28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 MART 1995 ÇARŞAMBA 10 DİZtYAZI Evlendikten sonra resimden uzaklaşan Saynur Güzelson'a göre ikisi bir arada olmuyor: Evliüksamtı engdMyAkademideki olaydan sonra öfkeyle çıktı odadan Saynur. Bir dahadaokula uğramadı. Buara- da, Bedri Rahmi'ye de iletilmiş- ti olanlar. O, "Bananebirögren- cinin pantolon gjymesinden'" de- di, "biz resim yapıyoruz". Yine de diğer öğrencıleriyle haber yolladi Saynur'a, "Bu kadar bü- yütme, gel de resmini bitir". Okul yönetimine geri adım at- mak düştü. "Ziyanı yok" denil- di, "pantolonla gebin." O da pantolonla gittı okula, bir daha da onu ayağından çıkarmadı. Resimlerinde ışıktan ve renk- ten etkilendi en çok. Günün de- ğişik zamanlannda yakalamaya çalışıyorduışığı Evlerininyakı- nındaki bostanı sabah. öğle, ak- şam, gece resimledi. Vermek is- tediği rengi bulamadığı zaman- larda bunaldı, ama vazgeçmedi. Evlerinin tam karşısında bir çeşme vardı. Mahalleli. suyunu bu çeşmeden taşırdı evlerine. Salt o duyguyu yakalamak için o da eline bir kova alıp çeşme başına koşardi. Evdekiler öfke- lenirdi, "Senin değU" derlerdi. "buerkeklerinişi." Dinlemezdi. Sonra bu çeşme başını tuvale döktü. Akademi'nin yıl sonu sergısine de bu resimle katıldı. 'Belki de sosyalisf Müdür Burhan Toprak, ya- nında Bedri Rahmi'yle gezdı sergiyi. Sıra Saynur'un resmıne geldiğinde şaskınlıkla durdu "Bu resim"dedi. Toprak. "sos- yal içerikli. Belki bir sosyalist" Güldü Bedn Rahmi, ressamını çağırmayı önerdi Çağırdılar. Toprak. karşısında Saynur"u gö- rünce daha da şaşırdı. Ama bir tûrlü sosyalistliği yakıştırama- dı bu uçan öğrenciye. Hiçbir partiye kayıtlı değildi Saynur. ama sosyalıst olduğu söylenebilirdi. Tek partıli dö- nemde, özgürlük ıçin, demok- rasi için Demokrat Parti'nin ka- zanmasını ıstemiş. bu uğurda uğraşı vermişti. Kazanmıştı da Demokrat Parti. Bu. Saynur'un ilk oy verişiydi. Ama iki yıl son- ra ne olduğunu göstermişti bu "özgürlük umudu" parti. Ver- diği oy. yaşamı boyunca piş- manlık duydugu hatalarından biri olarak yeraklı antlanndar- Birirme sınavlanna hazırla- nırken hastalandı. Tüberküloz tanısı konuldu Çalışma odası- nın havasızlığı, boya kokusu et- kiliydi hastalıgında. Fırçayı bı- rakıp Validebağ Sanatoryu- mu'na yattı. Uzun sürdü tedavi- si. Tam iyileşemeden zatürreeye yakalandı. Ciğerlennde küçük bırdelik açıldı. Kapanması yıl- lar aldı. Çocukluğundan ağır hastalıklara teşneydi Saynur, ama tam da bitirme sınavi önce- sindeki bu hastalık daha da yıp- rattı onu. Resmini şiirle beslı- yordu. En çok da Orhan Veli hayranıydı. Kardeşi Adnan Ve- li lise yıllanndan arkadaşıydı, ama onu tanımamıştı. Bu hay- ranlığın altında bıraz da söze dökülmemiş aşk vardı kı. arka- daş.lanna. "Ahbirtanısamonu" dıyordu. Bir gün arkadaşları, genç bir adamla geldiler yanına. "Sa- na"dediler. "Orhan Veü'yi geti- remedik, ama bak bu arkadaş da şair". Bu genç şairin adı Ha- lim Şefik'ti. Saynur'a. Orhan Veli'nın imzalı bir kıtabını ge- tirme sözünü verdi. O gün baş- layan arkadaşlıklan bir süre sonra aşkadönüştü. Evlendiler, ama o kitap sözü asla yerine ge- tirilmedi. Aile Halim'e karşı Hastaneden çıktığında ağabe- yi yeni evlenmışti. Halım'le olan ilişkisini ailesi onaylamı- yordu. Her sokağa çıktığında eve dönüşü bir tartışmayla nok- talanıyordu: "Onunla buluştun yine değil mi?" Yalan söyleme- ye zorlanmak ve bu baskılar ya- pısına ters düşüyordu Say- nur'un. Bunaldı ve evden aynl- dı. Arkadaşlannın da karşı çık- malanna karşın Beyoğlu Nikâh Dairesi'nin masasına oturduk- lannda yıl bin dokuz yüz elliy- di. Fikfet Otyam ve nişanlısı Ayten'le gitmişlerdi işlemlen yaptırmaya. Kimseler yoktu tö- rende.Nikah fotoğraflannı Fik- ret Otyam çekti. İkisi de işsizdi. Halim Şe- fık'in ağabeyi Vahap Güze\- son'un evine yerleştiler. Baba gibiydi Vahap. Kayınvalidesi de onlarla birlikteydi. Çok tatlı bir kadın. biryorgun savaşçıydı Na- ciye Hanım. Halim Şefik güm- rükte bir iş buldu. tşi defter tut- maktı. onun yapısına çok aykı- nydı, ama Saynur içindi her şey. Kendilerine ait bir evleri olma- lıydı. bunun için de çalışmak zo- rundaydı. Bu yeni evinde. yatak odasının bir bölümünü, resim yapabilmek için kendine ayırdı Saynur. Ama ona çalışmak için zaman kalsın diye çabalayan Ir- fan Hanım yoktu artık. Yataiak- tı kayınvalidesi. • "Bir sanatçı bence evlenmemeli" diyor Saynur Güzelson. Bazen de kendini suçluyor. Belki de kendisiydi evlilikle sanatı bir arada götüremeyen. Yine de ekliyor: "Sanat son derece kıskanç bir eylem. Eğer kendinizi veremiyorsanız o da size bir şey vermez." • Halim Şefik, hiçbir zaman Saynur'a "resim yapma" demedi. Ancak yapması için de hiçbir girişimde bulunmadı. Saynur'un çalışabilmesi için daha sakin bir hayata, ortama ihtiyacı vardı, bunu önemsemedi. Halim Şefik ve Sa\ nur Güzelson aralanndaki sevgiye rağmen oldukça sorunlu bir evlilik yasadılar. Halim şefik Cuzelson kimdir? 1913 yılmda tstanbul'da doğdu. Dışandan sınavlam girerek liseyi bitirdi. Gümrük ve Tekel Bakanlığı emrinde devlet hizmetinde çalıştı. tlk şürleri 1945 te Senet-i Fünun- Uyanış dergisinde çıktı. Sonra Aile, Varlık, Vatan, Akşam, Cumhuhyet, Yazko-Edebiyat dergi ve gazetelerinde yazdı. Tek kitabı Otopsi 1979 yılmda vavımlandı. 1990 vıhnda öldü. Onu gezdiriyor. yemeğini ye- diriyor. çayını hazırlıyor, sonra da odasına çekılip tuvalin başı- na geçiyordu. Tam aradığı ren- gi yakalamışken bağınyordu Naciye Hanım: "'Saynur, çayım nerede?" Yalnızlıktan sıkıldığı için eve sık sık komşulan çağı- nyor, onlann yarattığı gürültü- den Saynur'un rahatsız olabıle- ceğini düşünmüyordu. Bir süre dayanabildi bu duruma Saynur. Birînci yılın sonunda. elîndeki tuvalı parçaladı. fırçalan kırdı ve bir daha resim yapmamaya yemin etti. Öğretmenlik günleri Öfkesi Naciye Hanım'a de- ğil. kendisineydi. Kendi duru- muna ve çıkısşızlığına. Halim Şefik'le de aralannda sorunlar çıkmaya başlamıştı. Bir ara ay- nlmayı düşündü. Ama ailelerin- de boşanmak hıç de hoş karşıla- nır bir tutum değildi. Annesıne şöyle bir açacak oldu konuyu, "Hayır" dedi lrfan Hanım. "bir kez evlendin, dayanacaksın". O da öğretmenliğe başvurdu ve Edirne K.ız Öğretmen Oku- lu'na tayın edıldi. Yatılı bir okul- du burası. Kocasıyla ya hafta sonlan buluşuyordu ya da teda- visi için lstanbul'a geldiğinde. Öğrencilenne sadece resim de- ğil, marangozluktan kakmacılı- ğa el işlerini öğretiyor. sergiler açıyordu. Üç yıl kaldı Edirne'de. Istanbul'a döndüğünde bir- kaç aylık hamileydi. Annesı lr- fan Hanım'ın yanına yerleştiler. Dört yıl. kızı Ayşe'yi büyütene kadar burada kaldı. Sonra yine kayınvalidesi ve kaymbiraderiy- le oturmaya başladı. Evlennden sanatçılareksik olmuyordu. Ad- nan Veli, Melih CeA'det Anday, Oktav Rifat sık sık onlardaydı. Öğretmenliğı sürdüriiyordu Saynur. Fatih Lısesi. SanyerOr- taokulu ve diğerleri... Yırmi altı yıl çalıştıktan son- ra emekli olduğunda Kadıköy Lisesi'nin resim öğretmeniydi. Evinde hiçbir zaman kanepe ol- tnadı. hiçbir zaman da pınl pınl bir ev yaratamadı. Bu vüzden de eleştiriliyor. ama sessiz kalma- yı yeğliyordu. Insanlan kırmak- tan korkuyordu, sevmekten de- ğil. Zamanla onlara karşı tedbir- li olmayı öğrendi. Halim Şefık, canı sıkıldı mı işi bırakıyor, so- nu gelmeyen he\eslerin peşine düşüyordu. Yük, Saynur'un üzerindeydi. Fazla mesai yapı- yor, ek ışler buluyordu. Bunalı- yor, resim yapmayı özlüyordu, ama Ayşe vardı. Onun için ça- lışmak zorundaydı. Zaman buldukça çok azını gerçekleştirebildiği eskizleri, desenleri, kompozisyonlan kü- çük'deftenne çiziyordu. Resim yapmayı, şıir yazmak gibi bir şey sanıyordu Halim Şefik. Onu baskıya alan yoktu. Saynur'un resim yapabilmesi içinse haya- tın dışına çıkması gerekiyordu. Beyninde. yüreğınde biriktir- diklerinı tuvale dökebilmek ıçin yalnız kalmalıydı. Oysa kalaba- lıktı evleri. Gelenin gidenin ar- kası kesilmıyordu. Saynur resme küsüyor Bir pazar günü, evde kimse- nin olmamasından yararlanıp tuvalin başına geçti Saynur. Uzun zamandır üzerinde çalış- tığı bir kompozisyondu bu. Bir saat geçmemıştı ki kapı çalındı. Bunu diğerlen ızledi, bir anda yirmi kişi oldular evde. Bin çarptı, tuval delindi. Bir daha o resmi eline almadı. Zengın bir kitaplığı vardı. sanat kıtaplann- dan oluşan. Parasız kalındıkça satıldı. Halim Şefik, hiçbir zamin Saynur'a "resim yapma" deme- di. Ancak yapması için de hiç- bir girişimde bulunmadı. Say- nur'un çalışabilmesi için daha sakin bir hayata. ortama ihtiya- cı vardı, bunu önemsemedi. Hastaydı ve doktorlar "sanatçı hastalıgr diyorlardı. Yani mani depresiftı. Saynur'un resim yap- tığı defterleri bir yerlere atıyor. sonra da sanki bulamasın diye elinden geleni yapıyordu. Eve geldiğinde Saynur resim yapı- yorsa. mutlaka karnı acıkmış oluyordu. "Mutfaktayemekha- nr" diyordu Saynur, "Yalıuzyi- yememkiben" diye karşılık ve- riyordu, "sen de gel". Arkadaş toplantılannda mut- laka bir seyler buluyordu Say- nur'u eleştirecek. Bir toplantı sırasında Saynur'a bakıp. "Bu evde benim bir götnlegim bile ütülenmez"demişti. Sonradan pişman olacağı bir hareket yap- mıştı Saynur da. Şikâyet edildi- ği kadını alıp gardırobun önüne götünnüş, kapağı açıp göster- mişti. "Bakın"demişti. "hepsi ütülü". Bütün bu yaşananlar Ha- lim'in hasta olduğu zamanlara aitti. Bütün hareketliliğine kar- şın sakin bir ınsan olan, her şe- yi banş içinde çözmeye çalışan Saynur ise zaman zaman böyle çileden çıkıyordu ışte. Bu arada tek çocuklan Ayşe büyüyordu. Feneryolu'ndaki o iki oda, bir salon evde yaşanan hareketlilik onun çocuk yaşamına uymuyor- du. Ders çalışacak ortam bula- madıgından oldukça başansız bir okul yaşamı vardı. "Hadi Ayşe" diyordu konuklardan bi- ri. "bizerakıaldageT. Saynur bunu engellemeye ça- lışıyor, ama pek de beceremi- yordu. Sonunda kitaplan bir ta- rafa attı Ayşe. Bir yıl Kandilli Kız Lisesi'ne gönderdi annesi onu, bu ortamdan uzaklaşsın is- tedı. Sonuçsuz kaldı bu çaba. Ayşe, kitaplarlabanşmadı. Ona göre bütün bu yaşadıklannın suçlusu annesiydi. Saynur'un çok yumus,ak olduğunu. bu yu- muşaklığı yüzünden onlan peri- şan ettığıni düşünüyordu. Ayşe de birkaç fakülte bitir- dikten, evlendikten ve bir çocuk doğurduktan sonra resmi ve Akademi'yi seçti. Başanlıydı. Resimlen beğeniliyor. destek- leniyordu. Ama o da annesiyle aynı sonu paylaştı. Sınavlanna hazırlanırken halk arasında emes adıyla bilınen multisikle- roz hastalığına yakalandı. O da bitiremedi Akademi'yi. Koca- sından aynldı. kortizon alırken de sürdürdüğü resmi bir süre sonra bıraktı. Bağlar kopuyor Ayşe'nin bin dokuz yüz sek- sen dört yılında hastalanmasın- dan sonra çevTeyle olan bütün bağlan koptu Halim Şefik ve Saynur'un. Artık sakin bir or- tam vardı. ama resim yapacak duyguyu yakalamak zordu. Bir ara öylesine bunaldı ki Saynur, elinde olan bütün resimlen yak- mak, yok etmek istedi. Halim Şefik'le diyaloglan kopmuştu, ama sevgileri sürüyordu. Bu sevgı yüzünden baska kadınlar ve başka erkekler hıç giremedi hayatlanna. Halim Şefik sürek- li hastaydı ve yakınıyordu: "Bu kadın bana bakmıyor" Bir süre sonra şikâyetleri ye- rinı buldu. Saynur. bin dokuz yüz seksen dokuz yılının sonla- nnda felç geçirdi. Dokuz ay sonra da Halim Şefik öldü. Bugün, Feneryolu'nda otuz yılın geçirildiğı, duvarları ko- nuklann imzalan, dörtlükleri ve telefon numaralanyla bezeli o ev yıkıldı. Fotoğraflar, mektup- lar ve resimler yine yok edil- mek. yakılmak için bir öfke anı- nı bekliyor. Saynur. Ayşe ve Güçlü birlık- te yaşıyor aynı semtte. başka bir evde. Artık bir tek isteği var Saynur Güzelson'un, o da geli- şi güzel bir yere gömülmek. Ge- riye dönüp de yaşadıklanna baktığında. "Bir sanatçı bence evlenmemeli" diyor, "ikisi bir arada olmuyor". Bazen de ken- dini suçluyor. Belki de kendi- siydi evlilikle sanatı bir arada götüremeyen. Yine de ekliyor: "Sanat son derece kıskanç bir eylem. Eğer kendinizi veremi- yorsanu o da size bir şey ver- mez." Aşkın peşine düşen bir piyanist "Paris'te az kra edilen eserle- re aynlan konserde genç. İsviç- reli piyanist Magdi Rufer, seçti- ği repertuvar kadar alışümışın dışında müzikal kalitesiyle dik- kat çekti. Moeschinger'in ve Ka- balevsk>'nin sonatlannı sada- katla yorumladı." Fransa'da ya- yımlanan Le Guide du Concert dergisinın yırmi temmuz bin do- kuz yüz altmış üç tanhli sayı- sındaydr bu yorum. Ondan on iki yıl önce istanbul'dayayımla- nan bir gazete ıse bir konser son- rasında. "Genç piyanistin Ravel ve Debussy yorumlan övgüye değer" diye yazmıştı. Şimdi bütün bu övgüler, so- natlar, Ravel, Debussy, Kaba- levskv, Brahnıs. Liszt yorumla- n. Gümüşsuyu"nda bırapartma- nın bodrum katında gizleniyor. Bir "aşk"ın peşine taîcılıp gelen ve kırk vılı aşkın süredir Türki- ye'de yaşayan Magdelena Ru- fer, bugün bütün bir yaşamını elinin altında tutanlann sessız- lığı içinde. Hayatın kenannda kalmayı yeğhyor. Sabahattin Eyüboğlu ölelı beri. öğrencile- rinden başka kimse duyjnuyor müzığıni. Vazgeçmişliğin isya- nını taşımıyor. Belki biraz ka- dercilik, ama o tam da başannın eşiğindeyken seçtiği yolu bir tek şeye, "ha\^ıt"a bağlıyor. Hayat dediği ise Bern'debaşlıyor... Hayatı müzikle yakalamak Fransız Ihtilali ve Helvetic dönemi eksperi, tarihçi AKred Rufer'ın. piyano öğrermeni ka- nsı Lena Rufer, ikinci çocuğu- nu doğurmak üzereydi. Tarih, bin dokuz yüz yirmi dört. Ursu- la'dan sonra bu bebek de kız doğdu. Adını, "Magdelena" • Magdelena Rufer, Bern Konservatuvan' m bitirdiğinde hâlâ kan ve barut kokuyordu Avrupa. Paris'e gidip Ecole Normale de Musique'de eğitim görebilmesi için, önce bu kokunun giderilmesini bekledi ve sonra Quartien Latin'de bir oda tuttu kendine. • O yıllarda pek çok Türk sanatçı Quartien Latin'de kalıyordu; Orhan Veli, Sait Faik. Avni Arbaş, Can Yücel... Eyüboğlu da sık sık onlann ziyaretine gidiyordu. Bu sırada kırmızı saçlı, mavi gözlü genç bir kadın dikkatini çekti. Arkadaşlan, "O bir piyanist" dediler, "İsviçreli, Magdi Rufer." koydular. Çok zengin değillerdi, orta sınıfa ait bir aile denilebi- lirdi onlar için. Ama paradan ya- na bir dertleri de yoktu. Piyano çalmayı annesinden öğrendi Magdi. Tek başına çalmaya baş- ladığında ise henüz dört yaşın- daydı. Babasının gözdesiydi ve Alfred Rufer nereye giderse onu da yanında götürüyordu. Gittiği yerlerde çaldığı sonatlar, etütler gösteriyordu ki, bu kız hayatı ancak müzikle yakalayabilırdı... Magdi, Bern Konservatuva- n'nı bitirdiğinde hâlâ kan ve ba- rut kokuyordu Avrupa. Paris'e gidip Ecole Normale de Musi- que'de eğitim görebilmesi için önce bu koku giderilmeliydi. Bekledi. Paris'e gittiğınde kent, hâlâ savaş yaralannı sarmaya uğraşıyordu. Sanatçılann bir arada yaşadığı Quartien La- tin'de bir oda tuttu kendine. Ay- nı tarihlerde, Türkiye'de. arala- nnda Sabahattin Eyüboğlu'nun da bulunduğu kırk kadar öğren- ci ile öğretmen, Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nden uzaklaştı- nldı. Eyüboğlu, Paris'e gitti, kendine bir otelde oda buldu. Kesişen yoüar O yıllarda pek çok Türk sa- natçı Quartien Latin'de kalıyor- du; Orhan Veii, Sait Faik, Avni Arbaş. Selim Turan. Can Yö- cel™ E^boğlu da sık sık onla- nn ziyaretine gidiyor, ya Türki- ye 'den gelen son haberler değer- İendinlıyor ya da edebiyat soh- betleri yapılıyordu. Bu gidiş ge- lişler sırasında kırmızı saçlı. mavı gözlü genç bir kadın dik- katini çekti. Arkadaşlan. "Obir piyanist" dediler: "İsviçreli, Magdi Rufer". Bir süre sonra Eyüboğlu da Quartien Latin'e taşındı. Artık her gün görüşü- yor. biriikte sinemaya, konserle- re gidiyorlardı. Paris'te bir bu- çuk yıl kaldı Eyüboğlu. Bu sü- re içinde Magdi'yle olan arka- daşlıklan aşka dönüşmüş. bir- Aleviliğin Sırtında likte yaşamaya başlamışlardı. Magdi. onun arkasından iki kez tstanbul'a geldi. Birkaç haf- talık ziyaretlerdi bunlar. Ecole Normale de Musıque'yi bitirdi- ğinde "Evtenefim" diye yazdı, o aralar Ankara'da Milli Eğitim' in kitaplannı tercüme eden Eyü- boğîu'na. O da "Hayır" diye ya- nıtladı, "önce bir süre Türki- ye'de kalmalıstn. Bu ülkede ya- şayıpyaşavBmavacagını suıama- hsîn"! İstanbul'da hazırhk ikinci gelişinde olmalı, Thil- da Kemal'le tanıştı Magdi. Erol Güney'in Büyükada'da tuttugu evdeydilerarkadaşlanyla. Mag- di, yine uzun kızıl saçlan, koca- man mavi gözleriyle dikkat çek- ti. O odaya girince, yanındaki- ne dönüp sordu Thilda Kemal: "Kim bu kadın?" Eyüboğ- lu'nun sevgilisi olduğunu ve Is- tanbul'da yaşamayı düşündüğü- nü söylediler. Ama önce onlara kalacaklan bir ev bulunmalıy- dı, bir de Magdi'ye piyano. Magdi. Paris'e dönünce el birli- ğiyle bır ev ve piyano aradılar. Buldular da. Eyüboğlu, Mag- di'ye. "Gel" diye yazdı, "Ma- ya'nın üzerinde iki odalı bir ev buldum". Magdi geldiğinde, yasanılabilecek kadar eşya yer- leştirilmişti odalara, bir önceki gelişinde bütün aramalanna karşın bir tek yerde gördüğü, ama küçümsenmeyecek bir fi- yatı olduğu için alamadıklan pi- yano da bir köşedeydi. Piyano- yu ve evi bulan ise Maya Gale- risi'nin sahibi Adakt Cim- coz'du. Yann: Magdi, kariyeri düşünmüyor POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL • •• Koro halinde her ağızdan aynı ses çıkıyordu: "Biz bu filmi kaçıncı kez görüyonız?" "Görüyoruz da neden hâlâ oynuyor?" "Ipler birinin elinde..." 27 Mayıs durup dururken olmadı; 555 K gibi kanlı gös- teriler sokaklarda başladı, bir başbakan ile iki bakanın asılmasına kadar uzandı. "Biz bu filmi kaçıncı kez görüyoruz." Şair, "Bu kaçıncı bahçe gördüğüm tarûmar" dememiş mi? Ondan sonra 21 Mayıs'lar, 12 Mart'lar, 12 Eylül'ler gel- di. 12 Eylül, faşizmin 5 generaliyle tüy diken simgesidir. Hâlâ onun izlerini taşımıyor muyuz? Panzerier, kanlı ma- yıslarda göründü. Bakın su, köpek, cop geliyor. Anarşi ve terör tırmanıyor. Sanki ihaleye çıktı, birinin üstünde kalacak gibi... Peki suçlu yok mu? Herkes kapı kapı bu suçluyu arıyor. Parlamentoda kurulan komisyon, Başbakan, Içişleri Ba- kanı, muhalefet partileri, yönetim bu suçlunun peşinde. Suçlu ya bir yerden çıkacak ya da öteki suçlular gibi ka- labalığa kanşıp kaybolacak. Gaziosmanpaşa'da patlayan bomba daha sonra olacaklann işaret fışeği olmasın? Televizyondan olaylann tartışılmasını izledim, dunma- dan bir suçlu aranıyordu. "Suçlu ayağa kalk!.." Bir türtü suçlular yerinden kımıldamıyordu. Olaylar çırılçıplak ortadadır. Alevi yurttaşlann gittiği yer- ler otomatik silahlarla taranıyor. Bölgede oturanlarla po- lis arasında yer yer çatışmalar oluyor. Karakola başvurup yardım istiyorlar. Yardım isteyenler kovuluyor. Dilegi dik- kate alınmıyor. Oysa karakoldakiler yardım isteyenlere sa- hip çıksalar başında her şey bitecek, çözümlenecek... Ülkede huzur isteyenler Alevi-Sünni aynmına çok dik- kat etmek zorundadıriar. Zaten bölmek isteyenler var, bir de bu bölücülüğü kışkırtmak isteyenler var, ikisini birbiri- ne karıştıranlar bundan yararlanıyorlar. Üç büyük gazetenin manşetine bakın, "tuzak" diyorlar. Hepimiz "tuzak" diyoruz. Ama tuzağın ardındakileri kula- ğından tutup ortaya çıkaramıyoruz. Birde perdenin ardın- da bu tuzağı kuranlar olacak; onlan neden ortaya çıkar- mıyoruz? Tuzak olunca "tuzakçı" olmaz mı? Elbette olur. "Su hain tuzağa düşmeyeceğiz!" Peki, düşmeyelim de, yıllardır neden düşüyoruz? Maraş olaylan, Çorum olayla- n, benzeri olaylar neden kaynaklandı? Laikliğin güç ka- zandığı dönemlerde Sünni-Alevi kışkırtıcılığı da hortluyor. Şeriat, laikliğe karşı gücünü göstenmek zorunluluğu du- yuyor. Vaktiyle bu türlü kışkırtmalann adı "komünizm"d\, "ırk- çılık"t\. Şimdi terazinin bir kefesınde faşizm var, öteki kefesin- de "komünizm yok". Faşizm kol geziyor. Komünizmle denge kuramayınca da Aleviliğin sırtına binıyor. Burdan bölmek istiyorlar. Irkçılık ve şeriat ortaklan... BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Belin yan tarafina ası- lan eğri Arap kaması. 2/ Madenleri yontmakta kullanılan çelik araç... Biranayoldan aynlan yo- lun başlangıç noktası. 3/ Dilek... Zehır. 4/K.umbü- yüklüğünde tanecikler- den oluşan tortul kayaç- lann genel adı... Eski dil- de ayak. 5/ Keten dövme- ye yarayan tokmak. 6/ Yön göstermek için belli yerlere konulan işaret... Muzaffer Buyrukçu'nun bir öykü kitabı. 7/ Bir tür yelkenli ve motor- lu yanş teknesi... İşaret. 8/ Uzun konçlu ve kap'alı ayakkabı... Saban demirinin toprakta bıraktığı iz. 9/ Yuvarlak ve bombeli bir tür şapka... Tulyum elementinin simgesi. VUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/Osmanlı ordusunda ücretli olarak görev yapan bir hizmet sınıfı. 2/ An- lann çıkardığı bir tür salgı... Kısa kepenek. 3/ Israil'de bir çöl... Fut- bolda sayı. 4/ Birparçanm canlı çalınacağını anlatan müzik teri- mi. 5/Dumanlekesi... Iran yönetim örgütlenmesindeimparator- luk topraklannda yaşayan kabilelere verilen ad. 6/ Üstünde ha- mur açılan ya da yemek yenilen tahta. 7/Eskrimde bir karşılaş- ma türü... Eski Mısır'da güneş tannsı... Terbiyesiz kimse. 8/ Biî- ginin gözlem. deneme ya da duyulur yoluyla elde edilebileceği- ni ileri süren öğretı. 9/ îki borunun birbinne bırleştirildiği yer... En çok, en büyük. ILAN T.C. MUĞLA ÎCRA DAİRESt İLAMSIZ TAKİPLERDE ÖDEME EMRİNİN İLANEN TEBLİĞİ DosyaNo: 1994/3188 1- Alacaklı ve varsa vekilinin adı, soyadı ve ikametgâhı: Türk Ticaret Bankası A.Ş. 2- Borçlunun ve varsa kanuni temsilcisinin adı, soyadı ve ikematgâhı: Av. Nevzat Sançoban, Muğla 3- Alacağın Türk parasıyla tutan. faiz miktan ve işlemeye başladığı tarih: Alacak 32.086.695 TL Faiz: 14.037.929 TL BSMV 842.275 TL Gidervergisi-801.896 TL Iht. Mas. 149.200 TL Toplam 47.817.995 TL alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek %375 temerrüt faizi). BSMV (faizini %6'sı) gıder vergisi (faizin %5 'i) icra masraflan ve vekalet ücretinin tahsili talebidir. 4- Senet ve tarihi ve senet yoksa borcun sebebi: 5- Bir terekeye karşı yapılan takiplerde mirasçılann adı, soyadı, şöhret ve ikametğâhlan: 25.06.1993 tarih, 38429-7'1 nolu genel kredi taahhütnamesi. Işbu ödeme emrinin ilan tarihinden itibaren borcu ve takip masraflannı yirmi iki gün içinde ödemeniz (teminatı vermeniz), borcun tamamına veya bir kısmına veya alacaklmın takibat icrası hakkına dair bir itirazmız varsa, senet altındaki imza size ait değilse, yine bu yirmi iki gün içinde aynca ve açıkça bildirmeniz. aksi halde icra takibınde bu senedin sizden sadır olmuş sayılacağı. imzayı reddettiğiniz takdirde de mercıi önünde yapılacak duruşmada hazır bulunmanız, buna uymazsanız vaki itirazınızın muvakkaten kaldınlacağı senet veya borca itirazınızı yazılı veya sözlü olarak icra daıresine yirmi iki gün içinde bildirmediğiniz takdirde aynı müddet içinde, 74. madde gereğince mal beyanında bulunmanız, aksi takdirde hapisle tazyik olunacağınız, hiç mal beyanında bulunmaz veya aykırı beyanda bulunursanız hapisle cezalandınlacağınız, borç ödemez veya itiraz edilmezse cebri icraya devam edileceği, tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen ihtarolunur. 14.2.1995 Basm: 12023
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle