27 Eylül 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Celal Başlangıç’tan ‘Hayatın Rengi Gökkuşağı’ ‘Bu, yaşadığını itiraf eden insanların kitabı’ Celal Başlangıç imzalı Hayatın Rengi Gökkuşağı, insanın, yaratıcılığın yönlendiği alanda varoluşunu, bütün unsurlarını, kişisel çabalarını, azmini, düşlerini, hayal kırıklıklarını, direncini, doğuştan gelen yeteneğini, hatta genetik kodlarını anlama çabasının bir ürünü. Kitapta kırk dört insanın öyküsü var. Yazarının nitelemesiyle bu kez “Sinemacılar, Tiyatrocular, Müzisyenler”, “Gazeteciler, Foto Muhabirleri, Belgeselciler”, “Çizgiler, Desenler, Değerler” başlıkları altında bileştirdiği “Hayat Röportajları”. Başlangıç’la Hayatın Rengi Gökkuşağı adlı yeni kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. ? Gamze AKDEMİR onu edilen her bir sanatçıyı, kahramanı özyaşamöyküleri eşliğinde anlatıyorsunuz. Aile yapılarından, düşlerden gerçeğe sıçrayışlardan, hayallerin, ideallerin, adanmış ömürlerin, toplamında varılan edimlerin öyküsü gibi her bir konu edilen kişi. Koşulları anlamak ve anlatmak siz gazetecide baskın olan... O çerçevede yarınki yetişkin kişiyi ve alanında attığı imzanın temelini anlamaya yönelme. Neden yanılmadığımı anlatır mısınız? Felsefeden, tarihten, sosyolojiden tıbba, gazeteciliğe kadar, insan hep merak etmiştir görünenin arkasında, hatta daha da arkasında, en arkasında ne olduğunu, hangi oluşumların bileşiminin önünde yatan görüntüyü yarattığını... İşte belki de insan yaşamının bu halinin gazeteciliğe uyarlanmış biçimi bu “insan öyküleri.” Karşınızda gördüğünüz bir insanın saçını, kaşını, gözünü, boyunu posunu, mimiklerini, jestlerini; siyasetçiyse dünyaya, yaşama, toplumsal olaylara karşı tutumuyla, bir müzisyense çaldığı ya da bestelediği şarkılarla, bir yazarsa kitaplarıyla, gazeteciyse yaptığı haber ve röportajlarla buluşturursunuz zihninizde. Aslında gördüğünüz, kafanızda somutladığınız gerçek bunlarla sınırlı değildir. O siyasetçinin hayata karşı duruşunu, bestecinin yapıtını, yazarın romanını, gazetecinin haberini, röportajını arkasındaki gerçeklerle birlikte görmek için doğupbüyüdüğü makro ve mikro çevreye; ailesinin kuşakları boyu süren serüvenine, annesine, babasına, kardeşlerine, komşularına, arkadaşlarına, öğretmenlerine; içinde bulunduğu çağdan kendisine yaptığı çıkarsamaya, yaşadığı toplumdaki sorunlara yaklaşımına bakmak gerekiyor. Bütün bunların ışığında yaratıcılığının yönlendiği alanda varoluşunu bütün unsurlarını, kişisel çabalarını, azmini, düşlerini, hayal kırıklıklarını, direncini, doğuştan gelen yeSAYFA 12 26 TEMMUZ lar mi? As geçmiş Ge lar’da, şağı’nd en tem rinden gürlük hiçbir yenide muz dü daha b zünü b “büyük için, aş bulund kılmak şiir yaz bildiği insanla ğerdir tım. ? sır K teneğini, hatta genetik kodlarını anlama çabasının bir ürünü Hayatın Rengi Gökkuşağı. Tam 44 insanın öyküsü var. Ben bunlara “Hayat Röportajları” diyorum. Bu çerçevede insan öykülerini derlediğim ilk kitap da “Hayata Söylenmiş Şarkılar”dı. 48 insanın öyküsünü “Ustalar, Şefler, Ölümsüzler”, “78’liler, 68’liler ve Daha Gençler, “Renkler, Farklılıklar, Zenginlikler” bölüm başlıkları altında toplamıştım. Ayşe Nur Zarakolu’dan başlayan, Mihri Belli’ye, Nihat Sargın’a, Ruhi Su’ya, Sait Faik’e, Vedat Türkali’ye, Ahmet Piriştina’ya, Deniz Kavukçuoğlu’na, İsmet Öztürk’e, Mustafa Yalçıner’e, Fethiye Çetin’e, Hrant Dink’e, Raffi Hermon’a, Sarkis Çerkesyan’a, Sarkis Seropyan’a uzanan bir çizgide anlatmaya çalıştım konu ettiğim kahramanları; hayalleri, idealleri, varoluş süreçleri, hayata karşı duruşları, adanmış ömürleriyle. Yine aynı çizgide süren “Hayatın Rengi Gökkuşağı”nda da “Sinemacılar, Tiyatrocular, Müzisyenler”, “Gazeteciler, Foto Muhabirleri, Belgeselciler”, “Çizgiler, Desenler, Değerler” başlıkları altında topladım bu kez kahramanlarımı. Engin Yörükoğlu’ndan Ercan Kesal’a, Mazlum Çimen’den Mümtaz Sevinç’e, Reis Çelik’ten Yaşar Seyman’a, Ara Güler’den Enis Rıza’ya, Fikret Otyam’dan Selçuk Erez’e doğru açılan geniş bir yelpazede insanları bildiğinizin ötesindeki yanlarıyla da tanıma olanağı bulacaksınız. Bir de adını sanını hiç duymadığınız ilginç insan öykülerine de tanık olacaksınız. İnsanların hayata attıkları imzanın, görünümün ötesindeki anlamını kavrama çabasını okuyacaksınız. Bu açıdan bakınca “Koşulları anlamak ve anlatmak siz gazetecide baskın olan” tespitini de taşıyan ilk sorunuzda yanılmamanızın nedeni de herhalde aynı mesleği paylaşıyor olmamızdan kaynaklanıyor. 2012 “KENDİNİ YURTTAŞLARDAN KORUMA TELAŞINDA BİR REJİMDE YAŞIYORUZ” Tüm portreler özelinde ülkenin, yakın tarihin siyasi, sosyal, ekonomik panoramasını da çiziyorsunuz izlekte. Darbelerle ve ona karşı devrimlerle, devrimcilerle de bezeli kitabınız. Yurttaşlarına karşı çok ceberut, acımasız davranan; yurttaşını devletinin “paryası” olarak gören, anayasasını bile yurttaşlık hakları üzerine değil de, kendini yurttaşından koruma telaşında olan bir devlet olma anlayışının ürettiği bir rejimde yaşıyoruz onyıllar boyunca. Askeri darbeler, muhtıralar, postmodern darbeler, bunlar arasındaki süreçte hiç eksik olmayan ve zaman zaman kanlı bir sürece giren siyasal çatışmalar ve özellikle son 30 yıldır hayatımızı neredeyse esir alan; “Kaçınılmaz olanı körü körüne reddetmek yerine ona karşı direnmenin yollarını arayanlardanım.” insanları mezralarından, köylerinden, kasabalarından, şehirlerinden edip metropollerin varoşlarına sürgün eden bir düzenin içinde yaşıyoruz. Elbette seçtiğim kahramanları biçimlendiren de böylesine bir kanlı, çatışmalı, adaletten yoksun ve zalim bir süreç. Her süreç kendine özgü kahramanları hayatın içinde, cezaevlerinde, sahnede, bilgisayarının başında, yani insanın var olduğu her alanda yaratıyor kuşkusuz. Böylesine zorlu bir süreçte de ister istemez her türlü zulme karşı direnen, elinden bütün konforlarının alınacağını bile bile egemen olan anlayışa siyasetiyle, sazıyla sözüyle, tiyatro oyunuyla, çektiği belgeselle, filmle, yaptığı dansla direnen insanlar ortaya çıkıyor ve bu direniş sonucunda cezaevine düşen, yaşam alanı yok etmecesine daraltılan insanlar kaçınılmaz olarak bu sürecin Spartaküsleri olarak içinde bulunduğumuz toplumda yerini alıyor. Bunlara gözünü kapatmak gazetecilik adına en azından adil ve vicdanlı olmamak anlamına gelir. Zulme karşı, darbelere karşı, ceberut yönetimlere karşı hayatını ortaya koyarak direnen insanları görmek bir meziyet değil içinde yaşadığımız bu toplumda, olsa olsa yaptığı işin hakkını vermektir. Elbette böyle insanların yaşamöykülerini, çilelerini, direnişlerini anlatmak da yakın tarihimizin siyasal, sosyal, ekonomik panoramasını tekil insan öyküleri üzerinden koskocaman bir tuvale resmetmeye varıyor. Sanatın ve sanatçının darbelerden, zulümden etkilenmelerini geçtim, nasıl birebir hedefi olduklarını da okuyoruz. Siyasetin sanatçıya bile isteye, sanatçının siyasete ise istemeye istemeye değme noktalarına yakın planda bu kitap. Sanatın, sanatçının sonsuz demokrasi ülküsü, özgürlük mücadelesi ve ödediği bedellere tanıklık... Sorguda altmış üç gün kaldı. Elli gününde gözleri bağlıydı... Öğreniyoruz ki kâğıt kalem sakladı bir Hasan Öztürk, yedi yıl kaldığı içeride yedi oyun yazdı. Sen misin siyasete bulaşan ey Gemlikli yoksul aile çocuğu dercesine erkin sopası eksik olmadı ? “EZG AŞIR BU K Öz yen bir eden, i da sizin İberya rica ett de öne reselleş ye. İbe dukça diği kü da kalı lüklere aşıranl Bilm mi ama yatı ok körüne direnm nım. B olursam muz ile çınılma yağmas yok. So nasıl za nasıl iş rim”de İşte İ rumu y dalga, herkes müziği tipte k me sür lektiğin da yara kendi y ğerli ol koca b karışıp yavaş y rel kült nisine dı. İşte nen me dünyam Yani kesi Ri hale ge rin vur akorde tişim o rensell noktas olan, sö ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1171 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear