25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 AĞUSTOS 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Hieron’un Tacı... Sirakuza Kralı Hieron, görkemine daha yakışır bir taç yaptırmak istiyordu, buyurdu, kuyumcubaşıya saray hazinesinden bir altın külçesi verdiler. Kuyumcubaşı aylarca çalıştı, ortaya pek güzel bir yapıt çıkardı, ama kralın içine bir kurt düştü: Kuyumcu, verilen altının tümünü yapımda kullanmış mıydı? Yoksa işin içine bir başka maden katarak altından çalmış mıydı? Tacın ağırlığı kuyumcubaşıya teslim edilen altın külçesine eşitti. Ancak bu bilgi sorunu çözmüyordu. Kral Hieron, sorunun yanıtını kendi kendine veremeyince, amcasının oğlu Arşimet’e başvurdu. Arşimet düşündü: Diyelim ki kuyumcu, altına gümüş katarak bir alaşım oluşturdu; bu durumda tacın -ağırlığı altın külçesine eşit olduğuna göre- hacmi büyümüş olmalıydı. Çünkü gümüş altından hafifti. Gel gör ki bunca süsü püsü, oyması işlemesi, girdisi çıktısı bulunan tacın hacmini ölçmek olanaksızdı. Ne yapmalıydı? Sorun Arşimet’in kafasına saplanmıştı. Nereye gitse, bu konuyu düşünüyordu. Bir gün ağzına kadar dolu banyoya girdiğinde taşan suları görünce bağırdı: - Buldum, buldum!.. Kuyumcuya verilen altın külçesine eşit bir başka altını su dolu bir kaba batırmalı, taşan suyu tartmalı. Sonra aynı deneyi taçla yapmalı, iki deneyde taşan su eşit ağırlıkta ise kuyumcu namusludur, değilse hırsızdır. Ünlü Arşimet yasasının böyle bulunduğunu kitaplar yazarlar; öykü doğru mudur, uydurma mıdır, Allah bilir; ama yakıştırma olsa da gerçek tadını vermektedir. Ne zaman süslü püslü, işlemeli oymalı, girdili çıktılı bir yazı okusam Kral Hieron’un tacını anımsarım. Niçin? Bu soruya yanıt vermeden önce Melih Cevdet Anday’ın geçenlerde bu sayfada yayımlanan yazısını okurken altını çizdiğim satırları aktarmak istiyorum. Anday, düzyazıda “sadeleştirme” akımına değinerek diyor ki: “... sadeleştirme sözü, bizde eskiden beri kullanılan o söz, yazı dilini konuşma diline yaklaştırma anlamındadır. Daha açarsak, yazı dili; konuşurken kolayca, en kestirme yoldan anlattığımız bir konuyu, süse püse bulamak sanılırdı eskiden. ‘Eskiden’ dedimse, bakmayın, düzyazıyı gene de böyle sananlar var; tümceleri uzatmakla, konuyu dağıtmakla, araya benzetmeler, anıştırmalar, dokunmalar, dolaylı anlatımlar, yabancı dillerden deyimler katmakla becerilerinin gücünü kanıtlamaya yönelenler var. Ama asıl amaç, söylenmek istenen söz güme gidiyor. (...) ‘Basit’ sözcüğü, ‘karışık olmayan, düz, süssüz, püssüz’ anlamına gelir. Bütün büyük yazarlar böyle bir dil kullanmaya bakmışlardır. Yaratma ise, dili genişletmekle olur. Arapça ‘basit’ sözcüğünün bir anlamı da ‘genişleme’dir.” Karışık değil; ama karmaşık bir evrende yaşıyoruz. Kimi zaman çok karışık gibi görünen nice olayın yalın bir bilim yasasıyla aydınlığa kavuşması işten değildir. İnsan düşüncesi, gün geçtikçe, sanat, felsefe ve bilimle evreni kavramak yolunda gelişiyor. Yalnız Türkçeye özgü bir şey değil; bütün dillerin zamanla ilerlediğini söyleyebiliriz. Dünyada iletişim ağı öylesine yoğunlaşıyor ki birinin Afrika’da, Asya’da ya da Amerika’da söylediğini bütün insanların duyup işittiği, anlayıp kavramaya çalıştığı gezegenimizde diller geri kalamazlar, daralamazlar; derinleşmek ve genişlemek zorundadırlar. Çağdaşlık zorunluluğu bütün toplumları baskısı altına almıştır. Şimdi gelelim yine Kral Hieron’a.. Son günlerde gazetelerde ya da dergilerde kimi yazıları okurken içimde Kral Hieron’un kuşkusu büyüyor. Görünüşte ‘bilimsel’ ya da ‘sanatsal’ bir yazı; ama öylesine süslenmiş püslenmiş, öylesine oymalı işlemeli, öylesine girdili çıktılı ki gerçek değerini ölçmek kolay değil... Ne yapmalı? Yazarın hileye sapıp sapmadığını anlamak için Arşimet yasasını kullanmak olanağı da yok. En iyisi böyle yazıları, eleştirici akıl yoluyla süsünden püsünden, girdisinden çıktısından, işlemesinden oymasından sıyırmaktır. Bütün enlem ve boylamlarıyla bir yazıyı akıl yoluyla yalınlaştırmak, gerçek değerini vermekle eşanlamlıdır. (11 Ağustos 1987 tarihli yazısıdır.) “Doğrularımdan hiçbir zaman vazgeçmedim. Bazen komutan- larımın sabır ve hoşgörü sınırlarını zorlasam da doğru bildiklerimi söylemeyi görevimin bir parçası ka- bul ettim. Atatürkçü düşünceyi ve Türkiye Cumhuriyeti anayasasını rehber edindim. 50 yıl önce ilk kez burada giydiğim üniformamı çı- karmanın üzüntüsünü yaşıyorum.” Bu, bir Türk orgeneralinin veda seslenişidir... Acı mı acı bir şey! Şey olmaktan çok uzak, çok derin, çok düşündürücü!.. Elli yıl taşıdığı üniformayı gereksizce, ummadık bir anda bırakmak ne de- mektir? Kendimi düşündüm! Nerdeyse yetmiş yıldır gazetelerde, dergilerde, kitaplarda binlerce yazı yayımlayan benim gibi bi- rinin elinden kalemi, daktiloyu çekip alsalar “seni emekli ettik” deseler!.. Askerlik, bizler için, kendini Türk bi- lenler için kutsal bir görevdir. Görevden de üstün bir var olup yok olmak soru- nudur. Bu yüzden, ben ne zaman bir as- ker görsem, bir üniformalı teğmen, yüz- başı, binbaşı, general görsem başkala- rından esirgediğim bir başka saygıyı, sevgiyi duyarım. Geçen 30 Ağustos’ta duvarlarda kos- koca afişler asılmıştı. “Güçlü ordu! Güç- lü Cumhuriyet” miydi, yoksa ona yakın bir şey mi?.. Gerçek öyleydi de ondan!.. Önce Mustafa Kemal ordusunu kurdu, daha sonra Cumhuriyet’i ilan etti... Bu yüzden ordusuz bir Türkiye olamaz, ol- mayacaktır, kim ne derse desin böyle bir saçmalık yaşanmayacaktır. Yazımın başındaki sözler Orgeneral Hasan Iğsız’ın veda törenindeki ko- nuşmasıydı. Fotoğraflarda yaşlı anne- sinin bu konuşmayı dinlemeye gelişini de gördüm. Siz de gördünüz, iki ya- kınının kollarında törene gelen anne acılar içindeydi. Gencecik yaşta orduya verdiği, elli yılda teğmenlikten orgeneralliğe kadar yükselmesini izlediği evladını din- lemeye gelen bir anne... Hasan Iğsız Paşa her zaman pa- şalığını koruyacak, sürdürecektir. Askerin emekliliği yoktur. O her za- man teğmendir, subaydır, gene- raldir. Atatürk Cumhuriyeti’nin en baştaki koruyucusu, savunucusudur, kan ve ateş pahasına da olsa... Hasan Iğsız Paşa’ya sağlıklar dilerim. Bu geçici durum fazla sürmeyecektir. Türk ordusunu bozmak, parçalamak, ya- bancılara alet olarak kullanmak, Türk as- kerini yıldırmak girişimleri hiçbir yarar sağlamayacaktır. Iğsız Paşa hiç endi- şelenmesin, sizler de, bizler de!.. Türk or- dusu vardır, sonra da Atatürk Cumhu- riyeti... Birbirini tamamlayan iki vazge- çilmez değer kutsallığını daha yıllarca sürdürecektir... Iğsız Paşa’ya ve sayın annesine saygıyla, sevgiyle... 30 Ağustos hepimize kutlu olsun. EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ordusuz Bir Cumhuriyet Olur mu? Savcõ Saygõnlõk İstiyorsa... Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nõn sayõsõz unutulmaz şiiri vardõr. ‘Savcıya’ şiiri de bunlardan bi- ridir. 1974 yõlõydõ. “Artvin’e yeni bir savcı geldi” dediler. “Adı Ek- rem Sezen’miş. Saz çalıyormuş. Ruhi Su gibi bir sesi varmış. Bes- teler yapıyormuş. Dağlarca’dan ‘Savcõya’ şiirini bestelemiş...” “Beheey savcı düşündün mü? / Beni senden güçlü kılan?” Savcõnõn, sanatçõlõğõnõn yanõnda cumhuriyet ilkelerine sõkõ sõkõya bağlõlõğõ da öne çõkõyordu. Yõllardõr aklõmdan çõkmaz; savcõ bu şiiri neden seçmişti? İnsanõn, kendini eleştirmesi güç ama onurlu bir yol- dur. Hele o eleştiri, “Beheey!” ses- lenişi ile silkeliyorsa... “Savcı nedir düşündün mü? / Dağları sorguçlu kılan? / Bıçak- ları uçlu kılan?” Bu anlamlõ şiir, özgün bir bes- teyle, gümbür gümbür bir sesle birleşince, insanõn yüreğinde, bey- ninde şimşekler çaktõrõyordu. Sav- cõ Ekrem Sezen, Artvin’de görevi ve sanatçõ kişiliğiyle el üstünde tutu- luyordu. O yörede, Cumhuriyet Savcõsõ Ekrem Sezen adõ bugün de yaşõyor. Bir savcõ, saygõnlõk isti- yorsa, “cumhuriyet savcısı” olmasõ yeter. Eğer savcõ, cumhuriyet sav- cõlõğõna yan çizerse hem cumhuri- yeti, hem saygõnlõğõnõ, hem de mes- leğini yitirir. Artõk, onun orada oturmasõnõn hiçbir anlamõ yoktur. Dağlarca ne diyordu? “Beheey savcı düşündün mü? / Alınları taçlı kılan?” Bu şiir acaba kaç savcõnõn ezbe- rinde? Şiir, çerçeveletilip tüm sav- cõlõk odalarõnda asõlsa, önemli bir adõm atõlmõş sayõlmaz mõ? Nusret ERTÜRK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear