Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 Prof. Dr. Nadim MACİT TUSAM Danışmanı “George Bush görevinden ayrıldığında ABD çok daha zayıf ülke haline gelmiş olacak.” I. Wallerstein arihin Sonu deyimi Fukuyama’ya ait. Ne var ki herkesin kullandığı ‘küresel sistem’ ifadesi ‘tarihin sonu’ düşüncesiyle buluşur. Bunlardan hangisi esas alınırsa alınsın söylenmek istenen şudur: Batılı değerler eşsizdir. Politik ve ekonomik değerler nihai sınırlarına ulaşmıştır. Liberal demokrasinin meşruluğu üzerine dünya çapında dikkate değer bir uzlaşma gerçekleşmiştir. Aynı zamanda modern düşüncenin içinden üretilmiş ideolojiler ve rakip egemenlik biçimleri liberal demokrasiye yenik düşmüşlerdir. ‘Küresel Sistem’ denildiğinde yaklaşık olarak söylenenler bunlardır. Tarihin Sonu, deyimini kullanan Fukuyama ise şöyle der: “Liberal demokrasi, insanlığın ideolojik evriminin son noktasını ve nihai insani hükümet biçimini temsil eder… İnsanlık en derin özlemlerine uygun düşen bir toplum biçimine ulaştığında gelişme sona erer. Büyük sorunlar çözülmüş olduğundan temel ilke ve kurumların değişmesinde daha fazla ilerleme olmayacaktır.” Yani insanlık tarihin sonuna erişmiştir. Bu aşamadan sonra farklı politik ve ekonomik seçeneğin üretilmesi ve uygulanması mümkün değildir. Oysa şu anda anılan değerlerin ve sistemin öncülüğünü yapan ABD’de hem politik hem de ekonomik kriz yaşanıyor. ABD siyasi ve ekonomik kriz yaşıyor, dünya yeniden kuruluyor… ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 6 Ekim 2008/223 T Protestan jargonla dile getirilen ‘dünyayı cennete çevirme’ hedefi tersini üretmiş durumda. ABD, hem siyasi hem de ekonomik bir krizi yaşıyor. Yaşananlar ‘tarihin sonunun’ gelmediğini, bütün dünyanın batılı değerleri kabul etmesinin söz konusu olmadığını ortaya koyuyor. seçenek düşünmek mümkün değildir. Böyle bir iddia, Batılı değerleri kutsamaktır. Bu aşamadan sonra küreselsistem ve politikekonomik dayanakları sorgulamanın değil, tabi olmanın kutsal esaslarına dönüşmüştür. • Batı kültürünün ve yaşantı biçiminin dışında farklı kültürlerin ve yaşantı biçimlerinin hiçbir değeri yoktur. Batılı değerlerin dışında kalan bütün kültürler ve yaşantı biçimleri tarihi dışıdır. Bunların küresel sisteme entegre edilmesi zorunludur. • Tarihin sonunu idrak etmede direnen farklı kültürlere mensup olan toplumlar işgal ve katliam dâhil ‘Tarihin sonu’ değil YAŞANAN KRİZİN NEDENİ Tarihin sonunu ilan eden/dünya sistemini müjdeleyen ideoloji dört krizi içeriyor: • Tarihin Sonu tezinin esası şu önermedir: ‘Batılı değerler felsefi sınırları aşmıştır.” Yani başka bir George W. Bush dua ederken.. her türlü müdahaleye layıktırlar. Önleyici tedbir kapsamında ‘boşluk arkında’ yer alan devletler yeniden inşa edilmelidir. • Bundan sonra dünyada değişim yaşanmayacak, belki dünya yok olacaktır. Bu çıkarım oldukça dolaylı yapılmaktadır. Söylenmek istenen şudur: Seçeneksiz sisteme ve dünya ölçeğinde etkinliğe sahip olan ABD, Tanrı Krallığı’nı kuracaktır. Gerek küresel sistem gerekse diğer ifadeler bu mesiyanik ideolojinin farklı adlandırılmasından ibarettir. Yukarıdaki kabuller üzerine ABD, hegemonya oluşturma ve sürdürme yöntemi olarak rızayı değil, baskı ve tehdidi seçmiştir. Bunun sonucu olarak ‘akıl dışı uygulamalar’ devreye girmiş ve militarizm giderek kök salmıştır. Şöyle ki; Önleyici saldırı adı altında • Pentagon’un muazzam savaş makinesi karşısında savunmasız bir ülke olan Irak işgal edildi. Uydurma kavramlar ve tehditlerle inşa edilen bu savaş hiçbir hukuki temele dayanmıyor. Zaten ‘haydut devlet’ tanımlamasına gerekçe olarak gösterdiği her şey asılsız çıktı. Öbür tarafta Afganistan işgal altında ve her gün insanlar uydurma bir kargaşa içinde yok olup gidiyor. Dünyanın birçok yerinde dolaylı müdahalelerle ‘kadife devrimler’ ve kopuşlar gerçekleştiriyor. Gürcistan, Kosova örneklerinde olduğu gibi… • Merkez ve Boşluk ayrımına bağlı olarak geliştirdiği ‘devletleri yeniden inşa etme’ politikası ve bir taraftan Çin ve Rusya’nın etrafını çevreleme hareketi, diğer taraftan İslam coğrafyasına dönük olarak açıkça Suriye ve İran’ı yakın hedef göstermesi, bu iki hususa ek olarak Kuzey Kore’yi açık düşman ilan etmesi bütün dünyayı karşısına almasına sebep olmuştur. Ayrıca ‘bağlantısız savaş’ dediği stratejik hamle ile dünyanın birçok yerinde ‘açık toplumları teşvik’ adı altında iç gerilimleri ve çatışmaları oluşturduğu ve tahrik ettiği yolundaki iddialar ve göstergeler ABD’yi saldırgan devlet konumuna düşürmüştür. Bu durum ABD öncülüğünde sürekli bir savaş halinin yaşanacağını göstermektedir. Tek başına bu sebep bile ABD politikasının kriz içinde olduğunu göstermeye yeter. SAVAŞLA ÇIKIŞ ARAMAK • İnsani etkinliğin sürekliliğini sınırlayan ve hatta bittiğini ilan eden küreselleşme ideolojisi: kendi mutlak söylemi içerisinde yönünü kaybettiği için dünya ölçeğinde yaşanan krizleri aşmanın yolunu savaşta görmektedir. Sonuçta ‘demokrasi ve özgürlük götürme misyonu’, topların, paletlerin ve nükleer silahların etiketi altında vahşete dönüşmektedir. Bu durum, ABD’nin demokrasi ve anayasa geleneğini şaibe altına sokmaktadır. Nitekim 20 Eylül 2002 tarihinde ‘ABD Milli Güvenlik Stratejisi’ başlıklı bir resmi belge ilan edildi. West Point’te Bush ‘güvenliğimizi tehdit eden bir rejimi devirmek evrensel hakkımızdır,’ ‘düşmanımızdan önce savaşı düşmana biz götürmeliyiz, planlar dağıtılmalı, tehdit yok edilmelidir’ diyerek topyekun bir savaş ilan etmiştir. • Adalet ve barış ilkesi yerine propaganda ve çarpıtma, yanıltma sistemi ikame edilmiştir. Bu çerçevede geliştirdiği propaganda, Küresel İletişim Dairesi gibi birimler ve bunların uydurdukları yeni terimler aracılığıyla hedeflenen devletler hakkında imaj oluşturma ve saldırıyı meşrulaştırma hareketi ABD’ye duyulan güveni zedelemiştir. Özellikle Irak’ın nükleer silahlara sahip olduğu iddiasının ABD ve İngiliz İstihbaratı tarafından sahte belgelere dayalı olarak üretildiği ortaya çıkmıştır. 5 Şubat 2003 tarihinde Dışişleri Bakanı Colin Powel’ın BM Güvenlik Konseyi’nde Irak’ta kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlar bulunduğuna dair ‘kesinlikle doğru’ olduğunu