Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 EKİM 1996 PAZAR
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HUSEYIN BAŞ
Yeni liberallerya da tekleşen düşünce
A
msterdam Transnational
Insıirude'ün bağlı direk-
törlerınden Fabrizio Sa-
belli ıle birlikte "Sınır
Tanınıayan Krediler" kı-
tabınınyazarı Susan Ge-
orge,aşagıdaaktanlan ıncelemesinde. bu-
giin ciddi bir muhalefetle karşılaşmadan
hementüm ülkeleri saran neo-liberal kü-
resellejmenin kaynağında yer alan "dü-
şüncenintekleşmesi" olgusunun yakın ta-
rihini irdelerken. büyük finans çevreleri-
nin. neo-lıberal küreselleşme ideolojisi-
ni tüm dünyaya dav atmak için nasıl mil-
yonlarca dolan de\ reye sokarak düşünce
odağı konumundaki >üzlerce ögretim
üyesi. üniversite. araştırma merkezi ile
kitle ıletişim araçlarını örgütledigini gös-
termektedir.
Susan George'un açıklıkla ortaya koy-
dugu gibi. dolarla desteklenen üniversi-
teler ve araştirma merkezlerinde büyük
paralarla dev şırılen "a>dınlann"yardım-
• Amerika'da büyük finans odakları yüksek öğretim kurumlarında söz sahibi
olmak ve onlan neo-liberalist hedefleri yönünde kullanmak için 'dolaylı' yollar
seçmeye özen gösterirken ülkemizde bu,'dolaysız' yollardan yapılmaktadır. İlk,
orta, lise ve dershanelerden sonra üniversiteler de dinci, tarikatçı ve "pazarcı"
büyük sermayeye terk edilmiştir.
larıyla neo-liberal pazar kuramı yerleşti-
rilipyaygınlaştınlarak *tekdüşünce"ola-
rak kutsanması sağlanmış, sonra neo-li-
beral pratik, yani pazar ekonomisi. tüm
dünyaya çok daha kolay biçimde dayatıl-
mıştır. O kadar ki. bugün. her türlü sos-
yal kazanımısilindirgibiezipgeçenvah-
şi neo-liberal gidişin, en azından frenlen-
mesi yönündeki utangaç önerilere bile
kimse kulak vermemektedir.
Finans odaklarının, ülkemizde büyük
paralar seferber ederek birbiri ardından
üniversite kurmalanna bakılırsa, onların
da tıpkı Atlantik ötesi patronlar gibi. neo-
liberal kuram ve pratiginin geri dönül-
mez bir biçimde yerleştirilmesigereginin
biünci içinde, üniversiteleri dev reye sok-
maya karar verdikleri anlaşılmaktadır.
Büyük sermaye destekli bir alay araştır-
ma merkezi ve vakfın yanı sıra artık. en
azından bir bölümü ile. üniversiteler de,
aynı neo-liberalist amaçlar doğrultusun-
da hizmet vereceklerdir.
Özel üniversitelerin. öğretim üyelerine
dev let üniversitelerine göre çok daha bü-
yük maddi olanaklar sağlamasını, bu ku-
ruluşlarda görev üstlenen degerlı bilim
adamlarını bütünü>le tenzih ederek. fi-
nans odaklannın, para kazanmanın yanı
sıra neo-liberalist ideolojinin pekiştiril-
mesini de amaçladıklannın kanıtı olarak
görmek olasıdır. Dahası. yapılmak iste-
nen Atlantik ötesinde yapılmış ve yapıl-
makta olanların hemen aynıdır. Şu farkla
kı Amerika'da büyük finans odaklan yük-
seköğretim kurumlannda söz sahibi ol-
mak ve onları neo-liberalist hedefleri yö-
nünde kullanmak için "dolaylı" >ollar
seçmeye özen gösterirken ülkemizde bu.
bizzat üniversite kurarak çok açıkvedoğ-
rudan yapılmaktadır.
İlk, orta. lise ve dershanelerden sonra
üniversiteler de dinci. tarikatçı ve "pa-
zareı" büyük sermayeye terk edilerek ge-
lecekkuşaklarbunlaraernanet edilmiştir.
Ve kimse bu vahim gelişmelerin yarata-
cağı yaşamsal önemdeki olumsuzlukların
ayırdında göriinmemektedir.
Iktidarlarayrıca. yoksul kitlelerin sos-
yal kazanımlarını korumaklayükümlüol-
ması gereken devleti küçültüp yok ederek
paranın krallığını ilan etmeye yeminli fi-
nans odaklan tarafından doğrudan denet-
lenen özel üniversiteler ve yüksek öğre-
tim kurumlarına, sosyal güvenceleri teh-
dit altında olan milyonlarca çalışandan
toplanan vergilerden para yardımı yap-
makla. sinizmin smırlannı zorlayan kabul
edilmesi olanaksız birtutum içindedir. Ve
ne yazık ki ülke. bu tehlikeli gidişi fren-
leyecek yetenekte bir siyası güçten. en
azından şımdilik. bütünüyle yoksundur.
Susan George, neo-liberal küreselleş-
menın kaynağında yer alan "tek düşün-
ce"nin oluşumu ve dayatılmasmın kuş-
kuluyöntemlerinisergilerken. ülkemizde
aynı yönde yapılmak istenenlere de ışık
tutuvor.
Düşüncenin sonuç verdiğine inanmayanlar, sonunda o düşüncelere boyun eğerler
ÖÖzgür düşüncetehlikede• Yurttaşlann ve
kentlerin yaşamında etkili
olmak için önce
'düşüncelerin" yayılması
gerekiyordu. Bu yüzden
neo-liberal düşünceleri
yayımlayan, üreten, ders
olarak okutanlann,
bunlan, iyi maddi koşullar
ortamında
gerçekleştirmelerine özen
gösteriliyordu.
SUSAN GEORGE
K
amu polıtıkalan üzerinde
hegemonya dayatan ön-
yargıların. medyanın da
desteğiyie düşüncelere
egemen olması. bir 'baş-
kasından' daha dogal de-
ğil: 19. yüzyıl sonunun yeniden pıyasala-
nan basitçı kuramı neoliberalizm. genel
bir ilgısizliğe karşın. Ikınci Diinya Savaşı
ertesindeherşeyi ileyenıdenyapılandınl-
dı. üeçen bir kaç on yıl sonra da, girişım-
cilerinin stratejik becerileri ve milyonlar-
ca dolarlık finansmanlar sayesinde -so-
nuçlarının y ıkıcılıgına karşın- tekdüşün-
cenin" kaidesi haline getırildi.
Ne varkı. neo-liberaller ve 'tekdüşün-
ce' ideolojik alana hâkim göriinse de bu
her zaman böyle olmamıştır. Ikinci Dün-
ya Savaşı'nı izleyen yıllarda neo-Iibera-
İizmin hemen her yerde azınlıkta oldugu-
nu görüyoruz. Başlangıçta az sayıda koza
sahip oİan önde gelen kuruculan. buna
karşılık temel bir ilkeyi özümsemişlerdi:
Bu. fikirlerin sonuçları olduğu ilkesiydi.
1948"de Richard \\ea\er, bu özdey işi, At-
lantik ötesinde büyük görültü koparacak
ve etkisini uzun yıllar sürdürecek bir kıta-
ba ad olarak vermişti.
Söz konusu metnin Şıkago Ünıversite-
si tarafından yayımlanması isebirrastlan-
tı değıldı. Zira bu kentın üniversitesi. doğ-
makta olan liberalizmin sert çekirdeğini
oluşturuyordu. Sürgünde yaşayan Avus-
tury alı ekonomist v e fi lozof August Fried-
ricfı von Hayek, 1944 te çok etkili 'Hizmet
Yolu" adlı kitabını yayımlamıştı. Bir baş-
ka genç ve parlak ekonomistin kitabı da.
tıpkı akımın diger yıldızlan gibi. yayım-
lannıakta gecikmeyecekti. Daha sonra 'Şi-
kagolu Çocuklar' olarak adlandırılacak
olan Şikago Okulu ün kazandı \ e üveleri.
özdlikle general Pinochet'nin Şıli'si baş-
ta olmak üzere. dünyaya yayıldı. Ekono-
mik olmanın yanı sıra, aynı zamanda filo-
zofik v e sosyal niteliklere de sahip olan
kuram. her yerde okutulmaya başlandı.
Milton Friedman'ın 'Kapitalizm ve Öz-
gürlük' gibi kitaplan yayınevlennın çok
satan kitaplan arasında yer aldı.
Bireysel özgürlük
Neo-liberal için. bireysel özgürlük, hiç-
bir biçimde politik demokrasiden ya da
devletçe güv ence altına alınan haklardan
doğmamaktadır. Özgür olmak, tam tersi-
ne.devletinmüdahalesinden özgür olmak-
tır. Dev let pazarın serbestçe işlemesinin
çerçevesini saptamakla yetinmelidir. Üre-
tim araçlarının tümünün özel mülkiyete'
dönüştürülmesi ve dev letin sahip olduğu
ne varsa özelleştirilmesi zorunludur. Pa-
zar. kaynakları. yatırımlan ve istihdamı en
iyi biçimde düzenleyecekti. Sosyal olarak
mııhtaç durumda olan gruplar yönündeki
kamuprogramlannın tümünün yerini, özel
yardım kurumları alacak. böylece birey,
geleceğinden bütünüyle sorumlu olacak-
tı. Nevv Deal'e ya da koruyucu devlete
doğrudan karşı olan bu tür bir programın
uy gulanmaya konulması için, neo-liberal-
ler işe, her zaman entelektüel ortamın de-
ğiştirilmesinden başlanması gerektiğini
bilıyorlardı. Zıra. yurrtaşların ve kentlerin
yaşamında etkili olmak için önce "düşün-
celerin' yayılması gerekıyordu. Bu yüz-
den neoİiberal düşünceleri yayımlayan.
• 1945'ten itibaren neo-liberal akım, çok sayıda düşün adamı ve sermaye
sahibini saflarına katmak, önemli finansal ve kurumsal araçlara sahip olmak için
yoğun çaba içinde oldu. Silahlannın en etkilileri arasında. Birleşik Amerika'da
oldukça yaygm olan 'think-tanks'ler yer alıyordu.
üreten. ders olarak okutanlann. bunlan.
i\ı maddi koşullar ortamında gerçekleştir-
melerine özen gösteriiiyordu. Nitekim.
1945'ten itibaren neo-liberal akım. çok sa-
yıda düşün adamı ve sermaye sahibıni saf-
lanna katmak. önemli finansa) ve kurum-
sal araçlara sahip olmak için yoğun çaba
içinde oldu. Silahlannın en etkilileri ara-
sında. Birleşik Amerika'da oldukça yaygm
olan 'think-tanks'ler yer alıyordu. Bunla-
rın bir bölümünün bir kez daha anımsan-
masında yarar var. Hoover Institution on
War. Revolution and Peace, 1919'da gele-
ceğin Başkanı Herbert Hoover tarafından
kurulmuştu. Stanford Üniversitesi"nin
kampusu içinde yer alan bu kuruluş, Rus
ve Çin devrimlerinin belgelerinin koleksi-
yonu ile ünlüydü. Soğuk savaşa karşı sa-
vaş önceliğine (özellikle de International
Affairs yıllıgıyla) 1960'tan itibaren. bir de
'ekonomik' bölüm eklemişti. Söz konusu
kuruluşun yıllık 17 milyon dolara ulaşan
bütçesi. çok sayıda benzerler ile birlikte.
atom bombasının babası sayılan Edward
Teller'le, Stanford'la Şikago arasında me-
kik dokuyan Georçe StigJer v e Milton Fri-
edman gibi ekonomistlerin çalışmalannın
fınanse edilmesinde kullanılıyordu.
American Enterprise Institute (AEI)
1943'te, Nevv Deal'e karşı çıkmak için işa-
damları tarafından kurulan eski bir kuru-
luştu. Merkezi VVaşhıngton'da bulunan
AEI. entelektüel ve finansal fıkırpazarla-
ması ilişkilerinde göz dolduruyor. doğru-
dan kongre üveleri. federal bürokrasi ve
medyalara yönelik çalışmaları yürütüyor-
du. 80'li yıllarda, enstitüde çalışan yüz el-
li görevliden ellisi, özellikle ekonomik ve
politik önerilerde bulunan analiz. rapor ve
kitaplann yayını konusunda uğraş verivor-
du. Benzer kuruluşlar arasında Ronald Re-
agan başkanlıgına en yakın olanı 'Herita-
geFoundation'du. 25 mılvon dolarlık but-
çeye sahip bulunan kuruluş yılda 200'ü
aşkın belge yayımlıyordu. Özellikle med-
ya yönünde çalışan kuruluşlar arasında en
çok kaynak gösterilen kuruluş, kamu po-
litikalan konusunda uzman olan kişılerle.
beş bın neo-lıberal araştırmacının yer al-
dıgı bir yıllık dayayımlıvordu. Bu, işiba-
şından aşkın gazeteciler için bulunmaz bir
olanaktı. ^'azısını 'Bilimser verılerle do-
natmak isteyenler. hemen yılhkta yer alan
uzmanlara başvuruyorlardı.
Bu arada. iki entelektüel merkezden de
söz etmek gerekiyor. Bunlardan ılki. 'mi-
niraalist'hükümetlerin av ukatlığını vapan
ve özelleştirmeve vönelik araştırmalan ko-
nusunda uzmanlığıyla öne çıkan Cato Ins-
titute, diğeri ise 1978 de geleceğin CIA
Başkanı WilHamCasey tarafından kurulan.
gelirlerinyenidenpaylaşımıylailgilihükü-
met programlannı etkin bir biçimde eleş-
tirmesiyle tanınan. 'Manhattan Institutc
for Policy Research'tü. Bu ıki kuruluş. tüm
sosyal sorunlara çözüm olarak bıkıp usan-
madan 'pazar ekonomisi'ni öneriyordu.
Neo-liberai kuruluşlar
Birleşik Amerika dışındaki neo-lıberal
entelektüel kuruluş şebekeleri. yeni dün-
yadakiler kadar güçlü değillerdi. Ingilte-
re"de kendilerını 'Thatcher'in komandala-
n'olarak tanıtmaktan hoşlanan bazı uz-
manlar. yine de ideolojik savaşlarında
önemli başanlara imza atmışlardı. Centre
for Policy Studies muhafazakâr ekono-
mistlerde 'kim kimdirTlisteleri yayımla-
yan Instıtute of Economıc Affairs' ve özel-
likle de Londra'da 'Adam Smith Institute'
anılması gereken iki kuruluştur. Konunun
uzmanlarından Brendan Martin'e göre
'Adam Smith Institute' yeni sağ bünyesin-
de özelleştırme kuramının tüm dünyaya
yayılması için uğraş veren baskı grupları
arasında en etkili olanıydı.
Eskilik ve uzun erimli etkinlik açısından
en önde gelen kuruluş ise 'Mont-Pele-
rin'di. 1947 N'isanfnda ABD'li ve Avru-
palı kırka yakın şahsiyet. Friedrich von
Hayek'ın çağrısı üzerin Montreu\ yakı-
nındaki bu İsv içre köy ünde. on günlük bir
kolokyuma katıImak için bir araya gelmiş-
lerdi. O günlerin ciddiyetinin altını çizdik-
ten sonra -uygarlığın temel değerleri teh-
likedeydi- söz konusu grup 'özel teşebbüs
ve rekabetçi pazan destekleyen düşüncenin
inişegeçmesinin özgürlüğü tehditettiği'gö-
rüşünü dile getinyordu.
Milyonlarca dolar harcandı
Gerçekten de, bu kuruluşların neo-libe-
ral kuramı yayma olanakları ve girişimle-
rinden y oksun olmalan durumunda gerçek
özgürlüğün korunacağt bir toplumu dü-
şünmek olanaksızdı. 1947 ıle 1994arası
bu kuruluş. her defasında bir hafta olmak
üzere farklı kentlerde 26 kez toplantılar
düzenledi. Son toplantısını geçen eylülde
Hayek'in ülkesi Avusturya'nın başkenti
Viyana'da gerçekleştıren kuruluş. bugün.
üye sayısını aralannda 5 Nobel ödüllü bı-
lim adamınındayeraldığı dört yüzelliye
çıkarmış durumdadır.
L'zun y ıllardan bu yana neo-liberafide-
olojinin üretimi ve yaygınlaştınlması için
milyonlarca dolar harcanmıştır. Bu para
nereden kaynaklanıyordu? Başlangıçta,
1940-1950 arasında William Volker Vak-
fı bu konuda önemli rol oynamıştı. Kriz-
de olan dergikri kurtaran. Şikago'da çok
sayıda kitabın yayımlanmasını gerçekleş-
tiren, zorda olan ama etkin vakıflan para-
ca destekleyen hep o olmuştu.
6O'lı \ ıllann başında neo-liberaller. ar-
tık daha az marjinal konuma gelmişlerdi.
Çok say ıda ABD kavnaklı aile vakfı. neo-
liberalleri ve neo-liberal kuruluşları des-
teklemeye başlamıştı. Gerçek bir yardım
'devi* olan Ford Vakfı'nın American En-
terprise Institute'e 300 bin dolar bağışta
bulurîrnası. merkez ve merkez sağda yer
alan çok sayıda başka finans kaynağının
kapılarını açmıştı. Bradley Vakfı 1994'te
28 milyon dolarla Heritage Vakfı Ameri-
can Enterprise'ı ve çok sayıda dergiyi fi-
nanse etmiştı. Böylece 1990 ile 1993 yıl-
lan arasında en önde gelen neo-liberal dört
dergi (The National Interest, The Public
Interest, Nevv Criterion. American Spec-
tator) çeşitli kaynaklardan sağlanan 27
milyon dolar bflgı$ almıŞı, buna karşıfık
dört ilerici Amerikan dergisi (The Nation,
The Progressive, In These Times. Mother
Jones) ise aynı dönemde 269.000 dolarla
yetinmek zorunda kalmıştı.
Satılık aydınlar
Coors (biracılık). Scaife ya da Mellon
(çelik). özellikle de Olin (kimyasal ürün-
ler) gibi eski ve büyük Amerikan sanayi
devleri. Birleşik Amerika'nın en gözde
üniversıtelerini de finanse etmektedirler.
1988 yılında bu konuda 55 mılvon dolar
saglayan Olin Vakfı'nın tanıtım broşürü-
ne göre, söz konusu olan. "özel teşebbüsün,
ü/erine temellendiği ekonomik, politik \e
kültürel kurumların' güçkndirilmesidir.
Cömert bağış sahiplerinin. büyük para
yardımlanndan sonra söz konusu üniver-
sitelerde ders \erecek ya da araştırma mer-
kezlerini y önetecek profesörleri, doğal ola-
rak atama hakkına sahip olduklarını. kuş-
kusu/ sövlemeye bile gerek yok. Harvard,
Vale, Stanford ve tabii Şikago ve daha çok
sayıda üniversitelerde bugün, Olin kürsü-
leri bulunmaktadır. Fransıztarihçisi Fran-
çois Furet, Şikago Üniversitesi John M.
Olin kültür politıkası programı direktörü
sıfatıyla 470.000 dolar alarak. 'serbest pa-
zarcılıktan' nasiplenen üniülerarasına ka-
tılmıstır.
Paranın gücü
'Para. böy lece. ün kazanma ve bütünüy-
le düzmece 'tartışmalann' yer aldığı alan-
ları örgütlemektedir. 1988 yılında Olin
merkezi direktörü AllanBJoom.ülın Vak-
fı "ndan her y ıl 36 milyon dolar y ardım alan
Şikago Üniversitesi'nde. demokrasinin
kuram ve pratiği konusunda bir konferans
vermesi için Dışişleri Bakanlığfnın silik
bir görev lisıni davet etmişti. Memurkon-
ferasında. Batı'nın v e neo-liberal değerle-
rın soğuk savaş sonrası tam bir zafere u-
laştığını ilan etmişti: Konferansın metni.
çok geçmeden. Olin'den yılda bir milyon
dolar yardım alan The National Interest
dergısınde nıakale olarak yay ımlandı. Der-
ginin direktörü çok tanınmış bir neo-libe-
ral olan ve Nevv York Üniversitesi Busi-
ness. School profesörü sıfatıyla Olin \ ak-
fi'ndan 360 milyon dolar finansman sağ-
layan IningKristol'du. Kristol. Bloom'u.
daha sonra da tanınmış sağcı ay dın Samu-
el Huntingtun'u (Olin'in 14 milyon dolar-
lık vardımıvla kurulan Harvard Stratejik
Araştırmalar Enstitüsü Direktörü) dergi-
nin ay nı say ısında yer alan söz konusu ma-
kaleyi •yorumlamasr için davet etmişti.
Böylece Olin Vakfı'ndan yardım sağla-
yan dört uzman profesörün, Olin tarafın-
dan düzenlenen v e yine Olin dergilerinden
birinde yer alan makale çevresinde yarat-
tıklan 'tartışma', çok geçmeden Nevv Y-
ork Times. VVashington Post ve Time'ın
sayfalarında boy gösterdı. Üzerinde onca
güriiltü kopanlan makalenın sahibi, bu-
gün çok sayıda dilde 'bestscller' olan ve
herkesın tanıdığı 'Tarihin Sonu' kitabının
yazan Francis Fukuyama'dan başkası de-
ğildi. Büyük günlük gazetelerin. ekranla-
nn ve radyolann tartışma programlannda
yer alması başanlmış ve halka tamamlan-
mıştır. Bu zafertek kurşun atılmadan elde
edilmiştir. Düşüncenin sonuç verdiğine
inanmayanlar. sonunda o düşüncelere
boyun eğerler.
(Le Monde Diplomatique)
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Örtünen Kadınlara Kaç
Dolap?
"Türban yasağı" Atatürk ılkelerinin en başında geli-
yor. Laik cumhuriyetin temeli gibidir. Mustafa Kemal da-
ha Erzurum'dayken, arkadaşı Mazhar Müfit'e (Kansu)
(1874 -12.11.1948) şöyle der (Mazhar Müfrt anlatıyor):
"- Mazhar, not defterin yanında mı? diye sordu.
- HayırPaşam...dedim.
- Zahmet olacak amma, bir merdiveni inip çıkacak-
sın. Al gel.
Dedi. Nerede ise sabah olacaktı. Fakat O'nun yanın-
da iken dünya, gecesi gündüzü olmayan bir âlemden
ibaretti. Bınaenaleyh, uyku ihtiyacı da yoktu. Hemen
aşağıya indim. Not deftenm alıp geldim.
O, hatıra defterime ve günü gününe herhadiseyı not
edişıme hem memnun olur, hem de bazen lâtife et-
mekten kendisini alıkoyamazdı.
- Hafızalarımız zayıfladığı zaman Mazhar Müfit'in def-
teri çok işimize yarayacak.
Derdi. Defteri getirdiğımı görvnce, sigarasını birkaç
nefes ust üste çektikten sonra:
- Amma, bu defterin bu yaprağını kimseye gösterme-
yeceksın. Sonuna kadar mahrem kalacak. Bir ben, bir
Süreyya birde sen bıleceksin. Şartım bu...
Dedi. Süreyya da, ben de:
- Buna emın olabılirsıniz Paşam... dedik. Paşa, bun-
danşonra:
- Öyle ise, once bırtanh koy! dedi. Koydum: 7-8 Tem~
muz 1919. Sabaha karşı. Tahhi, sayfanın üstüne yazdı-'.
ğımı görünce: 'Pekâlâ yaz!' diyerek devam etti:
- Zaferden sonra şekl-i hükümet cumhuriyet ola-
caktır. Bunu sıze daha önce de bir sualiniz münasebe-
tiyle söylemıştim bu bir.
İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince i-
carj eden muamele yapılacaktır.
Uç: Tesettür (örtünme) kalkacaktır.
Dört: Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka
giyilecektir.
Bu anda gayri ihtiyah kalem elimden düştü. Yüzüne
baktım. O da benim yüzüme baktı. Bu gözlerini bir ta-
kılışta birbirine çok şey anlatan konuşuşuydu.
Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan çe-
kinmezdim.
- Neden durakladın? deyince:
- Darılma amma Paşam, sizin de hayalperest tarafla-
nnız var, dedim. Gülerek:
- Bunu zaman tayin eder Sen yaz, dedi. Yazmaya de-
vam ettım.
- Beş: Latin hurufu (harfleri) kabul edilecek.
- Paşam kâfi, kâfı... dedim ve bıraz da hayal ile uğ-
raşmaktan bıkmış bir ınsan edası ile:
- Cumhuriyet ilanına muvaffak olalım da üst tarafı ye-
teri diyerek, defterimikapadım ve koltuğumun altına sı-
kıştırdım. Inanmayan bir adam tavn ıle:
- Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edecek-
seniz hoşçakalın... diyerek yanından ayrıldım. Hakika-
ten gün ağarmıştı. Süreyya da benimle beraber oda-\
dan çıktı. Fakat, burada vebu anda hadiselerin beni na-',
sıl tekzip ve Mustafa Kemal'i teyit ettiğini (doğruladıgı-
nı) daha doğrusu Mustafa Kemal 'in benı nasıl bir cüm-
le ile hapt (karşılık veremez duruma getirdiğini) ve mah-
cup ettiğini (utandırdığını) itirafetmeliyım.
Çankaya 'da aksam yemeklehnde birkaç defa: ',
- Bu Mazhar Müfrt yok mu, kendısme Erzurum'da te-|
settür kalkacak, şapka giyılecek, Latin hurufu kabul edi-
1
lecek, dediğim ve bunlan not etmesini söylediğim za-
man defterini kottuğunun altına almış ve bana hayalpe-
1
rest olduğumu söytemişti. i
Demekle kalmadı. Bir gün mühim bir ders de verdi.
Şapka inkılabını ilan etmiş olarak Kastamonu'dan dö-,
nüyordu. Ankara'ya avdet ettiği anda otomobille eski
Meclis binası önünden geçiyor, ben de kapı önünde bu-
lunuyordum. Manzarayı görünce gözlerime inanama-
dım. Kendisinın ve yanında oturan Diyanet Işleri Re-
isi'nin başında birerşapka vardı. Kendisineyse ne? Fa-
kat, kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan
Diyanet işlerı Reisi'ne de şapkayı gıydimniştı. Ben hay-
retle bu manzarayı seyrederken, otomobili durdurttu,
beniyanına çağırdı ve birden:
- Azizım Mazhar Müfrt Bey. kaçıncı maddedeyiz? Not-
lanna bakıyor musun? deyiverdi..." (Mazhar Müfrt Kan-
su, "Erzurum'dan Ölümüne Kadar, Atatürk'le Beraber"
S. 130-132)
• • •
Yolda sokakta, başlannı örtmüş, bir örnek mantolar
gıymış bayanları görürsünüz; görürsünüz de kendinizi
îran'da ya da Afganıstan'da sanırsınız. Dünyada Atatürk
Türkiyesi'nin insanları böyle giyinemez. Bu, dını politi-
ka için kullananlann işidir. Bu biçim gıyınenlere, ayda 100
dolar mı, 200 dolar mı ödendığini duyardım. Halkın yok-
sulluğundanyararlanarak, yapılmayan "sahtekâriık" kai-
mıyor. Dincilikten yararlanıp oy arkasında koşariar.
"Öcü"gibi giyinmiş kadınlan seçim öncesinde kapı ka-
pı dolaştınrlar. Bunların onurlan olmadığı gibi, kadına
saygı da duymazlar. Kadın, ikinci sınıf kişidir.
Böyle bir ortamda, Yargıçlar-Savcılar Kurulu, oyuna
geldigini söyleyerek, "türbanlı" yargıç adaylannın yar-
gıçlığını kabul etme durumunda kalıyor.
Din sömürüsü, 1950'de Türkçe ezanın Arapçaya çev-
rilmesiyle başladı. 1950-1960 arasında DP'lı kımi poli-
tikacıiar, Said Nursi'nın elini öpmeyi bir şey sandılar. Oy
toplayacaklarını umdular. 1960 devriminden sonra, us-
lan başlarına gelmeyenler, "Müslüman Başbakan" ge-
çinmeyi "martfet" sandılar. Cami avlusunda takke giy-
diler. Şimdi, boynuz kulağı geçti! Bir de Atatürk'ten laik-
lıkten söz ederter. Kım ınanır bunlara!
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAS
1 2 3SOLDAN SAĞA:
1/ Hınt klasıklerı
arasında yer alan
aşk ve erotizm kı-
tabı.2/MetinEloğ-
lu'nunbirşiirkita- 3
bı... Yunan tapı-
naklannda tanrı
heykelinin bulun-
duğu iç bölüm. 3/ „
Yarış atlannın ye- "
dekte gezdirildik- j
len yer... "O" adı-
lının yönelme du- 8
rumu. 4/ Gelir... g
Bir akademik un-
vanın kısa yazılışı. 5/ Bir
ilacın yerıne. o ılaçla aynı
koşullardave aynı biçimde
verilen etkisiz ve zararsız *-
madde. 6/ Rütbesiz asker.
Kahverengi vetüylükabu- 4
gu olan tropikal bir mey- c
ve. 7/Şöhret... Içineokko-
nulan torba ya da kılıf. 8/
Güç. emek. çaba... Yunan 7
abecesınde bir harf. 9/ Iz- Q
mırın bir ılçesi. Q
YLKARIDAVAŞAĞJYA: 9
1/ Doğu Anadolu'da bir dağ ve geçıt... Yanağın alt bölümü.
2/K.adastro haritalannda parsellertopluluğu... Üç kişiyle oy-
nanan bir kâğıt oy unu. 3/ Karmaşık. güç. çetın... Bir renk.
4/ Su geçirmez kumaştan yapılan bir tür spor ceket... Rad-
yumun simgesi. 5/ Yol üzerinde oluşmuş çukur. 6/Öğütül-
müş tahıl... Alçakgönüllülük. 7/Eski Çın felsefesinde ev re-
nin birlığıni yapan düzen ilkesi... Anadolu'nun bazı J
yörelennde tohuma venlen ad. 8/ Ana motifın yinelenmesın- J
den ibaret canlı ve hareketli bestelere verilen ad... Iskam-1
bilde koz. 9/ Yapıtlar... Yaşamsal sıv 1.