22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
R öportaj bittikten sonra Galeano’ya, öykücü babam Osman Şahin’in İngilizceye çevrilen ‘Toros Öyküleri’ kitabõnõ ve ülkemden getirdiğim nazar boncuklu kitap ayrõcõnõ takdim ettim. İspanyolca “ojo de mal” denen ve özellikle Arjantin’de popüler olan nazar boncuğunu eşiyle Kapalõçarşõ’dan dostlarõna getirmek için bolca aldõğõnõ söyledi. “Mavi gözlülere karşı koruduğuna inanılan nazar amuletinin kendisinin de mavi olması düşündürücü, hem korkutan hem de deva” diyor. Babamõn mesajõnõ iletiyorum kendisine: “Sizin eserleriniz dünya insanlığını Sümer inancı nazar boncuğu gibi koruyor.” İstanbul gözlemlerine dair konuşmaya devam ediyoruz: Uzun süre kaldõk, hayran olduk. Muhteşem etkileyici bir şehir ancak İstanbul gibi büyük metropol şehirlerde artõk makineler, arabalar çõlgõn bir hõzla büyüyor. Eskiden şehirler, insanlarõn alõşveriş yapmadan sadece uygarca yaşadõklarõ, iletişim kurduklarõ anlamlõ yerlerdi. Fakat günümüzde şehirler büyük birer mağaza haline geldiler. İnsanlarõn iletişim kurmadõklarõ, sadece alõşveriş ettikleri fiziki bir yer oldular. Ancak iki saatte, çalõştõğõnõz fabrikaya veya ofisinize varõyorsunuz ve vardõğõnõzda diğer insanlarla konuşmaya, tanõşmaya zorlanõyorsunuz, yorgunsunuz. Yõllardõr gittiğim, müdavimi olduğum kahvem Brasiliero iki ay önce kapatõldõ. Kaybettim kahvemi. Kendimi yetim gibi hissediyorum. Kapatõldõ, çünkü artõk sadece kahve satmak kârlõ bir iş olmaktan çõktõ. Bir kahvehane veya bir insan olarak yaşamak hakkõnõzõn olmadõğõ bir dünya bizimki. Don Kişot’un adõ geçiyor konuşmalarõmõz arasõnda. Cervantes’in İstanbul’da esir işçi olarak çalõştõrõldõğõ Kõlõç Ali Paşa Camii’nden söz ediyorum. Şaşõrarak, bu gerçeği bilmediğini söylüyor ve kendisine bilgi yollamamõ istiyor benden. Kendisine Atatürk resminin olduğu Türk bayrağõnõ hediye ederken; “Değerini şimdi daha iyi anlıyor ve Türk kadınları olarak Atamızı her zamankinden daha çok özlüyoruz” diyorum ve çağdaş yaşamõ savunan, kõz çocuklarõna eğitim için hayatõnõ adayan aydõnlanmacõ Türkan Saylan’a yapõlanlarõ anlatõyorum. “Her ülkede halkın yarattığı ulusal kahramanlar vardır” dedikten sonra kalpaklõ Atatürk resimli Türk bayrağõna uzun uzun baktõ ve: “İstanbul Kapalıçarşı’da birbirinden güzel halılar satan biri beni Atatürk’e benzetti ve ‘Sizde Atatürk’ün yüzü var’ dedi... Kendisi hakkında çok yüksek düşüncelerim olduğunu söyleyerek teşekkür ettim.” En yakõn zamanda yeniden gelmeyi arzuladõğõ İstanbul’da görüşmek dileğiyle vedalaşõyoruz: “Buket Şahin, çok teşekkür ederim. Bütün Türk halkına ve Cumhuriyet gazetesine, değerli okurlara çok çok çok sevgi, saygılarımı götürün lütfen!” Ben de, sayõn Cumhuriyet okurlarõna Eduardo Galeano’nun aşağõdaki tümcesiyle veda ediyorum: “Dünyada milyonlarca dönüm boş topraklar ve milyonlarca aç ve işsiz insan; nedeni, birkaç tapu ve birkaç kurşun…” CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 19 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ İsrail-Filistin Barışının Kaderi Kolonizasyonda Düğümleniyor İsrail ile Birleşik Devletler arasındaki ‘özel’ ilişkiler bu ülkenin ne denli sadık müttefiki olsalar da başka ükelerle olan ilişkilerinden farklıdır. Roosevelt’in “İsrail’in hep yanında olacağız” politikası, o gün bugün değişmiş değil. Bunu İsrail-Filistin sorununun başlangıcından bu yana görmek mümkün. Nitekim geçen mart ayındaki gerilimli ziyaretin ardından Başbakan Netanyahu’nun 6 Mayıs’ta Beyaz Saray’da Başkan Obama tarafından sıcak kabulüyle her şey yeniden rayına oturmuş görünüyor. İsrail’in Filistin’le barışı her defasında, bazen işi savaşa kadar götüren türlü bahanelerle rafa kaldırmasını âdet haline getirdiği kimsenin saklısı değil. İsrail’in barışı engellemeye yönelik bu tavrı, zaman zaman ABD’nin Arap dünyasına açılımını zora sokarak bu ülkenin ulusal çıkarlarıyla çelişmesi ise iki ülke arasındaki özel ilişkiyi zedelemeye yetmemektedir. Küresel efendinin petrol ve enerji yollarının güvenliğinin sağlanmasında, kuşkusuz, lrak’tan çekilme ve İran sorunu da dahil Ortadoğu’daki ileri karakolu ile bozulması zaten olanaksız dostluğunu bozmaya niyetli görünmemektedir. Bizzat Başkan Obama’nın tanımlamasıyla ABD-İsrail arasındaki özel ilişkiler “bölünmez, ayrılmaz ve parçalanmaz” ilişkilerdir. Bu temel nedenle de bazen başkanlar, ABD’nin yüksek çıkarları dayatsa da İsrail’e karşı tavır koymakta zorlanırlar. Ama her şeye karşın bunu yapmaya kalktıklarında, bu kez karşılarına başkandan daha güçlü olduğu söylenen ‘establishment’ çıkar. Nitekim, W.Bush art arda gelen iki Annapolis barış görüşmelerinde bir Filistin devletinin kurulması yönünde kararlı olmasına karşın, iş kolonizasyonun dondurulmasına gelip dayandığında yelkenleri suya indirmekten başka çare bulamamıştır. Obama-Netanyahu görüşmesinin, aslında 1 Haziran’da yapılması bekleniyordu. Ne var ki İsrail’in Gazze’ye insani yardım ulaştırmak izteyen Mavi Marmara gemisine kanlı baskını İsrail’in tam da ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Tel Aviv’i ziyareti sırasında Doğu Kudüs’te yerleşimciler için 1600 konut inşa edileceğini açıklaması iki ülke arasında gerilim yaratmıştı. Ayrıca Netanyahu Washington’a, iyi niyetle, ne ki elleri boş gelmiştir. Uluslararası baskı karşısında Gazze ablukasını hafifletmesi, Obama’nın ısrarı ile de doğrudan barış görüşmelerine razı olması yine de gerçek durumla çelişmektedir. Nitekim, Doğu Kudüs’te yerleşimciler için konut inşaatı hızla sürmektedir. Bir arkeolojik park yapımı devrededir. Yüzlerce Filistinli aile evlerini terk etmek zorunda bırakılmıştır. Netanyahu’nun partisi Likud ise eylülde Batı Şeria’da kolonizasyonun devamı yönünde karar almıştır. Amaç açıktır: İşgal altındaki Batı Şeria’nın önemli bölümünü İsrail topraklarına katmak, geleceğin Filistin devletinin başkenti olacak Doğu Kudüs’te geçici olarak dondurulan kolonizasyonun dondurulması kararını uzatmaktan vazgeçerek, kolonizasyona devam etmek. Doğrudan görüşmeler, kuşkusuz, barış yönünde olumlu bir adım. Ancak, sürüp gidenlere bakılırsa, boşa, havaya atılmış bir adım gibi görünüyor. Doğrudan görüşmelerde eski başbakan Ehud Olmert, gayri resmi de olsa, Batı Şeria’nın önemli bir bölümünü Filistinlilere iade etmeyi, bu yönde aynı büyüklükteki toprakların değişimi, Kudüs’ün doğusunun bölüşümü ile görüşmelere başlanmasını kabul etmişti. Oysa Netanyahu, bunlardan hiçbirine yanaşmamakta, işgal altındaki toprakları ilelebet sahiplenmeye çalışmaktadır. İsrail’in bu yaklaşımda ısrarı doğrudan barış görüşmelerinin kaderinin de farklı olmayacağını göstermektedir. Bu arada salı sabahı, New York Times’da yayımlanan bir araştırma ABD’nin bir Filistin devleti kurulmasıyla ilgili görüşlerinde ne ölçüde samimi olduğunu sorgulamaktadır. Bu şaşırtıcı araştırmaya göre, en az kırk Amerikan siyonist ve evanjelist örgütünün uzun zamandır İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarının kolonizasyonunu desteklemek için topladıkları paraların, vergi dairesince her türlü vergiden muaf tutulduğu ortaya çıkmıştır. New York Times’da yayımlanan araştırma şu ilgi çekici olduğu kadar ibret verici yorumla sona ermektedir: “Amerikan yönetimi onlarca yıldan bu yana Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerine son verilerek bir filistin devleti kurulması yönünde çaba harcarken, Amerikan vergi dairesi Yahudi yerleşimcilere yapılan yardımlara vergi muafiyeti uygulayarak destek vermektedir.”!!! Barış görüşmelerinin kaderi kolonizasyonun sürüp sürmemesinde düğümlenmektedir. Bir Filistin devletinin kurulması için çaba gösteren Başkan Obama’nın bu konudaki samimiyetinden kuşku yok. Bir de içerde barışa çelme takanlar olmasa... HERNANDO CALVO OSPİNA (*) Doksanlõ yõllarõn başõnda Doğu Avrupa ülkelerindeki sosyalist sistem çöktü. Vahşi kapitalizm onun yerini aldõ. Ne mutlu! Eski bağlaşõk Küba yalnõz kaldõ. Bu inatçõ devrim, sosyalizm yolunda direndi. ABD ve diğer kapitalist devletler ona karşõ psikolojik savaşõn ve propaganda savaşõnõn tüm stratejilerini denediler. Para su gibi aktõ ve “muhalifler” hõzla çoğaldõlar. Gerçi Küba bu tür fabrikasyon olaylarla baş etmek konusunda yeterince deneyimliydi, bu konuda başõna gelenler rekorlar kitabõna geçebilir. Washington, Miami ya da herhangi bir Avrupa başkenti adõna devrime karşõ kampanyalar yürütsünler diye her geçen gün yeni “muhalifler” kiralandõ. Hatta bu “muhalifler” ekonomik kuşatmanõn ağõrlaştõrõlmasõ için uğraştõlar. Onlar kendilerine ödenen paralarla pek çok şey satõn alõrken komşularõnõn masasõnda yemek için çok az şey olurdu. Onlarõn çocuklarõ güzelce kahvaltõ etmiş olarak okula giderken diğer çocuklar içtikleri sütün kalitesinin azaldõğõnõ gördüler. “Muhalifler” her şeye rağmen sağlõk başta olmak üzere karşõ olduklarõ devrimin sürdürmeye çalõştõğõ parasõz hizmetlerden yararlanmaya devam ettiler. Zaman akõp gitti ve 2000 yõlõ geldi. Ekonomi düzelmişti. Dünya Bankasõ’nõn uzmanlarõ bile bunun nasõl gerçekleştiğini anlayamamõşlardõ. Bir düşe inanmanõn ve birliğin mucizeler yaratabileceğini kavrayamazlardõ. Küba halkının desteğini alamadılar Karayipler’in devrimini batõrma hayallerini gerçekleştiremediler. “Muhalifler” devrime inanmõş işte bu büyük çoğunluğa zarar vermek için kendilerini kiralamõşlardõ. Böyle olmasõna rağmen işkence görmeksizin, gözaltõnda kaybolma nedir bilmeden, öldürülmeden devrim karşõtlõklarõnõ sürdüren “muhalifler” geçmişte de bugün de hep moda oldular. Ancak Küba halkõnõn desteğinin eksikliği onlar ve parayõ ödeyenler için Aşil’in topuğuydu. En büyük düşmanlarõ yönetimle halkõn arasõnda bir uçurumun olmayõşõydõ. Küba Komünist Partisi içinde pek çok muhalif (tõrnak işareti olmayanõndan) var. Bu çok normal ve insanca. Çünkü muhalif olmak bir konuda başkasõyla aynõ görüşte olmamak demektir. İnsan eşiyle karşõt düşüncelerde olabilir. Ancak komşusuyla bir olup eşiyle savaşmak başka bir şey. Buna ihanet denir. Küba halkõnõn her gün gördüğü de bu: Uluslararasõ çevrenin “muhalif” dedikleri aslõnda Küba’nõn bağõmsõzlõğõnõ gagalayarak yemeye niyetli düşmanõn, yani Washington’õn işbirlikçileri. Bir devrim yaratõcõ bir süreçtir. Küba Devrimi neredeyse sõfõrdan başlamõş ve her şeyi öğrenmiş, her şeyi yenilemiştir. Kurucularõnõn hepsinin yapõmõ süren bu eserin herhangi bir rengi konusunda aynõ düşüncede olmamalarõ çok normaldir. Böyle olmasõ bir şans, tersi olsaydõ ilerleyemezdi. Farklõ görüşte olmak başka, satõlmak başka. “Muhalifler” devrim imajõna zarar vermek için üretilmiş bir ihraç ürünü olmayõ sürdürüyorlar. Uluslararasõ politik baskõ işlesin diye. Hiçbiri devrimin olumlu bir özelliğinden söz etmiyor. Nankör çocuk numuneleri. Devrim onlara okumayõ, yazmayõ, entelektüel, bilim insanõ, doktor, öğretmen olmayõ, hatta eleştirmeyi öğretti. Onlarsa kargalar gibi gözünü oymak istiyorlar. Ve bunu da birkaç dolar için, uluslararasõ basõnda çõkacak birkaç söz ve ülkelerinin düşmanõ tarafõndan övülmek için yapõyorlar. Uluslararasõ basõn, bu konuda önemli rol üstleniyor. Küba’da muhaliflerle anlaşan sadece onlar. Herhangi bir hoşnutsuzluk hemen haber oluyor. Hep savaştaymõşçasõna en ön siperlerdeler. Adadaki bu yabancõ muhabir topluluğu muhaliflere göz kulak olmanõn, Fidel ve Raul’un ölmesini beklemenin dõşõnda daha kim bilir nelerle uğraşõyor? Küba üçüncü dünya denilen ülkeler arasõnda uluslararasõ basõnõn hedefindeki tek ülke. Kübalõ Chucho Valdes, dünyanõn en iyi piyanistlerinden biri, 2004 yõlõnda bana şöyle demişti: “Küba’ya karşı sansasyonel olan her şeyden beslenen bir sarı basın var. Uluslararası basın bizden, sanatçılardan bile politik anlamda bir şeyler elde edip, her şeyi çarpıtarak Küba’ya, devrime zarar vermek için kullanmak istiyor.” Avrupa Parlamentosu’nun Fransõz vekillerinden Jean-Luc Melenchon 2010 yõlõnda yaptõğõmõz bir görüşmede, “tümüyle ABD’ye bağımlı bu basının tek umursadığı, muhalif diyebileceği birini bulmak, onu kahraman yapmak ve Küba karşıtı kampanyalar için kullanmak” demişti. Garip değil mi, bu “muhalifler” nedense sadece Washington, Madrid, Berlin, Paris ya da Londra’nõn politik gustosuna uymayan ülkelerde var. Aslõnda hiç de garip değil. (*) Kolombiyalõ gazeteci, yazar İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Cubadebate, Küba, 14 Temmuz 2010) Eduardo Galeano: İstanbul Kapalõçarşõ’da halõ satan biri beni Atatürk’e benzetti ‘Sizde Atatürk’ün yüzü var’ B İ T T İ Röportaj bittikten sonra Galeano’ya, öykücü babam Osman Şahin’in İngilizceye çevrilen ‘Toros Öyküleri’ kitabõnõ ve ülkemden getirdiğim nazar boncuklu kitap ayrõcõnõ takdim ettim. ‘Muhalifler’ inatçõ Küba’ya karşõ Küba Devrimi neredeyse sıfırdan başlamış ve her şeyi öğrenmiş, her şeyi yenilemiştir. Kurucularının hepsinin yapımı süren bu eserin herhangi bir rengi konusunda aynı düşüncede olmamaları çok normaldir. Böyle olması bir şans, tersi olsaydı ilerleyemezdi. Farklı görüşte olmak başka, satılmak başka. “Muhalifler” devrim imajına zarar vermek için üretilmiş bir ihraç ürünü olmayı sürdürüyorlar. Uluslararası politik baskı işlesin diye. Hiçbiri devrimin olumlu bir özelliğinden söz etmiyor. ‘Peres’in yalanları beni ağlattı’ KUDÜS (ANKA) - Filistinli Al-Ayam Paper ve Suudi Al-Watan gazetelerince yayõmlanan ve İsrail medyasõna yansõyan haberlere göre, Emine Erdoğan, Ankara’daki evinde Filistinli kadõnlarla yaptõğõ görüşme sõrasõnda Başbakan Tayyip Erdoğan’õn, Gazze operasyonu nedeniy- le Peres’e ağõr eleştirileri yönelttikten sonra terk ettiği Davos’taki panelde yaşananlarõ anlattõ. “Peres’in yalanlarõ beni ağlattõ” diyen Emine Erdoğan, “Davos’taki olay, önceden planlanmõş değildi, Peres’in yaydõğõ yalanlar yüzünden meydana geldi” şeklinde konuştu. ‘Önce mülkiyet konusu bitmeli’ LEFKOŞA (AA) - 20 Temmuz Barõş ve Öz- gürlük Bayramõ kutlamalarõna katõlmak üzere KKTC’ye gelen TBMM heyetini kabul eden KKTC Cumhurbaşkanõ Derviş Eroğlu, Kõbrõs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas ile sürdürdürdüğü Kõbrõs müzakerelerinde “mül- kiyet” başlõğõnõ görüşürken başka bir konuyu görüşmeyeceğini söyledi. Eroğlu, Kõbrõs ko- nusunda, Hristofyas’õn önerdiği şekilde bir uluslararasõ konferansõ kabul etmelerinin söz konusu olmadõğõnõ da açõkladõ.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear