25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 ŞUBAT 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 “Yaşam koçluğu” diye yeni bir meslek var. Hayattan keyif almanın, başarılı olmanın yollarını gösteriyor. Bir tür moral hocalığı yani. Başbakan da insan... Onun da morale ihtiyacı var. Ama “yaşam koçu” tutması dedikodulara yol açabilir. Onun bu ihtiyacını çevresi karşılıyor. Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, soyadının hilafına Başbakan için tam bir “yaşam koçu”. Anayasayı ve yasaları Başbakan’ın keyfine göre nasıl rahatça eğip bükebileceğinin yollarını gösteriyor. Fetva veriyor. Onu ruhen ve kanunen rahatlatıp duruyor. HHH Dışarıdan lider yardımcılığına transfer edilen sanal DP liderliğinden erken emekli Sayın Süleyman Soylu ise verdiği demeçlerle koç gibi bir Yaşam Koçu olduğunu kanıtlayıp Mübarek Koçlar!!! Tutuk Adalet... “Avukat tutma hâkim tut!..” Tam on yıl önce yazılan bir yazıydı. Tavsiye mi yoksa içeriği mi nedir, Hürriyet refikimiz yayımlandıktan epey sonra yazıya büyük bir ilgi gösterdi... Yazıdan alıntı yapıp manşete çekti… Oktay Ekşi bir de başyazı yazmıştı. Ertesi gün de Ertuğrul Özkök devam etti: “İçimizde en cesur Ahmet Tan çıktı..” diye... Oysa o yazı için ne cesaret gerekiyordu ne de feraset.. Sadece vatandaşın “Allah düşürmesin!” diye dua ettiği mahkeme kapılarında, adliye koridorlarında bir süre dolaşmak ve konuşmalara kulak vermek yetiyordu. Yıl 2003. Aylardan mart idi. Tayyip Erdoğan yeni işbaşı yapıyordu. Mahkeme kapılarından, hapishanelerden geçerek göreve gelmiş birisi olarak yargıya da el attı. Hâlâ da atmayı sürdürüyor. Anayasa defalarca madde madde değiştirildi. Referanduma gidildi. Şimdi sil baştan yenisi yapılmakta!.. Yüksek Yargı’dan Sulh Hukuk Hâkimliklerine, el atılmayan adli makam kalmadı. Kadrolar ve yapılar altüst edildi. Cep telefonu şirketlerinin her gün yenisini piyasaya sürdüğü konuşma paketleri gibi... Her fırsatta yeni bir “Yargı Paketi” ortaya atılıyor! Enver Paşa’nın “Yok kanun yap kanun!” ilkesi hâlâ esin kaynağı! TBMM Başkanı Cemil Çiçek bile “Meclis, kanun fabrikası oldu!” diye yakınıyor! Ve ne yazık ki... “Avukat tutma hâkim tut!” öğüdü hâlâ geçerliliğini koruyor.. Kanıt yine dünkü Hürriyet’ten: “Hayali ihracatçıların yargı problemlerini rüşvetle çözdükleri iddiasıyla Danıştay eski 9. Daire Başkanı Ali Cengiz Divanlıoğlu, YargıtayDanıştay üyesi 3 kişi ile 2 savcı olmak üzere.. 41 kişi hakkında dava açıldı!..” Davaların beşon, bazen de onlarca yıl sürdüğü bir ülkede vatandaşın birbirine önerdiği “Avukat değil hâkim tut” bir tür “her derde şifa kocakarı ilacı”… İlkel görünse de demek netice veriyor ki... Hâkim ve savcı tutanların önü bir türlü alınamıyor. Ama daha da beteri var: Vatandaşın değil, iktidarın hâkim ve savcı tutması! duruyor: Her hafta bir ile, ilçeye gidip.. “Tayyip Bey’i kimse bizim elimizden alamaz!” diye nutuk atıp duruyor. Belli ki böyle bir ihbar aldı! Başbakan’a en orijinalinden sahip çıkmak suretiyle yaşam koçluğu yapıyor. HHH Ancak “koçların” en koçu en etkilisi öyle anlaşılıyor ki… Baş Müzakereci Bakan Egemen Bağış... O yaşam koçluğunu kentler üzerinden ve en “mübarek” manada yapmaya soyunmuş görünüyor.. İstanbul’a belediye başkanı adayı olup Kadir Topbaş’a şandelden gol atmak istediği için eleştirenler var. Oysa son derece yaratıcı, orijinal bir kafaya sahip... Son demecine bakar mısınız? “Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa tamam.. Ama Siirt, Rize, İstanbul niye unutuluyor? Bu üç ilimiz de ‘mübarek’ unvanına layık. Çünkü liderimiz Recep Tayyip Erdoğan’ı ortaya çıkaran bu iller!!” Bu üç yaşam koçu, koçlar gibi Başbakan’ın morali için çabalıyor. Ama bu arada İdris Naim Şahin’i de boş yere harcadığı ortaya çıkıyor. Onunla da millet moral buluyordu... Arkası Yarın!.. Gelişmeler öyle gösteriyor ki, yeni bir süreç işliyor. ABDAKP ve cemaat bileşenlerinin pozisyonlarından ve gelişmelerden anlıyoruz. Erdoğan’ın tutumundan, ABD yetiklilerinin değerlendirmelerinden, cemaatin kalemlerinden... Çatlak ilerliyor koalisyonda... Başbakan’ın son aylarda belirginleşen ve kimileri için şaşırtıcı bulunan özellikle yargıya yönelik değerlendirmeleri, askerlere dönük yaklaşımları işaret ediyor. Hapisteki asker ve subaylardan ötürü terörle mücadelenin zaafa uğradığı tespitini dikkate alın Erdoğan’ın. Tutuksuz yargılamanın asıl olduğunu, uzun tutukluluk ve yargılama sürelerinden duyduğu rahatsızlığı anımsayın... Hapisteki milletvekilleri için düne kadar sık sık yinelediği, “Onlar terörist, bile bile milletvekili yaptınız” değerlendirmesinden, bugün tam tersi bir noktaya savrulduğunu gözetin. Darbe hükümlüsü Ergin Saygun’u hastanede ziyaret etmesini ekleyin... Aynı anda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve o saate kadar kılı kıpırdamayan Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in, Ergin Paşa’ya “geçmiş olsun” mesajlarını... Başbakan cephesinden daha çooook örnek sıralanabilir... HHH İktidar paydaşlarından cemaatin durumuna gelince... Mızrak çuvala sığmıyor, AKPcemaat kavgası tırmanıyor. Yargı, Emniyet ve sivil bürokraside beliren gerilim bardaktan taşıyor. Uyarılar, gözdağları, açık gizli tehditler, ekranlardan gazete köşelerden yağmur gibi geliyor. Kimileri Başbakan’a “Aman statükonun vesayeti tam olarak bitmedi, fırsat kollanıyor” uyarısı yapıyor. Kimileri, “Aynı geminin yolcusuyuz, geri adım atma” diyor, ince ayar. “Usta, gemin su almaya başladı” diyen de var, “gömleğini değiştirme” uyarısı yapan da... HHH Asıl büyük güce gelince... Büyükelçi aracılığıyla söylenenler (söyletilenler de diyebiliriz), AKP’den verilen “haddini bil” karşılığı, ABD Dışişleri’nden Ricciardone’nin değerlendirmelerine destek açıklaması, bir tür kılcal damar teması. Ergenekon’u başlatan “haham” Tuncay Güney’in “oyun bitti” açıklamasını da katarsak eğer, oyunda bir perde daha kapandı. Düzen değişti. Küreselleşmenin önünde engel olan, olabilecek güçler, askerler, aydınlar, bilim insanları, siyasiler, operasyonlar, davalar, hapislerle cezalandırıldı. Daha da önemlisi bunların üstünden toplum belirli ölçülerde sindirildi. Sivil darbe, yeni bir sivil statükoyla işlevini sürdürürken, küresel plan, dizi, arkası yarın jenerikleriyle devam ediyor. Koalisyonda çatışma daha da büyüyebilir ya da yeni uzlaşmalarla, yeni ortaklarla yeni ufuklara yönelinebilir. Bu anlamda ulusal çatıyı sarsacak, ileride daha yeni daha büyük ayrışmalara ve parçalanmalara neden olabilecek yeni anayasa, referandum, genel af, başkanlık sistemi, senaryonun başlıkları arasında yer alacak. Ne diyor Abdullah Öcalan’la yapılan görüşmeleri değerlendiren Adalet Bakanı Sadullah Ergin? Süreç çok uzamamalıymış. Bir de neymiş? “Bu tamamen yerli malı bir süreç!” Duy da inanma... Süreç… İmralı sürecinde neler oluyor.? MİT Müsteşarı suskun. Çünkü devlet memuru, emir kulu. Öcalan’ın eli ve ağzı bağlı. Başbakan’dan ve iktidar yetkililerinden ise çıt çıkmıyor. Süreç ve gidişat konusunda, çok şükür kamuoyuna saygılı, açık sözlü, ilkeli davrananlar sadece BDP’liler. Kanıt, dünkü gazete başlıkları: “Yolumuz Özerk Kürdistan’dır.” (Gülten Kışanak BDP Genel Başkan Yrd.) “Barış, ancak Öcalan serbest kaldığı Proje... Paşa’yı Ergin Saygun var. , ’ın an ak b aş B ine şaşıranlar ziyaret etmes on ihbarcısı Tuncay ek en Herhalde, Erg a’dan yaptığı açıklamayı ad an Güney’in K duymadılar: i, bitti!” on bir projeyd ek en “Erg gün gelir!” (Pervin Buldan BDP Grup Başkanvekili) “Taleplerimiz AKP’ye yakın!” (Selahatin Demirtaş BDP Eşbaşkanı) Ne diyelim? Teşekkürler BDP! Teesüfler AKP! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com İkinci En Genç Kemalisti Sunumumdur! Her toplantıya, her eyleme gelir. Konuları dinlemekten çekinmez, önce her sorun hakkında arkadaşlarının genel düşüncesini ve dolayısıyla toplumun nabzını bilmek ister. Daha sonra kendi düşüncelerini mantıklı bir sunum ve güzel bir Türkçeyle ortaya koyar. Sonra da yine eleştiriye açık olarak yorumları dinler, özgüvenli ama egosuna yenilmemiş “açık” insanların doğal cesaretiyle... Sanata, resme, tiyatroya, müziğe âşıktır. Esas beslenmeyi, kitaplar dışında sanat yoluyla gerçekleştireceğini bilir. Piramid Sanat’ta beraber izlediğimiz sanat filmleri hakkında ne kadar samimi, ilgili, dikkatli sorular sorduğunu biliyorum. Urfalı ağabeyimizin, ne de olsa kökeninde Halkevleri ve Köy Enstitüleri görmüşlük var. İliğine kadar inandığı Kemalist devrimin temelinde kültür olduğunu bilen bir gerçek aydındır kendisi. 84 yaşındaki delikanlımız, siyaset arenasında sorumlu yurtsever tavrının dışında, aile bağlarının kutsallığından, sanattan, hoş sohbetten, güzel kadınlardan çok iyi anlar. Ama bunlardan da daha önemli bir meziyeti var: O toplumda yükselen değer kötülüğün aksine, çok “iyi” bir insan. Bir Profesör Doktor, bir eğitimci olarak zaten topluma büyük hizmetleri var. Ama dediğim farklı bir şey. Yani muhtaçlara yardıma hazır olmak, insanları mutlu etmek, arkadaşlarına karşı dürüst ve uzun soluklu olmak, kendisinin varoluş tarzı. Kas Hastalıkları Derneği’ni kurarak onu büyük özverilerle canlı tutan, zor günler geçiren insanlara destek elini uzatan yine kendisi. Bunları yaparken çevreden, devletten, belediyelerden, özel sektörden büyük yardımlar mı almış? Hayır. Hangi zorluklarla o çarkın çevrildiğini, son üç yılda kaç kere İBB tarafından Yeşilköy’deki 22 yıllık yerlerinden atılmaya çalışıldıklarını dinlediğinizde tüyleriniz ürperir! Aslında sizi güldürebilirim de... Biliyor musunuz ki, parlamentodaki bilgisayarlarda Kas Hastalıkları Derneği’nin sitesi engelli! Gerekçe neymiş? “Pornografi!” Merak ettim, kas hastalıkları fotoğraflarında mı bulmuşlar o pornografiyi? Aslında tabii ana suç, genç Kemalistimizin ideolojik kimliği! Şimdi bu yıl, maalesef yargıda karar dernek aleyhine çıkmış, şu an temyizde. Yani dernek, binbir güçlükle oturtabildiği fizik tedavi odaları, bilgisayar sistemleri, bilinmeyen bir geleceğin eşiğinde sokakta kalma tehlikesi ile karşı karşıyalar. Tabii benim aklım, bir Belediye Başkanı’nın vicdanının buna nasıl elverdiğini anlayamıyor. Sözünü ettiğim ebedi genç Kemalist, Prof. Dr. Çoşkun Özdemir. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’dan sonra gelen “ikinci en genç Kemalist aktivist”. Yaşamını anlattığı ve Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Urfa’dan Harvard’a” kitabını okurken, aynı zamanda Cumhuriyet tarihinin dönemeçleri hakkında en ilginç saptamaları da buluyorsunuz. Tabii bölücülük ve köktendincilik saldırıları yaşanmadan önce, Özdemir’in aktardığı o güzel, birbirine karşı fitnelenmemiş insanlarımızın dünyasının izleri o kadar güzel ki... Ve harika sahneler: Urfa’daki gece gezmeleri ve sözleşip buluşan çoğu öğretmen ailelerinin birlikte şarkı ve türkü söyledikleri, mandolin, keman çaldıkları “olağan geceler”! Daha neler var bilseniz: Akreplerle satranç oynayarak yatılan odalar, 1937’de radyo ile tanışma, Zati Sungur efsanesi, kavgasız yan yana seyredilen maçlar, kansere karşı verilip kazanılan savaş, karagün dostları... Bir de kaybedilen yakın dostlar var. Yaşar Kemal gibi... Türkiye’de Kemalist çizgiden sapmayla gelen ideolojik değişimlerin getirdiği beklenilmedik yol ayrımları... Hangimiz yaşamadık ki bunu? Bunlar da kitaba serpiştirilmiş düşündürücü anekdotlardan. “Yetmez ama evet”çi güruh, dönek Marksistler, bozuk düzenden nasibini almak için sıraya girenler de Özdemir’in yakın takibine uğrayanlar arasında. Coşkun Bey de medenice kendilerini yüzleştirmek istiyor tarihi falsolarıyla! Çoğu yüzleşmeye cesaret edemeden kaçmış kendisinden! Biz Atatürkçüler ne yazık ki birbirimizi desteklemek için pek hamle yapmayız. Karşıtlarımızdan bu konuda alınacak sonsuz dersimiz vardır. Onlar ne kadar kenetlenmiş ise bizler o kadar “vakitsiz” ve “uzağızdır”. Böyle bir hataya düşmeden örnek insanlarımızın yanında olmalıyız. İyi ki varsın sevgili dostum, sonsuz genç Çoşkun Özdemir! 100. yaşını beraber kutlayacağız! Ama daha önce sizleri 25 Şubat Pazartesi günü 19.30’da Cemal Reşit Rey’de “Düşümdeki Uçurtma” belgeselinin galasına davet ediyorum. Orada yönetmen Gülsün Sarıoğlu ile beraber, bu değerli derneği ve yaratıcısını alkışlayabilirsiniz. HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir tür gözle 1 me ya da pide. 2/ 2 Tarımda kullanılan azotlu güb 3 re... Takılmış ad. 4 3/ Anadolu’nun 5 güneybatı kesimindeki antik 6 bölge... Güreşte 7 bir oyun. 4/ Bir 8 devletin yönetimi altında bulu 9 nan bireylerin tü 1 2 3 4 5 6 7 8 9 mü. 5/ Vatanı Kuzey T Amerika olup çay gi 1 H U K E Ş A N İ MAME bi haşlanarak içilen 2 A L O şifalı bir bitki. 6/ Bir 3 Ç A M A R İ V A N A R A A tür yumurtalı ve hafif 4 A Ç hamur tatlısı... Dince 5 P S Ü Z E R E N aziz tanınan kimi ka 6 U S A R E İ D A dınlara verilen say 7 R U M İ İ N AM gı sanı. 7/ Türk mü 8 M İ E S MU ziğinde bir makam... R 9 ÇO T A N A K Rütbesiz asker. 8/ Bir edebiyat yapıtını sinemaya ya da televizyona aktarma. 9/ Un elerken dökülmemesi için yere serilen örtü... “Dağtavuğu” da denilen bir kuş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Artvin yöresine özgü, buğday unuyla yapılan bir tür ekmek. 2/ Nazilerin politikasında Germen ırkından kimselere yakıştırılan ad... Kavrulmuş ve dövülmüş tahıl ununa şeker ya da tatlı yemiş katılarak yapılan yiyecek. 3/ Motorun eskiyen ya da aksayan parçalarını değiştirerek, onararak motoru yeni duruma getirme işlemi. 4/ İstanbul’un fethi ile Fransız Devrimi arasına yerleştirilen tarihsel dönem. 5/ Etli, yuvarlakça ve şişkin olan sap kısmı yenen, lahana çeşidi... Endonezya’nın plaka imi. 6/ Bir nota... Ender, seyrek... Yabancı. 7/ Niğde ilinde bir baraj... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 8/ Çıplak dağ tepesi... Kansızlık. 9/ Poker, konken gibi oyunlarda aynı cins iki karta verilen ad... Birbirine yakın adalar topluluğu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear