22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 EYLÜL 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 21 Yakın geçmişe kadar “şura” dendi mi herkes dikkat kesilirdi; çünkü bu büyük buluşmalar, “sıradan” toplantılar değildi! Sözlüklerdeki tanım “bir alanla ilgili oluşturulan danışma kurulu.” Ansiklopedilerde ise “Şurayı Devlet” adıyla “Tanzimat Dönemi’nde kanun tasarıları”nı hazırladığı, “idari yargı”yı üstlenerek “bugünkü Danıştay’ın temeli”ni oluşturduğu belirtiliyor. ‘Şurayı Devlet’, 28’i Müslüman, 13’ü diğer dinlerden olmak üzere 41 üyesiyle Mithat Paşa başkanlığında 1890’larda kurulmuş. Düşünün ki yasaların düzenlenmesi dışında yönetsel sorunları karara bağlamak bile bu kurulun gündemindeymiş.. Cumhuriyetle birlikte aynı görevleri parlamento ve yüksek yargı organları devraldığından, “şura” bir konuda ülkenin en birikimli isimlerinden oluşan “danışma kurulu”na dönüşmüş; tarihsel geleneğinden ötürü İstanbul’un de devlet yönetimindeki saygınlığını kuzey ormanlarını sürdürmüş. köprü ve yollardan korumak isteyenlere ulaştırma şurasında yer verilmedi. Nitekim yakın geçmişe dek eğitimden sanayiye, enerjiden tarıma, asürünü olarak yıllarca varlıklarını sürdürkerlikten imara “ulusal kalkınma” için her fikrin dile getirildiği; izlenen po düklerinden, bununla çelişen siyasetlerin sorgulanması da kararlarına yansıyabildi. litikaların doğru olup olmadığı yönünGünümüzde kimi “şura kararları” deki her düşüncenin özgürce açıklanile ülkede “izlenen politikalar” arasındığı geniş katılımlı toplantıların sonuçda, deyim yerindeyse “dağlar kadar ları kamuoyunda günlerce tartışılır, defark”ın olması da bu yüzden olsa geğerlendirilirdi. O kadar ki hükümetlerek… rin yatırımları savunurken “şurada da Örneğin 2 yıl süren toplantılarbenimsendiği”ni belirtmeleri, ülke çıkala 2009’da sonuçlanan “Kentleşme rı için “güvence” sayılırdı. Şurası” kararlarında “ne 3. köprü; ne Ta ki devletin yıpratılmaya başlandığı, ülkenin kamu yararı yerine özel sek TOKİ’ye verilen ‘sınırsız ve ayrıcalıklı imar yetkileri’ne depreme hazırlık tör çıkarlarıyla yönetilmesi eğiliminin adına ‘emlak pazarlaması’nı amaçlasiyasi erke egemen olduğu şu son yıllayan ‘kentsel dönüşüm’, ne AVM çılgınra kadar... lığı, ne ‘kıyıların yeniden yağmaya açılorgulanan politikalar ması’, ne ‘meslek odaları yetkilerine tırCumhuriyet devriminin şuraları, “sade pan’, ne imar getirisine yönelik ve ‘place” ulusal çıkarları gözeten bir geleneğin na aykırı özelleştirme’ler, ne de bugün Osmanlı’dan bugüne ‘Şura’lar S ğil, aynı ismi taşıyan bir bakanlığın çalışmalarını “övmek” hatta eleştirilere karşı “savunmak” için düzenlenmişti.. Dahası, konuşmacı olarak “atanan” isimlerin önemli bir kısmı da hükümeti ve/ya bakanlığı haklı göstermek durumundaki siyasi bürokratlar ya da aynı eğilimdeki uzmanlardan oluşuyordu. Nitekim Bakan Binali Yıldırım bilgilendirme kitabında, “Ulaşım ve iletişim, insanın ve ileri demokrasilerin atar damarıdır” diyorsa da konuşmacılar arasında “bakanlığın projelerinde demokrasinin çoktan unutulduğu”nu söyleyecek kimse yoktu! Örneğin sadece “3. köprü”nün değil; Marmaray’a paralel deniz altı “otomobil tüneli” ile yer seçimi tartışmalı “3. Şuranın amacını özetleyen kupür. Havaalanı”nın da nazım “planlarda yer almaması”nın “sikü tüm kentsel düzenlemelerin temeyasetin bilime darbesi” olduğu bile lindeki ‘rant sevdası’ vardı.” vurgulan(a)madı! Cumhurbaşkanı Gül’ün konuşmasında Dahası, geniş yer verilen “Türkiye’nin “bu kararlar artık yol haritamız ola2035 Görünümü” teması için de bücak” anlamındaki sözleriyle aynı “katün bu plansız ve ranta âşık yanlış yatırarların tersine izlenen politikalar” rımların sorgulanmasını değil, “aklanaarasındaki uyumsuzluk ise artık “sözü rak sürdürülmesi”ni öngören konuşmadinlenmeyen şuralar”ın saygınlığını yilar yapılması da şuranın siyasal hedefini tirmelerinin nedeni değil midir? açıkça sergilemiş oldu. İşte böylesi “siyasi bir şura” Osmanlaşım, erişim’ şurası lı döneminden gelen saygınlığı şöyle durBütün bunları anımsatmamın nedenini sun, Cumhuriyetin kazandırdığı “bilim57 Eylül günlerinde İstanbul’da düzenlenen “Ulaştırma, Denizcilik ve Haber sel danışma” işlevinden de uzaklaşmanın, denebilir ki doruğundaki bir örnekleşme Şurası.” “Herkes İçin Ulaşım ve Hızlı Erişim” ti… Kamuoyundaki başlıca tartışma konularına açıklık getirmek yerine ülkenin çağrısıyla toplanan şuradan, medyadaki birkaç küçük haberin dışında ne söz eden gerçek uzmanlarıyla, adeta “inatlaşma oldu, ne de önemseyip tartışmaya açan… toplantısı”na dönüştü. Ne diyelim; “hayırlara vesile olur çünkü adından bile belli ki özel bir konunun ülke beyinlerince tartışılması için de inşallah..” ‘11. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şurası’ bakanlığın aklanması buluşmasıydı Şuranın göz kamaştıran afişi. Yaşasın Okullar Açıldı! Okullar açıldı ama sorunlarla birlikte açıldı. Habire değişen, neyin ne olduğu, ne veliler, ne öğrenciler, ne de öğretmenler tarafından tam bilinmeyen “ucube” 4+4+4 sistemi... Kalabalık sınıflar... Onarımı bitmemiş binalar... Atanmayan öğretmenler... Öğretmensiz sınıflar.... Çocuklara, kadın erkek ayırımcılığını öğreten, savaşı kışkırtan, savaşı sevip istemelerini, yüceltmelerini öneren dersler, kitaplar... Okula başlama yaşı kaç? Çocuğuma rapor alsam mı? Dershaneler ne olacak? Sınav sistemi değişti mi, yine değişecek mi? Bizim çocuğun okulu ansızın imam hatip okulu oldu, şimdi ne yapmalı paniği... Üniversitelerden söz etmiyorum. Onların dertleri daha da çok! Okul sistemimizde bunca sorun varken, başlığa bakıp, neden “Yaşasın okullar açıldı!” dediğimi merak edebilirsiniz. (Hayır, kıyılar boşaldı, sahiller bana kaldı diye değil!) Çooook eski günlere gittim, çocukluğumu hatırladım da ondan! Ben çocukken ve ilk gençliğimde, uzun yaz tatilinden sonra okulların açılmasını dört gözle bekleyenlerdendim. Neden mi? Arkadaşlarıma kavuşmak için... Yaz aylarının en güzel anılarını, yaramazlıklarımı, sevinçlerimi ve üzüntülerimi onlarla paylaşmak için... Sevinçleri, güzellikleri ve iyi şeyleri paylaştıkça, bunların çoğaldığını; ama üzüntüleri, kötü ve çirkin şeyleri paylaştıkça bunların azaldığını bilirdim. Sevdiğim öğretmenlere kavuşmak için isterdim okulların açılmasını... Öğretmenlerimin içinde sevdiklerim ve sevmediklerim vardı. En çok kimden öğreniyorsam, en çok onu severdim. Hiçbir şey öğrenmediğim derslerin öğretmenlerini sevmezdim. Beni ya da arkadaşlarımı tehdit eden, baskı kuran öğretmenleri de sevmezdim! Okul açılınca sadece dersler değil, sınıf gezileri, okul tiyatrosu, okulda müzik, edebiyat kulüpleri, basket, voleybol maçları, atletizm oyunları da başlardı... Bunun için de isterdim okulların açılmasını... Okullarım İzmir’de, tatillerim İstanbul’daydı. Ve çocuk kalbimle “âşık olduğum” çocuk İzmir’deyse, bir an önce İzmir’e dönmek için okulların açılmasını isterdim... Ama yok, eğer “o” İstanbul’daysa tam tersi olurdu. (N’olur okullar açılmasın, n’olur açılmasın, hep İstanbul’da kalayım!) Demek istediğim, “Yaşasın okullar açıldı” diyebilmek için yüzlerce, binlerce neden bulurdum ya da icat ederdim kendime. Bir de şu ders çalışmak zorunluluğu olmasaydı! Ders çalışmadan öğrenemez miydi insan? Olmuyordu işte! Öğrenmek için çalışmak gerekiyordu! Günümüzle benim çocukluğum arasında dağlar kadar fark var. Dünyadaki ve ülkemdeki kötülüklere, şiddete, haksızlığa, savaşlara, bunca açık değildik bizler... Ve merak ediyorum, bugünün çocukları niçin okullar açılsın ya da okullar açılmasın ister... Keşke böyle bir anket yapılsa... Bir an için eğitim sistemimizi, koşulları, olanakları unutalım. Şu “Yaşasın Okullar Açıldı” yazısının sonunda ve yeni bir ders yılının başlangıcında, tüm velilerden, öğretmenlerden, müdürlerden tek dileğim var benim: Çocukların gönlünden yaşama sevincini eksiltmeyin; vicdanlarını, yüreklerini ve akıllarını karartmayın!!! ‘Yaşasın!’ diyebilmek için... ‘U Sahaf Festivali’ne Gezi ayarı mı? ASLI ULUŞAHİN PINK MARTINI’NİN KURUCUSU VE ŞARKI YAZARI THOMAS LAUDERDALE: TAKSİM’DEN TEPEBAŞI’NA ALINDI ‘Cazın kökeninde SELDA GÜNEYSU Beyoğlu Belediyesi desteğiyle Kültür Kenti Vakfı tarafından düzenlenen 7. Beyoğlu Sahaf Festivali bu yıl da Tepebaşı’nda yapılacak. 30 Eylül – 19 Ekim tarihleri arasındaki festivalin önce Taksim Meydanı’nda yapılacağı ve 27 Eylül’de başlayacağı duyurulmuş, geçen pazartesi günü de etkinlik için stantlar kurulmaya başlamıştı. Ancak salı akşamı yapılan açıklamayla “teknik sorunlardan dolayı” festivalin yeniden Tepebaşı’na alındığı bildirildi. Böylece festivalin başlaması da 3 gün gecikmiş oldu. Beyoğlu Belediyesi Basın Danışmanı Ali Yiğit, altyapı eksiklikleri nedeniyle değişiklik yapıldığını ifade ederken festivale katılan sahaf sahiplerinin, etkinliğin Taksim Meydanı’nda daha geniş kitlelere ulaşabilecekken yeniden Tepebaşı’na alınmasından ra hatsızlık duydukları öğrenildi. Yer değişikliği kararında, festival alanının Gezi Parkı’na yakın olmasının etkili olduğu söyleniyor. 7. Sahaf Festivali, katılacak sahafların belirlenmesi konusunda da tartışmalara neden olmuş, Sahaflar Birliği Derneği Başkanı Nedret İşli, 14 Eylül’de bir açıklama yaparak, “bağzı teknik nedenlerden dolayı” başvuru kriterleri ve yönteminde yaşanan aksamalar nedeniyle Sahaflar Birliği Derneği’nin kurumsal olarak organizasyondan feragat ettiğini duyurmuş, “bağzı teknik sebeplerden dolayı” yaşanan sorunların muhatabı olmayacaklarını bildirmişti. Bu durumda Kültür Kenti Vakfı festivalin tek başına düzenleyicisi oldu. Vakfın değerlendirme kurulunun, katılımcıları belirlerken, Gezi Parkı Direnişi’ne destek vermeyen sahafları seçme isteğinde olduğu da ifade edilmişti. isyan var’ Yaşama sevinci ANKARA Dünyaca ünlü müzik grubu Pink Martini, dün müzikseverlerin beğenisine sunulan “Get Happy” adlı yeni albümleriyle bugün Ankara Congresium’da, yarın da İstanbul Kongre Merkezi’nde konser verecek. Bu grubun Türkiye’ye ilk gelişi değil. Ülkeyi yakından tanıyorlar. Gezi Direnişi’ni de az çok takip etmişler. Grubun kurucusu ve şarkı yazarı Thomas Lauderdale, Türkiye’de direnişle birlikte yeniden ortaya çıkan “muhalif sanat ve müzik” kavramını, “Caz ve blues gibi kökleri olan müziklerin de orijinalinde isyan müzikleri olduğunu biliyorsunuz. Latin Amerika ülkelerinden, Afrika’ya kadar muhalif müziklerin zenginliği popüler müziklerle kıyaslanamaz bile” sözleriyle değerlendirdi. Müziğin temelinde “isyan ve meydan okumanın bulunduğuna” dikkat çekti. Grubun kurucusu ve şarkı yazarı Thomas Lauderdale, “Gezi olayları, yurtdışında da yankı buldu. u Yeni albümü O olaylarda Türkiye ‘Get Happy’ dün başta olmak üzere belpiyasaya çıkan ki de tüm dünya 1990 ünlü Pink Martini kuşağının mizah gücünü, sanata yatgrubu bugün kınlığını gördü. Ankara’da, yarın Siz ne düşünüda İstanbul’da yorsunuz?” sorusunu müzikseverlerle şöyle yanıtladı: “Tüm dünyaya baktığımızda çok fazla mutsuzluk, çok fazla eşitsizlik ve çok fazla sıkıntı var. Aslında hayatımızdan politikacıları çıkardığımızda galiba hepimiz çok iyi anlaşıyoruz ve çok mutlu olabiliyoruz. Açıkçası siyasi konuların çok fazla içine girmeyi sevmiyorum çünkü böylesine fazla sıkıntı varken güzelliklere de ihtiyacımız var ve Pink Martini olarak biz hep güzel sözlerle, güzel melodilerle hatırlanmak istiyoruz. Ayrıca birçok köklü müziğin tarihine bakarsanız zaten belli bir muhalefetle, belli bir isyan veya meydan okumayla yükseldiklerini görürsünüz.” Lauderdale, “Son albüm çalışmanızda ne tür şarkılar var?” sorusuna da şu yanıtı verdi: “Son albümümüzde hepinizin çok iyi bildiğinden emin olduğum Dean Martin’le meşhur olan ‘Sway’ var. Storm şarkıya çok farklı bir hava veriyor. Albümde Charlie Chaplin şarkısı ‘Smile’ için Phyllis Diller’la yaptığımız kayıt var. ‘Quizas, quizas’ çok bilinen bir Küba şarkısı, sanırım Türkiye’de de dinleyici iyi biliyordur. Albümde meşhur Judy Garland’la efsaneleşen, zamanında Barbra Streisand henüz çok gençken beraber söyledikleri ‘Get Happy/ Happy Days’ için China ve Rufus Wainwright kayda girdi. Rufus’a hayran olduğumuzu söyleyebilirim. Dâhi bir müzisyen ama ayrıca harika şarkı söylüyor.” buluşuyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear