25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 18 TEMMUZ 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bağışla İlhan... “Benim için en güzel yazıyı sen yazacaksın.” “Ben senden önce gideceğim. Benim için sen yazacaksın.” Yıllardır tartışırdık. En mutlu anımızda, denizde, kıyıda, bir içki tokuştururken bile... Gerçekleşemeyecek bir masal anlatır gibi!.. Kim gidecek, kim kalacak? “Ben yaştan büyüğüm, demek ki sen yazacaksın.” “Hayır sen!..” O gitti. Götürüldü daha doğrusu! Bir buçuk yıl acılar çektikten, ağır suçlamalar altında kaldıktan sonra, bir gün, bir akşam, uçtu gitti. “En güzel yazıyı yazmak!..” Çok yazılar çıktı, çıkıyor, çıkacak. Koca kitaplar oluşacak... Ama ben o en “güzel”ini yazamıyorum. Yazamayacağım!.. Sen gitmedin ki!.. Sen hep yanımda, yakınımdasın... Neleri yazayım? O kadar çok şey var ki anı bile olmayan, olmayacak olan... Yaşadıkça benimle yaşayan, yaşayacak olan... Şu anda bile balkonda düşünüyorum, denize insem, onu plajda görsem, ben de soyunsam, yanına kadar gitsem mi? O güzel yüzer, ben yürürüm sallanarak... Uzaklara kadar gider, döner bakarız Akyaka dağlarına... Görkemli, etkili, seslenicidirler!.. Gitmek, oralara tırmanmak özlemi verirler... Sonra dalarız konuşmaya, çevremizde dostlar, sevenler, onunla olmak, ondan bir şeyler almak, öğrenmek isteyenler... Yaşamlarının en güzel dakikalarını onunla geçirmenin tadını duyanlar; ömür boyu duyacaklar... Her şey masal, derlerdi inanmazdım. Biz nasıl masal oluruz? Yürüyoruz, konuşuyoruz, yazıyoruz... İşte sen yanıbaşımdasın, yazılarınla, konuşmalarınla, savaşınla, özlemlerinle... Ben onun istediği güzel yazıyı yazamadım. Söz de vermiştim... O kaçtı gitti. Kendiliğinden mi, üstüne yüklenen ağır suçlamalar, darbeler yüzünden mi? Orasını tarihler yazacak. Ama ben sözümü tutamadım. Onun arkasından en güzel yazıyı yazamadım. Yazamıyorum, yazamayacağım!.. O hep yanımda, karşımda, gülüyor, eğleniyor, şakalaşıyor. “Hani sen yazacaktın ya..” diye takılıyor... Evet, masal diye bir şey var. Varmış! Ama İlhan’la dostluğumuz masal değil gerçek, yaşandı, yaşanıyor, yaşanacak. Ben yazamadım en güzel yazıyı ama yazanlar, yazacaklar öyle çok ki!. Benden daha iyi, daha etkili, daha kalıcı... Bağışla İlhan, beni bağışla!.. PENCERE Oyun İçinde Oyun... Telefonda bir dostla görüşüyordum, bir yandan da televizyondaydı gözüm, birden ekranda Mastroianni belirdi, altında bir yazı: “Marcello öldü!..” Hayatımızdan bir parçanın daha uçup gittiğini duyumsadım, kırk yıldan beri o oynuyordu, biz seyrediyorduk. Visconti ya da De Sica’yla yuğrulmuş İtalyan sinemasının baştan çıkarıcı aktörü, ardında yüzü aşkın film bırakarak çekip gitmişti bu dünyadan. Tanımadığı, okumadığı Nahit Ulvi’nin dizelerini biliyor muydu: “Beden ölür ruh yaşar diyorlar Ben yaşayamam yapayalnız o kadar Gözüm olsun isterim bakmak için Elim olsun isterim okşamak için Ağzım dilim burnum kulağım Caddeleri seslendirsin ayağım” Bizim gazetenin ‘Kültür Sayfası’nda Mastroianni’nin yaşamı üzerine kapsamlı yazılar yayımlandı; okurken kimi tümcelerin altını çizdim. Marcello neler söylüyordu: “- Yaşadığımız, sonuçta bir oyun değil mi?” “- Oynamak ne kadar güzel bir oyun...” “- Aktörlük muhteşem bir oyun...” Evet, her şey oyun; ancak oyun öylesine dallı budaklı, çok boyutlu, girdili çıktılı bir sözcük ki nerede başlıyor nerede bitiyor saptamak olanaksız; belki ölüm de bir oyun!.. Federico Fellini, Marcello’yu anlatırken sanki bir oyunu tanımlıyor: “- Onunla her şey çok sade, doğal, huzurludur. Bu rahatlık onun çekim sırasında uyuyakalmasına kadar varabilir. İşte bu bilinçli uzaklık, hatta bir çeşit yokluk, Marcello’yu canlandırdığı kişilerin derinliğine sınırsız biçimde gönderir. O, filmin macerasına kendisini keyif ve güvenle bırakır, bu anlam da sinemayı aşar, öyküyü hayatla buluşturur.” Sanatçının “canlandırdığı kişilerin derinliğine sınırsız” yolculuğu nasıl bir şey?.. Marcello diyor ki: “- Bu mesleği seçerken, insan bilmeden sürekli bir kaçışa da angaje olmuş oluyor. Çünkü başkalarının başına gelmiş olan olayları, sorunları yaşamak daha kolay. Bir anlamda siz gerçeklerden kaçmış oluyorsunuz.” Kaçış mı?.. Nereye?.. İspanya’nın Mancha yöresinde saygın bir efendi yaşardı. Adı Alonso Quijano idi. Bu sağduyulu adam, bir gün kafayı üşütecek, şövalyeliğe özenecek, Don Quijote (Don Kişot) adıyla serüvenlere atılacak, yeldeğirmenleriyle savaşacaktır. Hepimiz Don Quijote’yi tanırız. Ünlü bir romandır o!.. Ancak vakti geldiğinde şövalye, evine döndü, hasta döşeğine yattı, papazı çağırdı, günah çıkarttı, son soluğunu verirken aklı başındaydı. Bu sonuçtan çıkan ne?.. Yani Alonso Quijano öldü... Don Kişot ölmedi. Teselli için diyelim ki Marcello Mastroianni öldü; ama, yarattığı kahramanlar ölmedi. Kahramanlar ölmez. Sahnede Hamlet’i oynarken aktörün midesi ağrısa, Hamlet mi acı çeker oyuncu mu? İzleyici, oyuncunun midesinin ağrıdığını nereden bilecek? Seyirci, pek iyi tanıdığı sanatçıyı, “Hamlet’i iyi oynuyor mu” diye seyrediyor; ne oyuncunun bedenindeki ağrıdan haberi var, ne ruhundaki gerilimden payını alıyor; izleyici dışsal bir yaklaşımla yüzeysel duygularıyla seyirliğe pay biçiyor. Shakespeare, “Dünya büyük bir tiyatro sahnesi” demişti. Dünya o günden bu yana, yalnız tiyatro sahnesi değil, sinema perdesi ve televizyon ekranı oldu. (21 Aralık 1996 tarihli yazısı) 18 Şubat 2010 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilerek TBMM gündemine inen İller Bankasõ’nõn tasfi- yesine ilişkin düzenlemeler, “Her türlü kalkınma ve yatırım bankacılığı işlevlerini yerine getirmek” gerekçesi öne çõkarõlarak yapõlmakta. Belediyelerin yaşam kaynağõ, can simidi olarak bilinen İller Bankasõ, ar- tõk ticari ve özel bir banka gibi yerel yöne- tim ortaklõğõ özelliğinden uzaklaştõrõlarak içi boşaltõlmõş bir duruma getirilmektedir. Aslõnda İller Bankasõ’nõn tasfiye süreci, 2006 yõlõnda başlatõlmõş ancak başta TMMOB Harita-Kadastro Mühendisleri Odasõ olmak üzere belediyeler ve kamuo- yunun yoğun karşõ çõkmalarõ sonunda tasa- rõ bugünlere kadar erteletilebilmiş idi. An- cak neo-liberal sürecin hõz kesmeden vahşi bir dayatmayla günümüz uygulamalarõnõn en önemli adõmõnõ teşkil etmesi ve elde avuç- ta ne varsa satma õsrarõ nedeniyle İller Ban- kasõ da; Or-Köy, Toprak-Su, Toprak-İs- kân, Ağaçlandõrma, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi halka ve topluma büyük ya- rarlarõ olan genel müdürlüklerin teker teker yok edilmesinde yaşanan durumdan nasibi- ni almaktadõr. Bundan böyle İller Bankasõ, belediyelere kredi verirken, mevcut mevzuatõna, yönet- meliklerine göre değil, yeni belirlenecek özel bankacõlõk esaslarõna göre tam bir ticari an- layõş; kâr ve zarar düşüncesi ağõr basarak uy- gulama yapacaktõr. Bu da belediyeciliğin, ye- rel yönetimlerin kamu tarafõndan korunma- sõ yönteminin sonu ve söz konusu kurumlarõn iflasõ demektir. Sadece iktidar yanlõsõ yerel yönetimlerin ayakta kalacağõ sinyalidir. Da- ha önce en düşük faizli kredi olanağõ sağla- yan bankanõn, A.Ş’ye dönüşmesi ve yurti- çi ve yurtdõşõ kredilere destek çõkmasõ gibi hususlarla bunlara aracõlõk yapmasõ, temel amaç olan yerel yatõrõmlarõn gerçekleştiril- mesine katkõ koyma anlayõşõ yok olacaktõr. Tasarõda, gelecekte belediyelerin borçla- rõna karşõ, geri ödemelerde yaşayacağõ çõk- mazlarõ dünya devleri, küresel finans kuru- luşlarõyla nasõl çözeceği konusunda en kü- çük bir yaklaşõm bulunmamakta, onlarõ ta- mamen yalnõzlaştõrmak ve bitirmek amacõ- nõ taşõmaktadõr. Yetkiler tek elde Bankanõn tüm yönetim organlarõyla yapõsõ yeniden değişime uğratõlacak, yapõlandõrma süreci sorunsuz bir geçiş dönemine tabi tu- tulacak ve güçlü bir merkezi yapõ oluşturu- larak yetkiler tek elde toplanarak egemen ida- re sistemi yaratõlacaktõr. Belediyelerin 2009 yõlõ borçlarõ 22.3 milyar lira olarak saptanõ- yor. İller Bankasõ’na olan borçlarõnõn toplamõ ise, yaklaşõk 6 milyar TL şeklinde belirle- niyor. Bu durumda, borç batağõna saplanmõş olan belediyeler, bundan böyle, İller Bankasõ katkõ paylarõnõ normal bankacõlõk işlemleri gibi yürütülmesiyle iyice çöküntü yaşar ha- le gelecekler. Altyapõ hizmetlerinde düşük faiz ve uzun vade kredili dönem sona erecek, bu mali- yetler hep halka yansõyacak, hem de sade- ce maliyeti değil, kredilerin yüksek faizle- ri de... Yoksullaşma bütün kenti saracaktõr. Yasa tasarõsõnda 657 sayõlõ Kanun’a tabi dev- let memuru kadrolarõnõn iptal edileceği be- lirtiliyor. Bütün özelleştirmelerde yaşanan- lar gibi, personel seçiminde nitelik yerine, si- yasi anlayõş öne çõkacak ve bu tasfiye ile on yõllardõr kurumda hizmet veren deneyimli, uzman teknik ve idari personel tamamen mağdur duruma düşecektir. Personeller ‘ha- vuz’a gönderilerek ya farklõ kurumlara da- ğõtõlacak ya da kapõ önüne konacaktõr. İş gü- vencesi ve özlük haklarõnõn korunmasõ da hak getire... Tekel işçileri gibi karanlõk ve belirsiz bir gelecek onlarõ bekleyecek. Tekel, Pet-Kim, Seka, Tüpraş, Sümerbank, Et-Balõk, liman- lar, havaalanlarõ, köprüler, akarsular, Dicle- Fõrat, GAP, otoyollar, okullar, hastaneler, Te- lekom, bankalar ve diğerlerinin özelleştiril- mesinde olduğu gibi... Küresel sermayenin gözü ülkemizin yerel yönetim ve hizmet ala- nõ üzerinde olduğu bilinen bir gerçek iken, bankanõn bu alanlardaki görevinin son bul- masõyla onlarõn, söz konusu bu alanlara ulaş- masõ çok daha kolaylaşacaktõr. Yasa tasarõsõyla, banka hisseleri yerli, yabancõ hissedarlara aktarõlabilecektir. Be- lediyelere destek amacõyla kurulan İller Bankasõ’nõn diğer bankalar gibi gelecekte ya- bancõlarõn eline düşmemesi olanaksõzdõr. Ül- ke varlõklarõnõn bu kadar kolay satõlmasõ hal- ka karşõ yapõlabilecek en büyük haksõzlõk ve sorumsuzluktur. Bütün bu kaynaklar, zenginlikler yõllarca işsizliğe çare getirmişken, ülkenin varlõğõna varlõk katmõşken şimdi satarak bu en büyük kazanõmlardan vazgeçmek aklõn alacağõ iş değildir. Bu küresel intihardan en kõsa sürede geri dönmek kaçõnõlmaz hale gelmiştir. Ge- lecek günler İller Bankasõ önünde yeni ku- rulacak Tekel çadõrlarõna gebe gibi görünü- yor. Kaynak: TMMOB Harita-Kadastro Mü- hendisleri Odasõ Genel Merkezi Yayõnlarõ. İller Bankasõ da Yok Ediliyor... Orhan ÖZKAYA Yasa tasarõsõyla, banka hisseleri yerli, yabancõ hissedarlara aktarõlabilecektir. Belediyelere destek amacõyla kurulan İller Bankasõnõn diğer bankalar gibi gelecekte yabancõlarõn eline düşmemesi olanaksõzdõr. Ülke varlõklarõnõn bu kadar kolay satõlmasõ halka karşõ yapõlabilecek en büyük haksõzlõk ve sorumsuzluktur. Denizlerimiz Çölleşirken S on kõrklõ yõllar. Karadeniz’deyiz. Güneş batõda Ki- reççi Burnu’nun açõ- ğõnda kocaman bir altõn tepsi. Birazdan ufkun altõna girip kaybolacak. Cam gibi durgun ve saydam bir denizde kõr- mõzõ mor arasõ bir renk kargaşasõ bõrakacak. Fi- likanõn içinde beş kişi- yiz. Bombayõ dümenci atacak. Bekliyoruz. Ke- fal sürüsü bu saatlerde her birinin kafasõ torpi- do başõ gibi durgun su- yu yarõm yol bir hõzla yaran arkasõnda daha koyu renkteki bir V har- fi oluşturarak yaklaşa- cak. Bizde çõt yok. İşte gözüktüler. Yaklaşõyor sürü, yaklaşõyor. Filikanõn tam pruva- sõnda bizden en çok yir- mi otuz metre uzaktalar. Tam bu arada baş ta- raftaki fõsõltõ benzeri bir sesle “Hadi!..” der. Bir çakmak sesi ve dümen- ci fitili ateşleyerek bom- bayõ savurur. Ustalõk da bu andadõr. Bomba havadayken sü- rünün tamamõ tam bom- banõn düşüp patlayaca- ğõ yerde olmalõdõr. Avõn bereketi (!) bu ustalõk- tadõr. Çoğu kez de öyle olur. Bombacõ bu işi ço- cukluğundan beri yap- mõş, bomba yerine bir taş kullanarak ve bunu yüzlerce kez deneyerek büyümüştür. Bomba patlar patla- maz dümenci seslenir “Siya, çabuk siya”. Bu küreklerin ileri itilerek filikanõn “olay yerine” çabucak ulaşmasõ için- dir. Bir iki dakika geç- meden oraya vardõğõ- mõzda denizin üzerinde kocaman bir sürüyü ya çõrpõnõr, ya da baygõn bembeyaz karõnlarõ yu- karõ dönmüş olarak gö- rürüz. O zaman yapõlacak şey bir an önce ağ kep- çelerle onlarõ filikaya almaktõr. Çünkü biraz sonra ba- tarlar -ödleri patladõ da ondan derlerdi-. Nadi- ren bazõlarõ bu ağõr bay- gõnlõktan ayõlõp kaçar gider. Ama çoğu cansõz olarak deniz dibine çö- ker. İşte o zaman biz da- larõz. Elimizde sepet ya da torbalar. Cansõz kefalleri onla- ra doldurup yukarõ fili- kaya çekeriz. Sonra bu, güya ganimet, hakça, eşitçe paylaşõlõr. İhti- yaçtan fazlasõ konu komşuya verilirdi. Bunlarõn geçtiği yõl- larda ben Giresun Lise- si’nde ortaokul öğren- cisiydim. Yazlarõ Fatsa’ya ge- lirdim. Çocukluk işte, dört gözle beklerdim o günleri ve ne yazõk ki belki de “balıkçılık” denilen bu heyecanlõ avcõlõğa katõlmayõ. Şimdi gelelim işin as- lõna. Bu av şeklinde ba- lõk sürülerinin kendile- rinde ve deniz dibinde bir yerdeki her biri bir balõk olacak milyonlar- ca yumurtalarõ da yok olur gider. Dahasõ ne tür sezgilerle bilinmez, gün gelir balõk sürüleri bu eşitsiz savaşõn geçtiği yerlere hiç uğramaz olurlar. Hem de yõllarca. Ya- şadõğõmõz günlerde ço- ğu önemli iklim deği- şiklikleri ve deniz can- lõlarõ arasõndaki biyo- lojik dengeler hiçe sa- yõlõyor. Teknolojinin geliş- meleri ile bu ilkel av belki bugün bu denli pervasõzca yapõlmõyor veya yapõlamõyor, baş- ka yöntemler kullanõlõ- yor ise de trol denilen denizin dibini kazõyan milyonlarca balõğõn ken- disini, yumurtasõnõ, ço- luğunu çocuğunu yok eden yöntemlerin hâlâ kullanõldõğõnõ da işiti- yoruz. Ayrõca ne dersek di- yelim uluslararasõ tari- fiyle denizcilikten yüz- yõllarca uzak kalmõş bir toplum olarak çinekop denilen lüfer yavrusu boyunun 20 santimi bul- masõnõ bile bekleme- den acõmasõz ve en hoy- rat şekilde bu küçük yavrularõ yumurtlama dönemine ulaşmadan avlanmaktan hâlâ vaz- geçmediğimiz için hâlâ “Yok, bu sene lüfer yok”, “Uskumru yıl- lardır kayıp” der du- ruruz. Bunlarõn asõl nedeni- ni söyleyip yazõp duran bilim adamlarõmõzõ din- lemeyiz. Kulak verme- dikçe de bu güzel de- nizlerimizin bir gün ve- rimsiz çöllere dönece- ğini düşünmeyiz. Oysa bir tek çinekop gelece- ğin binlerce lüferi de- mektir. Oysa gerçek denizci ülkelerde bu cinayetle- re meydan verilmiyor artõk. Balõkçõlõk da de- nizcilik gibi bilim ve teknolojiden payõnõ al- mõş. Zaten bir ülkenin de- nizci ülke olabilmesi ancak denizlerde ulus- lararasõ ölçülerde bir şeyleri insanlõğa sun- makla mümkün. Biz bu çapta bir şeyler yaptõk mõ acaba bir düşüne- lim... Oktay SÖNMEZ Denizci yazar
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear