25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 HAZİRAN 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 17 Amerika'da tutucu çevreleri ayağa kaldıran fotoğraf sanatçısı Andres Serrano Istanbul'daydı Yaşamm kuytularnıda gezen bir ohjektif AHU ANTMEN Geçen yılki Venedik Bienali"nde. ts- viçreli ressam Ferdinand Hodlerile Kü- ba asıllı Amenkalı fotoğraf sanatçısı Andres Serrano'nun yapıtları Palazzo Grassi'de aynı odada sergilenmişti. Hodler, ızleyiciyibırasıröncesinegö- türerek se\diğı kadın Valentine'in ve- remden ölümünü skeçlerleortaya koyar- ken Andres Serrano, dünyanın en çılgın kentlerinden Nevv York'ta bir morgda çektiği. çesjtli nedenlerden ölen (A1DS, cinayet, zehirlenme...) insanlann ceset- lerini sergiliyordu. Her iki sanatçı da aynı gerçege işaret ederken ölümün. farklı çaglarda algıla- nışı (öte yandan da yaygınlık kazanan farklı ölüm nedenleri) konusunda ipuç- lan veriyor: Aristo'nun çağlar öncesin- de beiırttiği."ölümün çıplakgerçeği kar- şısında buz gibi kalmamıza karşın. a\nı durumun sanatsal tasvirierine adeta zevkle bakabildiğimiz" gerçeğinin üzerı- ne gıdercesine ölümün apaçık "resimle- rini çiziyor", ızleyıcı kolay kolay yüzleş- meye gelmeyen bir konuyla baş başa bı- rakıyordu. Hodler'in skeçleri. özellıkle TV ek- ranlan ve şiddeti allajıp pullayan film- ler sayesinde günümüz insanına o denli korkunç gelmiyor. Serrano'nun 1992 ta- rihli "Morg" serisi ise gözlerimizin önünden kayarak geçen gerçek-kurma- ca vahşet görüntülerinin "donmuş" birer kopyası olarak etkisini sürdürüvor. Gelecek yıl Türkiye de bir sergi açma- sı söz konusu olan Andres Serrano. îs- tanbul'da verdigi bir dizi konteransta epeyce tepki çektı "Kilise", "Ku Klux Klan","EvsizBarksızlar" gibı serilerın- den örneklergösteren sanatçının yeni se- nlerinden birinde, belki Türkiye"deyken çektiği fotoğraflar da yer alacak. Andres Serrano'nun sanatdünvasında G elecek yıl Türkiye'de bir sergi açması söz konusu olan Andres Serrano, İstanbul'da verdiği bir dizi konferansta epeyce tepki çekti. "Kilise", "Ku Klux Klan", "Evsiz Barksızlar" gibi serilerinden örnekler gösteren sanatçının yeni serilerinden birinde. belki Türkiye'deyken çektiği fotoğraflar da yer alacak. parlaması 1980'li yıllann sonunda. çar- mıha gerilmiş İsa heykelini kendi idra- nyla dolu de\ bir konteynırda sergiledi- ği ~PissChrist"adlıyapıtıvlaoldu. Şim- şekleri üzerine çekti; Amerika'da dini ve tutucu çe\relerin düşmanlığını kazandı; başına bir sürü sorunlar açtı. Anıa bun- lar. Amerika'nın >eni "yaramaz çocu- ğu" Serrano'nun. daha sonraki işlerınde de aynı derecede iddialı konulara sıradı- şıyaklaşımlarlaeğilmesiniengellemedi. Kendi deyişiyle "kolay kolay kabulleni- lemeyen konulann sınırlanna duyduğu çekim"denalamıvordukendini. Bireleş- tirmene göre Serrano'nun kendi sıradışı jaşamından kaynaklanıyordu bu: Doğ- duktan hemen sonra babasının terk etti- ği. Ingilizce bilmeyen annesiyle birlikte Brooklyn'in yoksul bir semtinde büyü- yen. gençliğinde uyuşturucu satıcıhğina bulasan, 15'inde oİculu terk eden Andres Serrano. Brooklyn Müze Okulu'nda iki yıllık sanat eğitiminin dışında tamamen "yaşam eğhimPnden mezun olmuş bir sanatçı. Koyu bir Katolik olarak yetiştirilen. ama daha gençlik yıllarında kendi ken- disiyledini hesaplaşmalara girişen And- res Serrano'nun sanatında, din temasının ve dolayısıyla dinsel sembollerin önem- li bir >eri \ar. Dini çevreleri kızdırması da bundan kaynaklanıyor. 1980'li yıllar- da kendi idran, kan ve süt gibi malzeme- ler kullanarak monokrom "resim"ler oluşturan Serrano'nun, "Piss Christ"ın yanı sıra aynı dönemde dikkat çeken bir işi de "Kanlı Haç"tı Kilisenin. tsa'nın vücudunu kutsallaştınrken insanın fizik- sel doğasıyla ilgili gerçekleri görmez- likten gelmesi, bastırması ya da tiksin- dirici diye gözardı etmesi yolundaki çe- lişkili tutumunu irdeleyen Serrano, işte bu nedenle en dehşet verici, yeri geldi- öinde en tiksindirici, en vahşi, ama so- nuçta en doğal gerçeklerimıze eğiliyor. Sanat yapıtlan için "güzel" sıfatını artık kolaylıkla kullanamadığımız günümüz- de Seirano, tiksindirici ya da dehşet ve- rici görüntüleri "güzel" kılmayı başara- rak alışılagelmış anlayışlara meydan okuyor. "Kanlı Haç", u Siit/Kan", "Kanlı Da- ire" gibı yapıtlanyla görüntüde soyut, içerikte farklı anlamlar peşinde koşan Serrano. "Kilise" serisinde rahip ve ra- hibeleri birer soyut sembol gibı kullanı- yor; "Evsiz, Barksızlar" serisinde ise Nevv York'un ve genelde büyük kentle- rin başlıca sorunlanndan birine dikkat çekiyor; "Ku Klux Klan" ile bu ırkçı ör- gütün gerçekçi birportresini çiziyor. Son yıllarda dünyanın çeşitli kentlerinde ser- gilenen "Morg" serisiyle dikkatleri bir kez daha üzerine çeken Serrano, kimi çevrelerce "sah sansasyon peşinde ko- şan" bir sanatçı olarak değerlendırılse de yapıtlanyia girilmemiş alanlara, gö- zardı edilen gerçeklere, kısacası ku>tu köşelere yönelttiği objektifiyle önemli "pencereİer" açan birasi. Fotoğraflarını önümüzdeki yıl tstanbul'da görmek di- leğiyle... Rotterdam'da 25 ülkeden 70'ten fazla sanatçının katıldığı yeni bir çağdaş sanat bienali Bienaller öldü yaşasın manifesta! NECMİ SÖ.VMEZ ROTTERDAM - Avrupa'nın en büyük lıman kentlennden bın olan Rotterdam'da 25 ülkeden 70'ten fazla sanatçının değışik tekniklerde gerçekleştırdikleri çalışmalan içeren "Manifesta I, Çagdaş Sanat Biena- li" 9 haziranda açıldı. lstanbul'dan sonra uluslararası çagdaş bıenallerıne eklenen son halka olan "Manifesta", 5 sergi yapım- cısının ortak çalışmalan sonucugerçekleş- tırıldigı için çoksesli aynı zamanda da tar- tışmalı bir vapıya sahip. Rosa Martinez (Barcelona), Vıktor Misiano (Moskova), Katalin Neray (Budapeşte). Hans-l'lrich Obrist (Parıs. Viyana) ve Andrew Renton (Londra) gibi değişık kuşaklara mensup sergi yapımcılarından oluşan organızasyon komıtesi. kendılerinın seçtikleri sanatçıla- rı. Rotterdam kentinin 13 degışık mekâ- nında çahşinalarını sergilemeye davet ede- rek "uluslararası bir külrür dhaloğumT oluştumıavı başannış gözüküyor. Hangi Avrupa? Bu tür büyük boyutlu sergılerde daha önceden belırlenen. ama sergilenen çalış- malan kapsamaktan uzak olan "slogan" temalar Rotterdam'da da karşımıza çıkı- yor: Göç, iletişim, kültürel farklılık. etnik kimligın sorgulanması gibı. Aslına bakılır- sa "Manifesta" son derece iddialı bir ser- gi. Hem sergi başlığında hem de sergiye ait her türlü v av ında "A\ nıpalılık" olgusunun ön plana çıktıgını görüyoruz. Ama lsraıl. Kore. Türkiye. Rusya Bulgaristan ve Ro- manya gibi genelde "Batı kültürii" (!) dı- şında değerlendirilen ülkelerden de sanat- çılann dav et ediimesi ne yazık kı Manifes- ta') ı "Avrupalılık" kavramını sorgulavan biretkinlikhalinegetiremıyor. Irklaramıl- liyetlere. ulusallığa. köktendincilığe karşı mücadelenin ön plana çıktığı bir zaman dı- limindeyaşıyoruz. K.ımigericiçevrelerbu- nun karşısında olsa bile "uluslararası diya- tog" bovutlarını ülke sınırlarının dışına ta- şırarak küresel bir bırlıktelığın altını çizi- yor. Açılış günlerınde adeta bir festivale dönen Manifesta'yı böylesi bir birlikteliği destekleyen bir kurum (Foundatıon Euro- pen Art Nlanifestation) gerçekleştirmekte- dir. Her iki vılda bir, farklı şehirde tekrar- lanacak olan Manifesta'nın bir sonraki du- rağı 1998 de aynı zamanda "Avrupa Kül- tür Şehri" ilan edilen Stockholm olacak. Rotterdam'a davetli ""O'ten fazla sanatçının tamamının ismını tek tek yazmama imkân yok. ama gerçekleştırdiklen çalışmalanv - la ön plana çıkanlar arasında Tadej P ^ çar. Tanıara Grcic. Catherina Yass. Renec Kool. Didier Tnenet Joseph Grigeh. Luca Ouartana. l'ri Tzaig, Eulâlia \alldosera\v ı sıralamak nıümkün. Avşe Erkmen ve Ha- le Tenger'ın de sergıde yer alması oldukça sevindiricı. Çünkü maddi durumları Tür- kıve'den daha kötü olan ülkeleren azından kendi sanatçılannın işlerini destekiemele- rine rağmen ne vazık ki Türkiye'den hiçbır kurumun ismı. sergiyi destekleyenlerlıste- sınde geçmivordu. KültürBakanımızın ku- lakları çınlasın! Bu ilgisizliğe, terk edil- mişliğe karşın iki Türk sanatçısının sergi- de yer almalarını son derece önemli bir olay olarak değerlendırmemiz gerekiyor. Pusulavı denize atnıak Cnlü müzeleriyle belirgin bir saygmlı- ğa sahıp olan Rotterdam kemınde birbınn- den farklı özelliklere sahip olan 13 sergi mekânında(PolisGalerisf nden Denızcilik Müzesi'ne dek) izleyicilere sunulan sanat /^fanatçılann V akla ^J gelmedik her türlü malzeme ve teknik donanımla 'yeni' sunuş sistemlerini gündeme getirmeye çalıştığı işler, Manifesta'nın temel karakterlerinden birini oluşturuyordu. 'Bilinmeyeni' keşfe çıkan her sanatçı, ister yerleştirme. isterse fotoğraf tekniğiyle olsun son derece öznel bir bakış açısını gündeme getirerek "belirli duyarhlık' merkezleri oluşturmaktan yana bir tavır çizmekteydi. eserlerini belli paydalar altmda toplayabil- mek amacıyla her sergi mekânına ayn bir isım venlmiş. Örneğın Kunsthal Rotter- dam'da "Decliningand Becoming" başlığı seçilirken Wine de VVith Center for Con- temporary Art'ta "Migration" (Tenger'in- işı bu bölümde sergileniyorduj. Natural Hıstory Museum Rotterdam'da ise "*Two Breeding Fknvers vvill never breed the Sa- me" ismı tercih edılnıışti. Manifesta'nın en ilginç projelerinden birı. RikritTıra\a- Ödüle doymak bilmeyen bir sanatçı Kiiltür Servisi - Parliament Super- band Jazz Festival'in bu geceki konu- ğu, dünyanın en ünlü vokalistlerinden biri olan Al Jarreau. Sanatçının, ken- dine özgü şarkı söyleme teknıği ve ya- ratıcı ıfade tarzı. onu dünyanın belli başlı caz müzisyenleri arasında aynca- lıklı bir konuma ulaştınyor. 5 Grammy ödüllü Jarreau, 4 yaşın- dan bu yana şarkı söylüyor. Çocuklu- ğunu geçirdiği Wisconsin'de, düzen- lenen her müzik gecesine kardeşleriy- le birlikte katılanJarraeu. müzikyaşa- mına ilk ciddi adımını lisedeki ilk gru- bu The Indigos ile attı. Okulu bitirdikten sonra San Fran- cisco'ya yerleşen Al Jarreau'nun yaşa- mının akışının değişnıesinde San Fran- cisco'nun büyük önemi var. Bir anda kendisinı. George Duke'ün triosuvla birlikte küçük birjaz kulübünde prog- ram yaparken bulan Jarreau. o günler- de, yaşamının geri kalan bölümünü şarkı söyleyerek geçıreceğini tahmin bile etmediğini itiraf ediyor. 1975 yılında Wamer Bros ile anla- şarak kendisine uluslararası ün getire- cek •WeGotBy' albümünü gerçekleş- tiren sanatçı. ilk Grammy ödülüne (En tyi Uluslararası Solist) bu albümün ba- şarısı savesinde sahip oldu. Sanatçı. ikinci Grammy'sini ise 'Gkw' adlı al- bümüyle aldı. 1977'de ilk büyük turnesini aerçek- leştiren Jarreau. aynı yıl *En îyi Caz V'ukal Performansı' dalında bir Gram- my daha kazandı. Ödüllere doymak bilmeyen sanatçı. dördüncü albümü 'AU Fly Home'un piyasa\a çıkmasının hemen ardından bu kez 'En İyi Caz\o- kaUsti'seçildi. 19801er Al Jarraeu için çok verım- lioldu. Sanatçı "ThisTime'vemilyon- lar satan "Breaking Away' adlı iki önemli albümle listelerin başına yer- leşti. 1985 yılında \Yembley Arena'da verdiği büvükkonser. sanatçının stüd- yoda olduğu kadar sahnede de devleş- tiğinin bir kanıtıydı adeta... Cnlü ya- pımcı Nile Rodgers ile *L Is For Lover' adlı albümünü gerçekleştiren sanatçı. repertuvanna eklediği yeni şarkılarve tekniklerle göz doldurdu. "Hearts Horizon' adlı albümü ile bu kez 'En İvi Rythm & Blues Albürnü* dalında Grammy alan Jarreau böylece caz. pop ve rythm & blues olmak üze- re toplam üç dalda Grammy alan tek sanatçı olma unvanına erişti. Marcus Miller'ın yapımcılığını üst- lendiği son albümü 'Tenderness'te David Sanborn. Kathleen Battle, Joe Sample, Ste\e Gadd gibi usta müzis- yenlerle çalışan sanatçı, Miller ile bir- likte yazdığı 'Dinosaur' \e unutulmaz bir Gersh\Wn bestesi olan •Summer- time' gibi parçaları yorumlamadaki başarısı ile müzikseverlerden tam not aldı. 5 gün içerisinde tamamlanan bu albüm. Jarreau'nun kendıne has stilin- in doruk noktalanndan biri olarak gös- terilivor. Al Jarreau nija ile Douglas Gordon'un gerçekleştirdi- ği "Cinema Liberte" isimli mekândı. Kü- çük bir mekânı. ünlü siyah-beyaz Ameri- kan filmlerının seyredildiğı. arzu edenle- rin de küçük bardan sanatçılann hediyesi olan içeceklerle serinledıgi bu proje. çağ- daş sanatla sıradan izleyicı arasındakı dı- yaloğu sorgulayan bir özellige sahıpti. "Normal" kavramını sorgulayan "sıradışı" çahşmalar, Manifesta'ya medyatık bir renk katıyordu. Örnegin. sergi süresi boyunca çınlçıplak halıyle Paviov'un köpekler üzenne yaptı- ğı deneyı kendi vücudu uzennde tekrarla- yan Moskovalı Oleg Kulik, "Zombi Tran- sit" ısımli dev boyutlu yerleştırmesiyle Av - rupalılann çılgınlığa varan araba sevdası- nı "ti"yealan Zürihli Susann WaWerve 30 tane san kanaryayı büyük kafesierının ka- pagını açarak sergi mekânında serbestçe uçmalannı, yaşamalannı sagla>an Stock- holmlü Carl Michaelvon HausswotTun ça- lışmalan, uzun süre belleklerden silinme- yecek özelliklere sahipti. Sanatçılann ak- la gelmedik her türlü malzeme ve teknik donanımla "yeni" sunuş sıstemlenni gün- deme getirmeye çalıştığı ışler. Manifes- ta'nın temel karakterlerinden bınnı oluştu- ruyordu. "BUinmeyeni" keşfe çıkan her sa- natçı. ister yerleştirme. isterse fotoğraf tek- niğiyle olsun son derece öznel bir bakış açısını gündeme getirerek "belirli duyarh- lık" merkezleri oluşturmaktan yana bir ta- vır çizmekteydi. Dolayısıyla Manifesta'yı her ızleyıcınin kendıne göre tekrar keşfedecegı bir etkin- lik olarak değerlendırmek yanlış olmaya- caktır. 70'ten fazla sanatçının 130'ayakın çahşmayla adeta bir labırente çevirdıği b\r etkinlikte, "geneleğilimlerden" sözaçmak ya da sanatçılan "sanatlan adına" belirli gruplara ayırmak. izleyicinin eline bir ha- rita vermeye benzer. Oysa çağdaş sanat. pusulasını bile bile denize atıp rüzgârlara, yan yolda tekrar rastlanan ilk sevgililere. anlık heyecanla- ra, aşka göre rotasını çızenlerin ılerleyebil- diği bıryoldur. Manifesta, böylesi yollann çatallandığı, çıkmazlara sürüklendiği bü- yük boyutlu bir etkinlik özelligıne sahipti. Dolayısı>la "i>1-kötü" yenne "begendim- beğenmedim" kavramlanyla değerlendıri- lebilecek olan çalışmalarla karşılaşıyordu izleyici. Ayşe Erkmen'in Villa Museumpark 9'da yer alan "Goldilocks" isimli çalışması, ün- lü mimar de Nbgt'un tasarladığı bir evin dış cephesine yerleştirilmış olan "Oh, whata nice house! I vvonder w ho IKes there? I must goinandsee!"yazısındanoluşuyordu. Erk- men. son derece basit. yalın gözükmesıne rağmen gerçekleştirdiği her çalışmasında. sergi mekânının fiziki özelliklenni sorgu- layarak form ve fonksıyonlar iizerindeki mınimal anlam kaymalannı ele almakta- dır. Erkmen'in işinin asılı durdugu "ev". maceralı bir ev. Hem kullanıcıları hem de sahibi tarafından farklı amaçlar için kulla- nılan bu mekân. de Stijl tarzında tasarlan- dığı için hemen hemen her mimarlık tarihi kıtabında yer alıyor. Erkmen'in ünlü bir çocuk masalından seçtiği bu sözcükler, bir yanıyla ıronik. öte yanıyla ise eleştirel bir özellige sahip. Ha- le Tenger'in büyük boyutlu video ve ses yerleştirmesi. sanatçının kendi yüzünü. se- sini kullanarak gerçekleştirdiği bir çalış- ma. Sanatçının sergi mekânında bir duva- nn ön ve arka yüzüne yansınığı kendi gö- rüntüsü. sanatçı dönen bir sandalye üzerin- de oturduğu için sürekli olarak değişiyor. Yüzünün göründügü tarafta sanatçının kendisinin okuduğu Ingılizce bir metin du- yuluyor. Ülkemizde. Istanbul'da son yıllar- da yaşanan "iç göçü" ele alan bu "didak- tik" çalışma. Tenger'in daha önce geliştir- diği, "anlatım" tarzında ele alınabılecek olan bir özellige sahip. îzleyicilere. "bize özgü hüzünleri" (Orhan Pamuk) ve "göç" olgusunun dramatik boyutunu aktannayı hedefliyor. Manifesta 19 Ağustos I996'ya dek Rot- terdam"daki 13 sergi mekânında izlenebilır. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KL RDAKUL Kirlenen Demokrasi Var mıydınız, gözlerinizin içinde Nerdeydiniz, yalnız adacıklarım benim. Savaşın tükürdüğü Ahmet Celal, Tükenip gıderken süngü ucunda.. Üçüncü dizede adı geçen Ahmet Celal. Yakup Kad- ri'nin Vaöan'ından tanıdığımız roman kışisı. Dönemınin gızınde olup bitenlerı algılayan kımi oku- muşlar gibi hesaplaşmayı usa bağlılığın geregı sayıyor. Kendisıyle. Yakın ve uzak tarihıyle. Ateş çemberınde bile düşünebıien, soran, yanıt ara- yan bir savaşım adamı. Onun bu dizelere yansıtmaya çalıştığım bunalıma gir- miş insan çığlığını soluğumuzda duyduğumuz zaman- larımız olmuyor mu bizim de.. Aslında demokratikleşme savaşımında yerini alan kaç kuşağın ortak haykırısıdır bu. Yüz yıl önce II. Abdülhamid'ın baskısından kurtulmak isteyenleri ya hapıshane beklıyordu, ya Yemen.. Yetmiş beş yıl öncekiler. Sakarya'larda, Inönü'lerde, emperyalizme göğüslennı sıper ederek kanıtladı özgür- lük ve bağımsızlık bilinçlerıni. Elli yıi önce birden fazla partinın katıldığı ilk seçimde, bize özgü demokrasinin künyesine "oy hırsızlığı" işlen- di. 1946'da partileri kapatılan sosyalistlerin. en genci bu- gün yetmiş yaşında. O yıl doğanların demokratikleşme savaşımından kaç- mayanları gençliklerını 12 Mart, 12 Eylül zindanlarında geçirdiler. Bu sürüp giden ışkenceyi yalnızca "tarıhsel koşul- lar"a bağlamak olası degil. Çünkü en karamsar olanlarımızın bile yadsımayaca- ğı bir iç dinamik var bu ülkede. Var oluşunu arama sü- recinden çıkamadığı için yıllar yılı kafamıza çengei atan soru değişmedi: - Demokratikleşmenin neresındeyiz? Dün değişik yorumlara bağlıydı yanıt arayışlan. Bugün iki sözcük yeterli görünüyor. - Hırsızlık dönemınde.. Toprak ağalarıyla liman burjuvazisınin ortak iktidarı Demokrat Parti, sömürüyü yasallaştırmak istemişti. Bu nedenle temel amacına aykırı gördüğü düşün ve edebi- yat adamlarının önünü kesmeye çalışıyordu. GünümüzdeTBMM'deegemen olan kimi partiler açık soygun düzenıne ıdeolo)ik kıiıf arıyor. Kuram seçkisinde (*) okuduğum bir konuşmasında lo- nescu "Fransızlar, genelde Batılılar, ideolojik gerçekli- ğin, yalın ve safgerçeklikten daha gerçek olduğunu dü- şünüher" diyordu. Ya Doğulular. Ya ABD'nın savaş ekonomisi köleleri... Çağımız, hıç değilse bilimsel bilgiye kapalı ideolojile- rin, hangi görüntu arkasına gizlenmiş olursa olsun, ger- çek yüzünü ortaya çıkarmadı mı? Türkiye'ye özgü demokrasiyi kirleten de bu türden ideolojıler kuşkusuz. Yaşama hakkımıza bile düşmanlığın ideolojisi. Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği, PEN Yazarlar Derneğı'nın Ankara'da İnsan Hakları Anı- tı önünde yaptıgı ortak basın açıklaması, "Bizler, yazıla- n ve eylemleriyle yaşamm her alanında barışı, özgürtü- ğü, sevgıyı ve güzelliği savunan ve yücelten, bu ülke- nin üç yazarörgütünün üyeleri, tarihsel biryükümlülük- le bugün buradayız. Son günlerde lyıce çığınndan çı- kan ve ancak faşist yönetimlerde görülecek polis bas,-, kısı ve saldınlan, insanlann en temel hak ve özgürlükle- rini kınp geçırmektedir" tümcelenyle başlıyordu. Öldürmeye ve öldürülmeye bu kadar alışılan bir ülke- • de, düşün ve edebıyat adamlarının yarın nerede olacak- larını biliyor muyuz? C) Kuram, kıtap dızısi, ilk sayı Ocak 1993, genel ya- yın yönetmenı: Yurdanur Salman. Başlıca yazarları: Mehmet Rıfat, Sevinç Özer, Seçil Büker, Tahir Aba- cı, Mustafa Öneş, Semra Atılgan, Ayşe inal, Suat Karantay, Evren Eren, Meldan Tanrısal, Yusuf Çotuk- söken. 11. sayı, Mayıs 1996 MU Kısa Metrajlı Film Yamşması sonuçlandı • ISTANBUL(MİHA)-Marmara Üniversitesi iletişim Fakültesi tarafından düzenlenen Kısa Metrajlı Film Yanşması sonuçlandı. Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, Prof. Dr. Ünsal Oksay. Prof. Dr. lşık Aydemir. Prof. Zafer Doâan. Prof. Dr. Ahmet L. Orka'n. Yard. Doç. Dr. Esra Biryıldız ve Yard. Doç. Şükran Esen'den oluşan jüri, birincilik ödülünü Metin Günav'ın "Burun" adlı yapıtına verdi. Özgür Uvanık "Bellv' ile ikincilik. Ahmet Sönmez de 'Bir Kent Durumu'yla üçüncülük ödülünü kazandı. > Gülsiin Karamustafa ünlü sanat dergisi ARTIS'de • KültürSenisi-tsviçre'de vavımlanan ART1S. Alman sanat eleştırmeni Jüstin Hoffman'ın Gülsün Karamustafa ile yaptığı söyleşiye altı sayfa ayırdı. Dergide. sanatçının 3. tstanbul Bienalinden sonra. geçen yıl Münih Kuntvverkshalle'de 'Outburst of Signs' adlı sergide sunduğu "Mistik Naklıye' adlı işiyle birlikte son yıllarda gerek yurtiçinde gerekse vurtdışında yaptığı sergilerden söz ediliyor ve yapıtlar fotoğraflarla belgeleniyor. Söyleşi. Istanbul'un zengin sanat sahnesi, Istanbullu bir sanatçı olmak konularının yanı sıra büyük şehirlere ve dünyanın çeşitli bölgelerine yönelen göçler. feminizm ve fundamentalizm ile ilgili karşılıklı görüşler üzerinde yoğunlaşıyor. T.C. MILLI EGITIM BAKANUGI ÖZEL IM:K \ MÜZİK VE EL SANATLARI MERKEZI 1996-1997 ÖĞRETİM YIU O\ KAHTLARI BAŞLAJfIŞTIR. PROGRAMIN AMACI; Kendi dallarınckj uzman öğretim göre^lileri efliğinde doğru bir müzikal eğıtımı yapmak ve bu sanatın yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmak (EĞİTİM PROGRAMLARI;) ŞAN, SOlfEJ, OYUNCUUJK (Hareket, doğadama, mimik, rol), DİKSİYON (İng), STİL BİLGİSİ, DANS (Modem Dons, ülkeler Dansı) . Programa MÜZİKAL eğitimi yapnıck isteyen 1- En az Lise Mezunu, 2- 25 yaşmı geçmemi}, 3- Tercihen ingilizce bilen, Öğrenciler GİRİŞ SINAVI ile alınırlar. PROGRAMIN SÖRESİ; Haftada 3 gün 8 soal TOPIAM SÜRE 4 yıldır Tel: 245 44 60 - 244 52 03 - 252 30 82 Fax: 252 30 82
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle