Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Mustafa ÖZBEK Türkiyem Topluluğu Sözcüsü Y ıl 1923... 26 Ekim günü... Türk Milli Futbol Takımı Taksim Stadı'nda Romanya ile ilk maçını oynayacak... O maçta Milli Takımımızın kalesini koruyan ve kaptanlığını yapan Fenerbahçe'li Nedim ilk maçın heyecanını anlatırken, giyecekleri formaların Atatürk tarafından gönderildiğini söyler. Yine Fenerbahçe'li olan Bedri Gürsoy, o maçla ilgili anılarını ,"Maç oynanırken ayağım kırıldı. Savaşı yaşayan bir ulusun önünde, ayağımın kırıldığını söylemeye utandım. Seke seke maçı bitirdim. O günden sonra benim adım Ceylan Bedri oldu…" diyerek Spor Yazarı Kazım Kanat'a anlatır. İlk maçın onbirinde yer alan bütün futbolcuların ortak özelliği hepsinin de Kurtuluş Savaşı'na kurumlara hakaret etmede onlara alabildiğine katılmış olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin cesaret veriyor... 'Milli' olan her şeye alerjileri var. ilanından üç gün önce yapılan bu maçta Türk Milli Takımı'na yakışmayan şu Turkuaz renkli oyuncularımızın giyeceği forma beyazdır. Ulu forma da hoşlarına gitmiştir onların. Önder hemen futbolculara birer bayrak gönderir. 2008 Türkiye'sinde yarıresmi hale gelen Beyaz üzerine dikilen Türk bayrağı milli takımımızın ilk forması olur. Turgay'lar, Ulusal Futbol Takımı’na Lefter'ler, Can Bartu'lar, Metin Oktay'lar, turkuaz renkli forma Rıdvan'lar, Hakan’lar Atatürk’ün emaneti hazılanması tepki çekti... olan bu milli forma ile maçlara çıkarlar... Artık milli formamız milli gururumuz olmuştur. 85 yıl sonra bugün, Türkiye’yi temsil edecek futbolcularımızın giyeceği milli formamızın şekli şemali değiştirilmek üzere... Turkuaz rengin hâkim olacağı formada, eğer bir dürbün bulursanız, ay yıldızımızı görmeniz mümkün olacak(!) "Niye?" diye sorduğumuzda, sponsor firmanın böyle istediğini öğreniyoruz. Size de tuhaf gelmiyor mu?... Şimdi milli takımın giydiğine biz nasıl 'milli forma' diyeceğiz?... Hani nerede Atatürk'ün milli takıma verdiği formalar?... Hani ayyıldız nerde?... Hani kırmızı beyaz nerde?... Tribünde binlerce taraftarın elinde ayyıldızlı bayraklar, sahadakilerin üzerinde ise mavi (turkuaz) beyaz formalar... Böyle bir renk kirliliğinde oynanan, maç 'milli' olmaz sıradan bir maç olur... Heyecansız bir takımın oynadığı maçların akıbeti de hüsran olur... Milli Takım'dan milli formayı alırsanız, sadece takımın oyucularından, taraftarlardan değil 70 milyon insandan da milli ruhu, milli heyecanı almış olursunuz. Türkiye'de yüzlerce büyük ve zengin kuruluş varken, onların sponsorluğunun daha faydalı olacağı görülüyor iken, milli takımımızın formasının, ay yıldızımızın 'mantığı sorgulanacak bir gerekçeyle' üstelik 'görüşümüz alınmadan' elimizden alınması bizim en büyük ayıbımız olmaz mı?... Bunların hepsi bir parça. Kimileri Atatürk'e, kimileri üniter devlete, kimileri Kıbrıs'a, kimileri bağımsız yargıya, kimileri laik demokratik cumhuriyete, kimileri anayasaya, kimileri sosyal devlete saldırıyor... Devam eden bu parça parça saldırıları bir araya getirdiğinizde karşınıza bir 'kuşatma fotoğrafı' çıkıyor. Bu kuşatmaya 'milli' kaygılarla, gerekçelerle karşı çıktığımızda ise, kendilerini iktidara 'şirin göstermek için' her türlü 'çirkinlikten' kaçınmayan 'ikinci cumhuriyet takımını' karşımızda buluyoruz... Medyanın hükümete yakın çevrelerin eline geçmesi, kişilere ve Batı’nın ahlaksızlığı, yalanları, yanlışları... C S TRATEJİ medyanın, ekran ve gazete köşelerinde ahkam kesen bu 'çürük' entelektüeller, 'milli' ve 'ulusal' sözcüklerine karşı büyük bir saldırı başlatmış durumda. Bu saldırılar için talimat veren merkezlerin başında Avrupa (Birliği) geliyor. Elbette ki bu 'İkinci Cumhuriyetçi Takımı' saldırıların karşılığında 'hizmet' ettikleri kişilerden ve kurumlardan bahşişlerini alıyorlar. Bu konuda yıllardır Türkİş içinde çeşitli görevlerde bulunmuş olan Yıldırım Koç, 28 Haziran 2007 tarihli, 'Emperyalistler size de para teklif etti mi?' başlıklı yazısında şunları yazdı: "DİSK, Avrupa Komisyonu'ndan önce 150 bin Euro aldı. Daha sonra, DİSK, HAKİŞ ve KESK, üyesi bulundukları Avrupa Sendikalar Konfederasyonu aracılığıyla Avrupa Komisyonu'nun 1 milyon Euro'luk bir eğitim projesini aldı ve "eğitim yaptı". Bu kuruluşların Kıbrıs konusundaki tavrı nasıldı? Sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı nasıl bir tavır aldılar? Emperyalistlerin Türkiye'de azınlık yaratma çabalarına karşı ne yaptılar? Soros, emperyalist güçlerin bir parçasıdır. Soros'un Türkiye'de oluşturduğu Açık Toplum Enstitüsü'nün Danışma (Yönetim) Kurulu'nda HAKİŞ Genel Başkanı Salim Uslu da vardır. Soros'tan para alanlar arasında DİSK'e bağlı Dev Maden Sen de bulunmaktadır. Soros'un kaynak aktardığı önemli bir kuruluş ise, TESEV'dir. Bu kuruluşların milli davalarımız konusundaki tavrı nedir?" Bu iddialar, Yılmaz Dikbaş’ın "Türkiye’de Avrupa Birliği’nden Para Alan Sivil Toplum Örgütleri" isimli çalışmasında da yer aldı. Yeter ki Türkiye'yi, Türklüğü karalayın... Eğer bunu yaparsanız, bir kılıf bulunuyor ve paralanıyorsunuz, hatta 'Nobel Ödülü' kazanma şansınız bile oluyor? Ne yazık ki böyle... Parayı veren düdüğü çalıyor. Bugün, Avrupa Birliği'nden ve Amerika'dan beslenen ve yönlendirilen saldırıların hedefinde 'milli duyarlılıklarımız' bulunuyor. "Batı'nın ilmini, sanatını almadık. Maalesef değerlerimize ters düşen ahlaksızlıklarını aldık!" Bu sözler, bir 'ulusalcıya' ait değil. Bu sözleri bu ülkenin Başbakan'ı söylüyor. Başbakan, bu sözlerle AB'den 'beslenen' bazıları tarafından şiddetle eleştirildi. Batı'dan alınan ahlaksızlıkları açıklaması istendi. Başbakan'dan ses çıkmadı ama bugünkü siyasi iktidar ile aynı paralelde yer alan bir gazete, Batı'nın içinde bulunduğu ahlaki sorunları şöyle açıkladı: "Aile mefhumu çöktü; ’evliliklerin yerini ’birlikte yaşama’ aldı... Kadınlar, kucaklarında ’bebek’ taşımak yerine ’köpek’ gezdirmeye başladı. Yaşlılar, "huzurevlerine" terk edildi... Bir Alman bilim adamı, "50 yıl sonrasının Almanyası, sadece huzurevlerinden ibaret olacak" diyor... Genç nüfus, her yıl azalıyor. Sapıklık had safhada... Homoseksüellik ve lezbiyenlik gibi sapıklıklar, "cinsel yaşam özgürlüğü" adı altında teşvik ediliyor... Homoseksüel belediye başkanlarının rezaletleri anlayışla karşılanıyor. Birçok batı ülkesinde cinsellik yaşı 1011’e inmiş durumda... Artık ilköğretim okullarının önlerinde bile prezervatif satılmaya başlandı. Eroin başta olmak üzere her türlü uyuşturucu madde ve alkol bağımlılığı, ilkokul düzeyine inmiş durumda. Komşuluk yok, misafirlik yok, yardımlaşma ve dayanışma yok. Batı