak olan da o diye düşünüyorum. - Türkiye'de sanat ortamına baktığımız- da. bu gibi konulann yeterince gündeme gehnediğini görmoruz. Oy sa bu sergiye ka- tılmakisttnen 400sanatçıolmuş.. Birden bir kimlik sorgulama sürecine mi girildi? - Bir gündem oluşturmak meselesi \ar burada. Bu acaba bir başlangıç mıdır yok- sa daha önce başlamış, sessiz yürütülen bir şeyın artık geniş anlamda telafuzu mudur.. pek bir şey söylemek istemiyorum. yargi gi- bi olur gıbi geliyor bana. Bizim dernek ola- rak 'öteki' başlığı altında bir bütünlük ara- dığımız söylenebilir. Aynca, sizedün yaşa- dığım bir anımı anlatayım: Antrepo'ya git- tim, bir baktım gırişine Japonlar Japonca afışlerkoymuşlar, içen girdım, dedektörler konmuş, güvenlik önlemleri alınmış. O afişlen görünce. neden bizım sergi afişleri yok diye söylenerek sanatçı arkadaşlanma sordum. 'Burası bize mi ait ki?' diye sor- dular. Orada alınan güvenlik aletlerini gö- rünce şüpheye düşmüşler. Kendilerine o ka- dar mütevazi bir dünya çızmişler kı onlann güvenliği için böyle bir şeyin yapılacağını bile düşünmüyorlar. Türkiye'de sanatçılar ötekilerdir. Sanatçının ötekini gündeme ge- tirmesi kadar doğal bir şey yoktur. en öte- kidır sanatçı. Bütün ifade alanlan kısıtla- nan, bütün cezalara reva görülen sanatçılar- dır, herkesin mümkünse söylem alınını yok etmeyeçalıştığıkesimsanatçılardır.gelece- ğe ait bütün seslerin kısılmayaçalışıldığı bir ülkede bunlan seslendiren sanatçılardır. Sa- natçılann ötekini anlatırken kendilerini an- lahnalan aslında yeterlidir bence. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Gerçeği Görmek Gerçeği Yadsımak "Tanzimat'tan bugüne kadar Türkedebiyatında, bir dünya anlayışı, bir eşya ve hadise görüşü, bir (güzel) ve (doğru) hükmü, bırkemal ölçüsü, birmavera hum- ması, bir tenkıd ve tayin terazisı, bir kültur bağı, bir ferdiyet mayası, bir cemıyet alakası ve bir iç ve dış mu- rakabesi cevherini taşıyan tek bir nesil ve tek bir şa- hıs gelmemiştir." Necip Fazıl'ın Ağaç dergisinde (*) yayımladığı "Manzara" başlığını taşıyan dizi yazısı böyle bitiyor. Tarih30 Mayıs 1936. 60 yıl önce. Ortaçağ aforozcularına yakışan bu söylem ve bu yadsıma nöbetinin kaynağında. gerçeği aramak için kafa yormuş bir düşün adamı nesnelliğını bulabilir mi- yiz? Oysa, 60 yıl önce şiiriyiö döneme özgü beğeni ka- lıplarının önüne geçebilen bir şair Necip Fazıl. Soyuttan somuta imgeler yaratmış. "Atılan elbıseler boğazlanmış bir adam Kınk masalarında, kırık masalarında." Damarları tıkanıyor gibi daraldığı zaman veryansın ettiği dizeler sorunlu doğasından haber verıyor: "Bu yağmur delilik vehminden ustün Karanlık, kovulmaz düşüncelerden. Cınlerin beynımde yaptığı duğun Sulardan, seslerden ve gecelerden..." Ama bu şiir dilini kazandıran nerdeyse yüz yıllık kül- tür mirasının verimlerini bir kalemde yok sayabiliyor Necip Fazıl. Kendisinden sonra gelecek kuşakların yargısına al- dırmadan. Yadsıma düşkünlerinin özelliklerinden biri de ken- dilerince tarih yaratma heveslerıdır. • Nâzım Hikmet'in aynı yıl yayımladığı Şeyh Bedret- tin Destanı'nı düşünelim: Destanda dönemin başat görüneni içinde uçveren olağanüstüyü işlerken gerçeği/gerçekleri tersyüz et- mez Nâzım. Tarihsel olanda kendi çağına kalan öğe- leri bularak yüzyılların sürdüregeldiğı karmaşık süre- cin temelindeki özelliklerde arar şiirini. Doğrulan gözardı etmediği için doğru çözümlere vanr. Çoğulda tekili. olayda tarihseli aramak... Memleketimden insan Manzaralarf nda da başat ıl- ke böyle özetlenebilir. Bu büyük yapıtın temel amacı- nı şöyle anlatır Nâzım: "Muhtelifsınıflara mensup Türkıye 'nın insanları va- sıtasıyla Türkıye 'nin muayyen bir tarıhi devredeki sos- yal durumu.." Çağdaş Türk Edebiyatı'nda yazmıştım. Yınelemek istiyorum. Karayılan'dan Şoför Ahmet'e, işbiriikçi Dahiliye Na- zırı Ali Kemal'den Mustafa Kemal Paşa'ya kadar korkağı, yiğidi. düşüncesını yaşama geçııme savaşı- mı veren kavga adamlan. devletlılerı. sömürenı, sömü- rüleniyle öykülerinde karakterleri belirginleşen insan- lar dönemlerine tanıkhk eder. İç dünyalannda gizledik- lerinden ses verenler vardır aralarında. "Ama insanlar bir tuhaf Yahud ben bir tuhafım Bir şey tıkandı şurama Söylemesem benı boğacak Büyük parayı alın teriyle kazanamazsın. Başkalarını bilmem, Benimkinin temelinde alın terim yok." diye yaşamlarının hesabını verenler de vardır. Kurulu düzenle birlikte kendilerini yargılarlar. Nâzım, kendince tarih yaratma heveslerine kapılma- dığı için, olumlu ile olumsuz, gerçeğe koşut olarak sergılenir destanda. Bir özelliği de imparatortuğun gizli sömürge döne- minden Kurtuluş Savaşımtza, 1923'ten II. Dünya Sa- vaşı'na kadarki değişme sürecine yaklaşırken olayla- nn gizindeki düğümleri çözebilme ustalığıdır. • Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963'te, bir dizesinde söy- lediği gibi, atladı evrenin boşluğuna. Necip Fazıl, 25 Mayıs 1983'te, bir dizesinde söyle- diği gibi "Ölenleryenıden doğatmış, gerçek" inancıy- la goçtü dünyadan. Nâzım geçmişe de geleceğe de usun aydınlığından bakıyordu. Necip Fazıl, us dışından. Nâzım "Biz.." diyordu. Necip Fazıl "Ben.." (*) Ağaç, çıkaran: Necip Fazıl (haftalık, 14 Mart 1936- 29 Ağustos 1934), Başlıca Yazarları: Ord. Prof. Mus- tafa Şekip Tunç, Abdülhak Şinasi Hisar, Asaf Ha- let Çelebi, Nahit Sırrı Örik, Fikret Adil. Şaırler: Ah- met Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas, Ziya Osman, Cahit Sıktı. Öykü Yazarları: Sabâhattin Ali, Sait Faik, Samet Ağaoğ- lu. Arkeotaji ve Sanat Yaymlan'na destek • Kültür Servisi - Bir süre önce Ankara'da gerçekleştinlen 18. Lluslararası Kazı. Araştırma ve Arkeometn Sempozyumu'nda yer olmadığı gerekçesn le standlarda \er alma>ı engellenen Arkeoloıı \e Sanat Yayınları. okuyuculardan büyük destek görüvor. Konuyla ilgılı açıklamada bulunana ya>ıne\ı sahibı Nezih Başgelen. yayınlanna Anıtlar \e Müzeler Genel Müdürlüğü'nden gelen bir yazıyla standlarda yer verilmemesi üzerine olayı du\an çok sa\ıda okurun telefon ve faks mesajlan yollayarak \e \a\inevme gelerek Arkaeloji Ve Sanat Yayınlarf na destek olduklannı bıldırirken okurlar tarafından gelen yoğun ıstekle abonelık konusunun gündeme geldiğini söyledi. "Haberlerden sonra çok zor günler geçırdik. Bu süreçte faks \e telefonlanyla hatta bizzat gelerek bızi \alnız bırakmavan tüm okurlanmıza ve dostlanmıza teşekkür edıvoruz" sözlenyle okuyuculara bir mesaj gönderen Başgelen. Arkeolojı ve Sanat \ayınlan"na destek olmak isteşenlenn şu numaralan arayabıleceklerın sövledı. Tel: (0 212)293 03 78 245 68 38've Faks no: (0 2İ2) 245 68 77 Bilkenrten geleceğin tiyatrocularına burs • Kültür Senisi-Bılkent LnıverbiteM Müzik \e Sahne Sanatlan Fakültesı Tıyatro Bölümü'ne 1996-47 öğretım yılında ıki aşamalı olarak \apılacak \etenek sınavıvla venı öğrencı alınacak. İlk aşaması 6-7-8 haziran tarihlennde gerçekleşecek \etenek sınav ına girmek ıstevenlerde OSS'de taban puanı almış olma şartı aranıvor. 22 hazıran tarihınde vapılacak ikinci aşamada başanlı olarak Müzık ve Sahne Sanatlan Fakültesı Tıyatro Bölümü'nde okumaya hak kazanan öğrencilere maddi durumlarına göre "yurt \e eğıtım' bursu \enlecek. Ttyatro Bölümü Başkanı Devlet Sanatçısı Çüneyt Gökçer. konuvla ilgili olarak yaptığı açıklamada. Tıyatro Bölümü'nde >akın zamanda "rejisörlük' \e "sahne tasarımı" bölümlennın de açılması ıçın çalışmaların sürdüğünü belırttı. Bedri Rahmi, Erenr Mehmet Eyüboğlu yazma sergisi • Kültür Servisi - Bedrı Rahmı Eyüboğlu. Eren Eyüboğlu \e Mehmet Eyüboğlu'nun \azma sergiM. 4 haziran salı günü Lrün Sanat GaleıiM'nde açılıyor. Pazartesi dışında her gün 12.00-18.30 saatleri. pazar günü ise 14.00-17.00 arasında gezılebilecek sergi. 30 haziran pazar gününe kadar açık kalacak. (360 99 64).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle