29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 ŞUBAT 2015 CUMA CUMHURİYET SAYFA 19 Erdoğan gibisi zaten dünyada yok. Bunu cümle âlem görüyor. Davutoğlu gibisi ise... Olabilir de, olmayabilir de!.. Ama Allah var, sergiledikleri özellik değil binde bir; milyonda birlik. BM’ye kayıtlı 200 küsur ülke var. Hiçbirisi aynı burçta ve aynı gün doğmuş cumhurbaşkanı ve başbakanına sahip değil. Bu özellik ülkemiz için ne kadar hayırlara vesile bir hadise, bilmek zor. Biraz daha beklemek gerek. İkilinin geleceğini, her fani gibi “yıldızları” yani “burçları” belirleyecek. İkisi de balık. Karadenizli Erdoğan’a balık olmak yakışıyor diyelim, ama Konyalı Davutoğlu’nun balıklığı gençlerin deyimiyle kel alaka! Burç inancı insanlık tarihi kadar eski. İnsanlık, Adem’le Havva’dan ve oğulları Kâbil’in Habil’i öldürmesinden bu yana yıldızlara bakıp kader okuma derdinde. Kader okumanın tek yolu ise karakteri çözebilmek. Magazincilerin Burçname dediğine İslam tarihçileri Yıldızname diyor. Sözlüklere göre yıldıznamenin tanımı: “Kişinin karakter ve özel bilgilerini Kuranıkerim ışığında, Ebcet hesabına göre şifrelenmesi ve yıldızların ışığında çözümlenmesidir. Astrolojiye benzese de farkı, insanın doğumundan ölümüne kadar başından geçecek maddi ve manevi kayıpların belirtilmesidir.” (Uludağ Sözlük) Eski Yunan’dan beri kabul edilen bir inanç var. İnsanın kaderini, karakteri belirliyor. Ya karakteri ne belirliyor? Çoğunluk için geçerli yanıt ne yazık ki “genler, aile ve toplumsal çevre, vs..” değil. İnsanlar nedense asırlardan beri insanın kaderini ve karakterini burçların belirlediğine inanıyor. İkisi aynı fidanın güller açmış dalı olan muhterem ve muhteşem ikilimizin burcu üzerinde bir çalışma yaptık. İşte balık burcu erkekleri için yazılanlar. Hangisi Cumhurbaşkanı’na, hangileri Başbakan’a uyuyor, takdir okurundur: Fiziksel olarak en dikkat çekici noktaları gözleridir. Büyük gözleri, anlamlı bakışları vardır. sinde yaşarlar. Balık insanı kadar hayal dünyası geniş bir başka burç bulunamaz. Hayal kurmak her şeyleridir. Kurdukları renkli hayaller ile gerçeklerin hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Bu durum mutsuzluklarının en büyük nedenlerinden bir tanesidir. Değişken yapıları yaşamlarının her alanına yansımaktadır. Mutlu oldukları bir anda mutsuzluğa bürünebilirler ya da umutları çok fazlayken bir anda her şeyin bittiğini düşünebilirler. Neyin ne olduğu konusunda tam olarak fikir sahibi değildir. Karar alacakları zaman sezgileri ile hareket eder ya da bir başkasının yönlendirmesini ister. Bir konuda çok zorlandığını düşünürse de kendi hayal dünyasına sığınmayı tercih eder. Balık insanları için, gerçek ve hayal arasında hiçbir sınır bulunmamaktadır. Bunlar şizofreniye en yatkın insanlardır. Son burç oldukları için bulundukları yer de madde ve ruh birbiri içine girmiştir ve etkileri altına almıştır. Mantık olarak açıklanması zor olaylara yatkınlıkları vardır. Ne zaman, ne yapacakları bilinemez. Mutlu mutsuz, tutarlı tutarsız ve iyi kötü olarak her an değişim gösterebilir. Tüm uğraşların sonunda kendilerine şu soruyu sorarlar; hayat, gerçekten de bütün bu kavgalara değer mi? Konuşkan olmaları, çevrelerinde birçok insan bulunmasının nedenleri arasındadır. Balık burcu insanlarının çift karakteri vardır diyebiliriz. (Devletin başında iki balık olduğuna göre etti size 4 karakter; Tanrı Türk’ü korusun!) Devletin Baştan Kokma Nedeni mi? Genel görünümleri sakindir. Ancak iç dünyalarında fırtınalar koptuğunu söylemek mümkündür. Plan yaptıkları pek görülmez, daha çok sezgileri ile hareket ederler. Sezgileri tahmin edilemez derecede kuvvetlidir. Bu konuda önlerini kesecek en büyük engel duygularıdır. Duyguları, sezgilerinin önüne geçebilir. Konuşma yetenekleri ile insanların kalplerini kolaylıkla kazanabilirler. Bu konuda oldukça yeteneklidir. Kendilerine acıma gibi olumsuz özellikleri vardır. Duyguları sürekli değişkenlik gösterebilir. Ruhsal olarak son derece derin dünya içeri Merkez Bankası’na düzenlediği “Faiz insin!” saldırıları doları, Avro’yu fırlatıyor. Ama o buna hiç aldırmıyor. Acaba tasarrufları dolarda diye mi böyle yapıyor? Geçen 28 Ağustos’ta YSK’ye verdiği mal bildiriminde, Al Bakara’da 200 bin dolar olduğunu beyan etmişti. O günlerde dolar 2.150 TL idi. Şimdi 2.4950 TL oldu. Yani Merkez Bankası’na açtığı savaştan, yaklaşık 60 bin TL kazandı. Ayda 10 bin TL eder. Hiç fena değil. “Değer mi?” derseniz... Demek ki değiyor. Herkesin hesabı kendine. Bendenizin bir hesabı var: Faizin inmesi için verdiği mücadeleyi “Kadın cinayetlerinin azaltılması” için harcasaydı, belki şimdi onlarca kadın yurttaşımızın hayatını kurtarmış olacaktı. Nereden mi bu hesap? Başbakan olduğu günlerde ve o dönemde kullandığı RTErdoğan adlı sitesinde “Siyaset hayat kurtarmaktır!” diyordu da!.. O sitede “Çok ucuza aldığım bayat simitleri annemin yardımıyla sobamızın üstünde kaynayan tencerenin buharından geçirip satıyordum” gibi samimi itiraflar da yer alıyordu. Nedense o site sonradan buharlaştı. Herhalde tanımı “Siyaset kendini kurtarmaktır!” diye değiştirdiği için! İnmez İnesice Faiz Notları Anadolu Tohumu!.. Pazar alışverişinizde güzel, aynı büyüklükte domatesler, aynı uzunlukta salatalık, patlıcan, kabak, patates ve sebzeler... Standart, birbirine benzer, renkleri canlı... Ya tatları, lezzetleri, barındırdıkları ilaçlar? Eskisi gibi değil hiçbiri; suni ve yavan. Zaten yeni kuşaklar, önceki tatları bilmiyor, tanımıyor. Neden? Endüstriyel tarım ürünleri çünkü... Hibrit tohumlardan üretilen, ilaçlarla yetiştirilen, dayanıklılığı ve albenisi yüksek. Küresel sistemin yarattığı bir sonuç... Dünya, gelecekte su ve gıda savaşlarından söz ediyor, beslenme önemli bir sorun. GDO’lu ürünlerin biyolojik harp silahı olarak kullanımı tartışılıyor. Oysa bugün insanlığa yeteceğinden iki kat fazla bir üretim söz konusu. Yine de yaklaşık 3 milyar insan, açlık ve yetersiz beslenmenin pençesinde. HHH Tarımın stratejik önemi, dünya ölçeğinde yükseliyor. Küresel güçler tarımı zapt ediyor. Henry Kissinger, yarım yüzyıl önce söylemişti: “Petrolle ülkeyi yönetirsiniz. Eğer gıdayı kontrol ederseniz, dünya elinizde demektir...” Boşuna değildi Bill Gates öncülüğünde dünyanın en zenginleri, Rockefeller Vakfı, Monsanto ve Syngenta’nın Kuzey Kutbu’nda milyarlarca dolar harcayarak tohum bankası kurmaları. HHH Gelelim Türkiye’ye... Bir zamanlar tarımsal üretimde kendi kendine yeterli ender ülkeler arasındaydık. Buğday, yüzyıllar önce Anadolu topraklarından dünyaya yayılmıştı. Ya bugün? Pamuktan arpa ve buğdaya, kavundan karpuza, her tür tahıl ürünü, bakliyat, sebze ve meyve ithalatçısıyız. Saman bile ithal ettik. AKP tarımı yok etti. Tarım alanlarını, verimli toprakları yapılaşmaya açtı. Ekili alanları daralttı, üretimi düşürdü, köylüyü şehirlerde işsizliğe mahkum etti. Şimdi Tarım Bakanlığı, utanmadan “Gıda güvenliği için, çocuklarımızın geleceği için tarım alanlarını yapılaşmaya açmayın” diye kamu spotları yayınlıyor. Tarım alanlarının yok olmasından kim sorumlu ey Tarım Bakanlığı? HHH Küresel güçlerin, uluslararası tekellerin plan ve istekleri doğrultusunda yasal düzenlemeleri sağladı iktidar. En somut örnek, 2006’da çıkardıkları yerli tohum satışına getirilen yasak. Yerli üretici, köylü, kendi tohumunu, fidesini satamıyor artık. Uyuşturucu satışı gibi suç; çünkü hapis cezası var. Bu bir ihanet yasasıdır. 3 bini endemik, 11 bin çeşit bitki türünü barındıran Anadolu topraklarını küresel güçlere yağmalatmaktır... Tükettiğimiz ürünlerin büyük bölümü ithal tohumlardan. Kısırdöngüye bakar mısınız? Raslantı olabilir mi, uluslararası tohum tekelleri, aynı zamanda dünyanın en büyük tarımsal ilaç üreticileri. Aynı zamanda insanlar için kanser ilacı satan şirketler. Onların tohumlarından ve ilaçlarından üretilenleri yiyoruz. Kanser olursak onların ilaçlarını kullanıyoruz. Sebzede ithal tohumun ağırlığı yüzde 85’e dayandı. İktidarın bu yasağına boyun eğilmeyecek elbet. Yerli üreticiler, şimdi ülkenin dört bir yanında tohum takas şenlikleri düzenliyor. İzmir’de ilk kıvılcımı yakan Karaot Tohum Derneği öncü oldu. Örneğin Seferihisar’da Belediye Başkanı Tunç Soyer, yerel yönetimlere örnek olacak bir girişimle yerli tohumlar için Can Yücel Tohum Merkezi’ni kurdu. Yarın Seferihisar’da şenlik var. Can Yücel’de üretilen yerli tohumlarımız halka ücretsiz dağıtılacak. Sağlığına, çocuklarına, topraklarına, geleceğine sahip çık... Sağlık Bakanı Müezzinoğlu: Çöküş “12” yıllık “AKP” iktidarında, ülkemizin “altüst” edildiğini “TSK” da içinde olmak üzere tüm anayasal kurumların özellikle de “yargı” erkinin “tahrip edildiği”ni dile getirdi “E. Kur. Alb. Cenk Dalkanat”, “125. Sessiz Çığlık” eyleminde (21.2.2015) “AKP Hukuku”nun dolaysıyla “AKP Yargısı”nın, “kumpas” davalarından biri olan “Balyoz Davası”nın, “16 Şubat”ta verilen bilirkişi raporuyla çöktüğünü yürekten seslenerek bildirdi “Komutan Dalkanat”. Bu davanın yargılama sürecinde mahkemeye sunulup da kabul edilmeyen aynı içerikteki kaçıncı “rapor”du bu? Ülkemizin saygın bilim insanlarınca ya da uluslararası kurumlarca verilen onca “rapor”la “Balyoz Davası” zaten çöküyordu, tam bir “çadır tiyatrosu”na dönen “Silivri” duruşmalarının her birinde. Yalnızca “Balyoz”da değil, tüm “kumpas davaları”nın duruşmaları da böyleydi ve bir “guguk devleti”ne dönüştürülen ülkeye yaraşan maskaralıklardı bunlar... Aslında bu davalar yalnızca duruşmalarda değil daha “kovuşturma, soruşturma” sürecinde bile çökmeye başlamıştı; “Alb. Mustafa Dönmez”in evi görevlilerce aranırken, “sırmatören takımlarının özellikle de” “kılıcı”nın alınmasına karşın, tutanağa yazılmaması dolaysıyla “M. Dönmez”in duruşmalarda “hiç olmazsa kılıcımı verin!” diye yürekten haykırması bilmem ki anımsanır mı? “2010” yılının “22 Şubat” ında, sabaha karşı “TSK”nın oramiral ve orgeneraliyle başlayıp her rütbeden subayının evlerinden alınarak adliyeye getirildiğinde, henüz daha “sorgulanmamış” olan bu komutanlar, “TV”lerdeki alt yazılarda tutuklandıklarını okuyorlardı... Ya da, “savcı”nın büyük bir iççekişle başını da sallayarak 1960’ta henüz doğmamış ya da “üç” yaşlarında olan subaylar “sen 27 Mayıs’ı bilir misin?” gibi sorularıyla sorgulanıyorlardı... “İddianame” ye gelince, bunun polislerce çalakalem yazıldığı, insanı dehşete düşürecek çok büyük hatalar içerdiği hep dile getirildi; “Balyoz”un “6 Mayıs 2011” duruşmasındaysa, “Savunman Şule N. Erol”, “Yargıç Üründü”ye “siz bu iddianameyi okudunuz mu”, diye sormak zorunda kalması yargıcı çok güç bir duruma düşürmüştü; inanın yanıtlanması çok zor soruydu bu; çünkü davanın başlayalı “dört buçuk ay” olmuştu; bu süreçte hem “1000” sayfalık “iddianame” okunacak, hem yaklaşık “yüz bin” sayfa tutan “183 Ek Klasör”... Ayrıca da yargılama sürdürülecek... Gün “48” değil, “72” saat olsa bile bu süreç yetmezdi; insan yalnızca bu durumun bile bu davanın çökmesi için yeterli olduğunu düşünmeden edemiyor. Yazının başında sözü edilen “125. Sessiz Çığlık” eylemindeki basın açıklamasından sonra “E. Korg. Hayri Güner” de, bilirkişi raporuyla ilgili kapsamlı ve sistematik önemli bir değerlendirme yaptı. Gerek bu iki konuşmacının gerekse ötekilerin, dahası bu eylemdeki konuşmacıların en başta vurguladıkları konu, “adalet” dağıtmakla görevli kuruluşların “adalet”i hiç çekinmeden şu veya bu nedenle“çiğnemeleri”... Bunun ardından en çok dile getirilen de “TSK” içindeki, “işbirlikçiler” olarak sözü edilenlerdir; “E. Korg. H. Güner” de bunlara değindiğinde, “E. Tüma. Semih Çetin”in “Bir İhanetin Öyküsü” adlı kitabında ayrıntılı olarak anlatılan “Gölcük”teki komutanlık binasında yapılan aramayı anımsadım; “Savcı F. Seçen”, girdiği her odanın tabanına şöyle bir bakarak dolaşmakta, arayacağı son odaya girer girmez de aradığının yer karoları altında olduğunu söyleyince pek şaşıran “Komutan Çetin”; “Bu karolar kalkıyor mu?” diye sorar; “evet” yanıtı Savcı’dan gelir, ayrıca karoları kaldırmak için “gerekli aparatı da” getirdiklerini bildirir; komutanı kadar şaşırmayan görevli “Albay” da gerektiğinde kaldırıldığını söyleyince meraklanacak bir durum yok diye rahatlar “Tüma. Çetin”; ne var ki karolar kaldırılınca ortaya çıkan paketleri “Savcı Seçen” bir bir çıkarır; odadaki görevliler rahattırlar; “Komutan Çetin” hiçbirinin kendisi gibi şaşırmadığının ayrımına varsa da, paketin içinde yaşamlarını altüst edecek o “sahte dijital belgeler”in “içimizdeki ‘hainler’ tarafından konulmuş olabileceğinin o an, aklına bile gelmediğini” kitabında dile getirir... Ülkemizin pek çok yerinde aynı gün ve yanı saatte yapılan “sessiz çığlık” eylemlerindeki konuşmalarda, “TSK” ile ilgili bu “işbirlikçiler” konusu sık sık dile getirilip “TSK’nın bunlardan temizlenmesi” istenmektedir... NOT: 24 Şubat günü “Hıfzı Veldet Velidedeoğlu”nun, “23.” ölüm yıldönümünü telefon ve fakslarla paylaşan dostlara teşekkür ederim; ayrıca “50 yıl” yazı yazdığı gazetesinin anmamasına da üzülmemelerini “Çorum Haber”in bütün bir sayfasını “Hıfzı Veldet Hoca”ya ayırdığını bildirir, “Çorum Haber”e de teşekkürlerimi sunarım. grip vakaları var İstanbul Haber Servisi Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Avrupa’daki grip salgını ile ilgili açıklama yaptı. Bakan Türkiye’de şu anda olağanüstü bir salgın durumu söz konusu olmadığını belirtti. Mövenpick Otel’de, İslam İşbirliği Teşkilatı Yönlendirme Komitesi Toplantısı’na katılan Bakan Müezzinoğlu gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Avrupa’daki grip salgınına ilişkin sorular üzerine Müezzinoğlu Türkiye’de kasım, aralık, ocak ve şubat aylarının, diğer yıllardaki aynı dönemlere göre grip vakaları açısından oldukça sakin ve sorunsuz atlatıldığını belirtti. Son 10 gündür hekimlerin grip vakalarıyla karşılaştıklarını belirten Bakan Müezzinoğlu, “Birkaç ciddi seyreden vakamız var. Ama şu anda olağanüstü bir salgın durumu söz konusu değil. Bilim kurulumuz da gerek Fransa’da, gerek Almanya’da, Avrupa’daki gidişatı gözlemliyor. Şu anda olağanüstü kamuoyunu teyakkuza geçirecek bir durum söz konusu değil” diye konuştu. 10 gündür ‘Nadir Hastalıklar Günü’nde farkındalık çağrısı yapıldı İstanbul Haber Servisi Avrupa Nadir Hastalıklar Platformu (EURORDIS) tarafından “Günbegün, El Ele” temasıyla yapılan çağrıda, nadir hastalıklara ilişkin ilaçların katılım payından muhaf tutulması istendi. MPSLH Derneği, PNHaHUS Derneği, PKU Aile Derneği ve KF Derneği tarafından 28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü nedeniyle yapılan açıklamada, Avrupa’da 2 bin kişide bir görülen hastalıkların nadir hastalık olarak kabul edildiği ve bugüne dek altı binin üzerinde nadir hastalığın saptanarak tıp literatüründe net bir şekilde tanımlandığı belirtildi. Nadir hastalıkların teşhisinin zorluğunun yanı sıra tedavi seçeneklerinin de sınırlı olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Nadir hastalıkların ilaçlarına ‘yetim ilaçlar’ denir. Yetim ilaçları firmalara teşvik edilmeli ve bu yönde politikalar üretilmeli” denildi. MPS LH Derneği Başkanı Nalan Çetin de bir açıklama yaparak, MPS hastası çocukların, ilaç almadığı her gün geri dönüşü olmayan hasarlar yaşadığını belirterek, “MPS tip4a Morquio hastalığı ile mücadele eden, tedaviye cevap verebilecek yaştaki çocuk sayısı 50 civarında. Bu nedenle SGK’nin onay kararını bir an önce vermesini istiyoruz” diye konuştu. BULMACA SEDAT YAŞAYAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Dinden ba 1 ğımsızlaştırma, 2 laik duruma getirme. 2/ “Emir 3 ler, beyler” an 4 lamında eski 5 sözcük... Mak6 sim Gorki’nin bir romanı. 3/ 7 Rize’nin Çaye 8 li ilçesinde, Bi 9 zans dönemine ait bir kale... Bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 gıda maddesi. 4/ Hi 1 A D İ G E L E R tit... Afrika’da yaşa 2 B A S R A K E T yan, bacakları be 3 H İ P H O P T E yaz çizgili bir hay 4 A R A S O M O N van. 5/ Tozların so5 Z E R O N A R lunum yoluyla alınO T E L İ D masına bağlı hastalık. 6 L B A R K A 6/ Bir organımız... İsa 7 A R Z DO R E R Peygamber’in doğ 8 R A duğu gün. 7/ Kara 9 F L O Ş MU T göz oyununda kullanılan kamış düdük... İlkel benlik. 8/ Takımlar grubu, küme... “ yosunla örtülü bir göl ki yok dibi” (Y. K. Beyatlı). 9/ Kuzu derisinden ya da yününden yapılmış kalpak... Gözleri görmeyen. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Feodalizmde, kendisine itaat edilen efendi. 2/ Kütahya’nın bir ilçesi... Çocuğun eğitim ve öğretimiyle ilgili erkek bakıcı. 3/ Eski ayakkabı... Yüzeni içeriye çeken deniz akıntısı. 4/ Sakarya iline özgü bir tür tatlı... Yunan abecesinde bir harf. 5/ Kısa ve özlü söz. 6/ İnsanı istenmeyen seçeneklerden birini izlemeye zorlayan sorun. 7/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Avuç içi... Bir haber ajansının kısa yazılışı. 8/ Devlet yönetiminde akrabalara ve özellikle yeğenlere yapılan iltimas. 9/ “Çok sarhoş” anlamında argo sözcük... Saydam tabaka üzerine çekilen pozitif fotoğraf. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear