Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 MART 1995 ÇARŞAMBA
10 DİZtYAZI
Evlendikten sonra resimden uzaklaşan Saynur Güzelson'a göre ikisi bir arada olmuyor:
Evliüksamtı engdMyAkademideki olaydan sonra
öfkeyle çıktı odadan Saynur. Bir
dahadaokula uğramadı. Buara-
da, Bedri Rahmi'ye de iletilmiş-
ti olanlar. O, "Bananebirögren-
cinin pantolon gjymesinden'" de-
di, "biz resim yapıyoruz". Yine
de diğer öğrencıleriyle haber
yolladi Saynur'a, "Bu kadar bü-
yütme, gel de resmini bitir".
Okul yönetimine geri adım at-
mak düştü. "Ziyanı yok" denil-
di, "pantolonla gebin." O da
pantolonla gittı okula, bir daha
da onu ayağından çıkarmadı.
Resimlerinde ışıktan ve renk-
ten etkilendi en çok. Günün de-
ğişik zamanlannda yakalamaya
çalışıyorduışığı Evlerininyakı-
nındaki bostanı sabah. öğle, ak-
şam, gece resimledi. Vermek is-
tediği rengi bulamadığı zaman-
larda bunaldı, ama vazgeçmedi.
Evlerinin tam karşısında bir
çeşme vardı. Mahalleli. suyunu
bu çeşmeden taşırdı evlerine.
Salt o duyguyu yakalamak için
o da eline bir kova alıp çeşme
başına koşardi. Evdekiler öfke-
lenirdi, "Senin değU" derlerdi.
"buerkeklerinişi." Dinlemezdi.
Sonra bu çeşme başını tuvale
döktü. Akademi'nin yıl sonu
sergısine de bu resimle katıldı.
'Belki de sosyalisf
Müdür Burhan Toprak, ya-
nında Bedri Rahmi'yle gezdı
sergiyi. Sıra Saynur'un resmıne
geldiğinde şaskınlıkla durdu
"Bu resim"dedi. Toprak. "sos-
yal içerikli. Belki bir sosyalist"
Güldü Bedn Rahmi, ressamını
çağırmayı önerdi Çağırdılar.
Toprak. karşısında Saynur"u gö-
rünce daha da şaşırdı. Ama bir
tûrlü sosyalistliği yakıştırama-
dı bu uçan öğrenciye.
Hiçbir partiye kayıtlı değildi
Saynur. ama sosyalıst olduğu
söylenebilirdi. Tek partıli dö-
nemde, özgürlük ıçin, demok-
rasi için Demokrat Parti'nin ka-
zanmasını ıstemiş. bu uğurda
uğraşı vermişti. Kazanmıştı da
Demokrat Parti. Bu. Saynur'un
ilk oy verişiydi. Ama iki yıl son-
ra ne olduğunu göstermişti bu
"özgürlük umudu" parti. Ver-
diği oy. yaşamı boyunca piş-
manlık duydugu hatalarından
biri olarak yeraklı antlanndar-
Birirme sınavlanna hazırla-
nırken hastalandı. Tüberküloz
tanısı konuldu Çalışma odası-
nın havasızlığı, boya kokusu et-
kiliydi hastalıgında. Fırçayı bı-
rakıp Validebağ Sanatoryu-
mu'na yattı. Uzun sürdü tedavi-
si. Tam iyileşemeden zatürreeye
yakalandı. Ciğerlennde küçük
bırdelik açıldı. Kapanması yıl-
lar aldı. Çocukluğundan ağır
hastalıklara teşneydi Saynur,
ama tam da bitirme sınavi önce-
sindeki bu hastalık daha da yıp-
rattı onu. Resmini şiirle beslı-
yordu. En çok da Orhan Veli
hayranıydı. Kardeşi Adnan Ve-
li lise yıllanndan arkadaşıydı,
ama onu tanımamıştı. Bu hay-
ranlığın altında bıraz da söze
dökülmemiş aşk vardı kı. arka-
daş.lanna. "Ahbirtanısamonu"
dıyordu.
Bir gün arkadaşları, genç bir
adamla geldiler yanına. "Sa-
na"dediler. "Orhan Veü'yi geti-
remedik, ama bak bu arkadaş
da şair". Bu genç şairin adı Ha-
lim Şefik'ti. Saynur'a. Orhan
Veli'nın imzalı bir kıtabını ge-
tirme sözünü verdi. O gün baş-
layan arkadaşlıklan bir süre
sonra aşkadönüştü. Evlendiler,
ama o kitap sözü asla yerine ge-
tirilmedi.
Aile Halim'e karşı
Hastaneden çıktığında ağabe-
yi yeni evlenmışti. Halım'le
olan ilişkisini ailesi onaylamı-
yordu. Her sokağa çıktığında
eve dönüşü bir tartışmayla nok-
talanıyordu: "Onunla buluştun
yine değil mi?" Yalan söyleme-
ye zorlanmak ve bu baskılar ya-
pısına ters düşüyordu Say-
nur'un. Bunaldı ve evden aynl-
dı.
Arkadaşlannın da karşı çık-
malanna karşın Beyoğlu Nikâh
Dairesi'nin masasına oturduk-
lannda yıl bin dokuz yüz elliy-
di. Fikfet Otyam ve nişanlısı
Ayten'le gitmişlerdi işlemlen
yaptırmaya. Kimseler yoktu tö-
rende.Nikah fotoğraflannı Fik-
ret Otyam çekti.
İkisi de işsizdi. Halim Şe-
fık'in ağabeyi Vahap Güze\-
son'un evine yerleştiler. Baba
gibiydi Vahap. Kayınvalidesi de
onlarla birlikteydi. Çok tatlı bir
kadın. biryorgun savaşçıydı Na-
ciye Hanım. Halim Şefik güm-
rükte bir iş buldu. tşi defter tut-
maktı. onun yapısına çok aykı-
nydı, ama Saynur içindi her şey.
Kendilerine ait bir evleri olma-
lıydı. bunun için de çalışmak zo-
rundaydı. Bu yeni evinde. yatak
odasının bir bölümünü, resim
yapabilmek için kendine ayırdı
Saynur. Ama ona çalışmak için
zaman kalsın diye çabalayan Ir-
fan Hanım yoktu artık. Yataiak-
tı kayınvalidesi.
• "Bir sanatçı bence evlenmemeli" diyor
Saynur Güzelson. Bazen de kendini
suçluyor. Belki de kendisiydi evlilikle
sanatı bir arada götüremeyen. Yine de
ekliyor: "Sanat son derece kıskanç bir
eylem. Eğer kendinizi veremiyorsanız o da
size bir şey vermez."
• Halim Şefik, hiçbir zaman Saynur'a
"resim yapma" demedi. Ancak yapması
için de hiçbir girişimde bulunmadı.
Saynur'un çalışabilmesi için daha sakin bir
hayata, ortama ihtiyacı vardı, bunu
önemsemedi.
Halim Şefik ve Sa\ nur Güzelson aralanndaki sevgiye rağmen oldukça sorunlu bir evlilik yasadılar.
Halim şefik
Cuzelson
kimdir?
1913 yılmda tstanbul'da
doğdu. Dışandan sınavlam
girerek liseyi bitirdi. Gümrük
ve Tekel Bakanlığı emrinde
devlet hizmetinde çalıştı. tlk
şürleri 1945 te Senet-i Fünun-
Uyanış dergisinde çıktı. Sonra
Aile, Varlık, Vatan, Akşam,
Cumhuhyet, Yazko-Edebiyat
dergi ve gazetelerinde yazdı.
Tek kitabı Otopsi 1979 yılmda
vavımlandı. 1990 vıhnda öldü.
Onu gezdiriyor. yemeğini ye-
diriyor. çayını hazırlıyor, sonra
da odasına çekılip tuvalin başı-
na geçiyordu. Tam aradığı ren-
gi yakalamışken bağınyordu
Naciye Hanım: "'Saynur, çayım
nerede?" Yalnızlıktan sıkıldığı
için eve sık sık komşulan çağı-
nyor, onlann yarattığı gürültü-
den Saynur'un rahatsız olabıle-
ceğini düşünmüyordu. Bir süre
dayanabildi bu duruma Saynur.
Birînci yılın sonunda. elîndeki
tuvalı parçaladı. fırçalan kırdı
ve bir daha resim yapmamaya
yemin etti.
Öğretmenlik günleri
Öfkesi Naciye Hanım'a de-
ğil. kendisineydi. Kendi duru-
muna ve çıkısşızlığına. Halim
Şefik'le de aralannda sorunlar
çıkmaya başlamıştı. Bir ara ay-
nlmayı düşündü. Ama ailelerin-
de boşanmak hıç de hoş karşıla-
nır bir tutum değildi. Annesıne
şöyle bir açacak oldu konuyu,
"Hayır" dedi lrfan Hanım. "bir
kez evlendin, dayanacaksın".
O da öğretmenliğe başvurdu
ve Edirne K.ız Öğretmen Oku-
lu'na tayın edıldi. Yatılı bir okul-
du burası. Kocasıyla ya hafta
sonlan buluşuyordu ya da teda-
visi için lstanbul'a geldiğinde.
Öğrencilenne sadece resim de-
ğil, marangozluktan kakmacılı-
ğa el işlerini öğretiyor. sergiler
açıyordu. Üç yıl kaldı Edirne'de.
Istanbul'a döndüğünde bir-
kaç aylık hamileydi. Annesı lr-
fan Hanım'ın yanına yerleştiler.
Dört yıl. kızı Ayşe'yi büyütene
kadar burada kaldı. Sonra yine
kayınvalidesi ve kaymbiraderiy-
le oturmaya başladı. Evlennden
sanatçılareksik olmuyordu. Ad-
nan Veli, Melih CeA'det Anday,
Oktav Rifat sık sık onlardaydı.
Öğretmenliğı sürdüriiyordu
Saynur. Fatih Lısesi. SanyerOr-
taokulu ve diğerleri...
Yırmi altı yıl çalıştıktan son-
ra emekli olduğunda Kadıköy
Lisesi'nin resim öğretmeniydi.
Evinde hiçbir zaman kanepe ol-
tnadı. hiçbir zaman da pınl pınl
bir ev yaratamadı. Bu vüzden de
eleştiriliyor. ama sessiz kalma-
yı yeğliyordu. Insanlan kırmak-
tan korkuyordu, sevmekten de-
ğil. Zamanla onlara karşı tedbir-
li olmayı öğrendi. Halim Şefık,
canı sıkıldı mı işi bırakıyor, so-
nu gelmeyen he\eslerin peşine
düşüyordu. Yük, Saynur'un
üzerindeydi. Fazla mesai yapı-
yor, ek ışler buluyordu. Bunalı-
yor, resim yapmayı özlüyordu,
ama Ayşe vardı. Onun için ça-
lışmak zorundaydı.
Zaman buldukça çok azını
gerçekleştirebildiği eskizleri,
desenleri, kompozisyonlan kü-
çük'deftenne çiziyordu. Resim
yapmayı, şıir yazmak gibi bir
şey sanıyordu Halim Şefik. Onu
baskıya alan yoktu. Saynur'un
resim yapabilmesi içinse haya-
tın dışına çıkması gerekiyordu.
Beyninde. yüreğınde biriktir-
diklerinı tuvale dökebilmek ıçin
yalnız kalmalıydı. Oysa kalaba-
lıktı evleri. Gelenin gidenin ar-
kası kesilmıyordu.
Saynur resme küsüyor
Bir pazar günü, evde kimse-
nin olmamasından yararlanıp
tuvalin başına geçti Saynur.
Uzun zamandır üzerinde çalış-
tığı bir kompozisyondu bu. Bir
saat geçmemıştı ki kapı çalındı.
Bunu diğerlen ızledi, bir anda
yirmi kişi oldular evde. Bin
çarptı, tuval delindi. Bir daha o
resmi eline almadı. Zengın bir
kitaplığı vardı. sanat kıtaplann-
dan oluşan. Parasız kalındıkça
satıldı.
Halim Şefik, hiçbir zamin
Saynur'a "resim yapma" deme-
di. Ancak yapması için de hiç-
bir girişimde bulunmadı. Say-
nur'un çalışabilmesi için daha
sakin bir hayata. ortama ihtiya-
cı vardı, bunu önemsemedi.
Hastaydı ve doktorlar "sanatçı
hastalıgr diyorlardı. Yani mani
depresiftı. Saynur'un resim yap-
tığı defterleri bir yerlere atıyor.
sonra da sanki bulamasın diye
elinden geleni yapıyordu. Eve
geldiğinde Saynur resim yapı-
yorsa. mutlaka karnı acıkmış
oluyordu. "Mutfaktayemekha-
nr" diyordu Saynur, "Yalıuzyi-
yememkiben" diye karşılık ve-
riyordu, "sen de gel".
Arkadaş toplantılannda mut-
laka bir seyler buluyordu Say-
nur'u eleştirecek. Bir toplantı
sırasında Saynur'a bakıp. "Bu
evde benim bir götnlegim bile
ütülenmez"demişti. Sonradan
pişman olacağı bir hareket yap-
mıştı Saynur da. Şikâyet edildi-
ği kadını alıp gardırobun önüne
götünnüş, kapağı açıp göster-
mişti. "Bakın"demişti. "hepsi
ütülü".
Bütün bu yaşananlar Ha-
lim'in hasta olduğu zamanlara
aitti. Bütün hareketliliğine kar-
şın sakin bir ınsan olan, her şe-
yi banş içinde çözmeye çalışan
Saynur ise zaman zaman böyle
çileden çıkıyordu ışte. Bu arada
tek çocuklan Ayşe büyüyordu.
Feneryolu'ndaki o iki oda, bir
salon evde yaşanan hareketlilik
onun çocuk yaşamına uymuyor-
du. Ders çalışacak ortam bula-
madıgından oldukça başansız
bir okul yaşamı vardı. "Hadi
Ayşe" diyordu konuklardan bi-
ri. "bizerakıaldageT.
Saynur bunu engellemeye ça-
lışıyor, ama pek de beceremi-
yordu. Sonunda kitaplan bir ta-
rafa attı Ayşe. Bir yıl Kandilli
Kız Lisesi'ne gönderdi annesi
onu, bu ortamdan uzaklaşsın is-
tedı. Sonuçsuz kaldı bu çaba.
Ayşe, kitaplarlabanşmadı. Ona
göre bütün bu yaşadıklannın
suçlusu annesiydi. Saynur'un
çok yumus,ak olduğunu. bu yu-
muşaklığı yüzünden onlan peri-
şan ettığıni düşünüyordu.
Ayşe de birkaç fakülte bitir-
dikten, evlendikten ve bir çocuk
doğurduktan sonra resmi ve
Akademi'yi seçti. Başanlıydı.
Resimlen beğeniliyor. destek-
leniyordu. Ama o da annesiyle
aynı sonu paylaştı. Sınavlanna
hazırlanırken halk arasında
emes adıyla bilınen multisikle-
roz hastalığına yakalandı. O da
bitiremedi Akademi'yi. Koca-
sından aynldı. kortizon alırken
de sürdürdüğü resmi bir süre
sonra bıraktı.
Bağlar kopuyor
Ayşe'nin bin dokuz yüz sek-
sen dört yılında hastalanmasın-
dan sonra çevTeyle olan bütün
bağlan koptu Halim Şefik ve
Saynur'un. Artık sakin bir or-
tam vardı. ama resim yapacak
duyguyu yakalamak zordu. Bir
ara öylesine bunaldı ki Saynur,
elinde olan bütün resimlen yak-
mak, yok etmek istedi. Halim
Şefik'le diyaloglan kopmuştu,
ama sevgileri sürüyordu. Bu
sevgı yüzünden baska kadınlar
ve başka erkekler hıç giremedi
hayatlanna. Halim Şefik sürek-
li hastaydı ve yakınıyordu: "Bu
kadın bana bakmıyor"
Bir süre sonra şikâyetleri ye-
rinı buldu. Saynur. bin dokuz
yüz seksen dokuz yılının sonla-
nnda felç geçirdi. Dokuz ay
sonra da Halim Şefik öldü.
Bugün, Feneryolu'nda otuz
yılın geçirildiğı, duvarları ko-
nuklann imzalan, dörtlükleri ve
telefon numaralanyla bezeli o
ev yıkıldı. Fotoğraflar, mektup-
lar ve resimler yine yok edil-
mek. yakılmak için bir öfke anı-
nı bekliyor.
Saynur. Ayşe ve Güçlü birlık-
te yaşıyor aynı semtte. başka bir
evde. Artık bir tek isteği var
Saynur Güzelson'un, o da geli-
şi güzel bir yere gömülmek. Ge-
riye dönüp de yaşadıklanna
baktığında. "Bir sanatçı bence
evlenmemeli" diyor, "ikisi bir
arada olmuyor". Bazen de ken-
dini suçluyor. Belki de kendi-
siydi evlilikle sanatı bir arada
götüremeyen. Yine de ekliyor:
"Sanat son derece kıskanç bir
eylem. Eğer kendinizi veremi-
yorsanu o da size bir şey ver-
mez."
Aşkın peşine düşen bir piyanist
"Paris'te az kra edilen eserle-
re aynlan konserde genç. İsviç-
reli piyanist Magdi Rufer, seçti-
ği repertuvar kadar alışümışın
dışında müzikal kalitesiyle dik-
kat çekti. Moeschinger'in ve Ka-
balevsk>'nin sonatlannı sada-
katla yorumladı." Fransa'da ya-
yımlanan Le Guide du Concert
dergisinın yırmi temmuz bin do-
kuz yüz altmış üç tanhli sayı-
sındaydr bu yorum. Ondan on
iki yıl önce istanbul'dayayımla-
nan bir gazete ıse bir konser son-
rasında. "Genç piyanistin Ravel
ve Debussy yorumlan övgüye
değer" diye yazmıştı.
Şimdi bütün bu övgüler, so-
natlar, Ravel, Debussy, Kaba-
levskv, Brahnıs. Liszt yorumla-
n. Gümüşsuyu"nda bırapartma-
nın bodrum katında gizleniyor.
Bir "aşk"ın peşine taîcılıp gelen
ve kırk vılı aşkın süredir Türki-
ye'de yaşayan Magdelena Ru-
fer, bugün bütün bir yaşamını
elinin altında tutanlann sessız-
lığı içinde. Hayatın kenannda
kalmayı yeğhyor. Sabahattin
Eyüboğlu ölelı beri. öğrencile-
rinden başka kimse duyjnuyor
müzığıni. Vazgeçmişliğin isya-
nını taşımıyor. Belki biraz ka-
dercilik, ama o tam da başannın
eşiğindeyken seçtiği yolu bir tek
şeye, "ha\^ıt"a bağlıyor. Hayat
dediği ise Bern'debaşlıyor...
Hayatı müzikle
yakalamak
Fransız Ihtilali ve Helvetic
dönemi eksperi, tarihçi AKred
Rufer'ın. piyano öğrermeni ka-
nsı Lena Rufer, ikinci çocuğu-
nu doğurmak üzereydi. Tarih,
bin dokuz yüz yirmi dört. Ursu-
la'dan sonra bu bebek de kız
doğdu. Adını, "Magdelena"
• Magdelena Rufer, Bern
Konservatuvan' m
bitirdiğinde hâlâ kan ve
barut kokuyordu Avrupa.
Paris'e gidip Ecole Normale
de Musique'de eğitim
görebilmesi için, önce bu
kokunun giderilmesini
bekledi ve sonra Quartien
Latin'de bir oda tuttu
kendine.
• O yıllarda pek çok Türk
sanatçı Quartien Latin'de
kalıyordu; Orhan Veli, Sait
Faik. Avni Arbaş, Can
Yücel... Eyüboğlu da sık sık
onlann ziyaretine gidiyordu.
Bu sırada kırmızı saçlı,
mavi gözlü genç bir kadın
dikkatini çekti. Arkadaşlan,
"O bir piyanist" dediler,
"İsviçreli, Magdi Rufer."
koydular. Çok zengin değillerdi,
orta sınıfa ait bir aile denilebi-
lirdi onlar için. Ama paradan ya-
na bir dertleri de yoktu. Piyano
çalmayı annesinden öğrendi
Magdi. Tek başına çalmaya baş-
ladığında ise henüz dört yaşın-
daydı. Babasının gözdesiydi ve
Alfred Rufer nereye giderse onu
da yanında götürüyordu. Gittiği
yerlerde çaldığı sonatlar, etütler
gösteriyordu ki, bu kız hayatı
ancak müzikle yakalayabilırdı...
Magdi, Bern Konservatuva-
n'nı bitirdiğinde hâlâ kan ve ba-
rut kokuyordu Avrupa. Paris'e
gidip Ecole Normale de Musi-
que'de eğitim görebilmesi için
önce bu koku giderilmeliydi.
Bekledi. Paris'e gittiğınde kent,
hâlâ savaş yaralannı sarmaya
uğraşıyordu. Sanatçılann bir
arada yaşadığı Quartien La-
tin'de bir oda tuttu kendine. Ay-
nı tarihlerde, Türkiye'de. arala-
nnda Sabahattin Eyüboğlu'nun
da bulunduğu kırk kadar öğren-
ci ile öğretmen, Hasanoğlan
Köy Enstitüsü'nden uzaklaştı-
nldı. Eyüboğlu, Paris'e gitti,
kendine bir otelde oda buldu.
Kesişen yoüar
O yıllarda pek çok Türk sa-
natçı Quartien Latin'de kalıyor-
du; Orhan Veii, Sait Faik, Avni
Arbaş. Selim Turan. Can Yö-
cel™ E^boğlu da sık sık onla-
nn ziyaretine gidiyor, ya Türki-
ye 'den gelen son haberler değer-
İendinlıyor ya da edebiyat soh-
betleri yapılıyordu. Bu gidiş ge-
lişler sırasında kırmızı saçlı.
mavı gözlü genç bir kadın dik-
katini çekti. Arkadaşlan. "Obir
piyanist" dediler: "İsviçreli,
Magdi Rufer". Bir süre sonra
Eyüboğlu da Quartien Latin'e
taşındı. Artık her gün görüşü-
yor. biriikte sinemaya, konserle-
re gidiyorlardı. Paris'te bir bu-
çuk yıl kaldı Eyüboğlu. Bu sü-
re içinde Magdi'yle olan arka-
daşlıklan aşka dönüşmüş. bir-
Aleviliğin Sırtında
likte yaşamaya başlamışlardı.
Magdi. onun arkasından iki
kez tstanbul'a geldi. Birkaç haf-
talık ziyaretlerdi bunlar. Ecole
Normale de Musıque'yi bitirdi-
ğinde "Evtenefim" diye yazdı, o
aralar Ankara'da Milli Eğitim' in
kitaplannı tercüme eden Eyü-
boğîu'na. O da "Hayır" diye ya-
nıtladı, "önce bir süre Türki-
ye'de kalmalıstn. Bu ülkede ya-
şayıpyaşavBmavacagını suıama-
hsîn"!
İstanbul'da hazırhk
ikinci gelişinde olmalı, Thil-
da Kemal'le tanıştı Magdi. Erol
Güney'in Büyükada'da tuttugu
evdeydilerarkadaşlanyla. Mag-
di, yine uzun kızıl saçlan, koca-
man mavi gözleriyle dikkat çek-
ti. O odaya girince, yanındaki-
ne dönüp sordu Thilda Kemal:
"Kim bu kadın?" Eyüboğ-
lu'nun sevgilisi olduğunu ve Is-
tanbul'da yaşamayı düşündüğü-
nü söylediler. Ama önce onlara
kalacaklan bir ev bulunmalıy-
dı, bir de Magdi'ye piyano.
Magdi. Paris'e dönünce el birli-
ğiyle bır ev ve piyano aradılar.
Buldular da. Eyüboğlu, Mag-
di'ye. "Gel" diye yazdı, "Ma-
ya'nın üzerinde iki odalı bir ev
buldum". Magdi geldiğinde,
yasanılabilecek kadar eşya yer-
leştirilmişti odalara, bir önceki
gelişinde bütün aramalanna
karşın bir tek yerde gördüğü,
ama küçümsenmeyecek bir fi-
yatı olduğu için alamadıklan pi-
yano da bir köşedeydi. Piyano-
yu ve evi bulan ise Maya Gale-
risi'nin sahibi Adakt Cim-
coz'du.
Yann: Magdi, kariyeri
düşünmüyor
POLTTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
• ••
Koro halinde her ağızdan aynı ses çıkıyordu:
"Biz bu filmi kaçıncı kez görüyonız?"
"Görüyoruz da neden hâlâ oynuyor?"
"Ipler birinin elinde..."
27 Mayıs durup dururken olmadı; 555 K gibi kanlı gös-
teriler sokaklarda başladı, bir başbakan ile iki bakanın
asılmasına kadar uzandı.
"Biz bu filmi kaçıncı kez görüyoruz." Şair, "Bu kaçıncı
bahçe gördüğüm tarûmar" dememiş mi?
Ondan sonra 21 Mayıs'lar, 12 Mart'lar, 12 Eylül'ler gel-
di. 12 Eylül, faşizmin 5 generaliyle tüy diken simgesidir.
Hâlâ onun izlerini taşımıyor muyuz? Panzerier, kanlı ma-
yıslarda göründü. Bakın su, köpek, cop geliyor.
Anarşi ve terör tırmanıyor.
Sanki ihaleye çıktı, birinin üstünde kalacak gibi... Peki
suçlu yok mu?
Herkes kapı kapı bu suçluyu arıyor.
Parlamentoda kurulan komisyon, Başbakan, Içişleri Ba-
kanı, muhalefet partileri, yönetim bu suçlunun peşinde.
Suçlu ya bir yerden çıkacak ya da öteki suçlular gibi ka-
labalığa kanşıp kaybolacak. Gaziosmanpaşa'da patlayan
bomba daha sonra olacaklann işaret fışeği olmasın?
Televizyondan olaylann tartışılmasını izledim, dunma-
dan bir suçlu aranıyordu.
"Suçlu ayağa kalk!.."
Bir türtü suçlular yerinden kımıldamıyordu.
Olaylar çırılçıplak ortadadır. Alevi yurttaşlann gittiği yer-
ler otomatik silahlarla taranıyor. Bölgede oturanlarla po-
lis arasında yer yer çatışmalar oluyor. Karakola başvurup
yardım istiyorlar. Yardım isteyenler kovuluyor. Dilegi dik-
kate alınmıyor. Oysa karakoldakiler yardım isteyenlere sa-
hip çıksalar başında her şey bitecek, çözümlenecek...
Ülkede huzur isteyenler Alevi-Sünni aynmına çok dik-
kat etmek zorundadıriar. Zaten bölmek isteyenler var, bir
de bu bölücülüğü kışkırtmak isteyenler var, ikisini birbiri-
ne karıştıranlar bundan yararlanıyorlar.
Üç büyük gazetenin manşetine bakın, "tuzak" diyorlar.
Hepimiz "tuzak" diyoruz. Ama tuzağın ardındakileri kula-
ğından tutup ortaya çıkaramıyoruz. Birde perdenin ardın-
da bu tuzağı kuranlar olacak; onlan neden ortaya çıkar-
mıyoruz? Tuzak olunca "tuzakçı" olmaz mı?
Elbette olur.
"Su hain tuzağa düşmeyeceğiz!" Peki, düşmeyelim de,
yıllardır neden düşüyoruz? Maraş olaylan, Çorum olayla-
n, benzeri olaylar neden kaynaklandı? Laikliğin güç ka-
zandığı dönemlerde Sünni-Alevi kışkırtıcılığı da hortluyor.
Şeriat, laikliğe karşı gücünü göstenmek zorunluluğu du-
yuyor.
Vaktiyle bu türlü kışkırtmalann adı "komünizm"d\, "ırk-
çılık"t\.
Şimdi terazinin bir kefesınde faşizm var, öteki kefesin-
de "komünizm yok". Faşizm kol geziyor. Komünizmle
denge kuramayınca da Aleviliğin sırtına binıyor. Burdan
bölmek istiyorlar. Irkçılık ve şeriat ortaklan...
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/ Belin yan tarafina ası-
lan eğri Arap kaması. 2/
Madenleri yontmakta
kullanılan çelik araç...
Biranayoldan aynlan yo-
lun başlangıç noktası. 3/
Dilek... Zehır. 4/K.umbü-
yüklüğünde tanecikler-
den oluşan tortul kayaç-
lann genel adı... Eski dil-
de ayak. 5/ Keten dövme-
ye yarayan tokmak. 6/
Yön göstermek için belli
yerlere konulan işaret...
Muzaffer Buyrukçu'nun bir öykü
kitabı. 7/ Bir tür yelkenli ve motor-
lu yanş teknesi... İşaret. 8/ Uzun
konçlu ve kap'alı ayakkabı... Saban
demirinin toprakta bıraktığı iz. 9/
Yuvarlak ve bombeli bir tür şapka...
Tulyum elementinin simgesi.
VUKAR1DAN AŞAĞIYA:
1/Osmanlı ordusunda ücretli olarak
görev yapan bir hizmet sınıfı. 2/ An-
lann çıkardığı bir tür salgı... Kısa
kepenek. 3/ Israil'de bir çöl... Fut-
bolda sayı. 4/ Birparçanm canlı çalınacağını anlatan müzik teri-
mi. 5/Dumanlekesi... Iran yönetim örgütlenmesindeimparator-
luk topraklannda yaşayan kabilelere verilen ad. 6/ Üstünde ha-
mur açılan ya da yemek yenilen tahta. 7/Eskrimde bir karşılaş-
ma türü... Eski Mısır'da güneş tannsı... Terbiyesiz kimse. 8/ Biî-
ginin gözlem. deneme ya da duyulur yoluyla elde edilebileceği-
ni ileri süren öğretı. 9/ îki borunun birbinne bırleştirildiği yer...
En çok, en büyük.
ILAN
T.C.
MUĞLA ÎCRA DAİRESt
İLAMSIZ TAKİPLERDE
ÖDEME EMRİNİN İLANEN TEBLİĞİ
DosyaNo: 1994/3188
1- Alacaklı ve varsa vekilinin adı, soyadı ve ikametgâhı:
Türk Ticaret Bankası A.Ş.
2- Borçlunun ve varsa kanuni temsilcisinin adı, soyadı ve
ikematgâhı: Av. Nevzat Sançoban, Muğla
3- Alacağın Türk parasıyla tutan. faiz miktan ve işlemeye
başladığı tarih: Alacak 32.086.695 TL
Faiz: 14.037.929 TL
BSMV 842.275 TL
Gidervergisi-801.896 TL
Iht. Mas. 149.200 TL
Toplam 47.817.995 TL alacağın takip tarihinden itibaren
işleyecek %375 temerrüt faizi). BSMV (faizini %6'sı) gıder
vergisi (faizin %5 'i) icra masraflan ve vekalet ücretinin tahsili
talebidir.
4- Senet ve tarihi ve senet yoksa borcun sebebi:
5- Bir terekeye karşı yapılan takiplerde mirasçılann adı,
soyadı, şöhret ve ikametğâhlan: 25.06.1993 tarih, 38429-7'1
nolu genel kredi taahhütnamesi.
Işbu ödeme emrinin ilan tarihinden itibaren borcu ve takip
masraflannı yirmi iki gün içinde ödemeniz (teminatı
vermeniz), borcun tamamına veya bir kısmına veya
alacaklmın takibat icrası hakkına dair bir itirazmız varsa,
senet altındaki imza size ait değilse, yine bu yirmi iki gün
içinde aynca ve açıkça bildirmeniz. aksi halde icra takibınde
bu senedin sizden sadır olmuş sayılacağı. imzayı reddettiğiniz
takdirde de mercıi önünde yapılacak duruşmada hazır
bulunmanız, buna uymazsanız vaki itirazınızın muvakkaten
kaldınlacağı senet veya borca itirazınızı yazılı veya sözlü
olarak icra daıresine yirmi iki gün içinde bildirmediğiniz
takdirde aynı müddet içinde, 74. madde gereğince mal
beyanında bulunmanız, aksi takdirde hapisle tazyik
olunacağınız, hiç mal beyanında bulunmaz veya aykırı
beyanda bulunursanız hapisle cezalandınlacağınız, borç
ödemez veya itiraz edilmezse cebri icraya devam edileceği,
tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen ihtarolunur. 14.2.1995
Basm: 12023