Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
sergilenmesi, Papa XVI. Benedict’in İslam’a yönelik açıklamaları ve siyasi iktidarın bütün olup bitenler karşısında "köleci tavrı özgürlük örtüsü altında" içselleştirmesi bunun kanıtıdır. Bütün bunlar birinci projenin uygulandığını, egemen emperyalist gücün kimlik stratejisi üzerinden bütün dünyayı kabileler haline getirmeye, çatıştırmaya ve kendine bağlamaya çalıştığını göstermektedir. İttifak toplantılarında açığa çıkan ve hatta sırıtan çelişkilerin nasıl bir ters yönlü stratejinin içine düştüğünü gösteren birkaç örnek sunabiliriz; Birincisi; Danimarka’da "Medeniyetler Arası İttifak: Türkiye’nin Rolü" konulu toplantıda konuşan Başbakan Erdoğan, başörtüsü yasağını gündeme taşır ve şöyle der: "Bu bizim önümüzde bir sorundur ve er veya geç çözülmelidir... Kurumlar arası mutabakat sağlandığı anda bu sorun aşılacaktır." Burada dikkatimizi çekmesi gereken konu şu: Medeniyetler Arası İttifak, AB için vesile yapılmaktadır. Bu pozisyona bağlı olarak varolmaktır. Yani Türkiye için ittifak arayışı bir pozisyon meselesidir. Bu o kadar açıktır ki Danimarka’da "Medeniyetler Arası İttifakta Türkiye’nin Rolü Nedir?" konusunun tartışıldığı bir ortamda AİHM, başörtüsü konusunda "inanç yasanın önüne geçemez" kararını veriyor. Başbakan ise bu kararı eleştiriyor. (30.11. 2005 Vatan) Eğer AB kriterleri barışı sağlamanın yolu ise bu kararı eleştirmenin hiçbir felsefi temeli yoktur. Yok, eğer farklı kültürel havzalarda barışı sağlayacak felsefi ve politik zemin varsa, AB’nin eşiğinde dilenmenin ve ağlamanın gereği ne? Barış ve ittifakın biricik yolu başörtüsü ise şu anda bütün dünyanın cennete dönüşmesi gerekir. Çünkü devletin en üst kademesinde başörtüsü örtülüyor. Hiçbir sorun yok. Demek ki mesele başörtüsü meselesi değil. Asıl mesele bütün dinleri kontrol eden ve çıkarı için kullanan egemen güce yaslanarak iktidarını sürdürmektir. Açıkça ifade etmemiz gerekir ki egemen güç teknolojik, ekonomik ve politik girişimlerle dünyayı kontrol ederken Türkiye bu misyonun barış havucu ile ayartılmıştır. İkincisi; bu toplantılarda Avrupa’da yaşanan göçmenlerle ilgili bir sorundan bahsediliyor. Bunun sorumlusunun Müslümanlar olduğu dile getiriliyor. Verilen cevap şu: Sorun, İslam sorunu değildir. Sorun varoşların yoksulluğunda ve dışlanmışlığındadır. Varoşları dışlayarak gerçekten demokratik bir toplum yaratılamaz. Ötekini tanımlayan ve aşağılayan bir gücün dönüştürücü, baskıcı ve tahakküm edici dili altında ittifak projesini gerçekleştirmenin anlamı nedir? Bu sorunun cevabını ittifak projesinin içinde aramak gerekir. Bu arada Fransa, Batı ile İslam dünyası arasında son yıllarda yaşanan krizlerle derinleşen anlaşmazlığın giderilmesi için kültürler arası diyalog atölyesi düzenliyor. İlki 12.09.2006’da Paris’te gerçekleştirilmişti. AvrupaAkdenizKörfez Kültür Atölyesi isimli toplantıların açılışını Cumhurbaşkanı Jacques Chirac yapıyor. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Elysee Sarayı’nda bir konuşma yapmak üzere Paris’e gidiyor. Fransız Dışişleri Bakanlığı bu toplantının amacını şöyle açıklıyor: Bu toplantının amacı; ‘medeniyetler çatışması’ tezlerine cevap vermektir. Burada Doğu ile Batı arasındaki ‘kültürel kopma’nın yaşanmaması için işbirliği ve diyalogun kültürel boyutuna büyük önem verdiği vurgulanıyor. İslam dünyası ile Batı arasındaki çatışma ve anlaşmazlığın önlenmesi için iki medeniyetin karşı karşıya değil yan yana olmasını sağlayacak yakınlaşmanın sağlanması gerektiğine dikkat çekiliyor. Bir anlamda bu toplantıda medeniyetler arası ittifakın içeriği, daha doğrusu stratejik belge açıklanıyor. Bu çalışmada ele alınacak konular şu şekilde sıralanıyor; tarih yazımcılığı, tarih kitaplarının yeniden gözden geçirilmesi, kültürler arası gerginliklerde medyanın rolü, dinler ve kültürler arası diyalog çalışmalarının sonuçları, eğitim, ırkçılık, antisemitizm ve İslamofobi ile mücadele. (11.09.2006 tarihli gazeteler) Diyalog ve barışı sağlamak için gündeme taşınan bütün konular Batılı egemen güçlerin uyguladıkları politikanın bir parçası olarak devam ediyor. Bizzat Fransa ve ABD soykırım ‘Tanrı kral’ın kurması öngörülen sistemde Ortadoğu ve Orta Asya’daki uluslar barış bıçağının budayacağı unsurlar olarak değerlendiriliyor. Güncel anlamda Türkiye ‘barış havucu’yla yetindiriliyor. adına tarih yazıyor, Türkiye’yi mahkum etmek istiyor. Papa, diyalogu misyonerliğin bir parçası olarak tanımlıyor. Irkçılık üzerinden birçok ülke iç çatışmaya sürükleniyor, kadife devrimler yapılıyor. Dünyanın geleceği için GOP çerçevesinde 22 ülkenin tarih dışına atılması gerektiği söyleniyor. Bu projenin giriş kapısı olarak Irak’ın işgali gösteriliyor. Üçüncüsü; Ülkemizde uzun süreden beri sürdürülen dinietnik strateji eşliğinde üretilen sahte kimliklerden birisi olan terör örgütü, bütün bu kanlı eylemleri ve tutumları ortada olduğu halde destekleniyor. Böyle bir politik tavrın ittifakbarış hikâyelerinin yoğun olduğu bir ortamda çuvala sığmadığını gören Batılı etkili güçler, terör örgütünü siyasallaştırmanın bütün araçlarını devreye sokuyor. Evet, bütün bunlar ittifak ve barış adına yapılıyor. C S TRATEJİ 9 derece keskin. Nedense ittifakın ve barışın bıçağı aynı medeniyete mensup insanları kesiyor. Peki, bu bir tesadüf mü, hayır. Gerçek neden şu iki metinde saklı. "Rab bana şöyle seslendi. İnsanoğlu yüzünü Magog ülkesinden Roş’un, Meşek’in, Tuval’ın önderi Gog’a çevir, ona karşı peygamberlik et. De ki, ’Egemen Rab şöyle diyor: Ey Roş’un, Meşek’in, Tuval’ın önderi Gog, sana karşıyım. Roş’un, Meşek’in, Tuval’ın önderi ya da Meşek’in, Tuval’ın baş önderi. Seni geldiğin yoldan geri çevirecek, çenelerine çengel takacağım. Seni ve bütün ordunu, atları, tam donanmış atlıları, küçük büyük kalkanlı, hepsi kılıç kullanan büyük kalabalığı dışarıya sürükleyeceğim. Onlarla birlikte hepsi kalkanlı, miğferli Persliler’i, Kuşlular’ı, Putlular’ı, Gomer’in bütün ordusunu, uzak kuzeydeki Beyttogarma’nın bütün ordusunu ve yanındaki birçok ulusu da sürükleyeceğim." (Hezekiel 38: 16) Şimdi soralım Gog ve Magog kim, Roş, Meşek, Tubal, Put, Kuş, Gomer kimler ve hangi ülkeler? Soğuk Savaş döneminde GogMagog; Rusya, Meşek; Moskova, Tubal; Rusya nüfuzu altında olan ülkeler, Persya; İran, Put; Arap Ülkeleri, Gomer; Rusya Bloku şeklinde yorumlanmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde geleceğe dönük işaretlerde bulunan bu metin Tekvin 10: 17’ye atıf yapılarak okunur: "Nuh’un oğulları Sam, Ham ve Yasef ’in öyküsü şudur: Tufandan sonra bunların birçok oğlu oldu. Yafes’in oğulları: Gomer, Magog, Meday, Yavan, Tuval, Meşek, Tiras vd. Ham’ın oğulları ise: Kuş, Misrayim, Put, Kenan..." (Tekvin, 10: 17) Buna göre Gomer, Magog, Tubal ve Meşek Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in çocuklardır. Kuş ve Put ise Kenanların da babası olan Ham’ın oğullarıdır. Şimdi iki metin eşliğinde tarihi bilgilerimize göz atalım. Yafes ve Ham’ın oğulları Orta Asya ve Ortadoğu’da yaşayan bütün halklar ve devletlerdir. Bunların tümünün çenelerine çengel takılacak ve sürüklenecekler. Tam bu noktada merkezboşluk ayrımına bağlı olarak GOP’a bakalım. Barış bıçağının hangi bahçede temizlik yapmak istediğini görelim. Muhafazakâr görüntü altında bu fitne değirmenine su taşımanın tam adı: Müntehir cehalettir. Bu topraklarda yapılan katliamları içi boşaltılmış kelimelerle meşru göstermek, söz konusu vahşi politikanın işleyişine katkı sağlamaktır. Çünkü eli ve dili kana bulaşanlar barıştan söz edemezler. Barış, rasyonel bilgi, açık ve herkes için geçerli hukuk ve insanı iyiliğe götüren anlamlı ve amaçlı eylemle mümkündür. MEDENİYETLER İTTİFAKI NE İŞE YARIYOR? Her şeyden önce değer içerikli kelimelerle takdim edilen bu proje, üçüncü bin yılda Tanrı Krallığı’nı gerçekleştirmenin ilk aşaması sayılan barış dönemini tanımlar. "... Çünkü yasa Sion’dan Rabbin sözü Kudüs’ten çıkacak. Rab uluslar arasında yargıçlık edecek, birçok halkın arasındaki anlaşmazlıkları çözecek. İnsanlar kılıçlarını çekiçle dövüp saban demiri, mızraklarını bağcı bıçağı yapacaklar. Ulus ulusa kılıç kaldırmayacak, savaş eğitimi yapmayacaklar artık..." (İşaya 2/4) Barış çağına, yani üçüncü bin yıla girişin teolojik köklerinden birkaçı böyle. Bu anlayışa göre medeniyetler arası ittifak, Rab Mesih’in egemenliğini simgeleyen çağa giriş. Bu çağda bütün ihtilaflar kaldırılacak, kılıç saban demiri, mızrak bağcı bıçağı olacak. Ne güzel. Fakat mesele burada bitmiyor. Saban demiri, bağcı bıçağı bir teolojik çıkarıma gönderme yapar: Buğdayın içindeki deliceleriayrık otlarını hasat zamanında temizleyin. Evet, sevgi tohumlarının ve barış çağrılarının yapıldığı üçüncü bin yılda ülkemizde bağcı bıçağı ile deliceler (!) temizleniyor, Afganistan’da dallar budanıyor, Irak’ta boğazlar kesiliyor, Azerbaycan’da etnik temizlik yapılıyor, Pakistan’da fitnenin ve şiddetin yeşermesi için aşı yapılıyor. Barışın simgesi, bağcı bıçağı Huntington son