22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 EYLÜL 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 İktidar partisi, ‘İnciraltı’nın Meclis gündemine taşınmasını reddetti AKP de katliamı görmedi Vicdanları kurumuş Mustafa Moroğlu, AKP’lilerin bu tavrıyla ilgili sorularımızı yanıtlarken “Onların vicdanları kurumuş” diyor. Moroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Olayın planlı olduğu, serseri bir askerin esip de saldırması olmadığı açık. 12 Eylül’le hesaplaşmak isteyen iktidar İnciraltı katliamı sorumlularını ortaya çıkarmak zorundadır. Faili meçhul cinayetler kapatıldı derken, bugün yine AKP iktidarı siyasal gündem oluşturmak için işine geldiği zaman gündeme getiriyor. Bunu siyaset malzemesi yapmadan, araştırmak lazım. Biz hâlâ işin peşindeyiz. Ailelerle de o dönemi yaşayanlarla, devrimci mücadeleye katılanlarla takipçisiyiz. Katliamın sorumlularını 30 yıl değil, 40 yıl geçse de açığa çıkaracağız. Tarih katliamcıları affetmez. 12 Eylül’ü hazırlamak için derin devletin yaptığı bütün cinayetler ortaya çıkarılacak ki, darbeyle hesaplaşılsın. Ama öyle bir niyet yok ki. İnciraltı katliamıyla, diğer katliamlarla, Uludere katliamıyla hesaplaşmayan darbelerle uğraşamaz.” Uğur Mumcu Hâlâ Aramızda “Yapma evladım, biraz oku evladım, ondan sonra konuş evladım.” Uğur Mumcu Mayıs 1986 günlü yazısına böyle başlamış. Şöyle devam etmiş: “Sen körkütük cahilsin evladım. Günün birinde evladım, sosyalist partiler de kurulacak ve gül bahçesine girercesine, parlamentoya girecekler evladım. 1 Mayıs yürüyüşleri de olacak. Kimi Marx’a dayanacak evladım, senin gibilerse Friedman’a. Demokrasi bu değil mi evladım. NATO ülkelerinde de böyle olmuyor mu? Niye böyle yapıyorsun evladım, niye böyle kendini rezil ediyorsun evladım?” Yıl 1986 imiş... Nerdeyse otuz yıl geçmiş. O günden bugüne neler olmuş bitmiş? Ama Uğur’un evlatları hâlâ eski yerlerinde, demokrasi diye adlandırdıkları bir cahillik karmaşasında. Doğruyu yazmak, söylemek, cahil kitleleri dostlukla uyarmak, uyandırmak savaşımız sürüp gitmekte. Cahil evlatlar daha mı çoğaldı otuz kırk yıl öncesine oranla? Bana öyle geliyor ki 1986’lardaki özgürlük arayışlarını bunca yıl sonra yeniden aramaya başlıyoruz. Bu ülkede bazı kafalar istemiyor aydınlanmayı, gerçek anlamda demokratikleşmeyi. Uğur Mumcu’nun kitapları üst üste dizili karşımda. Seksenli doksanlı yıllarda neler yazmış, neler istemiş? Şimdi yeni genç ateşli yazarlar da Uğur’un yolunda yürüyorlar, ‘evlat’lar büyüdü. İyi nedir, kötü nedir anladılar. Bunu okullarında öğrenmediler, kendi güçleriyle, akıllarıyla benimsediler ve yalnız yazıyla, kitapla, gazete sayfalarındaki yürekli yazılarıyla değil, alanlarda, yollarda, ülkenin hemen bütün kentlerinde sürdürülen coşkulu gösterilerle kanıtlıyorlar. Yüz binler toplanıyor. Bağırıyor özgürlük diye. Gerçek demokrasi gelsin diye. Karşılarında TOMA’lar dizili, bir üfürüşte nice insanlar yerlere seriliyor. Haydi evlatlar sinmeyin, korkmayın, TOMA’lar bir alettir, kullanana bağlıdırlar, onları değil, bu kanlı aracın kullanılmasını nasıl durdurmalı? Uğur Mumcu yazısını şöyle bitirmiş: “Bir iki üçler, yaşasın Türkler. Dört, beş, altı. Polonya battı. Yedi sekiz dokuz. Alman domuz. On üç, on dört, on beş Amerika kalleş. Daha önceki oyununuz bu muydu evladım. Hadi biraz da ders çalış evladım.” Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Musa Anter, Taylan Özgür, Bedrettin Cömert, Cavit Orhan Tütengil, Kemal Türkler ve niceleri özgürlük devriminin şehitleri. Cahil evlatları mı işledi bu cinayetleri? Bombayla parçalanan Uğur Mumcu mu? Kim, kim? Sen, hep sen, hep sen... Şimdi CHP İzmir Milletvekili olan Mustafa Moroğlu da o dönemin gençlik liderlerindendi. İzmir Orta Öğretim Derneği kurucusu olduğundan “İZOD Mustafa” olarak anılırdı. “İZOD Mustafa” 12 Eylül darbesinden sonra cezaevine girdi, 6 yıl hapis yattı. O şimdi milletvekili ve İnciraltı katliamının unutulmaması mücadelesini parlamentoda sürdürüyor. Moroğlu, katliamın yaşandığı gün İzmir’de olduğunu, ancak İnciraltı’nda olmadığını söylüyor. Yasal tüm girişimlere karşın dava dosyasına ulaşılamadığını vurgularken “Dava dosyasının sıkıyönetim döneminde yapılan tüm yargılamalarla ilgili dosyaların muhafaza edildiği Ankara Merkez Komutanlığı’nda olduğu ifade edilmektedir. Tanık anlatımları ile sabit olan ateş emrini veren, bu emri uygulayan ve yaralı öğrencilerin yurt bahçesinden çıkmasına izin vermeyen askerler hakkında yürütülen yargılama sürecinin gün yüzüne çıkması gerekmektedir” diyor. Moroğlu, katliamla ilgili Meclis araştırma önergesinin TBMM’de öncelikle görüşülmesi için girişimde bulundu, ancak 3 Mayıs 2012 tarihinde genel kurulda AKP oylarıyla bu istek reddedildi. Katliamda yaşamını yitiren gençlerin de aralarında olduğu fotoğraflar, bugün de hüzünlü bir iz bırakıyor. Öğrencileri taradılar Mustafa Moroğlu, o birleşimde katliamı şöyle anımsatıyordu: “Bildiğiniz gibi, o yıllarda üniversite sınavları bütün illerde yapılmıyor du, sadece birkaç tane büyük ilimizde yoğunlaşarak belli illerde yapılıyordu ve Türkiye’nin dört bir yanından 13 Haziran üniversite sınavlarına katılmak için gelen gençler barınmak için İnciraltı Yurdu’na sevk edilmişlerdi. Bu sevk edilme bilerek mi yapıldı bilmeyerek mi yapıldı araştırmamız gereken konulardan birinin bu olduğunu ifade ederek bir parantez açmak istiyorum. Her annebabanın yaptığı gibi, üniversite sınavına gelen arkadaşlarına ‘Sınav stresini ortadan kaldırsınlar, sınava rahatça girsinler’ diye yurtta kalan öğrenciler tarafından bir şö len düzenlendi. Saat 21.0021.30 civarlarında İnciraltı Yurdu’nda şölen yapan, halay çeken, oturan öğrencilerin arasına yanaşan bir arabadan kurşunlar yağdırıldı. Biraz sonra ‘Ayağa kalkın’ sesleriyle ayağa kalkan öğrencilere bir üç dakika daha tarama yapıldı ve İnciraltı yurtlarında kalan 5 öğrenci yaşamını kaybetti. ” AKP’li Bülent Turan, “Meclis gündemini engellemek, daha önceden planlanmış çalışmaları durdurmak maksatlı” bulduğu önergeye “hayır” derken sözü referandum tartışmalarına getiriyordu: “12 Eylül referandumunda ‘Tüm darbeciler yargılansın’ iddiamızı, gece gündüz uğraşımızı yok sayacaksınız, 12 Eylül referandumunda ‘Yetmez ama evet’ diyenlere ‘Siz aldatılıyorsunuz, darbeciler yargılanamazlar’ diyeceksiniz, ardından milletimizin büyük bir çoğunluğunun ‘Evet’ demesinden sonra yargılama süreci başlayınca da bugün geleceksiniz, 12 Eylül’de bir günün ifade edildiği İzmir’deki olayın araştırılmasını isteyeceksiniz. Siz sadece sineklerle uğraşıyorsunuz, biz bataklığı kurutma iddiasının içerisindeyiz.” BİTTİ MAHKÛM TABLOSU AÇIKLANDI Deniz Teztel’in çektiği tek kare bir dönemin dramını ortaya koymaya yetti O fotoğrafın öyküsü anlatıldı GAZETECİLİK BAŞARISI Binlerce terör hükümlüsü var ALİCAN ULUDAĞ Zulme tüm dünya yakından tanık oldu Rahmi Yıldırım, tek tip elbiseyi giymeyenlerin ne mahkemeye ne de avukat görüşüne çıkarıldığına işaret ederek, tek tip elbise dayatmasını kamuoyuna duyurabilmenin arayışını sürdürdüklerini söyledi. Tam da o günlerde THKPC 3. Yol davasının ilk duruşması yapılacaktır. 123 sanıklı davanın 81 sanığı subaydır. Rahmi Yıldırım da bu davanın “sanıklarındandır”. Yıldırım, sonrasını şöyle aktardı: “Bir yargılamanın başlayabilmesi için kimlik tespitinin yapılması zorunlu. Tesadüf o günlerde bizim davanın ilk duruşması vardı. Bize de o gün zorla tek tip elbise giydirdiler. Metris Cezaevi yerleşkesindeki spor salonu, mahkeme salonuna çevrilmişti. Sabah saat 10.00 gibi duruşmanın başlaması bekleniyor. Bizleri 15 dakika önce salona aldılar. Fakat kimse yok salonda. Paravanlarla avukat ve izleyici sıraları ayrılmış, kimseyi göremiyoruz. O anda elbiseyi yırtıp atsak bizi tekrar cezaevine götürecekler, kimseye duyuramamış olacaktık. Nihayet paravan açıldı, gazeteciler içeri alındı. İki gazeteci hatırlıyorum; biri kızıla çalan saçlarıyla Deniz Teztel ki onu da sonradan öğreniyoruzdiğeri ajans muhabiri. Mahkeme heyeti anons edildi, tam içeri girerlerken elbiseleri yırtıp attık ortaya. Amacımız cezaevindeki zulmü anlatabilmekti. Deniz o günkü fotoğrafı çekmeyi başardı. Mahkeme başkanı albayın emriyle askerler üzerimize çullandı, salondan çıkardılar. Deniz, zulmü görüntülemeyi ve dünya kamuoyuna taşımayı başardı.” Gazeteci Rahmi Yıldırım, Deniz Teztel’in yaşamını yitirdiğini duyduğu andaki duygularını, “Geçmişimizden bir parçanın eksildiği duygusuna kapıldım” sözleriyle aktardı. Rahmi Yıldırım İLHAN TAŞCI ANKARA Kimi zaman yaşam, tarih yalnızca “o an”dır. Tıpkı, önceki gün yaşamını yitiren çalışma arkadaşımız Deniz Teztel’in 12 Eylül faşizminin simgesi haline gelen fotoğrafı gibi. Spor salonundan bozma mahkemenin sanık kürsüsünde “atletdonla” sıralanmış siyasi tutuklular. Deniz Teztel’in tarihe not düştüğü o karedeki isimlerden gazeteci Rahmi Yıldırım, hem o günün, hem de fotoğrafın öyküsünü anlattı. 1980 darbesinden sonra tüm ülkenin açık hava hapishanesine çevrildiğini anımsatan Yıldırım, “Bü Tarihi fotoğrafta görüntülenen siyasi tutuklulardan biri olan Rahmi Yıldırım, fotoğrafı çeken Deniz Teztel’in yaşamını yitirdiğini öğrenince geçmişinden bir parçanın eksildiği duygusuna kapıldığını söyledi. tün insanlar zulüm altındaydılar ama cezaevlerinde, işkence merkezlerindeki insanlar çok daha ağır koşullarda yaşıyordu” sözleriyle o günleri özetliyor. Teztel’in karesini “12 Eylül yargılamaları ve işkencelerinin simgesi haline gelmiş bir fotoğraf” olarak tanımlayan Yıldırım, o günlerin koşullarına ilişkin şunları anlattı: “1982 yılı sonundan başlamak üzere 12 Eylül darbe yönetiminde cezaevlerinde siyasi tutuk lulara yönelik siyasi bir pasifikasyon yürürlükteydi. Özü siyasi tutukluları onurlarından, kişiliklerinden arındırmak olarak belirlenmişti. Bu amaçla tutuklunun her anı işkence ve zulüm altında geçiyordu. İnsanlar siyasi görüşlerini inkâra zorlanıyorlardı. Elbette zulmün olduğu yerde direniş de vardır. Bu pasifikasyonun, yıldırmanın, onursuzlaştırmanın, kişiliksizleştirmenin bir aracı olarak tek tip cezaevi elbisesi de dayatılmıştı. Son derece çirkin, hiçbir insani tarafı bulunmayan, insanları tek tipleştirmeye yönelik bir politikanın simgesi olarak tek tip cezaevi elbisesi dayatılmıştı.” ANKARA CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Türkiye’deki cezaevlerinde yatan mahkumların suç türlerini açıkladı. Buna göre cezaevinde en çok 27 bin 730 kişi ile “adam öldürme” suçundan tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Bunu uyuşturucu, hırsızlık, gasp ve yaralama suçları izliyor. Bunun yanı sıra cezaevlerinde cinsel suçlardan 9 bin 795 kişinin yatması dikkat çekiyor. Bakanlığın sitesine göre 16 Temmuz 2013 tarihi itibarıyla cezaevlerinde bulunanların sayısı 132 bin 228’e çıktı. Bu da yargı paketlerinin cezaevlerini boşaltmaya yetmediğini gösterdi. Kadınlarda Önergeye verilen yanıtta, 4 Şusuç dağılımı bat tarihi itibarıyla Adam öldürme: ise kuruma kabulü 1033. Uyuşturucu: sırasında üniversi804. Hırsızlık: 620. te öğrencisi olduYağma/gasp: 437. ğunu beyan edenlerin toplam sayısı Yaralama: 147. Cin79 olarak açıklan sel suçlar: 105. Sahdı. Bunların 15’ü tecilik: 107. Dolandıhükümlü, 64’ü ise rıcılık: 136. Adam öldürmeye teşebbüs: tutuklu. Cezaevlerinde suç grup 23. Fuhuşa teşvik etlarına göre tutuk mek/yaptırmak/aralu ve hükümlü sacılık etmek: 251. yısı şöyle: Adam öldürme: 27 bin 730. Uyuşturucu: 22 bin 434. Hırsızlık: 17 bin 952. Yağma/gasp: 15 bin 958. Yaralama: 13 bin 103. Cinsel suçlar: 9 bin 795. Terör: 7 bin 884. Sahtecilik: 4 bin 178. Dolandırıcılık: 2 bin 925. Adam öldürmeye teşebbüs: 2 bin 114. Fuhuşa teşvik etmek/yaptırmak/aracılık etmek: 1322. Erkek mahkumların suç türlerine göre sayısı şöyle: Adam öldürme: 23 bin 697. Uyuşturucu: 21 bin 630. Hırsızlık: 17 bin 332. Yağma/gasp: 15 bin 521. Yaralama: 12 bin 961. Cinsel suçlar: 9 bin 690. Sahtecilik: 4 bin 71. Dolandırıcılık: 2 bin 789. Adam öldürmeye teşebbüs: 2 bin 91. Fuhuşa teşvik etmek/yaptırmak/aracılık etmek: 1071.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear