23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 C S TRATEJİ C S İtalya’da sol hırpalandı Komünist Partisi’ni meclis dışında bırakmıştır. Ülkenin, savaş sonrasında, çehresini değiştirmesinde yadsınamayacak bir işlev görmüş ve arkasında yalnızca İtalya’da değil, dünyada ünlenmiş, Antonio Gramsci, Palmiro Togiatti, Enrico Berlinguer gibi siyasa adamlarını bırakmış bir partinin meclise girememesi ülkenin işçisiyle, köylüsüyle, memuru, esnafı, kısacası, orta sınıfıyla ne kadar ‘varsıllaştığını’(!) gösterdiği gibi İtalya’nın küreselleşen dünyada ne ölçüde yerini aldığına işaret etmiştir. Berlusconi de mecliste karşısında komünist partisini göremeyecek ama bir yerlerde mutlaka görecektir. Bunu biz söylemiyoruz, İtalya’da çok yetkili bir ağız söylüyor. O da eski cumhurbaşkanlarından biri Francesco Cossiga. Cossiga’nın kaygısı mecliste çoğunluğu sağlayan partiyle ana muhalefet partisinin geniş boyutlu bir uzlaşma içine girmeleri ve gerekli muhalefetten uzak kalan ana muhalefet partisinin gereğince muhalefet yapamamasının ardından insanların sokaklara, meydanlara dökülmesine yol açacağı olasılığıdır. Bu iki partinin geçmişte olduğu gibi bir "tarihsel uzlaşma"ya gitmeleri Aldo Moro örneğinde olduğu gibi birilerinin başının yenmesine; sokak çatışmalarının, terörün geri gelmesine neden olabilir. Bilindiği gibi, Hıristiyan Demokratlarla Komünist Partisi’nin uzlaşması gibi bir olasılık karşısında Kızıl Tugaylar Aldo Moro’yu öldürmüşler ve Bologna istasyonunu kana bulamışlardı. İtalya’da 2008 seçimlerini olağanüstü yapan, şaşılacak şey, Komünist Partisi’nin de aralarında bulunduğu "aşırı" sol partilerin meclise girememiş olmasıdır. Bu olay İtalya açısından bir yeniliktir. Böylesi bir durumda sokak kavgalarını, anarşi ve terörü yaşamamak için PD’nin (Demokratik Parti), gene Cossiga’ya göre yapacağı şey mecliste "aşırı sol"un da beklentilerine yanıt verebilecek bir siyasa gütmesi gereğidir. Ne ki, sosyal demokrat bir parti olarak bilinen PD’nin daha şimdiden "aşırı sol"la aralarındaki köprüleri attığını söylemek yanlış olmasa gerek. Tarih tekerrürden ibaret mi yoksa? 20. yüzyılın başlarından başlayarak iki sol (reformistlerle radikal sol) arasındaki sürtüşme ve bir araya gelememiş olmaları İtalya’yı faşizmin kucağına itmiştir. Meclise giremeyen sol partilerin dediklerine bakacak olursak faşizm öncesi çatışmanın bir kez daha su yüzüne çıktığına tanık oluyoruz. Onlara göre Veltroni, İtalya’yı Berlusconi’ye teslim etti ve İtalyan solunu yok etti. Buna karşın Veltroni’nin söylediklerinin de ötekilerin beklentilerine yanıt verecek düzeyde olmadığı da açıktır. Şaşılacak olan böylesi bir siyasal geçmişe karşın sol partilerin İtalya’da da yeterince olgunlaşamamış olmalarıdır, yalnızlıklarıdır. İtalyan gazetelerindeki bir karikatür bunu çok güzel anlatmıştır. Siyasayı bırakan Prodi, evinin panjurlarını aralamış, meydana bakmaktadır. Meydanda hiç kimse yoktur. Buna karşın sağ gene birlik içinde ve iktidar yollarını zorlayabiliyor. Bunun böyle olması, solun kendi içinde de çok fazla demokrat olmasından mıdır yoksa dünyadaki yeni oluşumlar bunu mu gerektiriyor? Ya da küreselleşen dünyanın bir gereksinimi midir? İlginç olan bir başka şey de Veltroni’nin geldiği yeri unutarak liberal bir havaya girmesi ve Berlusconi’nin sürekli bunu işleyerek komünist olduğunu ve özünü yadsıdığını anımsatmış olması, dahası, kimi zaman da açık açık söylemesidir. Bir başka ilginç olan da Berlusconi’nin, Veltroni’nin komünist yanına vurgu yaparak laikliğini, ardından dinden uzak kalmış olduğuna işaret etmiş olmasıdır. Bizim her gün yaşadıklarımızın bir örneği de burada. Veltroni gerçek kimliğini ortaya koyarak sol partileri görmezden gelmek yerine onlara açık kapı bırakıp, dahası ittifak içine girmiş olsaydı daha olumlu bir sonuca ulaşamaz mıydı acaba? İtalya’da 2 yıl sonra yeniden iktidara gelen Berlusconi... TRATEJİ 13 Berlusconi’nin partisi yüzde 47 ile iki yıl aradan sonra yeniden iktidar… Prof. Dr. Necdet ADABAĞ İ talya’da neler oluyor? Soruya bakarak İtalya’da olmadık şeyler oluyor sanısına kapılmak olanaklı. Örneğin, bugüne dek yaşanmamışlıklar. Gerçekte bu son günlerde İtalya’da yaşanılan her demokratik ülkede yaşanılması gereken ve doğal olarak ülkenin yaşam akışına damgasını vuran bir seçimdir: Milletvekili ve senatör seçimleri. Doğal bir olgu olarak karşılanması gerektiği herkesin bildiği bir şey. Seçim demokratik yaşamın bir gereğidir. İtalya da demokratik bir ülke olduğuna göre yadsınacak bir şey yok ortada. Ama Suudi Arabistan’da, örneğin, bir parlamento seçiminden söz edilmiş olsa olağanüstü bir olay olarak karşımıza çıkar çünkü ülkenin tarihinde demokrasinin sözü edilmemiştir ve edileceği de çok kuşku götürür. İtalya’daki seçimleri olağanüstü yapan bizlerce bilinmeyen bir yanı senato seçimleri değil kuşkusuz. Bizde 12 Eylül darbesiyle senato kaldırılmış ve bir daha yerine konulmamıştır. Darbenin yaptığı iyi bir şey varsa, o da senatonun kaldırılmış olmasıdır. Yoksa en azından bir üç yüz kişinin gerekli gereksiz masrafları bu fukara halkın boynuna binecekti. İtalya’da senato ne yapıyor onu da kestirmek zor. Bir cadı kazanı da odur mutlaka. İtalya’daki seçimleri, iki yıl aradan sonra Berlusconi’nin partisi kazandı. Aldığı oy oranı yüzde 47... Türkiye’deki iktidar partisi ile aynı oyu alan Berlusconi’nin Erdoğan ile dostluğu da biliniyor. Berlusconi’nin bundan sonra istediklerini yapabilmesi için yargıyı, üniversiteleri ve muhalefeti ikna etmesi gerekiyor. yakınma, sızlanma, iç ağrıları, okunan belalar unutulmuş ve o aynı toplum o nefret ettiği insanı iktidara getirmiştir. Hem de yüzde 47 gibi bir oy oranıyla. İki yılda ne kadar çok şey değişmiş İtalya’da. Gerek senatoda, gerek mecliste sağladığı üstünlükle ülkeyi yönetmeye hazır olduğunu söyleyen Berlusconi’nin başarısının arkasında, bana göre, ilk ağızda söylenecek olan, solun beceriksizliğidir. Rastlantıya bakın ki Türkiye’de de AKP, gene bana göre, solun beceriksizliğinden ötürü iktidar olmuş ve yüzde 47 ile üstünlük sağlamıştır. Bu aşamada merak edilen konu Berlusconi’nin Erdoğan örneği ülkenin tek sahibi gibi bir iddiayla ortaya çıkıp çıkamayacağı; ülkeyi "kafasına estiği biçimde" yönetip yönetmeyeceği; hukuku ve hukuk devletini yok sayıp saymayacağıdır. Bunu peşinen kestirmek zor değildir. Berlusconi, Erdoğan gibi rahat değildir ve olamaz da. Çünkü İtalya’daki devlet geleneği kendi başına buyruk bir yönetime izin vermez. Karşısında yüksek yargı organlarını, sendikaları, üniversiteleri bulma olasılığı yüksektir. Bunu, şimdilerde Erdoğan da öğrenmiş bulunuyordur, umarım. Öte yandan böylesi bir seçim sonucu gerek İtalya, gerek Berlusconi için bir talihsizliktir. İtalya için talihsizliktir çünkü İtalya tarihinde bir ilk olarak VATİKAN MEMNUN Sol partilerin serzenişlerinde Veltroni’nin bu duruşunun payı yüksektir, diye düşünüyoruz. Veltroni’nin altı aylık bir liderliği söz konusudur. Ve bu kısa zaman içinde aldığı oy oranı hiç de küçümsenecek gibi değildir ama önemli olan, bizce, İtalya’da sol geleneğin hırpalanmış olmasıdır. Buna alkış tutanlardan biri de Amerikan eski dışişleri bakanı Kissenger’dır. Bu şahsiyet ideolojisi gereği komünizme düşmandır. Bunu anlayışla karşılayabiliriz ama İtalya’da geçtiğimiz yıllarda Komünist Partisi yüzde 33 oy aldığında yapmış olduğu müdahaleyi hoş karşılamak olanaksızdır. Kessingir o zaman almış olduğu oy oranına karşın İtalya’da Komünist Partisi iktidara gelemez demişti. Sanıyorum bu konuda mutlu olanlardan biri de Papa’dır. Seçim sonuçlarını aldıktan sonra gönül rahatlığıyla Amerika’ya uçtu. Seçimlerde İtalya’da olması Vatikan’da sağın kazanması için Tanrı’ya dua etmesi önemliydi. Bush’la buluştuğunda küreselleşme adına bir kale daha kazandıklarını söyleyerek böbürlenecektir belki de. İspanya’yı ellerinden kaçırdılar ama İtalya’yı bırakmadılar. Özgür Halk’ın önde gelen isimlerinden Fini’nin söyledikleri de ilginç: "Solun daha alçakgönüllü olmasını sağlamak için; kabalığı ve kendini beğenmişliği bırakması için biz seçimleri kazanmak zorundayız. Onları muhalefette dinlendirelim". Dinlenecekler mi bilmiyorum ama oyalanacakları bir şeyi şimdiden bulmuş görünüyorlar: "Gölge Kabine". Veltroni’nin koltuk değneği, bir zamanların "Temiz Eller" operasyonunun kahramanı Di Pietro’dur. Onun da solla ne kadar ilişkili olduğuna bakmak gerek. Yarın ne ölçüde Veltroni’yi destekleyeceğini göreceğiz. Bizdekilere bakılacak olursak DSP liderinin dediği çok ilginç. Bir daha ittifaklara tövbe. Yarın Di Pietro’nun demeyeceğini kestirmek zor. Verdiği destek mecliste ve senatoda ayrı ayrı yüzde 4.3’tür. Olsun… Moral desteği bile önemlidir bu durumlarda diyenler de var. Berlusconi’nin işi zor demiştik. Mecliste olsun, meclis dışında olsun geniş bir muhalefet yelpazesiyle karşı karşıya kalacaktır. Ve dediğimiz gibi bu Seçimlerde beklenmeyen gelişme ise komünist partinin parlamento dışı kalması oldu. Sol parti olarak yalnızca sosyal demokratlar parlamentoda yer alabildi. Seçim sonuçlarından Vatikan ve Papa memnun olurken, Türkiye benzeri yoksulluk manzaralarına burada da rastlamak olanaklı… yelpazeyi görmezden gelemeyecektir. Önünde duran sorunlar yumağı karmaşıktır. Bizdeki gibi anayasada da değişikliğe gitmek istemektedir ve muhalefetin oyuna gereksinimi vardır. Seçim yasasında yenilik yapmak istemektedir. Ne kadar da bizim sorunlarımızı çağrıştırıyor değil mi? Enerji sorunu dağ gibi duruyor karşılarında. Vergi indirimine gitmek zorundalar. Ayrıca kamu harcamalarını kısmak ve özelleştirmeden ötürü kapı önüne konulan insanlarının açlık sorununa bakmak zorundalar. Aç olan yalnız onlar değil. İnsanlar televizyon ekranlarından yakınıyorlar; maaşlarının, ücretlerinin yetmediğini söylüyorlar ama gene gidip Berlusconi gibi açın halinden anlamayacak olan bir trilyonere oy veriyorlar. Burada da sadaka dağıtıldı mı bilmiyorum ama ülkeye gelen turistlerin bolca para bıraktıkları bir gerçek. İnanılmaz bir kalabalık… Bu mevsimde bile… Venedik’in albenisine diyecek yok ama niçin insanlar bu çok paraya karşın aç olduklarını; beklentilerini karşılayamadıklarını, çocuklarını doyuramadıklarını söylüyorlar?.. Berlusconi’nin, ceplerine para koyacağını düşündükleri için mi ona oy verdiler? Birliği gibi bir partiyle seçimlere girer mi? Bossi’ye vermiş oldukları destek ortada. 1860’ları unutmuş olamazlar? Visconti’nin filme çektiği bir tarihsel roman vardır: Tommasi Lampedusa’nın kitabı: "Leopar". Salina prensi Birliğin o zamanki başkenti Torino’dan gelen senatörlük önerisine sıcak bakmaz çünkü ayrılıkçıdır ve Sicilya’nın tek başına olmasını ister. Oysa İtalya, Birliğini sağlamak için yüzyıllarca savaşım vermek zorunda kaldı. Özgürlük şarkılarını söyleyen Petrarca, Leopardi’nin dizeleri İtalyanların kulaklarını okşamıyor mu artık. Yoksa bir tek ekmek kavgası mı zorladı insanları ayrılıkçı bir partiye oy vermeleri için. İtalyan gazeteleri, işçilerin bile Kuzey Birliği’ne oy verdiklerini söylüyorlar. Sanki ideolojiler ölmüş İtalya’da. Bu seçimin bir başka özelliği de, insanı parmak ısırtacak ölçüde şaşırtan ayrılıkçı bir partinin oylarına olan güvendir. Bu da mı küreselleşmenin bir tasarımı? İtalya böyle bir oyuna gelir mi? Berlusconi’nin iki beklentisi daha var: Biri Napoli’deki çöp yığınlarının bir daha oluşmaması için önlemler almak. Bu teknik önlem değildir doğal olarak, gerçekte çöp yığınlarının arkasındaki güçtür savaşım vermesi gereken; o da mafyadır. Bir tek Mussolini mafya ile baş edebilmişti. Yoksa Berlusconi de yanına Bossi’yi alarak Mussolini’nin kılığına mı girmek istemektedir. Oraya Mussolini’nin valisi Mori gibi birini mi yollayacak? Berlusconi’nin öteki beklentisi de cumhurbaşkanı olmaktır. Beş yılın sonunda cumhurbaşkanı Napolitano’nun süresi dolacaktır. Tam da denk geliyor. Bunun pazarlığını şimdiden yapmıştı kampanya sırasında. Veltroni’nin meclis ya da senato başkanlığı konusunda yapmak istediği pazarlığa onun yanıtı Napolitano’nun istifası şeklinde olmuştu. Ülkedeki gerçek aydınlar üzgün ve karamsar. Yaşları bizim gibi olanlar komünist partisiyle birlikte gençliklerinin de bittiğini söylüyorlar. Ama bizim ihtiyar delikanlımız her zorluğa karşın bir zoru daha atlatmış olmanın iyimserliğini yaşıyor. İtalyan aydınlarına örnek olacak bir istenç ortaya koymuş olan İlhan Selçuk ustamıza acil sağlıklar diler ve onsuz bir Türkiye düşünmek istemediğimizi bilmesini isteriz. KOMÜNİSTLER BAŞARISIZ İlginç ve şaşılacak olan seçimler değil, seçim sonuçları ve seçimlerin yaşattıklarıdır. Örneğin, Prodi hükümetinin "bir parmak işaretiyle" yıkılmasından sonra iki yıl önce iktidarı yitirmiş olan Berlusconi’nin, Özgür Halk adlı partisiyle yeniden iktidara gelebilmiş olmasıdır. O kadar çok şikayet, İtalya seçimlerinden... KUZEYLİ BOSSİ Berlusconi, koltuk değneği olarak yanına Kuzey Birliği’ni aldı. Liderleri Bossi’nin düşündüklerini İtalya’da bilmeyen yoktur. Federalizmden söz ediyor. Ona göre güneyin borçlarını ödeyen kuzeylilerdir. Bunun önüne geçmek için karalılıkla savunacakları bir önerileri var: Kuzeyde ödenecek olan vergilerin yüzde 90’nını on yıl boyunca kuzeye harcamak… Ve ilk bakanlar kurulu toplantısına getirecekleri bir başka öneri de vergide federalizme gitmektir. Bossi’nin ilk zamanlarını anımsıyorum. Kimse ciddiye almıyordu ama gelin görün ki geçen seçime göre oylarını ikiye katlamış ve bugün mecliste yüzde 9.34 ve senatoda yüzde 8.34’e ulaşmıştır. Kuzeyin desteği olmazsa güney İtalya ve Sicilya ne yapar acaba sormak gerekir. Sanayi olsun, turizm olsun ülkenin her yerinde ama kuzeyin gücü ve tecimdeki başarısı bir başka. Sicilya ayrılıkçılığa ne der acaba? O da yarın kalkıp Güney
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear