Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
12
CUMHURJYET
DİZİYAZI
16HA2İRAN1992SAL
SaitFaik, KÖprüadlışiirine, "İnsanlarköprüdengeçmediğizaman/Acabaköprüdüşünürmü?"diyebaşlar
Köprü SaitFaik'i düşünür mü?
EDEBİYATIMIZDA
GALATA KÖPRÜSÜ
REFİK DURBAŞ
Orhan Kemal'den Muzaffer Buyrukçu'ya, Tahsin Yücel'den Feride
Çiçekoğlu'na, İstanbul üzerine kim ne yazmışsa Galata Köprüsü'nden bir iz,
bir esinti bulmak mümkün. Orhan Veli'den Erdal Alova'ya birçok şair ise
Galata Köprüsü üzerine şiirini cilalamış. Kimi, şairOrhan Veli ve Sait Faik
gibi doğrudan "Köprü"yü anlatmışlar.
Demir Özlü ise Oktay Akbal'ı ka-
nıtlarcasına 199I yılında yayımlanan
"Bir Yaz Mevsimi Romansı" adlı ya-
pıtında Galata Köprüsü'nden şöyle
söz ediyor
Tramvaytann İstanbuTu
"Tramvaylara binip 1940 yılınınsa-
kin İstanbulu'nda, o eski kentin bütün
caddelerini aşarak, Galata Köprüsü'-
ne inerek, sonra da gölgeleri sokağı
loşlaşüran yüksek yaptlann bulundu-
ğu Bankalar Caddesi'nden Şişhane'ye
çıkarak... Uzun bir yolculukla o dö-
nemde sadece bağ evlerinin bulundu-
ğu Mecidiyeköy'de bir akrabayı ziya-
retegiderdmiz."
Nostalji mi bütün bunlar? Nostalji
bence kartpostallarda. Köprüyü köp-
rü olarak gösteren fotoğraflarda. Oy-
sa Köprü'nün gcrçek tarihi "yazf'nın
gizli dehlizlerinde...
Füruzan da bu "gizli dehliz"lere fe-
nerini tutanlardan. O, daha yakın bir
tarihini yaayor Köprü'nün. Köprü'-
nün Sirkeci ayağını...
"Herkes bekleyenine gidiyordu" di-
yor Füruzan, Köprü de gelecegine...
Okuyalım:
"Cevahir, Istanbul'un en kalabalık
saatlerinde çıkmış yürüyordu. Büyük
elektrik direklerinin, kalabahğın,
araçlann, kat kat binalann, gazete sa-
tıcılanrun, dükkânlann, aşevlerinin,
Sirked'deki plakçılann, otobüs kalkış
yerlennin oraya dek ağıtını darruup
durdu içine. Taşrablığını yıllardır yitir-
memiş olan görüntüsüyle eş düşen kır-
mızı yabanıl gjyimi, zehir yeşili hırkası,
sıcakta pençe pençe al basan yanakla-
nyla Sirkeci Gan'nın orada durdu.
(...) Köprü'ye doğru akan kalabalığın
içine katıldı. Ağır yük kamyonlanru
görmezükten geldi. Yabancıladı kam-
yonlann sesini. Köprü'nün başını tut-
tu. Sonra yürümesini yavaşlattı.
Durmadan varan kaJkan vapurlardan
ince ince kurumlar saçılıyordu hava-
ya. Köprü'deki çevresini görmez in-
sanlann itiş kakışçı gidip gelişine
uymadı. Korkuluğun kıyısından sessiz
yürümesini sürdürdü. (...) San Kâmiri
ne denli sevdiğini iyice açığa koyan bir
iç ürpertisi geçirdiğinde Köprü'nün
orta yerine varmıştı. Durdu, eğildi, de-
nize baktı. Deniz her yeri kaplamış
uzayıp duruyordu şimdi. Takalar geci-
yordu peş peşe. Arada bir çatana ba-
casını kınp geçince Cevahir'in içinde
1965 nüfus saymu. İnsanlar evferioe kapatdmış, sayıbnayı bekliyor. Karaköy ve Eminönû Galata Köprüsû'ne kal-
mış. Uzatnuş dubalannı denize, yabuzbğın ve tatilin taduiı çıkanyor. Bir gün sonra kaJdıracağı yükü dûşünerek.
sevinç gibi bir şey ağdıysa da Galata
yönüne bakar bakmaz duraladı, ezüdi
sevinci. Yeniden denize eğdi kafasını.
(...)
Cevahir denizın serinligine doğru
iyice sarkmaya başladı. Köprü çok
yüksekti denizden."
Orhan Pamuk'un "Kara Kitap"-
ının kahramanlanndan Galip "çocuk-
luk aşkı, arkadaşı, amcasırun kızı.
sevgilisi ve kayıp kansı Rüya'yı karh
bir kış günü Istanbul'da aramaya baş-
lar."
Kar yağnuş Köprü'ye
"Kara Kitap" bir anlamda Istan-
bul'un hanlasının çıkanldığı birkıtap-
tırda...
Bir gün karla kaplıdır Galata Köp-
rüsü, Boğaz yönünden sert bir rüzgâr
esiyordur. Bir başka gün "Galip, Ka-
raköy'e vardığında, koltuğu gördüğü
yokuşun tenhalığıyla, meydanın boş-
luğunun (saat sekizi geçmesine rağ-
men) herkesin işaretlerini okuduğu bir
felaketle ılişkili olduğunu düşünmek
üzereydi. Sanki yaklasmakta olan bu
felaket yüzünden, sefere çıkması gere-
ken vapurlar birbirine bağlanmış, is-
keleler tenhalaşmış, Galata Köprüsü
üzerindeki seyyar saüalar, şipşak fo-
toğrafçılar, yanık suratlı dilencıJer de
son günlerini dinlenerek geçirmeye ka-
rar vermişlerdi. Köprünün korkuluk-
lanna yaslanarak bulanık suya bakar-
ken, bir zamanlar köprünün bu köşe-
sinde biriken çocuklann Hıristiyan
turistlerin Haliç'e atüğı paralan dalıp
çıkardıkJannı haürladı Galip önce,
sonra, Boğaz'ın sulannın çekileceği
günü anlatüğı yazısında yıllar sonra,
kendilerinden bambaşka şeyleri işaret
edecek bu paralardan Celâl'in neden
sözetmediğıni merak etti."
Nedim Gürsel "Kadınlar Kitabı"-
nda "katran rengi bir suyun kıyısın-
dan" bakıyor İstanbul'a. Karaköy
balık pazan her zamanki gibi kalaba-
lıkür. EUerinde filelerle Köprü'ye doğ-
ru akıyordur insanlar.
Gürsel, Karaköy'den sonra Eminö-
nü tarafını da anlatıyor. Sonra yüzünü
"yağlı çaput parçalan, marü ölüleri
kaplamış Haliç'e" çeviriyor. Eyüp va-
punı Köprü'ye yanaşmış yolcu boşal-
üyordur.
Ve geldik mi Köprü'ye? Gerisini
Nedim Gürsel anlatsın:
"Köprüaltındaki kahvelerde otu-
ran, nargile içip tespih çeken yaşlı
memurlann, meyve sergjlerindeki to-
zu silinip parlaülmış elmalann, salkım
salkım üzümlerin üzerine kurum yağı-
yor. Vapur iskelesinin yanında bahk
satan adamın sandalı bir alçahp bir
yükseliyor. Polis motorlan, takalar,
İcoca kannlı mavnalar bir alçahp bir
yükseliyor. Kesik bahk başlanndan
tiksinmiyor artık. Kızarmış yağ, mid-
ye tava, kokoreç, soğan kokusu Ha-
Üç'in derinliğinden gelen leş kokusunu
basünyor."
Romanlarda. öykülerde anlatılan
Galata Köprüsü bu kadar değil elbet.
Orhan Kemal'den Muzaffer Buy-
rukçu'ya, Tahsin Yücel'den Feride
Çiçekoğlu'na. İstanbul üzerine kim ne
yazmışsa Galata Köprüsü'nden bir iz,
bir esinti bulmak mümkün.
Orhan Veli'den Erdal Alova'ya bir-
çok şair ise Galata Köprüsü üzerine
şiirini cilalamış. Kimi, şair Orhan Veli
ve Sait Faik gibi doğrudan "Köprü"-
yü anlatmışlar, kimi Fazıl Hüsnü
Dağlarca gibi köprü üzerinde iş tutan,
örneğin bir kundura tamircisinin şiiri-
ni yazmış, kimileri de lstanbul'u anla-
tırken şiirlerinin bir köşesine Galata
Köprüsü'nü nakışlamışlar.
Köprü deyince akJıma Sait Faik'le
Orhan Veli'nin şürleri düşüyor hemen.
İkisi de bir kartpostal güzelliğinde...
Sait Faik'in şiirinin başlığı "Köp-
rü." "İnsanlar köprüden geçmedigi
zaman/Acaba köprü düşünür mü?"
diye başhyor şiir ve köprünün bir pa-
noramasını çiziyor. Bu anlamda
"Köprü"nün 50'ü yıllardaki tarihi gö-
züyle de bakılabiür şiire.
Şimdi Sait Faik'in köprüdeki insan-
lannı aramsayahm:
Çamaşır mandahnı gözlerinde salla-
yan meczup. Üsküdar iskelesinin ka-
nepelerinde güneş banyosu yapan
taşralılar. Yufkaalar. Alyanakh, be-
yaz, kahn şekerciler, tahin helvaalar.
Kötü yağlarla yaptıklan börekten şiş-
manlamış iyi insanlar ve bunlann sey-
rettikleri "dalgıç".
Küçük parmaklannı birbirine vere-
rek Köprü'yü turlayan taşralılar.
Ve çifti altmış paraya satılan bayat
simitler.
Hayat ne kadar değişmiş. 'Kuruş',
'h"ra' demiyor Sait Faik, *para' diyor.
Oysa "kuruş"u unutab kaç yıllar ol-
du?
"Eski polis"lerin tanıdığı bir adam.
Ensesi dümdüz ustura ile alınmış, saç-
lan arkaya taralı, bol elbiseli, alün
bakışb, sanşın uzun bacaklı bir adam.
Bir başkası: Meşhuryankesici Yedi-
kuleli Istavro.
Sait Faik "Köprü'de arkadaş olun-
maz/ Köprüden seyredilir" diye bitiri-
yorşürini.
StRECEK
Dar gelirli vatandaşlan ev sahibi yapmak için uygulanan konut politikalan bugüne kadar sonuç vermedi
Iktidarlarsöz vercli, anahtar venııedi—2—
Gelip geçen iktidarlar hep dar gelirli-
yi konut sahibi yapma savmı yineledi.
Peki uygulanan politikalar dar gelirliyi
konut sahibi yapabildi mi?
Türk-tş Kooperatif ve Tüketici So-
runları Uzmanı Sinan Vargı bu soruya
"Hayır" yanıtını veriyor: "Konutlann
temelini işçiatıyor, çatısını zenginolan-
larkapatıyor". Vargı,net asgari ücrelin
511 bin 911 lira olduğunu anımsatarak
şunları söylüyor:
"Toplu Konut Fonu'ndan ilk kredi
verilmeye başladığında, kredi maliyetin
yüzde80'ini,ortakiseyüzde20'sinikar-
şılıyordu. Şimdi bu oran tersine döndü.
Kooperatif Ortağı mahyetin yüzde 80'ini
karşılarnak durumunda. Asgari ücret
belli, orta hallibir işçinindekonut sahibi
olması mümkün değil. Devletin daha
fazla kredi vermesini istiyoruz. Arsa
paylanda çok yüksek. Devletarsagös-
tersin, aJtyapıyı hazırlasın. Ayrıcayaz-
hklara filan kredi verilmesin. Gerçekten
ihtiyacı olana verilsin.''
TMMOB Genel Baskanı Teoman
Alptürk de bugün, değil dar gelirlinin,
kendi üyelerinin bilekonuta kaynak ayı-
rabilecek durumda olmadığını söylü-
yor. Alptürk aynca,''tnsanlann bir şey-
lerden vazgeçip konut sahibi olmalan-
nın son dereceyanhş" olduğunu, "hem
çağdaş yasamlarını sürdürüp hem de
haklan olan konutlardaoturmalannın"
saglanması gerektiğini vurguluyor.
Yap-satçılar ve kooperatif yöneticile-
ride uygulanan kredi, konut politikala-
nyla dar gelirlinin konut sahibi yapıla-
madığı kanısında. Türk-tnşa Başkanı
Mevlüt Hamzaoğlu Toplu Konut Yasa-
srnın"hiçbirişeyaramadığını",kredi-
lerinyetersiz olduğunu söylüyor. Ham-
zaoğlu, konut sorununun hükümetleri
dea$ar boyutlara ulaştığınadikkat çeke-
rek "Artık Vehbi Koç bile 'nüfus
planlaması' diyor. Bu olmadan konut
meselesinin altından kimse kalkamaz.
Köyden kente akını durdurmak lazım.
Bu, kolay değil. Bu insanları geri de
gönderemezsin" sözleriyle nüfus plan-
lamasınınönemini vurguluyor...
Kentsel toprak reformu şart
Toplu Konut Fonu'nun yurürJüğe
girmesinden sonrakonut kooperatifle-
rinin sayısı hızla arttı. Kooperatiflerin
konut pazanndaki payı 1980'lerin ba-
şmda yuzde 10 iken, bugün yüzde
40'ların üzerineçıktı. TürkiyeKent Ko-
operaüfleri Merkez Birliği Başkanı Mu-
rat Karayalçın konut sorunun temelin-
de talepyetersizliği olduğunu söylüyor.
Karayalçın'a göre "Türkiye'de konut
sorunu yaşanıyorsa, bu, takbin yetersiz-
liğinden kaynaklanıyor. Bunda da en
önemli etken, gelir düzeyinin yetersizli-
ği. Jnsanlar konut pazannaçıkip talep-
lerini ortaya koyamıyorlar. GeUryeter-
sizolabilir ama dünyanınhiçbir ülkesin-
decalışanlar, hatta başka suuflar doğru-
dan doğruya konut pazarına çıkıp öz-
kaynaklanyla konut sahibi olmamakta-
dır."
Karayalçın 21'inci yüzyüa girildiğin-
de, Türkiye'nin nüfusunun yüzde
80-85'inin kentlerde yasayacağını anım-
satıyor. Peki bu insanlarneredeyaşaya-
cak? Konut sorunun çözümü için neler
yapılmah? Karayalçın bu sonılara da şu
karşılığı veriyor:
"2000 yıhna kadar, kentlere 25 mil-
yon insan daha eklenecek. Her yıl 2.5
milyon insarun kentlereekleneceğini dü-
şünürsek bu her yıl için 500 bin konuta
ve 30 bin hektarlık yeni kentsel toprağa
gereksinim duyulacak demektir. Özet-
le söylemek gerekirse, Türkiye kentsel
toprak reformunu yapmak zorundadır.
50'li, 60'Iı yıllarda kırsal toprak reformu
yapılabilmiş olsaydı, kentleşme sorunu
bu düzeye varmayacaktı. Köylerden
kentleregöçenler, kentlerde fiilen kent-
sel toprak reformunu yaptılar. Gece-
kondu olayı, fıili kentsel toprak refor-
KONUT SAVAŞININ
C E P H E G E R İ S İ
TÜREY KÖSE
TOPLU KONUT FONU'NDAN
KREDİLENDİRİLEN KONUT SAYKI
Yıllar
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
Konut sayısı
141.702
113.021
158.963
148.360
56.457
27.811
115.401
88 768
TOPLU KONUT KREDİLERİ VE MALİYETİ KARŞILAMA ORANLARI
(100 metrekareiik bir konut)
Yıllar
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
Konut maliyeti
4.000.000
5.200.000
7.500.000
15.000.000
20.000.000
35.000.000
45.000.000
65.000.000
100.000.000
Kredi
3.250.000
3.250.000
4.500.000
4.500.000
4.500.000
11.000.000
11.000.000
11.000.000
21.000.000
Kredinin maliyeti
karşılama oranı (%)
81
63
60
30
23
31
24
17
21
EVLİÜK SAYILARI VE İSKÂNA AÇILAN KONUT SAYISI
J Yıllar
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
Evlilik sayısc
390.445
321.377
308.256
336.555
365.109
387.017
436.065
443.144
452.867
464.189
475.793
Iskânaaçılan konut sayısı
118.778
115.986
113.453
122.580
118.205
168.597
191.109
205.485
250.480
231.477
220.000
mudur. Toprak reformunu gerçeklesti-
remeyen insanlar, kentlerde bulduklan
topraklan işgalettiler ve çıkarılan imar
affıyla da toprak reformu yasallaştı.
Ama maliyeti çok ağır oldu."
tktidara eleştiri
Kooperatif yöneticileri DYP-SHP
koalisyonun konutsorununa yaklaşımı-
nı da eleştiriyorlar. En temel eleştiri ko-
nuları, Toplu Konut Jdaresi'nin konut
yapmaya devam etmesi ve kredilerin ye-
tersizliği. Kent-Koop Genel Başkanı
Muammer Niksarlı, "Türkiye'nin her
yönüyle sivilleşmeye ihtiyacı var. Koo-
peratiflerin olumsuz yanları vardır ama
kooperatifleri devredışı tutan çözümler
dedoğru değildir'' diyor. NiksarlıToplu
Konut İdaresi'nin bir kredi politikası ol-
ması gerektiğini ve bunun "ürün taban
fıyatı gibi, inşaat mevsimi basında
açıklanması" gerektiğini sözlerine
ekliyor.
Konutbirlik Başkanı Oğuz Soydan
kredilerin maliyeti karşılama oranları-
nı aktanyor ve'' Devlet kooperatifzede-
yi böyle yarattı. Kooperatif kesimi bil-
meli; kredi maliyetin ne kadannı karşı-
lar? Enflasyona indeksli bir kredi mode-
li olmalı. Yılda iki defa arttınlabilir. Ar-
sayı kes'inlikle devlet karşılamah'' diyor.
Soydan, yeni iktidardöneminde de Top-
lu Konut tdaresi'nin konut yapmayı sür-
dürmesini sert bir dille eleştiriyor ve " 1
trilyonluk kaynak heba olacak. Fakir
fukara konut sahibi olamayacak" görü-
şünüsavunuyor. Soydan lOmilyonlirs-
lık hızlı bitirmekredisinden deçokaz ko-
nutun yararlandığını vurgulayarak
''Toplam21 milyon lira krediveriliyor.
10 milyonluk ek kredi sadece 15 mayıs
•tarihine kadar ve yüzde75 seviyesinege-
len konutlaraverildi vebitti. Bugün baş-
vursanızalamazsınız. Kooperatifler bu-
radan kaynak kullanamadı, protestoet-
tiler yada kullanamadılar'' diyor. Soy-
dan artık konutları iki yılda bitirmenin
deolanaksızolduğu kanısında. Bitirme
sürelerinin 4-5 yıl olması gerektiğini du-
şünüyor.
SÜRECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇÎ
Salihli Akşamları-4
Nâzım'ın Can Yûcel'e
Ettiği İyilikL"Nâzım Günü"nde, akşam sıra Can Yücel'e gelince,
şöyle başladı konuşmasına Can Yücel:
"- Merhaba! Salihli'de Nâzım dolayısıyla buluşmamız,
hem Nâzım'ın anısı bakımından hem de Salihli Beledi-
yesi'nin güzel bilinci karşısında, hepinize teşekkürler,
merhabalar diyorum.
Balaban, "Şair Baba " diyor, aslında Nâzım, hepimizin,
şairlerin babası. Birtarihte, Sinematek'te bırtoplantı yapıl-
mıştı, Samiye Hanım konuşacaktı; kadıncağız, "O kadar
çok söyleyecek şey var ki Nâzım hakkında, ne söyleye-
yim?" dedi. Ben de dedim ki:
- Dünyaya aynı yerden çıktık, deyin! (Kahkahalar, alkış-
lar)
Gerçekten, Türk şairlerinin nereden çıktığı sorulursa,
biz gerçekten Nâzım'dan çıktık. Nesrin bittiği yerde nazım
ve Nâzım başladı. Evvelsi gün sabah oluyordu, beni uyku
tutmadı, oturdum taraçada, bir de bira vardı (gülüşmeler)
oturdum, aman bir kuşlar... O bülbüller, üveyikler. Görül-
medikbirşakırtı. Birdenbire, tanyeriağarırkendüşündüm,
kuşlann kubbesi var gibi geldi üstümde. Ama ben, Nâzım'ı
her zaman, başımın üstünde bir şiir kubbesi olarak düşü-
nürüm. (Alkışlar) Nâzım'ın bir büyük yanı, iki büyük hare-
ketten korkunç bir bilinç getirmesidir Türkiye'ye. Bu iki
hareketin bir tanesi Ekim Devrimi'dir, bir tanesi de Istiklal
Harbi'dir. Bu iki ana kaynaktan gelmiştir Nâzım ve bunun
bilincini de birlikte getirmiştir.
Ama, bu bilincin ötesinde, bence Nâzım'ın çok daha
önemli yanı, bize getirdiğı bulunçtur. Nâzım Türk halkının
vicdanmı, buluncunu temsil etmektedir. Nâzım'ın buluncu
aslında, bir memlekette, birlikte yaşamak ve nasıl yaşa-
mak gerektiğini, yurttaşlaşmayı, aynı zamanda dünyadaş-
laşmayı, dünya yurttaşı olmayı bize öğretmiştir. Onun için-
dir ki Nâzım. dünyada aşağı yukarı tanınan tek adamımız-
dır.
Bunun ötesinde Nâzım için söylenebilecek şey, bu işi
yaparken, silahı neydi? Silahı elbette şiirdi. Meydanlarda
okunan o gür sesiyle ortaya çıktı. Bu bittı; cezaevlerine da-
ha düşmeden önce, bizim lirik şiirimizi, Simavnalı Şeyh
Bedreddin destanıyla, birden epik, destan şiiri haline ge-
tirdi. Uzun hapis yıllarında yazdığı destan, bize bir büyük
sinema getirmiştir. Ben şairleri, tiyatro eğilimli, sinema
eğilimli diye ikiye ayırırım. Ve Nâzım, zannederim sinema
kökü olan bizim en büyük şairimizdir. Bir büyük sinemayı
gerçekleştirmiştir. Büyük Sovyetsinemasını Türkiye'ye şi-
irleriyle getirmiştir.
Sonra, göçüp -ben ona kaçma demiyorum-, yukarılara
gittikten sonra, birdenbire hapisteyken onun yazılmış ne
kadar Türk şiiri varsa, hepsini birleştiren bir bileşime, sen-
teze götürüşü, olmayacak bir mucizedir. O son şürleri,
Türk şiirinin bir muhassalası, bir bileşimidir. O bakımdan
da çok önemlidir. Ben elbette Nâzım'ın önünde yetiştim.
Nâzım'ın dizi dibinde yetiştik biz hepimiz. Ama, bana Nâ-
zım'ın şahsen büyük bir yardımı oldu. Bir gün Nâzım'ın
-ben o zaman BBC'de çalışıyorum- öldüğü haberi geldi!
Biz oturduk, efkârlandık, kafa çektik; ben gece vardiyasın-
da çalışıyordum, yani bülteni çevıreceğiz, sonra da bülte-
nin İngilizcesinden yapılmış Türkçe çeviriyi okuyacaklar.
Ama, bizim fngiltere'dekı süremiz dolmuştu. Çocuklar
doğmuşlardı. Hani, bir iki yıl daha dalga geçersem, oralar-
da kalabilirdim. Ve büyük bir yanlış olurdu benim için.
Nâzım'ın sayesinde, o gece, dalmışım ben, bülteni okuma-
dık. Bülteni okumayınca, beni ertesi günü defettiler! (Gü-
lüşmeler) Türkiye'yedöndüm. Ondan dolayı, iyi ki dönmü-
şüm, sizlerle birlikte olduk, Nâzım'ı andık. Nâzım için
söylenebilecek her şeyi söylemek zaten olanaksız. Bu ka-
darcığı yeter sanınm. Hürmetler ederim efendim!" (Uzun
alkışlar)
• • •
Nâzım, Bursa cezaevinde yattığı sürece, Bursa'da ge-
zer, tozarmış. Eski DP'li Bakanlardan Izzet Akçal'dan din-
lemiştim, izzet Akçal, Nâzım Hikmet'e de Balaban'a da
hoşgörülü davranır, onların cezaevinden çıkıp Bursa'da
gezmelerine izin verirmiş. Nâzım'ın cezaevinden kaçma-
sını isteyenler de varmış; başta TKP'liler Balaban anlatı-
yor, Salihli'de söyleşiler arasında, şöyle diyor.
"- Şair Baba, dedi ki, 'Bak dedi, ben dışarı çıkacağım, dı-
şarıda da rahat vermeyecekler bana' dedi. 'Ben şimdi,
görüyorsun dışarı çıkabiliyorum. Bir beni dışarı kaçırma-
dılar! Fakat. bana on yıl bu işkenceleri, çileleri çektirenle-
rin, on yıl yatıranların burnundan bir bir getireceğim. Dışa-
rıda öyle şiirler okuyacağım ki, bunları hop oturup hop
kaldıracağım!' dedi. Demir kapının önünde dolaşıyoruz,
bunları söyledi bana. 'Bak göreceksin, deli edeceğim bun-
ları ben, bu namussuz alçaklan' dedi."
- Ne zaman söyledi bunları?
"-1950 yılı başladı, çıkacağız yani artık. On on beş gün
sonra af oluyor. Kendisini hapiste yatıranlara büyük öfkesi
vardı, 'Neler edeceğim bunlara, bak!' dedi."
Balaban, bir anısını daha anlattı; "1942'lerde filandı; Bir
gün Moskova radyosunda Nâzım Hikmet'in şiiri okunmuş,
haber verdiler koştuk gittik, radyonun başına. Yetişeme-
miştik. Duvara yaslandı kaldı.
- Gene biz duyamadık! dedi.
Sonra, ona daha çok yaklaştım, onu dinliyordum. Bana:
- Benim konuştuklarımı anlıyor musun? diye sorardı.
- Anlıyorum, işte!
- Hiç anlıyor gibi bakmıyorsun! derdi."
Söyleşiler, bitmedi daha...
BULMACA
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8
1/ E>oğum sırasında
temizliğe dikkat
edilmemesi yüzün-
den loğusanın tutul-
duğu ateşli hastalık.
2/ Bilinç... iki nice-
lik arasındaki bağın-
tı. 3/ Yabancı...
Türkiye'nin batıdaki
en uç noktası olan
burun. 4/Küba kö-
kenli bir dans ve mü-
zik... Çabuk tutuşan
süngerimsi madde.
5/ Kötü, çirkin, al-
çakça... Baryum ele-
mentinin süngesi. 6/ Ege bölgesin-
de ünlü bir antik kent.. Akla ve sağ-
duyuya aykırı olan. 7/ Türkcede il-
gi adılı... Başlıca belirtisi kısa, çabuk,
değişken güçte istemsiz hareketler
olan bir hastalık. «/ Bir nota... Gü-
ney Afrika Cumhuriyeti'nde kurulan
sözde bağımsız Bantu devletlerinden
biri. 9/ Tehlikeli durum... Bir cetvel
türü.
YUKARroAN AŞAĞIYA:
1/ Gebelikte kimi yemeklerden tiksinip, olmayacak şeyler için
asırı istek duymak. 2/ Uzun tüylü bir süs köpeği... Uluslararası
Futbol Federasyonu'nun simgesi. 3/ Bir gösterme sıfatı... Ünlü
bir öykucümüzün kimi öykülerinde imza olarak kullandığı kı-
sa adı... Hicap. 4/ Girişik süsleme. 5/ Atların taşınması için ya-
pılmış kapalı taşıma aracı... Düz ve geniş arazi. 6/ Yayla ya da
bahçe kulübesi... Ödünç verme. 7/ Uzak... Düz ve ensiz bağ.
8/ Sarp geçit.... Türk resim sanatında önemli bir grubun ad ola-
rak benimsediği harfin okunuju. 9/ Göçücü balıklann Akde-
niz'den Karadeniz'e çıkması.