22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 TEMMUZ 2010 / SAY11269 PAZARİ Mutluluk için kimseye muhtaç değilsiniz İnal Aydınoğlu, yıllardır sosyal hizmet derneklerl kuruyor ve yönetiyor. Kadıköy Halk Eğitim Merkezi bünyesinde gönüllülük ve mutluluk üzerine kurslar veriyor. "Nasıl mutlu yaşanır?" gibi klişe bir soruya da cevabı hazır; "Dünyadaki en kolay iş mutlu olmak. Neden mi? Onun için hiç kimseye muhtaç değilsiniz. Yeter ki bunun farkına vann." ALİDENİZUSLU ! nal Aydınoğlu, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi I bünyesinde Temel Gönüllü Eğitimi, Gönüllü I Kuruluşlarda Liderlik, Toplantı Yönetimi ve Hitabet, Sevgi, Mutluluk, Daha iyi Bir Yaşam, Yaşamın Anlamı ve Bilinçli Yaşama başlıklan altında kurslar veriyor. Katılımcılar arasında, emniyet müdürleri, şirket sahipleri, askerler ve öğretmenler çoğunlukta. Kurslarına talep yoğun. Her Ekim ayında 180 kişilik iki grup oluşturuluyor. Bu eğitim haftada iki gün, ikişer saatten tam sekiz ay sürüyor. Aydınoglu'nun beş tane de yayımlanmış kitabı var; Sevgi Kitabı, Mutluluk Üzerine Denemeler, Daha İyi BirYaşam Üzerine Denemeler, Yaşam Sevinci ;•%*•?.• Üzerine, Yaşamın Anlamı Üzerine. Peki nedir • •-: Inanoğlu'nun hikâyesi? Biz de bunu merak ettik ve onunla buluştuk. Aydınoglu 1941 Gaziantep doğumlu. öğrenim hayatı boyunca hayatını kazanmak için çok çalışmış. 1964 yılında Istanbul iktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nden mezun olmuş. Elbette gençken dünya ile yüzleşmesi onu bu günlere getiren en büyük şansıymış. Mezuniyetten sonra bir dostu "Gel benim Gaziantep şaraplarımı pazarla" dediğinde kabul etmiş. Aydınoğlu, gelen bu teklifle tam 13 yıl boyunca bu işi yürütmüş. Sıfırdan zirveye ° giden bu yol, mali bir krizin sonunda yine sıfırda bitivermiş. Hayat ya bu, durmaz. Aydınoğlu da uzun yıllar gayrimenkul ticareti ve inşaat işiyle hayatını kazanmış. Dönüm noktası ise 1978 yılı. Çünkü Suadiye Lions Kulübü'nde çalışmaya başlamış. 1979-80 döneminde kulüp başkanlığı, daha sonra iki dönem Üyelik Geliştirme Komitesi Başkanlığı, bir dönem bölge başkanlığı, dört dönem genel yönetmen yardımcılığı, bir dönem genel yönetmen vekilliği görevinden sonra 1989-90 döneminde Uluslararası Lions 118T Yönetim Çevresinde genel yönetmenlik yapmış. Aydınoğlu o günleri "hizmetin ve gönüllülüğün ne demek olduğunu anladım. Gönüllülüğe gönül verdim. Sonra da her şeyin umutla, sevgiyle aşkla yapılması gerektiğini insanlara anlatmayı dert edindim" diye özetliyor. Evet derdinin bu olduğu kesin, zira kurucusu ve yöneticisi olduğu vakıflar o kadar çok ki. 21 .Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı, Türkiye işitmeyi Koruma Vakfı, Kadıköy Belediyesi Sağlık ve Sosyal Dayanışma Vakfı (KASDAV). Mütevelli olarak hizmet .ettiği vakıflar ise Kadıköy Kaymakamlığı Sağlık ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Türk Lions Vakfı, Türk Söbrek Vakfı, Türk Kalp Vakfı, Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı bunlardan yalnızca birkaçı. BEN TEŞEKKÜR BEKLEMEM Aydınoğlu verdiği pek çok kursta "mutluluk" kavramı üzerine yoğunlaşıyor. Böyle olunca "Nasıl mutlu yaşanır?" gibi temel ve aynı zamanda tuhaf bir soruyu sormak da kaçınılmaz oluyor. Cevabı hazır; "dünyadaki en kolay iş mutlu olmak. Neden mi? Onun için hiç kimseye muhtaç değilsiniz, sizin elinizde. Bunun farkında değilsiniz. Ben beklentilerimi ortadan kaldırdım. Zaten mutlu olmanın ilk adımı sevmek. En çok da korkulan sevmek, yüzleşmek. Mesela ben teşekkür bile beklemem. Çünkü beklenti mutluluğu karşı tarafın iki dudağının arasına sokar." Sevgiyi de bu bakış açısıyla yorumluyor; "sevginin oluşabilmesi, yaşaması için koşulsuzluk gerekli. Koşullar ileri sürerseniz kaybedersiniz. Beklentiler sevgiyi öldürür. Beklenti giderse gerçek sevgi doğar." Aydınoğlu en çok da paylaşmaya önem veriyor. Çünkü sahiplendiğimiz her şeyin bize egemen olduğunu düşünüyor. Beklentilerin insanları perişan ettiği kadar hırslann da ölümcül olduğunu anlatıyor. "Hep kazanamayacağımızı bilmemiz gerekir. Kayıpla, kazanç ortaktır. Acı çekmeden bir yere ulaşmak da çok olası değil. Mesela iflas etmeyen tüccar, tüccar değildir derler. Ben de büyük iflaslarla öğrendim hayatı. Benim sırrım yokluktu, çünkü en dibini gördüm. Yani çoğu zaman insanın kaybetmesi kadar hayırlı bir iş yoktur. Bu bir avuntu da değil" diyor, "Hayatın sırrı, belki de hilesi mi demeli bilmiyorum ama dürüstlük her şeyin anahtarı. Korkuyla yaşam sürmez. Korkarak, mecburiyetle çalışan insanlar başarılı olamaz. Evlilikler de iyi gitmez. Elbette hayat bu kadar kolay değil. Bırakıp gidemezsiniz ama korkarsanız her zaman kullanılırsınız. Bunu iyi bilmeniz gerekir." Aydınoğlu güzel şeyler paylaşıyor. Hiç mi pişmanlığı yok. Olmaz mı? Bu günlere gelmesini sağlayan yoğun çalışma temposunu hatırlayıp iç çekiyor; "işim yüzünden çocuklanmın çocukluğunu yaşayamadım. Mesela ben evliliğimin ilk yıllannda hiç mahalle bakkalını açık göremedim. Sabah altı buçukta açılırdı gece önda kapanırdı. Her şeyin bir bedeli var işte... Şimdi onlan hiç yalnız bırakmak istemiyorum. Bir dakikamız bile değerli." Aydınoğlu farklı bir hikâyeyle bildik bir sonda noktalıyor sözlerini. Insana ve insani olan her şeye gönül veren biri, belli. Bir dokunuşa, gülüşe, iyi bir söze, samimi olan her şeye ihtiyacı olan çok insan olduğunu biliyor. Tüm bu yoksunlukları çekenlerin de uzakta değil, hemen yanımızda olduğunun farkında. O yüzden gönüllü olarak tüm bu dertlerin peşinden gidiyor. • http://www.inalaydinoglu.net/ • B P H | PAZAR YAZILARI ADNAN i > BİNYAZAR ' Sevdanın gücü N i eruda'nın son günlerinin 1 \l perdeye aktarıldığı "Postacı" filminde, bir kadının fettan kızıyla şair ruhlu postacının aşkı da anlatılır. Kadın, postacının, kıza fısıldadığı sevda sözlerini Neruda'nın kitabından aldığını öğrenir. "Hep senin yüzünden!" diye çıkışarak şairi afur küfür sorguya çeken kadına Neruda, çok sakin, "Ne güzel! Kızınızın şiiıierimle sevdalanması kötü bir şey mi?" der. Çıkma, kız ya da erkek arkadaş edinme, bir köşede buluşma, aşkın biçimsel görünümleridir. Sevince, Cahit Sıtkı Tarancı'nın söylemiyle seveceksin, mahşer günü ortalara düşüp onu arayacaksın, kabirde böceklere onun güzelliğini ezberleteceksin!.. İnsanın aşkı algılamasına göre, sevdayı kavuşmazlık sayanla bedensel nesneye dönüştüren arasında pek fark yoktur. Fuzuli'nin "MecnutY'u çileli aşkın erbabıdır; mumun yana yana kendini eritmesi gibi, o da çile çekerek tükenir... Aşkı "dokunmak" diye algılayan Lady Chaterley~r\\n yazan H. D. Lawrence ise, aşkın sınırlarını alabildigine genişletmiştir: . "Kendinizin ve her insanın, cinsel, bedensel benliğini kabul edin. Bundan korkmayın. Bedenin fiziksel işlevlerinden korkmayın. Sözde müstehcen sözcüklerden korkmayın. Hiçbir kötülük yok o sözcüklerde. Sizin korkularınız, gereksiz korkularınızdır o sözcükleri kötü yapan." Duygulann da özgürlük katı var. Aşkınki katlar üstü, sınırsız duyumsamalar âlemidir. Mahşer ortamını çağrıştıran o katta tepinenleri de görürsünüz, duyarlıklarını ehlileştirip yaratıcılık zirvesine tırmananları da... Orada romanlar yazılıyor, resimler boyanıyor, havada besteler uçuşuyor... Ne cehennemdir orası, ne cennettir, ne de araf... Yaratıcılara özgü, Tann'nın da, kendi başlarına kalmalarını istediği bir mekândır! Hawa, olasıdır ki, o mekânda sevginin kanatlarını taktı, havalanıp Âdem'in kapısına geldi, bir çalının gölgeliginde Âdem'e sonsuz hazzı tattırdı... 0 gün bugündür, ne Âdem Havva'dan ayrıldı, ne Hawa Âdem'den... Ne var ki, insanın insan olma tarihinden bu yana, âşık yürekler, hâlâ Âdem-Havva ilişkisinin yarattığı günahın (!) korkusunu çeker. Meryem'in, hamileliğini, var edici toprak yerine göksel bir yaratıga bağlaması bile bu korkunun sonucudur. Oysa Hawa- Âdem olayı, insan soyunun, kendini kaynaşan böcekler topluluğundan çıkanp insanlığını ilan ettiği sevgi devriminin ilk adımıdır. Havva, Âdem'i cennet eylemsizliğinden kopanp dünya gerçeklerinin orta yerine sokan toprak anadır. 0 günden bugüne, sevgiyle korku, birbirinden uzaklaşma yollan aramıştır. Korku kalleştir; sinsi sinsi izler, kıstırdığı yerde sevdanın gırtlağına basıp soluğunu kesiverir. MS sonra VI. yüzyılda yaşamış Mabeyinci Pavlos'un şu şiiri, insan soyunun, korkuyu yenip, sevgi okyanusuna açılışının sevinç şenliğidir... "Düşün Kleopanthis, ne büyük tattır o, / iki sevgiii, aynı sevdanın coşkusuyla / birbirinin kollanna atıldığında. / Ne savaş, ne büyük bir korku / ne utanma çekip alabilir onlan / sarmaş dolaş olma isteğinden. / Hephaistos'un incelikli sanatıyla / Lemnos örslerinin dövdüğü zinciıiere vurulsun varsın kollanm, / yeter ki sarayım seni kollarımla bir tanem, / güzelliğinle sarhoş olayım! / Vız gelir, görsün beni isterse bir yabancı, / komşular, sokaktan geçen biri, bir rahip ya da kanm!.." Sokakta, toplu taşıtlarda, köşe başlarında sarmaşdolaş gençlerin, sevdanın özgürlük katına ulaşma savaşımının başlangıcı olamaz mı bu?.. • binyazar@gmail.com Kübah "küçük an" lar Türkiye'de Ne dedSler? "Birçok açıdan değiştim ve bunlardan biri de içimde daha iyi bir arkadaşlık, dayanışma ve sevgi yapraklarının açmış olmasıdır" (Kız, 10yaşında). "Projenin önemli bir unsuru olarak, onun öncü hedefini görüyorum, bu da çocuklann her hafta kime iyilik edeblldiklerini konuştuklan toplantılan. Onun içinde biraz zaman geçirdikten sonra hepimiz daha iyi İnsanlar oluyoruz" (La Colmenita'dan bir anne). "... Ben onu karakterize eden büyük insani anlamı önemli buluyorum. Birincisi, insani. Sonra da geri kalan her şey. Her bir erkek ve kız çocuğa eşit davranılması. En yetenekli olan ile en az yetenekli olana tamamen aynı şekilde davranılmakta" (La Colmenita'dan bir baba). FİGEN ATALAY K üba Çocuk Tiyatrosu Kumpanyası La Colmenita (Küçük An Kovanı) 16-23 Ağustos 2010 tarihlerinde Türkiye turnesi yapacak. Yaşları 5 ile 15 arasında değişen 17 çocuk, Istanbul, Ankara ve Eskişehir'de oyunlar sergileyecek. UNICEFin İyi Niyet Elçisi olan Küba Çocuk Tiyatrosu Küçük An Kovanı, "Jose Marti" Küba Dostluk Derneği'nin ve Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin davetlisi olarak geleceği Türkiye'de, » • diğer oyunlarının yanı sıra, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin şiirleştirilroiş, müzikli bir uyarlamasınıdaoynayacak \V:. '>, :•",<• Çocuklar, Kadıköy Selamiçeşme özgürlük Parkı'nda, 16 Ağustos'ta, "Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi"ni, 17 Ağustos'ta ise "Küçük Hamamböceği Martina"yı sahneleyecekler. Oyunlarını, 19 Ağustos'ta Eskişehir'de, 21 Ağustos'ta Ankara'da sergileyecek olan küçük arıların "Beş Kübalı Kahraman" adlı oyunları ise 23 Ağustos'ta istanbul Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde görülebilir. Eskişehir ve Ankara'daki oyunlar ile Istanbul'daki "Beş Kübalı Kahraman" adlı oyun ücretsiz izlenebilir. • Önce ettk eSttiml La Colmenita'da çocuklar, ustası oldukları bir işi gerçekleştiriyorlar: Oyun oynuyorlar. Bu kumpanya, okuldan arta kalan zamanlar için bir amatör çocuk tiyatrosu topluluğü. Yani bir "yetenekli çocuklar için sanat okulu" değil. Kurucusu ve yönetmeni Carlos Alberto Cremata, La Colmenita'yı anlatıyor: "Tiyatroda bütün çocuklara yer vardır... Yaşamın bu erken evresinde tiyatro çok yararlı olabileceği gibi çok zararlı da olabilir, çok dikkatli olmak gerekir. 'Mini diva'larya da 'yıldızcık'lar yaratmama konusunda çok özel bir duyarlılığımız var. La Colmenita'da etik eğitimi birinci sırada gelmekte ve estetik eğitime öncülük etmektedir. Daha önce çocuk oyuncular yetiştirme merakında olmadığımızı belirtmiştik ve gerçekten de, büyüdüklerinde grubumuzdan 'mezun olan' çocuklann önemli bir bölümü kendilerine sanat alanını seçmemişlerdir. Biz, sanatı bir araç olarak kullanmakla ve okula ve aileye yakın bir noktaya konumlandırmakla ilgileniyoruz. Dayanışma, karşılıklı saygı, disiplin, iyilik yapmak ve sevgi gibi insanlık değerlerinin kök salmasını saglamak için tiyatro ve kolektif çalışma ideal birer araçtır." • Misket Pasta, yaz tatilinde çocukları, anne-babaları ile birlikte hayallerindeki pasta ya da kurabiyeyi yapmak için atölyesine davet ediyor. Misket Pasta'nın atölyesi, 5 Temmuz-9 Ağustos arası her pazartesi saat 14.00- 15.30 arası çocuğuyla pasta, kurabiye yapmak isteyen anne ya da babalara ayrılacak. Pasta atölyesine katılmak için tel: (0212) 251 48 46.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear