26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 MART 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 öıopin'in şnri ve firtmasıEVİNİLYASOĞLU Geçen haftanın tstanbul'daki en önemli yıldızı piyanist Meral Güney- man'dı Istanbul Devlet Senfoni Or- kestrası eşliğinde, Eroi Erdinç. yöneti- minde Chopin'in 2 numaralı Fa minör piyano konçertosunu çaldı. Son derece durmuş oturmuş bir teknik, hiç ağda- lanmayan ve Chopin'in şiiri kadar iç dünyasındaki fırtınayı da yansıtan bir yorumdu. Meral Güneyman ile eski söyleşilerimizi anımsıyorum. Sanatçı- nın içinde yaşadığı çevreye, her türlü koşullara karşın sanatını sürdürübilme- sinden söz etmiştik. Bugün bir solistin kendisıni odalara kapatıp ailesinden. çoluk çocuğundan, dışanda akıp giden dünyadan soyutlayamayacağını söy- lemişti. Meral Güneyman, özellikle son iki yıldır Amerika'da binbir sorun ve sorumlulukla dolu bir ortamda yaşa- makta.Keşke yaşanmasa, ama bütün bu sıkıntılar onun sanatını daha da ol- gunlaştırmış, bilgeleştırmiş. Demek ki solist içinde yaşadığı her türlü koşulla birlikte sanatını gelıştırebilirmiş! İDSO'dan gerek Chopin konçertosu- na eşlikte, gerekse Brahms'ın 2 senfo- nisinde aynntılan gözeten, daha say- dam tınılar beklenirdi. Etfal HastanesTnde mûzik Etfal Hastanesi'ndeki konferans sa- lonunda artık dizi konserler düzenleni- yor. Hem de ücretsiz. Hem de bir ev ko- nukseverliği havasında. çayı ile pasta- sıyla ilaç şirketlennin sponsorluğu ile sanatçılann kaşesini ödemeyi. piyano taşımak gibi konser masraflannı üstle- nen yönetıciler, ayru zamanda nitelikJi sanatçılan konuk etmeyi de gözetiyor- lar. Önce küçük resitaller derken küçük orkestralara ve dans topluluklanna ka- dar açmışlar sahnelerini. Bu organizas- yonu tanımak bu konser dizilerine tanık olmak Istanbullular adına kıvanç veri- ci. Sanata kol kanat gerenler arttıkça toplumumuzdaki bağnaz düşünce orta- mı da sınırlannı bilecektir. Şişli Etfal Hastanesi konferans (Kon- ser)Salonunun bu haftaki konuklan Sa- im Akçıl orkestrası ve piyanist Rüya Ta- ner idi. Saim Akçıl, her zamanki gay- retli atılımlan ile kurduğu Mimar Sinan Üniversitesi ögrencilerinden oluşan or- kestrasmı yönetti. Akçıl'm bu atılımla- • Geçen haftanın en önemli yıldızı piyanist Meral Güneyman'dı (yanda). Efsun Oztoprak, 'Reqiuem'de son derece güzel yorumu ile dikkat çekti (üste). n her zaman kutlamaya değer! Bir ba- karsıruz Karadeniz'e kıyısı olan ülkele- rin birleştiği bir orkestra kurar. Rus- ya'dan Azerbaycan'a dolaşıp sanatçı toplar. Bir bakarsınız Borusan gibi bir özel teşebbüsün oda orkestrasını düzen- lemiş. bir bakarsınız öğrencileri bir ara- ya getınp kendi deyimıyle doğru dü- rüst yüzebilmeleri için Florya'dan değil de Çırağan'ın önünden denize atıver- miş. yani sahneye çıkartmış. Bu kez de önceden planladığı üfleme grubu aynı gece bir başka konsere katıimak duru- munda kalınca ilk kez konser sahnesi- ne çıkardığı kimisi henüz 3. sınıfta olan üfleme çalgılar grubunu toparlayıver- miş. Hangi sınıfta olmalan biryana öy- lesi bir aşk içinde çaldırabilmek için özel bir elektnk sunmak gerekiyor top- luluğa. Bu elektriği de sunabilmiş Sa- im Akçıl. Özellikle birinci keman ve birincı çellodaki öğrencileri kutlamaya değer. Ancak bunca genci orkestracı olarak yetiştirirken acaba hiç orkestra şefi yetiştirmeyi, bu tür konserlerinin bir bölümünü de genç şeflere bırakıp onlara şans tanımayı düşünmüyor mu? Ya da hiç şef adayı yetişmiyor mu? Piyanist Rüya Taner, daha önce ses- lendirdiği Mozart ve Gireg konçerto- larla alkışlanmızı toplamıştı. Kjbns'ta yaşayıp çalışmalannı zaman zaman Londra'da sürdüren sanatçı. tuşlara hâ- kımiyeti ile Mozart'ın KV 453 Sol Ma- jör piyano konçertosunda dikkati çek- ti. 1971 doğumlu sanatçı, Mozart'ı toz pembe renklerde yaşının verdiği bir ro- mantızm içinde yorumladı. Şişli Etfal Müzik Akşamlan bundan sonra I nisanda Hint müziği ve dansla- n sunacak. 13 nisanda Zehra-SühaYıl- dız, 27 nisanda Suat Ankan ve Cema- lettin KurugûDü şan resitalleriy le 2 ma- yısta Akbank Oda Orkestrasrnı tdilBi- ret'in solistlığinde sunacak. Bu sevim- li ortama ve seslerin oldukça iyi tınla- dığı salona herkes çağnlı; müziksever- lere duyurulur. Mozart'ın son yapıü: Regufem Atatürk Kültür Merkezi kapalı oldu- ğundan bu yıl opera sanatçılanmız da sanatlarını sahne alışkanlıklannı nasıl sürdüreceklerini tartışır haldeydiler. Neyse ki ileriye yönelik opera hazırlık- lan; Verdi ve Mozart requiemleri gibi korolu yapıtlarla kan dolaşımlan sağ- lanmış oldu. Önümüzdeki hafta Turan- dot ile Istanbul Operası neredeyse bir yıllık aynhktan sonra yeniden AKM'nin büyük sahnesinde perdeleri- ni açıyor. Opera yönetiminin Cemal Reşid Rey Salonu'na aldığı etkinliklerden biri de Mozart'ın Requiem'i idi. Mozart'ın Requiem'i (ölüm duası) denince aklıma nedense hep iki şey ge- lır. Bırincısı bu yapıtta Mozart'ın, ölü- me bir dost gibi yaklaştığı, ikincisi ise Cemal Reşid Rey'in 1920'li yıllarda ilk kez bir koral yapıt olarak Requiem'i seslendirmeye kalkışması; fesli beyler ve çarşaflı harumlara bir türlü sözleri ezberletemediğinden formizasyon usu- lü (Hmmm şeklinde) notalan söyletme- sı. Mozart*ın ölüm döşeğinde yazıp, öğ- rencileri tarafuıdan tamamlanan Requ- lem'ini bu kez Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nin orkestra koro ve solistleri Rengim Gökmen yönetiminde seslen- dırdi. Yerinde tempolarla ölümden çok di- rime yaraşan bir üslupta, tümüyle zevk- le izlendi Requiem. Opera orkestrasınm ustahklı eşlıği özellikle kemaniann en- tonasyon birliği, kayda değerdi. Koro (yorgun bir gününde olduğu söylendi) yer yer daha enerjik olabilirdi. Orneğm Rex gibi bir bölümün görkemi daha ge- rilimli yaşanabilirdi. Solistlerden Efsun ÖztopraJi pınltılı sesi, son derece güzel yorumu ve gü- venli tekniği ile özellikle dikkati çekti. Lvnn Çağiar da abartısız, yapıta yara- şan ölçülü ve dikkatli yorumu ile başa- nlıydı. Çemallettin Kurugüllü şan bilgisın- deki ustalağı ile yoruma renk kattı. Su- at Ankan'dan duygulu yorumuna kar- şın (örneğin Tuba mirum'da) daha ko- yu bir bas tonu beklenirdi. Dört solis- tin aralanndaki dengesi ve uyumu öv- güye değerdi. Dinleyici, orkestra-koro ve solo için yazılmış yapıtlara ayn bir ilgi gösteri- yor. Umanz önümüzdeki mevsim böyle- si yapıtlara yenileri eklensin, örneğin bu kez Beriioz'unogörkemli Requiem'ini dinleyelim! Müzik Dünyamız TRT Çoksesli Korosu, yeniden genişliyor VEFAÇİFT0OĞLU < ANKARA- Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın geçen haf- taki konserinde topluluğu Azer- baycan'ın genç ümidi orkestra şe- fi Yalçın Adıgüzelof yönetti. So- list. piyanist Idil Biret'ti. Konsere aynca Kültür Bakanlıgı Devlet Çoksesli Korosu ve TRT Çokses- li Korosu eşlik etti. Programda Rachmaninorun 1. Piyano Rap- sodisi ve Borodin'in Prens Igor Operası'ndan Poloveç Danslan yer alıyordu. 1993'te Azerbay- can'da "yıhn en iyi şefi" ödülünü kazanan Adıgüzelof, bütün polıtık kargaşalara rağmen Moskova ve St. Petersburg'un ünlü orkestrala- n ile çalışmaya devam eden nadır ' Azeri sanatçılardan biri. Daha yenı kurulan ve piyanist olarak tanıdığımız Pietnev'in yö- netımınde ünlü Deutsche Gra- maphone firması tarafında anga- je edilen Rus Ulusal Senfoni Or- kestrası ve bunun yanı sıra Mos- kova Radyo Senfoni ve St. Peters- burg Filarmoni orkestralanndan bu yıl için davet alan Adıgüzelof, müzikal geçmişine tecrübesini de eklediğı takdirde büyük bir isim olmaya aday gibi görünüyor. TRT Çok değil, on - on beş yıl önce- sinde Ankara Radyosu'nu dinle- yenler Ankara Radyosu Senfoni Orkestrası, Radyo Oda Orkestra- sı sözcüklerini sıkça duyarlardı. TRT'nın bir zamanlar böylesi top- luluklan vardı. Radyonun büyük stüdyosunda mükemmel kayıtlar yaparlardı. Pek çok Türk besteci- sınin eseri böylece seslendirilip arşivlenmişti. Bu topluluklar son- ralan yok oldu. Yönetimler çok- sesli müzikten el etek çekmişler- di. Daha sonra TRT Çoksesli Ko- rosu gündeme geldi. 120 kişilik ön eleme sonrası 56 kişi kadrolu olarak 1970'te göreve başladı. Derken bu toplulukta da yaprak dökümü başladı. Kimi şehir de- ğişürdi. Emeklı oldu, kımi opera korosuna, bazılan da Türk sanat müzığıne, kadrolannı da yanlan- na alarak geçtiler ve halen de geç- meye devam ediyorlar... Böylece koro endi gıtti. Şimdilerde 26 ki- şi ile sanat hayatuu sürdürüyor Ankara Radyosu Çoksesli Koro- su. Halbuki her şey çok güzel baş- lamıştı ve koro turnelerde büyük başanlara imzasmı atıyor, hem TRT kurumunu hem de ülkemizi başarıyla temsil ediyordu. Aynca benzeri kurumlar için de lokomo- tif görevini sürdürüyordu. Koro şu anda ancak küçük kon- serler veya büyük koro eserlerin- de Devlet Çoksesli Korosu da tak- viye olarak faalıyetlerini sürdürü- yor. Şimdı kadro açılması için ça- lışıhyormuş.. Kaç kişilik olduğu- nu merak edenlere duyuralım. Tam tamına 5 kişi!.. Koro böyle- ce koro repertuvannın dev eserle- rine imza atabilecek. Artık Mab- ler'in 2. ve 8. senfonisini, Ver- di'nın Requıem'ıni ve BerHoz'un Requıem'ini rahatlıkla dinleyebi- lecegiz. En büyük sorun da koca koro acaba hangi sahneye sığabi- lecek?! Geçen hafta CSO'ya eşlik eden TRT Çoksesli Korosu'na kadro açılması için çaüşıbyor. Opera ve bale sanatçılannı geüştirme vakfi kuruldu Opera ve Bale Sanatlarını Ge- lişürme Vakfı (OBV) kuruluş aşa- malannı geçirdikten sonra ikinci genel kurulunu geçen hafta içeri- sinde toplayarak yeni yönetim ku- rulunu seçip işbaşı yaptı. Opera ve baleye sanata gönül veren tüm kurum ve kişilere açık olan vak- fın başkanı Tuncer Tercan amaç- lannın sanatseverlerini bir araya toplayıp bir kulüp kurmak olma- dığını, büyük prodüksiyonlan gerçekleştirmek, destek olmak, bu sanata kaynak sağlamak oldu- ğunu özellikle belırtiyor. Kültür Bakanlıgı 'ndan yakın il- gi, maddi ve manevi destek alan vakfa opera ve bale çalışanlan da küçümsenmeyecek katkılarda bu- lunmuşlar. Tüm sanatseverlerin il- gi ve yardımlanna açık olan vak- fın adresı şimdilik Ankara Devlet Opera ve Balesi bınası. Vakıf ya- kın bir gelecekte kendi bınasında çalışmalannı sürdürecek. Bodrum katta kuğulann Balenin sahne sanatlan ıçeri- sındeki önemini anlatmaya gerek yok. Bütün sanatlan üzennde top- lamış dersek yalan olmaz zanne- denm. Yalnız bedensel değil ruh- sal zarafetin sembolüdür. Bale iz- leyiciyi oturduğu yerden alıp mü- ziğin sonsuz zevkinin eşliğinde hayallerin, fantezilerin. duygula- nn sonsuz yolculuğuna götürür. Ruh ile bedenin bütünlügünü za- rif ve estetik bir biçımde yoğurup mükemmele ulaştınr. Baktıkian- nı göremeyen bazı gözier ona 'Belden asağı sanat 1 der. Sanatı o küçük kafalannda nasıl algılarlar- sa öyle de ifade ederler. Pekı bilir mısiniz nasıl yetişir o insanlar. Sizleri Ankara Beşev- ler'dekı konservatuvar binasına bekliyorum. Sanatı üreten ınsan- lann şu anda hangi şartlarda yetiş- tiklenni görmeniz onlara duyaca- ğınız saygıyı kat kat arttıracaktır sanınm. Yıllardır badana ve bo- ya görmemiş bir stadyum girişi gibidir Ankara Devlet Konserva- tuvan'nın girişi. Bütün sanatsal duyguiannız daha ifk girişte yok olmaya mahkûm olur. İki büyük salonu vardır bale bölümünün. Bi- n gıriş katında, dığeri bir alt kat- ta bodnımdadır. Merdivenlerden aşağı ınmeye başlayınca burnunu- za kesif bir tuvalet kokusu gelme- ye başlar. Merdivenlerin bitimin- de korku fılmlenni andıran bir dehliz görüntüsü karşıntza çıkar. Salonun kapısı ile merdiven ara- sında bir bank ve bir tahta yol var- dır. Sık sık su bastığı için yürüme yolu olarak konmuştur. Hemen sağınızda bir korku tünelini andı- ran boşluk kullanılmayan, ama ne Hyatroda seçkiııeilik tarbşması Kûltür Servisi - Istanbul Be- lediyesi Şehir Tiyatrolan Har- biye Muhsin Ertuğrul Sahne- si'nde önceki gün "Dûnya Ti- yatro Ortamr konulu bir panel düzenlendi. Zehra tpşiroglu, Yümaz Onay ve Ali Poyrazoğ- hı'nun katıldığı panel, bol pole- mikli geçti. Dünya tiyatro ortamından çok, sanat ve sanatçı kavramla- nnın tartışıldığı panelde; Yıl- maz Onay, dünya sanatında bir zekâ gerilemesinin yaşandığını söyledi. Elitist (seçkinci) sanat- çının kendisini üstün zekâlı gös- terme sevdasına kapıldığını ve izleyiciyi de bu ikiyüzlülüğü paylaşmaya çağırdığını belirten Onay, zekânın günümüz sana- tında ölçü olarak kullanılması gerektiğine dikkat çekti. Seç- kinci olma kaygısının sanat or- tamı için büyük bir tehlike oldu- ğuna değinen Onay, salonlann gitgide boşaldığmı belirtti. Sa- natçının yaratıcı kimliğiyle ey- lemci kimliği arasındabiraynş- ma olduğunu ve bu aynşmaya karşı çıktığını söyleyen Onay, "Sanatçı, dünyav la oian hesap- laşmasını eseriyle \apmak zo- rundadır. Eğer bunu böyie yap- mazsa sanatçı kişiliğinden kaç- mtş ohır" dedi. "Halk böyie is- tiyor"ile "EBtböyle isti\w" söz- leri arasında büyük bir fark ol- madığını belirten Yılmaz Onay. herhangi bir ideolojiyi benim- seyen sanatçırun, bu ideolojiyi eseriyle ortaya koymak zorunda olduğunu ifade etti ve dünya- da süregelen tartışmanın hüma- nizmanın elden gitmesi olduğu- na dikkat çekti. Daha çok Almanya ve Avus- turya'daki tiyatro ortamına deği- nen Zehra Ipşiroğlu, 1970'ler- den bu yana Alman tiyatrosu- nun gelişimi hakkında bilgi ver- di. lpşiroğlu, kendısi için, ger- çeklerin sahnede nasıl yansıtıl- dığının önem taşıdığını söyledi ve izleyiciyle sahne arasında yo- ğun bir diyalog bulunması ve ti- yatronun yalnızca bir eğlence olarak görülmemesi gerektigini belirtti. Tiyatronun tüketim top- lumunun bir uzantısı olduğuna değinen lpşiroğlu. tiyatronun te- levizyonla yanşmak yerine, ona karşı tavır almak zorunda oldu- Panele Yümaz Onay, Zehra İpşiroğtu ve Ali Pbyrazoğlu kabldılar. (UĞUR GÜNYÜZ) ğuna inandığını ifade etti. Yılmaz Onay ve Zehra lpşi- roğlu'nun sözlerine katılmadı- ğını belirterek konuşmasına başlayan Ali Poyrazoğlu, seç- kinci yaklaşımın sanat tarihinin belli dönemlerinde görüldüğü- nü ve çok da körü sonuç verme- digini söyledi. Dünya sanatının ve tiyatrosunun, dünyada olup bitenlerden soyutlanamayacağj- nı ekleyen Poyrazoğlu, Doğu blokunun parçalanmasıyla baş- layan sürecin, yeni milliyetçilik akımlan yaratmasmdan ötürü yeni bir insan arayışına neden olduğuna dikkat çekti. Tiyatro dünyasını genel anlamda "gentş seyirci kitlelerine hitap eden, dü- zenden yana, oturmuş konvansi- yonel tiv-arro" ve "araştırnıacı, deneysel. kültürierarası, daha elitist tiyatro" olarak iki ana baş- lık Mtında toplayan Poyrazoğlu, seyredilen oyunun algılayan ve izleyen göze göre değiştiğini be- lirtti. Sanatçılann yalnızca bir kişi için bile oyun sahneyebilme hakkına sahip olması gerektigi- ni ifade eden Poyrazoğlu, yara- tım sürecinin önem taşıdığını kaydetti. Tipografi hikmetse tarifi ünkânsız kokular neşreden ruvalettir. Bütün bunla- ra rağmen atlaya zıplaya salona geçtiğinızde terk edılmişgörüntü- sü ile bir bale salonuna gelirsı- niz... Sağhksız vebakımsız... Par- keler yerlennden oynamış bir ba- le sanatçısı için en önemli unsur- lardan biri olan zemin de neredey- se fiıtbol bile oynanamaz hale gel- miş. tkı pıyanodan birinde hiç ses çıkmamaktadır. Diğennden çıkan sesin piyano sesı olduğunu söyle- yenlervarmış... Bale yalnız vücutla değil, ruh- la yapılan bir sanattır. Bu şartlar gencecik vücutlan olduğu kadar ruhlan da karartmakta, söndür- mektedir. Evet, Ankara Konser- vatuvan'nda körpecik vücutlar baleye böyle başlamakta. lçinizin fazlaca kararmaması için soyun- ma odalannı hiç anlatmıyorum. Merak edenlenn Beşevler'deki konservatuvar binasına kadar git- mesi gerekiyor. Ankara Devlet Konservatuvan'nın tümünün bo- ya ve badanaya ıhtıyacı var. Tavan akıyor, tuvaletler harap vazıyette. Müdür Erol Gömürgen her şey- den haberdar olduğunu ağlamak- lı bir biçimde söylerken diğer problemleri de anlatıyor... Teknik donanım ve enstrüman açıstndan da büyük problemleri var okulun. Tüm ihtiyaçlarbakanlığa bildiril- miş. Geçen yıl aynlan ödenek 4 miryar. Bu yıl Sayın Gömürgen'in istediği 16 milyar, ama 1995 yılı için verilen miktaryalnızca 3 mü- yar. Her şey için 3 milyar... Localara gömülüp opera ve ba- le izleyen sanatseverler, bürokrat- lar... Tüm kurumlan Avrupa ile entegrasyona hazırlarken kafala- nnızı da unutmayın... DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT "Tipografık Yorum" adlı yazımda şöyle demiştim: "Bugün teknolojinin gelişmeleri sonucu büyük bir ko- laylıkla kullandığımız bütün bu harflerin ari<asmda, adlan yaygın olarak bilinmeyen tasanmcılar var. Bodoni, Gara- mond, Helvetica, Palatino, Tımes deyip geçiyoruz, daha bunlar gibi yüzlerce harfi biçimlendiren sanatçılan aklımı- za bile getirmeden..." (Cumhuriyet, 15 Mart 1995) Eskiden kitap kapaklan yapılırken tasanmcılar yazılan kendileri yazarlardı. Kimi ellerindeki harf kataloglanna ba- karak çalışır, başkalannın çizdikleri harfleri olduğu gibi, ya da birtakım değişiklikler yaparak kullanır, kimi de kendi be- ğenilerine göre, resim yapar gibi, yepyeni harflar çizerler- di. özellikle Aydın Ülken kapaklannda her şeyi kendi yap- mak isterdi. Büyük kartonlara yazıp getirdiği yazıları ver- diği boyutlara indirebilmek için, klişeciler birden fazla film çekmek zorunda kalırlardı. Bu tür çalışmalar, tasanmcılığın ötesinde, tipografi çer- çevesine de giren bir yaratıcılık gerektiriyordu. Başkalannın çizdiği harfleri örnek alarak çalışmak da ko- lay değildi. Sıradan bir kapağın yazılannı yazdırmak için bile grafikeriere başvururduk. Sonra letraset çıktı, herkes kapak yapmaya başladı. Tipografik çalışma letraset seçmeye dönüştü. Bugün de bilgisayarlaria kapak yapılıyor. Tipografi ço- ğunlukla gene bir seçim, bir eleştiri işi. Bambaşka usta- lıklar ardına düşüldü, harf çizmekle filan pek uğraşılmıyor. Gerek de yok. Bilgisayar yoluyla birtakım biçim bozmalar yapılarak sayısız çeşitlemeye gidilebiliyor. Yıllar önce, sanınm Oxford Universitesi'nin yayımladığı Ingilizce bir kitapta, kullanılan harfleri kimin tasarladığının da belirtildiğini görmüştüm. Kitaplığımda aradım, ama bu- lamadım o kitabı. Harf tasanmcılanndan söz ediliyor mu diye Ana Britan- nica'ya baktım. Evet, "tipografi" maddesinde bazı adlar verilmiş. Tipografiyi şöyle tanımlamışlar: "Basımcılıkta, baskısı yapılacak metinlerde kullanılacak harflerin seçilmesi ve tasanmlannın yapılması." Türkçe Sözlük'teki "Basım, basımcılık" açıklamasının ne kadar yetersiz, hatta yanıltıcı olduğunu görüyorsunuz. Ana Britannica Batılı tipograflann (harf tasanmcılannın) Latin abecesi için çoksayıda harf tasanmı yaptıklannı, ge- leneksel olarak bunlann üç grupta topandığını yazıyor: Romen. Italik, Gotik. Daha sonralan, yirminci yüzyılda bun- lara Batone denilen çubuk (düz çizgili) harf eklenmiş. Gutenberg 1456'da yayımladığı Kutsal Kitap'ta Gotik harfleri kullanmış. 1490'larda Venedikli Aldus Manatlus italik harflerle basılmış bir dizi Latin metin yayımlamış. On artıncı yüzyılda Fransız litograflar (bu arada harf dökümü- nü ticaret konusu yapanlann başında gelen Claude Ga- ramond) Romen harflerle, italik harflenn yaygınlaşmasın- da etkili olmuşlar. Arkadan başka ünlü harf tasanmcılan geliyor: Romain du Roi, William Caslon, John Baskerville, Giambattis- ta Bodoni, William Morris, Stanley Morison. Bunlar bir ansiklopedi maddesinden çıkardığım adlar. Konuyu ayrıntılanyla ele alan kitaplarda herhalde harf ta- sanmına emek vermiş daha pek çok sanatçının adı var- dır. Evet, bu bir sanat. Ama sanatçılan kalıplar yaratıp ortak kullanıma sunuyor, kendileri ortaya çıkmıyorlar. Eski ya- zıyla, Arap abecesiyle yapılan Hüsn-i Hat (Güzel Yazı) sa- natını çagrıştınyorsa da, pek aynı şey değil. Hat sanatçısı sıkı kurallar içinde tek bir çizim ortaya çı- kanyor. Resimdeki yaratıcılığa daha yakın. Onun için de yaptığı iş adıyla anılıyor. Tipograflar ise endüstri tasanmcılanna benziyorlar. Dol- makaleminizi kimin tasariadığını biliyor musunuz? Ya da evinizdeki buzdolabını? Kitabı alıp bakıyoruz: "Ne güzel harfleri" Ama o güzel harfleri kimin tasariadığını sormak aklımız- dan bile geçmiyor. Tipografiyle hat sanatının benzeriiği yok mu? Elbette var. Ömekse Emin Bann bir hat sanatçısıydı, ama Latin harfleriyle yazrtlar, beratlar da yazardı. Bu ara- da Anrtkabir'in yazılannı da o yazmıştı. Yaşar Kemarden Ağacın Çürüğü' • Kûltür Servisi - Yaşar Kemal'in yazı ve konuşmalanndan seçmeler Can Yayınlan tarafından "Ağacm Çürüğü" ve "Baldaki Tuz" adlı iki kitapta toplandı. "Ağacın Çürüğü"nde Kemal'in gazete ve dergilerde yayımlanan yazılan. yurtiçi ve yurtdışında yaptığı komışmalar ve kendisiyle yapılan görüşmelerden seçmeler yer alıyor. Yaşar Kemal'in yazarlık ve düşünce yolunun çeşitli aşamalannı yansıtan yazılar onun hayatının her döneminde düşünce özgürlüğü önündekı engellere karşı verdiği savaşıma da tanıklık ediyor. Uludağ Ünivepsitesi'nde 'Demokrasi Kavramı' tartışılacak • BURSA(AA) Uludağ Üniversitesi tarafından düzenlenen kültür. sanat ve spor etkinlikleri devam ediyor. Muhsin Kut'un Görükle Kampusu'ndaki galeride açılan sergisiyle başlayan etkinlikler, tiyatro, konser, kitap fuan ve panellerle üç ay boyunca devam edecek. 29 martta Prof. Dr. Toktamış Ateş, "Demokrasi Kavramı" üzerine bir konferans verecek. Prof. Dr. Doğan Özlem'in 30 marttaki "Eleştirel Okuma ve Düşünme" konulu konferansmın ardından 31 martta "Parlamento ve Demokrasi" paneli gerçekleştirilecek. Panele, Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, Prof. Dr. Cemil Oktay, Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve ANAP Istanbul Milletvekili Bülent Akarcalı konuşmacı olarak katılacak. Anılarda Nehar Tüblek I Kültür Servisi - Istanbul Belediyesi Karikarür ve Mizah Müzesi'nde sürdürülen "Bir Çizgi Ustası ile Söyleşi" etkinliklerinin bu ayki konuğu Nehar Tüblek olarak duyurulmuştu. Ancak Tüblek'in 6 mart tarihinde yaşamını yitirmesi üzerine yine daha önce ilan edilen tarihte, yann saat 16.00'da Nehar Tüblek'i anmak için "Anılarda Nehar Tüblek" başlıklı bir etkinlik düzenlenecek. GALERI • ATÖLYE ^ H 293 89 78 (3HAT) ADTI6AN "SANDIKTAN ÇIKAN GEMİLER* ANONİM 20-31 Mart 1995 j U t T I I SK.N0:Mf< Mİ?»MT»ŞI Tfl : 2*7 71 91 ALİ HAYDAR PEKTAŞ Resım Sergısı 22Mart-7Nisan'95 Maltepe Beledyesi DrFüsunKahveci Sanat Gatefisi Pazaı chşmda hergun 0900 W 00 Tel 021637T5100 GULŞEN ÇALIK "Kavramsal Manzaralar" 21 Mart-22 Nisan 1995 Açılıj Saat: 17.00 (»jftfıntı/ f>ar« I' !<:sı OeıKb l)»{)tı< H 00 1<ı 01) aıtv jç*!« i i M EytamCd 31/AMaçlaisanbul •jj * Jei 2408O23F» 234 «51 5 ] MAÇKA SANAT GALERİSİ RIFAT KOÇAK Resım Sergısı 23Mart-17NısarT95 Maltepe Sanat Galerisi FevzLtiabCö YucelenSk No 23 MallepeJel 4419540
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle