22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

10 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili akulebi@tusam.net Enerji ve diğer güçlerle ilişkileri bağlamında… C S TRATEJİ ENERJİ ARAYIŞLARI Ç in’in son on beş yıldır süren büyük yükselişini bir ölçüde Sovyetler Birliği’nin çöküşüne ve ABD’nin komünizm korkusunun giderilmesiyle bu ülkeye yönelen çok uluslu şirket yatırımlarına bağlarsak yanılmış olmayız. Ama bu arada Çin yönetiminin büyük bir esneklik göstererek tarihsel değişimlerden yararlandığını ve Mao döneminin katı komünist politikalarını terk ederek 1,5 milyar insanı besleyecek, çalıştıracak ve daha iyi yaşam koşullarının yolunu açacak bir sisteme yönelmiş ve bunun gereklerini sağlamış olması da bilhassa değinilmeye değer. Çin, bugün kalkınma yolunda çok mesafe kat etmiştir. Esasen dünyamızda iletişimin oldukça gelişmiş ve insanlığın birbirinden haberdar olmasının önlenemez boyutlara gelmiş olduğu bir çağda Çin yönetimi halkına kalkınma ve tüketim ekonomisi olma yolunda asgari olanakları tanımaya ve bunları vermeye başlamamış olsaydı Pekin’in sonu nasıl olurdu diye sormak gerek. Bu noktada yerinde ve zamanında ciddi reformlar gerçekleştiren, küresel rekabet ve üretim koşullarına uyum sağlanmasını sağlayan Çinli yöneticileri takdir etmemek elde değil. Ancak kalkınma ve dolayısıyla çevreye ve hatta dünyaya kafa tutma gücüne erişen Çin’in sorunlarının bittiğini ve kesin bir dille küresel güç olacağını söylemek de olası değil. Çünkü Çin’in gelişirken, kapalı bir ekonomiyken birden bire kapılarını dış dünyaya açması, bugüne kadar karşılaşmadığı bir dizi sorunu da beraberinde getirmiştir. Çin artık üreten ve bunun yanı sıra tüketen bir toplum olarak hammadde açlığı çekmektedir. Bu gereksinimlerin giderilmesi de çeşitli siyasal, ekonomik ve hatta askeri gereklerin yerine getirilmesini öngörür. Ayrıca Çin’in bugün gelmiş olduğu noktada birçok alanda ABD ile karşı karşıya gelmiş olması da kaçınılmaz bir sebepsonuç ilişkisidir. Çin, ABD ile karşı karşıya geldikçe küresel gücün kudretini daha yakından Çin’in stratejileri Çin, yaklaşık 15 yıldır ciddi bir kalkınma atılımı içinde. Kalkınan her ülke gibi enerji ihtiyacı artıyor, bu konuda her girişiminde ABD ile karşı karşıya geliyor. Enerji sorununu alternatif yöntemlerle çözmeye çalışan Çin, hemen her hafta yeni bir termik santralı hizmete açıyor, ciddi nükleer planlamalar yapıyor. tanımaktadır. Çin özellikle askeri, ekonomik ve teknolojik yönden ABD’nin gücünü ve nefesini ensesinde daha çok hissetmeye başlamış, ABD’nin ne kadar gerisinde olduğunu anlamıştır. Bu algılama sonunda, Sovyetlerin devre dışı kalmış olduğu bir dünyada gelmiş olduğu konumun önemini bir kez daha anlayan Çin, belki de siyasal hedef olarak ABD’yi geçmeyi değil de yeniden ikinci sınıf güçler arasına düşmemeyi sağlamayı strateji olarak seçmiş veya bu seçime zorlanmıştır. Çünkü her ne kadar dünyada Çin’in ekonomik mucizesi ve küresel güç adaylığı söz konusu ise de realitede Çin’in özellikle ekonomik ve askeri alanda ABD’nin çok gerisinde olduğu da bir gerçektir. Çok hızlı bir şekilde kalkınmış olması ve yine aynı hızla bir sosyal değişim/dönüşüm içerisine girmiş olması nedeniyle Çin, bugün ekonomik anlamda limitlerde yaşamaktadır. 2005 yılında ABD ekonomisi 13 trilyon dolarlık bir Gayrı Safi Milli Hasıla’ya (GSMH) sahip iken bu rakam Çin için 2,3 trilyon dolar civarındaydı. Hala 150 milyon Çinli’nin günlük gelirinin bir doların altında olduğu ve insanların özellikle Çin’in doğu bölgelerinde ciddi fakirlik düzeyinde yaşadıkları da bir realitedir. Halkın refah düzeyinin artması ve ihracata dönük sanayinin her geçen gün gelişmesi enerji gereksiniminin önemini de beraberinde getirmektedir. Bugün elektrik enerjisinin sağlanması için ortalama her hafta yeni bir kömüre dayanan termoelektrik santralini devreye sokan Çin’in nükleer enerji konusunda da çok büyük yatırım planları vardır. Finansal açıdan da kırılgan bir yapıya sahip olan Çin, dışarıda değişen döviz paritelerinin etkisine açıktır. Bunu önlemek için gereken parasal sisteme geçmeyi ve döviz kurlarını serbest bırakmayı Jiabao hala başaramamıştır. Tüm sıkıntılarına rağmen, küresel güç olma iddiasının olmadığı söylenemeyecek bu ülkenin önündeki önemli sorunların başında hammadde sağlanması ve güvencesi gelmekteyse de hammaddeyle ilişkili ve hatta bunun da önünde gelen sorununun enerji kaynaklarına dönük tedarik stratejileri olduğu açıktır. Çünkü Çin, sürdürülebilir bir kalkınma için enerjinin tedariki ve sürekliliğinin güvenceye alınmasını her büyük ülke gibi anlamıştır. Elektrik enerjisi sağlamak Çin sanayisi için yaşamsaldır. Çin, kurulan termoelektrik santrallerin eninde sonunda hava kirliliği nedeniyle kendi halkına kaçınılmaz zararlar vereceğinin de bilincinde olduğundan Hindistan ile paralel bir politika izleyerek hızla nükleer enerjiye yönelmektedir. Halen Çin Halk Cumhuriyeti’nde 11 adet faal nükleer reaktör bulunmakta, 6 tane yeni reaktör inşa halinde ve önemli bir miktar ise planlanmış veya inşasına başlanmak üzeredir. Bu çalışmalar sonucunda nükleer santral kapasitesi 2020 yılında altı misli artarak 50 GWe ve 2030 yılında da bunun üzerine bir 3 misli kapasite daha ekleyerek 120150 GWe’e çıkacaktır. Zira Çin, nükleer reaktör inşa ve geliştirmesinde kendine yeterli olmanın da ötesinde gelecekte teknoloji ihraç etmeyi hedeflemektedir. Nükleer yakıt sağlama konusunda kendi olanaklarını geliştirirken kurulacak yeni santrallerle uranyum ithalatı da artacak olan Çin, bu konuda petrol ve doğalgazda olduğu gibi dünya üzerindeki belli kaynaklara sahip ülkelerle siyasal ilişkileri sağlam tutma açısından, başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülke ile rekabete girişecektir. ABD İLE SORUNLAR Giderek güç kaybeden, ekonomik ve siyasal sorunları artan ABD ise Çin’in 2030 yıl sonra kendi yerini alma olasılığını artık ciddi bir şekilde algılamaya başlamıştır. Bunu engelleme konusu ise ABD için yaşamsaldır. Çünkü dünyadaki hammadde ve özellikle enerjiye dönük kaynaklar giderek azalmaktadır. Bu kaynaklardan dilediği şekilde yararlanma amacına hayati bir yaklaşımla öncelik veren ABD’nin ise dünyanın hemen her yerinde giderek karşısına hammadde talepçisi olarak çıkan bir Çin’e tahammülü olamayacağı da açıktır. Bu nedenle güçlü potansiyel bir rakibin geciktirilmeden daha bebeklik çağında önünün kesilmesi son derece önemlidir. Bunu sağlamak için ise ABD’nin elinde belli ekonomik ve askeri enstrümanlar vardır. ABD yeri geldikçe bunları kullanmaktadır. Giderek daha da çok kullanacaktır. Her şeyden önce Çin parasının değerinin devalüe edilmesi baskıları bu amacı taşır. Kendini hala ABD ile siyasal rekabete tam olarak hazır hissetmeyen Çin’in dış politikasının ise şu günlerde fazla agresif olmayan, sorunları yumuşaklıkla ve ABD’nin gelecekteki egemen gücünün azaltılmasını sağlayacak şekilde olduğu gözlemlenmektedir. Özellikle Çin’in Şanghay İşbirliği Örgütü ve bu kapsamda Rusya Federasyonu ile ilişkileri ve yine AB ile bağlantıları bunu tesis amacı taşımaktadır. Bu bağlamda İran konusunda bile son zamanlarda ABD’ye karşı daha yumuşak bir politika izlemesi Çin’in uzlaşmacı bir dış politikada kararlı olduğunun belirtisidir. Bu konuda Çin’in özellikle BM platformunda sorumluluk sahibi bir ülke olarak etkinlik sağlama politikası izlemesi değinilmeye değer bir başarıdır. Çin’in ABD ile ilişkilerinde son on yılda belirgin olan başka bir husus da, ABD’nin tek küresel güç olarak "dilediğimi dilediğim yerde yaparım" felsefesi ve uygulamalarından yararlanma yolundaki becerisidir. Çin, özellikle Asya’daki, Hindistan, Rusya ve Güney Kore gibi ikincil güçlerin Amerikan politikalarının Jintao
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear