Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 MART 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
öıopin'in şnri ve firtmasıEVİNİLYASOĞLU
Geçen haftanın tstanbul'daki en
önemli yıldızı piyanist Meral Güney-
man'dı Istanbul Devlet Senfoni Or-
kestrası eşliğinde, Eroi Erdinç. yöneti-
minde Chopin'in 2 numaralı Fa minör
piyano konçertosunu çaldı. Son derece
durmuş oturmuş bir teknik, hiç ağda-
lanmayan ve Chopin'in şiiri kadar iç
dünyasındaki fırtınayı da yansıtan bir
yorumdu. Meral Güneyman ile eski
söyleşilerimizi anımsıyorum. Sanatçı-
nın içinde yaşadığı çevreye, her türlü
koşullara karşın sanatını sürdürübilme-
sinden söz etmiştik. Bugün bir solistin
kendisıni odalara kapatıp ailesinden.
çoluk çocuğundan, dışanda akıp giden
dünyadan soyutlayamayacağını söy-
lemişti. Meral Güneyman, özellikle son
iki yıldır Amerika'da binbir sorun ve
sorumlulukla dolu bir ortamda yaşa-
makta.Keşke yaşanmasa, ama bütün
bu sıkıntılar onun sanatını daha da ol-
gunlaştırmış, bilgeleştırmiş. Demek ki
solist içinde yaşadığı her türlü koşulla
birlikte sanatını gelıştırebilirmiş!
İDSO'dan gerek Chopin konçertosu-
na eşlikte, gerekse Brahms'ın 2 senfo-
nisinde aynntılan gözeten, daha say-
dam tınılar beklenirdi.
Etfal HastanesTnde mûzik
Etfal Hastanesi'ndeki konferans sa-
lonunda artık dizi konserler düzenleni-
yor. Hem de ücretsiz. Hem de bir ev ko-
nukseverliği havasında. çayı ile pasta-
sıyla ilaç şirketlennin sponsorluğu ile
sanatçılann kaşesini ödemeyi. piyano
taşımak gibi konser masraflannı üstle-
nen yönetıciler, ayru zamanda nitelikJi
sanatçılan konuk etmeyi de gözetiyor-
lar. Önce küçük resitaller derken küçük
orkestralara ve dans topluluklanna ka-
dar açmışlar sahnelerini. Bu organizas-
yonu tanımak bu konser dizilerine tanık
olmak Istanbullular adına kıvanç veri-
ci. Sanata kol kanat gerenler arttıkça
toplumumuzdaki bağnaz düşünce orta-
mı da sınırlannı bilecektir.
Şişli Etfal Hastanesi konferans (Kon-
ser)Salonunun bu haftaki konuklan Sa-
im Akçıl orkestrası ve piyanist Rüya Ta-
ner idi. Saim Akçıl, her zamanki gay-
retli atılımlan ile kurduğu Mimar Sinan
Üniversitesi ögrencilerinden oluşan or-
kestrasmı yönetti. Akçıl'm bu atılımla-
• Geçen haftanın en
önemli yıldızı piyanist
Meral Güneyman'dı
(yanda).
Efsun Oztoprak,
'Reqiuem'de son
derece güzel yorumu
ile dikkat çekti
(üste).
n her zaman kutlamaya değer! Bir ba-
karsıruz Karadeniz'e kıyısı olan ülkele-
rin birleştiği bir orkestra kurar. Rus-
ya'dan Azerbaycan'a dolaşıp sanatçı
toplar. Bir bakarsınız Borusan gibi bir
özel teşebbüsün oda orkestrasını düzen-
lemiş. bir bakarsınız öğrencileri bir ara-
ya getınp kendi deyimıyle doğru dü-
rüst yüzebilmeleri için Florya'dan değil
de Çırağan'ın önünden denize atıver-
miş. yani sahneye çıkartmış. Bu kez de
önceden planladığı üfleme grubu aynı
gece bir başka konsere katıimak duru-
munda kalınca ilk kez konser sahnesi-
ne çıkardığı kimisi henüz 3. sınıfta olan
üfleme çalgılar grubunu toparlayıver-
miş. Hangi sınıfta olmalan biryana öy-
lesi bir aşk içinde çaldırabilmek için
özel bir elektnk sunmak gerekiyor top-
luluğa. Bu elektriği de sunabilmiş Sa-
im Akçıl. Özellikle birinci keman ve
birincı çellodaki öğrencileri kutlamaya
değer. Ancak bunca genci orkestracı
olarak yetiştirirken acaba hiç orkestra
şefi yetiştirmeyi, bu tür konserlerinin
bir bölümünü de genç şeflere bırakıp
onlara şans tanımayı düşünmüyor mu?
Ya da hiç şef adayı yetişmiyor mu?
Piyanist Rüya Taner, daha önce ses-
lendirdiği Mozart ve Gireg konçerto-
larla alkışlanmızı toplamıştı. Kjbns'ta
yaşayıp çalışmalannı zaman zaman
Londra'da sürdüren sanatçı. tuşlara hâ-
kımiyeti ile Mozart'ın KV 453 Sol Ma-
jör piyano konçertosunda dikkati çek-
ti. 1971 doğumlu sanatçı, Mozart'ı toz
pembe renklerde yaşının verdiği bir ro-
mantızm içinde yorumladı.
Şişli Etfal Müzik Akşamlan bundan
sonra I nisanda Hint müziği ve dansla-
n sunacak. 13 nisanda Zehra-SühaYıl-
dız, 27 nisanda Suat Ankan ve Cema-
lettin KurugûDü şan resitalleriy le 2 ma-
yısta Akbank Oda Orkestrasrnı tdilBi-
ret'in solistlığinde sunacak. Bu sevim-
li ortama ve seslerin oldukça iyi tınla-
dığı salona herkes çağnlı; müziksever-
lere duyurulur.
Mozart'ın son yapıü:
Regufem
Atatürk Kültür Merkezi kapalı oldu-
ğundan bu yıl opera sanatçılanmız da
sanatlarını sahne alışkanlıklannı nasıl
sürdüreceklerini tartışır haldeydiler.
Neyse ki ileriye yönelik opera hazırlık-
lan; Verdi ve Mozart requiemleri gibi
korolu yapıtlarla kan dolaşımlan sağ-
lanmış oldu. Önümüzdeki hafta Turan-
dot ile Istanbul Operası neredeyse bir
yıllık aynhktan sonra yeniden
AKM'nin büyük sahnesinde perdeleri-
ni açıyor.
Opera yönetiminin Cemal Reşid Rey
Salonu'na aldığı etkinliklerden biri de
Mozart'ın Requiem'i idi.
Mozart'ın Requiem'i (ölüm duası)
denince aklıma nedense hep iki şey ge-
lır. Bırincısı bu yapıtta Mozart'ın, ölü-
me bir dost gibi yaklaştığı, ikincisi ise
Cemal Reşid Rey'in 1920'li yıllarda ilk
kez bir koral yapıt olarak Requiem'i
seslendirmeye kalkışması; fesli beyler
ve çarşaflı harumlara bir türlü sözleri
ezberletemediğinden formizasyon usu-
lü (Hmmm şeklinde) notalan söyletme-
sı.
Mozart*ın ölüm döşeğinde yazıp, öğ-
rencileri tarafuıdan tamamlanan Requ-
lem'ini bu kez Istanbul Devlet Opera ve
Balesi'nin orkestra koro ve solistleri
Rengim Gökmen yönetiminde seslen-
dırdi.
Yerinde tempolarla ölümden çok di-
rime yaraşan bir üslupta, tümüyle zevk-
le izlendi Requiem. Opera orkestrasınm
ustahklı eşlıği özellikle kemaniann en-
tonasyon birliği, kayda değerdi. Koro
(yorgun bir gününde olduğu söylendi)
yer yer daha enerjik olabilirdi. Orneğm
Rex gibi bir bölümün görkemi daha ge-
rilimli yaşanabilirdi.
Solistlerden Efsun ÖztopraJi pınltılı
sesi, son derece güzel yorumu ve gü-
venli tekniği ile özellikle dikkati çekti.
Lvnn Çağiar da abartısız, yapıta yara-
şan ölçülü ve dikkatli yorumu ile başa-
nlıydı.
Çemallettin Kurugüllü şan bilgisın-
deki ustalağı ile yoruma renk kattı. Su-
at Ankan'dan duygulu yorumuna kar-
şın (örneğin Tuba mirum'da) daha ko-
yu bir bas tonu beklenirdi. Dört solis-
tin aralanndaki dengesi ve uyumu öv-
güye değerdi.
Dinleyici, orkestra-koro ve solo için
yazılmış yapıtlara ayn bir ilgi gösteri-
yor.
Umanz önümüzdeki mevsim böyle-
si yapıtlara yenileri eklensin, örneğin bu
kez Beriioz'unogörkemli Requiem'ini
dinleyelim!
Müzik
Dünyamız TRT Çoksesli Korosu, yeniden genişliyor
VEFAÇİFT0OĞLU
< ANKARA- Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrası'nın geçen haf-
taki konserinde topluluğu Azer-
baycan'ın genç ümidi orkestra şe-
fi Yalçın Adıgüzelof yönetti. So-
list. piyanist Idil Biret'ti. Konsere
aynca Kültür Bakanlıgı Devlet
Çoksesli Korosu ve TRT Çokses-
li Korosu eşlik etti. Programda
Rachmaninorun 1. Piyano Rap-
sodisi ve Borodin'in Prens Igor
Operası'ndan Poloveç Danslan
yer alıyordu. 1993'te Azerbay-
can'da "yıhn en iyi şefi" ödülünü
kazanan Adıgüzelof, bütün polıtık
kargaşalara rağmen Moskova ve
St. Petersburg'un ünlü orkestrala-
n ile çalışmaya devam eden nadır
' Azeri sanatçılardan biri.
Daha yenı kurulan ve piyanist
olarak tanıdığımız Pietnev'in yö-
netımınde ünlü Deutsche Gra-
maphone firması tarafında anga-
je edilen Rus Ulusal Senfoni Or-
kestrası ve bunun yanı sıra Mos-
kova Radyo Senfoni ve St. Peters-
burg Filarmoni orkestralanndan
bu yıl için davet alan Adıgüzelof,
müzikal geçmişine tecrübesini de
eklediğı takdirde büyük bir isim
olmaya aday gibi görünüyor.
TRT
Çok değil, on - on beş yıl önce-
sinde Ankara Radyosu'nu dinle-
yenler Ankara Radyosu Senfoni
Orkestrası, Radyo Oda Orkestra-
sı sözcüklerini sıkça duyarlardı.
TRT'nın bir zamanlar böylesi top-
luluklan vardı. Radyonun büyük
stüdyosunda mükemmel kayıtlar
yaparlardı. Pek çok Türk besteci-
sınin eseri böylece seslendirilip
arşivlenmişti. Bu topluluklar son-
ralan yok oldu. Yönetimler çok-
sesli müzikten el etek çekmişler-
di. Daha sonra TRT Çoksesli Ko-
rosu gündeme geldi. 120 kişilik
ön eleme sonrası 56 kişi kadrolu
olarak 1970'te göreve başladı.
Derken bu toplulukta da yaprak
dökümü başladı. Kimi şehir de-
ğişürdi. Emeklı oldu, kımi opera
korosuna, bazılan da Türk sanat
müzığıne, kadrolannı da yanlan-
na alarak geçtiler ve halen de geç-
meye devam ediyorlar... Böylece
koro endi gıtti. Şimdilerde 26 ki-
şi ile sanat hayatuu sürdürüyor
Ankara Radyosu Çoksesli Koro-
su. Halbuki her şey çok güzel baş-
lamıştı ve koro turnelerde büyük
başanlara imzasmı atıyor, hem
TRT kurumunu hem de ülkemizi
başarıyla temsil ediyordu. Aynca
benzeri kurumlar için de lokomo-
tif görevini sürdürüyordu.
Koro şu anda ancak küçük kon-
serler veya büyük koro eserlerin-
de Devlet Çoksesli Korosu da tak-
viye olarak faalıyetlerini sürdürü-
yor. Şimdı kadro açılması için ça-
lışıhyormuş.. Kaç kişilik olduğu-
nu merak edenlere duyuralım.
Tam tamına 5 kişi!.. Koro böyle-
ce koro repertuvannın dev eserle-
rine imza atabilecek. Artık Mab-
ler'in 2. ve 8. senfonisini, Ver-
di'nın Requıem'ıni ve BerHoz'un
Requıem'ini rahatlıkla dinleyebi-
lecegiz. En büyük sorun da koca
koro acaba hangi sahneye sığabi-
lecek?!
Geçen hafta CSO'ya eşlik eden TRT Çoksesli Korosu'na kadro açılması için çaüşıbyor.
Opera ve bale sanatçılannı
geüştirme vakfi kuruldu
Opera ve Bale Sanatlarını Ge-
lişürme Vakfı (OBV) kuruluş aşa-
malannı geçirdikten sonra ikinci
genel kurulunu geçen hafta içeri-
sinde toplayarak yeni yönetim ku-
rulunu seçip işbaşı yaptı. Opera
ve baleye sanata gönül veren tüm
kurum ve kişilere açık olan vak-
fın başkanı Tuncer Tercan amaç-
lannın sanatseverlerini bir araya
toplayıp bir kulüp kurmak olma-
dığını, büyük prodüksiyonlan
gerçekleştirmek, destek olmak,
bu sanata kaynak sağlamak oldu-
ğunu özellikle belırtiyor.
Kültür Bakanlıgı 'ndan yakın il-
gi, maddi ve manevi destek alan
vakfa opera ve bale çalışanlan da
küçümsenmeyecek katkılarda bu-
lunmuşlar. Tüm sanatseverlerin il-
gi ve yardımlanna açık olan vak-
fın adresı şimdilik Ankara Devlet
Opera ve Balesi bınası. Vakıf ya-
kın bir gelecekte kendi bınasında
çalışmalannı sürdürecek.
Bodrum katta kuğulann
Balenin sahne sanatlan ıçeri-
sındeki önemini anlatmaya gerek
yok. Bütün sanatlan üzennde top-
lamış dersek yalan olmaz zanne-
denm. Yalnız bedensel değil ruh-
sal zarafetin sembolüdür. Bale iz-
leyiciyi oturduğu yerden alıp mü-
ziğin sonsuz zevkinin eşliğinde
hayallerin, fantezilerin. duygula-
nn sonsuz yolculuğuna götürür.
Ruh ile bedenin bütünlügünü za-
rif ve estetik bir biçımde yoğurup
mükemmele ulaştınr. Baktıkian-
nı göremeyen bazı gözier ona
'Belden asağı sanat
1
der. Sanatı o
küçük kafalannda nasıl algılarlar-
sa öyle de ifade ederler.
Pekı bilir mısiniz nasıl yetişir o
insanlar. Sizleri Ankara Beşev-
ler'dekı konservatuvar binasına
bekliyorum. Sanatı üreten ınsan-
lann şu anda hangi şartlarda yetiş-
tiklenni görmeniz onlara duyaca-
ğınız saygıyı kat kat arttıracaktır
sanınm. Yıllardır badana ve bo-
ya görmemiş bir stadyum girişi
gibidir Ankara Devlet Konserva-
tuvan'nın girişi. Bütün sanatsal
duyguiannız daha ifk girişte yok
olmaya mahkûm olur. İki büyük
salonu vardır bale bölümünün. Bi-
n gıriş katında, dığeri bir alt kat-
ta bodnımdadır. Merdivenlerden
aşağı ınmeye başlayınca burnunu-
za kesif bir tuvalet kokusu gelme-
ye başlar. Merdivenlerin bitimin-
de korku fılmlenni andıran bir
dehliz görüntüsü karşıntza çıkar.
Salonun kapısı ile merdiven ara-
sında bir bank ve bir tahta yol var-
dır. Sık sık su bastığı için yürüme
yolu olarak konmuştur. Hemen
sağınızda bir korku tünelini andı-
ran boşluk kullanılmayan, ama ne
Hyatroda seçkiııeilik tarbşması
Kûltür Servisi - Istanbul Be-
lediyesi Şehir Tiyatrolan Har-
biye Muhsin Ertuğrul Sahne-
si'nde önceki gün "Dûnya Ti-
yatro Ortamr konulu bir panel
düzenlendi. Zehra tpşiroglu,
Yümaz Onay ve Ali Poyrazoğ-
hı'nun katıldığı panel, bol pole-
mikli geçti.
Dünya tiyatro ortamından
çok, sanat ve sanatçı kavramla-
nnın tartışıldığı panelde; Yıl-
maz Onay, dünya sanatında bir
zekâ gerilemesinin yaşandığını
söyledi. Elitist (seçkinci) sanat-
çının kendisini üstün zekâlı gös-
terme sevdasına kapıldığını ve
izleyiciyi de bu ikiyüzlülüğü
paylaşmaya çağırdığını belirten
Onay, zekânın günümüz sana-
tında ölçü olarak kullanılması
gerektiğine dikkat çekti. Seç-
kinci olma kaygısının sanat or-
tamı için büyük bir tehlike oldu-
ğuna değinen Onay, salonlann
gitgide boşaldığmı belirtti. Sa-
natçının yaratıcı kimliğiyle ey-
lemci kimliği arasındabiraynş-
ma olduğunu ve bu aynşmaya
karşı çıktığını söyleyen Onay,
"Sanatçı, dünyav la oian hesap-
laşmasını eseriyle \apmak zo-
rundadır. Eğer bunu böyie yap-
mazsa sanatçı kişiliğinden kaç-
mtş ohır" dedi. "Halk böyie is-
tiyor"ile "EBtböyle isti\w" söz-
leri arasında büyük bir fark ol-
madığını belirten Yılmaz Onay.
herhangi bir ideolojiyi benim-
seyen sanatçırun, bu ideolojiyi
eseriyle ortaya koymak zorunda
olduğunu ifade etti ve dünya-
da süregelen tartışmanın hüma-
nizmanın elden gitmesi olduğu-
na dikkat çekti.
Daha çok Almanya ve Avus-
turya'daki tiyatro ortamına deği-
nen Zehra Ipşiroğlu, 1970'ler-
den bu yana Alman tiyatrosu-
nun gelişimi hakkında bilgi ver-
di. lpşiroğlu, kendısi için, ger-
çeklerin sahnede nasıl yansıtıl-
dığının önem taşıdığını söyledi
ve izleyiciyle sahne arasında yo-
ğun bir diyalog bulunması ve ti-
yatronun yalnızca bir eğlence
olarak görülmemesi gerektigini
belirtti. Tiyatronun tüketim top-
lumunun bir uzantısı olduğuna
değinen lpşiroğlu. tiyatronun te-
levizyonla yanşmak yerine, ona
karşı tavır almak zorunda oldu-
Panele Yümaz Onay, Zehra İpşiroğtu ve Ali Pbyrazoğlu kabldılar. (UĞUR GÜNYÜZ)
ğuna inandığını ifade etti.
Yılmaz Onay ve Zehra lpşi-
roğlu'nun sözlerine katılmadı-
ğını belirterek konuşmasına
başlayan Ali Poyrazoğlu, seç-
kinci yaklaşımın sanat tarihinin
belli dönemlerinde görüldüğü-
nü ve çok da körü sonuç verme-
digini söyledi. Dünya sanatının
ve tiyatrosunun, dünyada olup
bitenlerden soyutlanamayacağj-
nı ekleyen Poyrazoğlu, Doğu
blokunun parçalanmasıyla baş-
layan sürecin, yeni milliyetçilik
akımlan yaratmasmdan ötürü
yeni bir insan arayışına neden
olduğuna dikkat çekti. Tiyatro
dünyasını genel anlamda "gentş
seyirci kitlelerine hitap eden, dü-
zenden yana, oturmuş konvansi-
yonel tiv-arro" ve "araştırnıacı,
deneysel. kültürierarası, daha
elitist tiyatro" olarak iki ana baş-
lık Mtında toplayan Poyrazoğlu,
seyredilen oyunun algılayan ve
izleyen göze göre değiştiğini be-
lirtti. Sanatçılann yalnızca bir
kişi için bile oyun sahneyebilme
hakkına sahip olması gerektigi-
ni ifade eden Poyrazoğlu, yara-
tım sürecinin önem taşıdığını
kaydetti.
Tipografi
hikmetse tarifi ünkânsız kokular
neşreden ruvalettir. Bütün bunla-
ra rağmen atlaya zıplaya salona
geçtiğinızde terk edılmişgörüntü-
sü ile bir bale salonuna gelirsı-
niz... Sağhksız vebakımsız... Par-
keler yerlennden oynamış bir ba-
le sanatçısı için en önemli unsur-
lardan biri olan zemin de neredey-
se fiıtbol bile oynanamaz hale gel-
miş. tkı pıyanodan birinde hiç ses
çıkmamaktadır. Diğennden çıkan
sesin piyano sesı olduğunu söyle-
yenlervarmış...
Bale yalnız vücutla değil, ruh-
la yapılan bir sanattır. Bu şartlar
gencecik vücutlan olduğu kadar
ruhlan da karartmakta, söndür-
mektedir. Evet, Ankara Konser-
vatuvan'nda körpecik vücutlar
baleye böyle başlamakta. lçinizin
fazlaca kararmaması için soyun-
ma odalannı hiç anlatmıyorum.
Merak edenlenn Beşevler'deki
konservatuvar binasına kadar git-
mesi gerekiyor. Ankara Devlet
Konservatuvan'nın tümünün bo-
ya ve badanaya ıhtıyacı var. Tavan
akıyor, tuvaletler harap vazıyette.
Müdür Erol Gömürgen her şey-
den haberdar olduğunu ağlamak-
lı bir biçimde söylerken diğer
problemleri de anlatıyor... Teknik
donanım ve enstrüman açıstndan
da büyük problemleri var okulun.
Tüm ihtiyaçlarbakanlığa bildiril-
miş. Geçen yıl aynlan ödenek 4
miryar. Bu yıl Sayın Gömürgen'in
istediği 16 milyar, ama 1995 yılı
için verilen miktaryalnızca 3 mü-
yar. Her şey için 3 milyar...
Localara gömülüp opera ve ba-
le izleyen sanatseverler, bürokrat-
lar... Tüm kurumlan Avrupa ile
entegrasyona hazırlarken kafala-
nnızı da unutmayın...
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
"Tipografık Yorum" adlı yazımda şöyle demiştim:
"Bugün teknolojinin gelişmeleri sonucu büyük bir ko-
laylıkla kullandığımız bütün bu harflerin ari<asmda, adlan
yaygın olarak bilinmeyen tasanmcılar var. Bodoni, Gara-
mond, Helvetica, Palatino, Tımes deyip geçiyoruz, daha
bunlar gibi yüzlerce harfi biçimlendiren sanatçılan aklımı-
za bile getirmeden..." (Cumhuriyet, 15 Mart 1995)
Eskiden kitap kapaklan yapılırken tasanmcılar yazılan
kendileri yazarlardı. Kimi ellerindeki harf kataloglanna ba-
karak çalışır, başkalannın çizdikleri harfleri olduğu gibi, ya
da birtakım değişiklikler yaparak kullanır, kimi de kendi be-
ğenilerine göre, resim yapar gibi, yepyeni harflar çizerler-
di.
özellikle Aydın Ülken kapaklannda her şeyi kendi yap-
mak isterdi. Büyük kartonlara yazıp getirdiği yazıları ver-
diği boyutlara indirebilmek için, klişeciler birden fazla film
çekmek zorunda kalırlardı.
Bu tür çalışmalar, tasanmcılığın ötesinde, tipografi çer-
çevesine de giren bir yaratıcılık gerektiriyordu.
Başkalannın çizdiği harfleri örnek alarak çalışmak da ko-
lay değildi. Sıradan bir kapağın yazılannı yazdırmak için
bile grafikeriere başvururduk.
Sonra letraset çıktı, herkes kapak yapmaya başladı.
Tipografik çalışma letraset seçmeye dönüştü.
Bugün de bilgisayarlaria kapak yapılıyor. Tipografi ço-
ğunlukla gene bir seçim, bir eleştiri işi. Bambaşka usta-
lıklar ardına düşüldü, harf çizmekle filan pek uğraşılmıyor.
Gerek de yok. Bilgisayar yoluyla birtakım biçim bozmalar
yapılarak sayısız çeşitlemeye gidilebiliyor.
Yıllar önce, sanınm Oxford Universitesi'nin yayımladığı
Ingilizce bir kitapta, kullanılan harfleri kimin tasarladığının
da belirtildiğini görmüştüm. Kitaplığımda aradım, ama bu-
lamadım o kitabı.
Harf tasanmcılanndan söz ediliyor mu diye Ana Britan-
nica'ya baktım. Evet, "tipografi" maddesinde bazı adlar
verilmiş.
Tipografiyi şöyle tanımlamışlar:
"Basımcılıkta, baskısı yapılacak metinlerde kullanılacak
harflerin seçilmesi ve tasanmlannın yapılması."
Türkçe Sözlük'teki "Basım, basımcılık" açıklamasının ne
kadar yetersiz, hatta yanıltıcı olduğunu görüyorsunuz.
Ana Britannica Batılı tipograflann (harf tasanmcılannın)
Latin abecesi için çoksayıda harf tasanmı yaptıklannı, ge-
leneksel olarak bunlann üç grupta topandığını yazıyor:
Romen. Italik, Gotik. Daha sonralan, yirminci yüzyılda bun-
lara Batone denilen çubuk (düz çizgili) harf eklenmiş.
Gutenberg 1456'da yayımladığı Kutsal Kitap'ta Gotik
harfleri kullanmış. 1490'larda Venedikli Aldus Manatlus
italik harflerle basılmış bir dizi Latin metin yayımlamış. On
artıncı yüzyılda Fransız litograflar (bu arada harf dökümü-
nü ticaret konusu yapanlann başında gelen Claude Ga-
ramond) Romen harflerle, italik harflenn yaygınlaşmasın-
da etkili olmuşlar.
Arkadan başka ünlü harf tasanmcılan geliyor: Romain
du Roi, William Caslon, John Baskerville, Giambattis-
ta Bodoni, William Morris, Stanley Morison.
Bunlar bir ansiklopedi maddesinden çıkardığım adlar.
Konuyu ayrıntılanyla ele alan kitaplarda herhalde harf ta-
sanmına emek vermiş daha pek çok sanatçının adı var-
dır.
Evet, bu bir sanat. Ama sanatçılan kalıplar yaratıp ortak
kullanıma sunuyor, kendileri ortaya çıkmıyorlar. Eski ya-
zıyla, Arap abecesiyle yapılan Hüsn-i Hat (Güzel Yazı) sa-
natını çagrıştınyorsa da, pek aynı şey değil.
Hat sanatçısı sıkı kurallar içinde tek bir çizim ortaya çı-
kanyor. Resimdeki yaratıcılığa daha yakın. Onun için de
yaptığı iş adıyla anılıyor.
Tipograflar ise endüstri tasanmcılanna benziyorlar. Dol-
makaleminizi kimin tasariadığını biliyor musunuz? Ya da
evinizdeki buzdolabını?
Kitabı alıp bakıyoruz:
"Ne güzel harfleri"
Ama o güzel harfleri kimin tasariadığını sormak aklımız-
dan bile geçmiyor.
Tipografiyle hat sanatının benzeriiği yok mu?
Elbette var. Ömekse Emin Bann bir hat sanatçısıydı,
ama Latin harfleriyle yazrtlar, beratlar da yazardı. Bu ara-
da Anrtkabir'in yazılannı da o yazmıştı.
Yaşar Kemarden Ağacın Çürüğü'
• Kûltür Servisi - Yaşar Kemal'in yazı ve konuşmalanndan
seçmeler Can Yayınlan tarafından "Ağacm Çürüğü" ve
"Baldaki Tuz" adlı iki kitapta toplandı. "Ağacın Çürüğü"nde
Kemal'in gazete ve dergilerde yayımlanan yazılan. yurtiçi ve
yurtdışında yaptığı komışmalar ve kendisiyle yapılan
görüşmelerden seçmeler yer alıyor. Yaşar Kemal'in yazarlık
ve düşünce yolunun çeşitli aşamalannı yansıtan yazılar onun
hayatının her döneminde düşünce özgürlüğü önündekı
engellere karşı verdiği savaşıma da tanıklık ediyor.
Uludağ Ünivepsitesi'nde 'Demokrasi
Kavramı' tartışılacak
• BURSA(AA) Uludağ Üniversitesi tarafından düzenlenen
kültür. sanat ve spor etkinlikleri devam ediyor. Muhsin Kut'un
Görükle Kampusu'ndaki galeride açılan sergisiyle başlayan
etkinlikler, tiyatro, konser, kitap fuan ve panellerle üç ay
boyunca devam edecek. 29 martta Prof. Dr. Toktamış Ateş,
"Demokrasi Kavramı" üzerine bir konferans verecek. Prof. Dr.
Doğan Özlem'in 30 marttaki "Eleştirel Okuma ve Düşünme"
konulu konferansmın ardından 31 martta "Parlamento ve
Demokrasi" paneli gerçekleştirilecek. Panele, Prof. Dr.
Nermin Abadan Unat, Prof. Dr. Cemil Oktay, Prof. Dr. Ersin
Kalaycıoğlu ve ANAP Istanbul Milletvekili Bülent Akarcalı
konuşmacı olarak katılacak.
Anılarda Nehar Tüblek
I Kültür Servisi - Istanbul Belediyesi Karikarür ve Mizah
Müzesi'nde sürdürülen "Bir Çizgi Ustası ile Söyleşi"
etkinliklerinin bu ayki konuğu Nehar Tüblek olarak
duyurulmuştu. Ancak Tüblek'in 6 mart tarihinde yaşamını
yitirmesi üzerine yine daha önce ilan edilen tarihte, yann saat
16.00'da Nehar Tüblek'i anmak için "Anılarda Nehar Tüblek"
başlıklı bir etkinlik düzenlenecek.
GALERI • ATÖLYE ^ H 293 89 78 (3HAT)
ADTI6AN
"SANDIKTAN
ÇIKAN
GEMİLER*
ANONİM
20-31 Mart 1995
j U t T I I SK.N0:Mf< Mİ?»MT»ŞI
Tfl : 2*7 71 91
ALİ HAYDAR
PEKTAŞ
Resım Sergısı
22Mart-7Nisan'95
Maltepe Beledyesi
DrFüsunKahveci Sanat Gatefisi
Pazaı chşmda hergun 0900 W 00
Tel 021637T5100
GULŞEN
ÇALIK
"Kavramsal Manzaralar"
21 Mart-22 Nisan 1995
Açılıj Saat: 17.00
(»jftfıntı/ f>ar« I' !<:sı OeıKb l)»{)tı<
H 00 1<ı 01) aıtv jç*!«
i i M EytamCd 31/AMaçlaisanbul
•jj * Jei 2408O23F» 234 «51
5 ] MAÇKA SANAT GALERİSİ
RIFAT
KOÇAK
Resım Sergısı
23Mart-17NısarT95
Maltepe Sanat Galerisi
FevzLtiabCö YucelenSk No 23
MallepeJel 4419540