Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ 2010 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
Artõk her şeyin hõzla değişime
uğradõğõ çõlgõn bir dünyada
yaşõyoruz...Ve iyiden iyiye
kanõksadõğõmõz “iklim değişimi”
sorusu ise ilk akla gelen
farklõlõklarõn ve insanõ şaşõrtan
değişimlerin en başlõcasõ... Bu sene
haziran günlerini yağmurlar ve
kapkara gökyüzü altõnda geçiren
Münih’liler sonunda arayõp
özledikleri güneşli günlere
temmuzda kavuştular... Münih gibi
850 yõllõk bir kent ise küresel futbol
şamatasõnõ en çok panzerlerin
Arjantin’i dört gol ile devirdikleri
gece yaşadõ. Şehir sabaha kadar
sarhoş olup tepindi adeta. Vuvuzela
sesleri ile futbol çõlgõnlõğõ gerilerde
kalõrken kent bu defa da o alõşõk
olduğu “sokak festivalleri”nin
tadõnõ çõkarmaya koyuldu.
Öncelikle Odeon Meydanõ’nda
düzenlenen dev açõk hava klasik
müzik konserleri bu sene 10. yõlõnõ
kutluyor ve dünya çapõnda ünlü
genç çellist Sol Gabeta, 17
Temmuz’da vereceği konserle yine
büyüleyecek. Kaldõrõm kahvelerine
taşmõş mutlu ve neşeli insanlarõ bir
bir geçip de Marien Meydanõ’na
geldiğimde ise buranõn gediklisi
sokak çalgõcõlarõ yine
tõngõrdattõklarõ Vivaldi ezgileriyle
insanõn düşlerini güzelleştiriyorlar.
Düşler de olmazsa insan uzaklarda
ne yapar bilemem... Meydana iki
adõm uzaklõktaki Viktualien pazarõ
benim değişmez mekânõm bir
yerde. Kentteki şehir plancõlarõ,
sanat tarihçileri ve mimarlar
ellerinde planlarla harõl harõl
buralardalar. Bugünlerde kentin
çirkin görüntülerini düzenleyip
Münih’e daha canlõ sokak
estetikleri katmayõ planlõyorlar.
Ancak “nostaljik dokuya”
dokunmadan yapõlacak bu değişim.
Viktualien pazarõnõn yaşlõ satõcõlarõ
ise “ne olur buraya
dokunmayın!..” dediler ve
uzmanlar oradan ayrõldõlar, bu defa
hedef ünlü tren istasyonunun
bulunduğu köşe idi. Yani Türklerin
vazgeçemedikleri Goethe
Caddesi’ydi! Yõllar yõlõ ihmal
edilmiş Goethe Caddesi’ne
uzmanlar ellerindeki “münchen
central”
projesiyle
gittiler... O
göz ardõ
edilmiş
kargaşa
dolu
caddeler ve
“arabesk”
manzaralar
2018 yõlõna
kadar bütünüyle düzelecekmiş!
Haydi hayõrlõsõ... Kimi Türk
vatandaşlarõmõzõn “Küçük
İstanbul” diye adlandõrdõklarõ Türk
marketlerinin yan yana olduğu
“kitch” görüntülerin yaratõldõğõ bu
dev caddenin “bozuk estetiği”nde
ilk adõm, vitrininde “Can Ticaret”
yazan 30 numaralõ dükkândan
başlatõldõ. Kaşla göz arasõnda
burasõ “import export” kültür
merkezine dönüştürüldü... Şimdi
pazar günleri orada Türk ve Yunan
genç folklor ekipleri prova
yapõyorlar artõk. Kentin tam
merkezindeki bu sõvalarõ dökülmüs,
kirli ve çirkin yapõlarla dolu
sokaklar şimdi bir bir elden
geçirilecek. Afgan marketiyle
Yunan kahvecinin ve de Vietnamlõ
berberin yõllardõr komşuluk yaptõğõ
bu keşmekeşte döner kokusu her
dakika akla bizimkileri getirir... Ve
de her köşede sayõlarõ hõzla artan
kuyumcular...Vitrinleri altõn kolye,
zincir, yüzük ve bilezik õşõltõlarõyla
dolu bu põrõltõlõ vitrinlerin en büyük
seyircisi ise Arap kadõnlarõ. Aklõma
altõn hõrsõyla Kazdağlarõ’na, Havran
ve Kozak yaylalarõna yönelen
çokuluslu altõn şirketlerinin
çalõşmalarõ geliyor, hõzla vitrinlerin
önünden uzaklaşõp bir Türk
kahvesinin kaldõrõmõna taşmõş
masalardan birine ilişip bir bira
istiyorum. Aldõğõm yanõt ise
“Alkollü içki satmıyoruz!” oluyor.
Güler misiniz ağlar mõsõnõz?
Münih’in göbeğinde bira yok! Evet
her şey şaşkõnlõklarla dolu bu
kentte. Sabah akşam
televizyoncular, gazeteciler
yeniden keşfediyorlar Goethe
Caddesi’ni belki de... İleride bu
karanlõk sokaklarda sanatevlerinin
oluşacağõ ve kentin bu köşesinin
sanatla yaşatõlacağõna ise
inanõyorsunuz... İyi pazarlar...
erolozkan66@hotmail.com
“Bu Türkiye tarihinin çok naif
bir algılanış şekli. Kemal
Atatürk modern ve laik bir Türkiye
vizyonu ile müthiş bir modernleşme
süreci başlattı. Kemalizmi
antimodernizasyon veya
antidemokratik olarak göstermek,
mantığın duvarına toslamanın ta
kendisidir. Bu sözlerin bir mantığı
yok. Özgür, modern, laik,
demokratik, Müslüman,
bölgesinde dinamik,
Avrupa’da dinamik bir
ülke vizyonu Kemal
Atatürk’e aittir. Bunu
fark edememek tarihinizi
çöpe atmaktır.
Shakespeare’in söylediği
gibi tarih söz konusu
olduğunda ya onun
tarafından özgürleşiriz ya da onun
sayesinde mahpus oluruz. Eğer
tarihinizi inkâr ederseniz,
gelişmenizi durdurmak için size geri
döner. Devletlerin birdenbire
modernleştiği ve ilerlemediği fikri
çok yanlış. Hiçbir ülke modernleşme
sürecini tamamlayamaz. Şu anda
İngiltere’de hâlâ çok ilginç
tartışmalar yaşanıyor.
Parlamentomuzda seçim sisteminin
demokratik ihtiyaçları karşılayıp
karşılamadığına dair sorularımız
var. Bu devam eder. Soru ‘nereye
gitmek’ istediğinizdir. Ama nereden
geldiğiniz en önemlisidir. Ülkelerini
böyle naif görüşlerle temsil eden
kişilerle sorunum var.”
Avrupa Parlamentosu’nun (AP) İngiliz
milletvekili Sosyal Demokrat Michael
Cashman “Türkiye’deki
Demokratik Değişimler”
konulu panelin yapõldõğõ
salondan çõkarken uzatõlan
mikrofona işte bunlarõ
söyledi... Zaten salonda da
tepkiliydi Bay Cashman.
Zaman gazetesi yazarõ
İhsan Dağı’nõn
konuşmasõnõ dinledikten
sonra “Türkiye’nin dostları
toplantısına geldiğimi sanıyordum”
diyerek söze başladõ ve devam etti...
“Politikacılar olarak kamuoyu ile
birlikte ama ona liderlik ederek
ilerlersiniz. AB sürecinin
demokratikleşmeniz için yararlı
olduğunu söylerken şunu
unutmayın; Türkiye kadınlara
seçme ve seçilme hakkını birçok AB
Ateşböcekleri saklambaç oynuyor
Yaz geceleri bahçelerde õşõk saçtõklarõnda
peşleri sõra koştuğumuz ateşböceklerinin
kaybolduğunu düşünürken gerçekte yitip
gitmediklerini ama saklandõklarõnõ keşfetmek
hoş bir sürpriz oldu. On yõl öncesine kadar
bahçelik açõk alanlarda sõkça gördüğümüz
ateşböceklerinin kent yaşamõnõn çetin
koşullarõnõ gözeterek saklandõklarõnõ bir gazete
haberinde okudum. Çevre kirliliği ve kõrsal
kesimde kullanõlan ziraat ilaçlarõnõn
birçoğumuzun çocukluk anõlarõnda iz bõrakan
bu böcekleri kent doğasõnõn dõşõnda yaşamak
zorunda bõraktõğõnõ öğrendim.
Ateşböcekleri artõk bahçelerde
değil metropollerin biraz dõşõndaki
kõrsal alanda, korular ve
ormanlarõn kõyõsõnda yaşõyor. Yaz
mevsiminin ilk aylarõ bu
böceklerin çiftleşme dönemi
olduğundan onlarõn ateş dansõnõ
kentte yaşayanlarõn görmesi ya da
gecenin karanlõğõnda gökyüzünde kayõp giden
bir yõldõz gibi õşõk saçarak uçtuklarõnõ izlemek
bir hayal artõk.
Milano’da bazõ parklarda
baykuşlarõn sesini dinlemek için özel
geceler düzenlendiğini biliyordum,
Monza’daki parkta bir baykuş
gözleme gecesine de katõlmõştõm,
ama varlõklarõ uzun zamandõr
anõlarõmda saklõ ateşböceklerine ne
olduğundan haberdar değildim.
Çocukluk yõllarõmdan anõmsadõğõm
ateşböcekleri, Milano’da Ticino, Groane,
Bosco in Città parklarõnõ mesken tutmuş.
Çimentonun ve otoyollarõn henüz ulaşmadõğõ
doğal ortamlarda sürdürüyor artõk
yaşamõnõ. Bu nedenle kentlerdeki
bahçelik alanlarda yaşamõyor.
Haziran ayõnda başlayan,
temmuzun ilk günlerinde de süren
aşk danslarõnda erkek ateşböceği
dişi olanõ izliyor. Bu büyülü dansta
hep õşõk saçõyorlar. Milano’nun
kuzeybatõsõnda Vanzago doğal
ormanlõk bölgesinin sorumlusu
Andrea Longo, bu yõl yaz geç
geldiği, tropik ve yağõşlõ hava uzun
sürdüğü için ateşböceklerinin de çiftleşme
döneminin geciktiğini anlatõyor.
Çevre kirliliği ve kimyasal maddelerin varlõğõ
ateşböceklerini şehir dõşõna çektiği için kent
içindeki parklarda õşõk saçarak uçan
ateşböceklerine rast gelmek pek kolay değil,
üreyebilmek için küçük bir su birikintisinin
yeterli olduğu sivrisineklerden farklõ olarak
ateşböcekleri kentleşmenin henüz ulaşmadõğõ
bakir, yeşil bölgelere gereksinim duyuyor. Bu
nedenle ateşböceklerinin aşk dansõnõ izlemek
isteyenlerin biraz şehir dõşõna çõkmalarõ
öneriliyor. Ateşböcekleri çiftçinin doğal gübre
kullandõğõ alanlarda yaşõyor, çevrenin
kirlendiği, kimyasal ürünlerin tercih edildiği
alanlarda yok. Milano’daki Parco Delle
Cave’de geçen günlerde “Ateş kuşları
gecesi” düzenlendi. Bahçelerden kaçan
ateşböceklerinin aşk dansõnõ izlemek
isteyenler için. İtalya’da yaşayan bir tür olan
“Luciola İtalica”nõn dönüşü õşõklõ bir sürpriz
oldu meraklõlarõ için.
aslıkayabal@hotmail.com
Sanat
sokakta
yaşatõlõyor
MİLANO
ASLI KAYABAL
İsveç’te evlatlõk çocuk olmak...
1970’li yõllarda “cinselliği” adeta tüketen
İsveç toplumu, çocuk doğumlarõ
konusunda da “yorgun” bir görüntü
sergiliyor. Ya evlenmiyorlar ya da
evleniyorlar ama çocuk yapma konusunda
isteksizler. Yaklaşõk 20 yõldõr, ülke nüfusu 9
milyon dolayõnda seyrediyor. Son yõllardaki
göreceli nüfus artõşõnõn aslan payõ ise
göçmenlere ait... Sarõşõn, ince belli İsveçli
dilberin genç yaşta çocuk doğurmasõ, vücut
ve yüz estetiğinin bozulmasõ anlamõna
geliyor. Çocuk yapmakla iş bitmiyor; geceleri
uykularõnõ bölerek kalkõp emzireceksin, altõnõ
değiştireceksin... Sonra da çocuğun bakõmõ,
büyütülmesi zor iş doğrusu... Nasõl olsa her
şeyin hazõrõnõ bulmak mümkün. Öyleyse,
çocuk yapmak yerine, en uygunu bu işlerle
ilgili internet sitelerine bakmak; gidip
Afrika’dan, Uzakdoğu’dan ya da İsveç’teki
ilgili kurumla iletişime geçerek istenen renk,
yaş ve cinsiyette bir evlatlõk edinmek... Aracõ
internet siteleri, çeşitli dernek ve kuruluşlar,
bu konuda çok çeşitli öneriler sunuyorlar.
Yoksul ülkelerde yaşayan çok çocuklu
aileler, bakmakta zorlandõklarõ çocuklarõnõ
internet siteleri aracõlõğõyla satõşa çõkarõyor.
İlgili dernekler, aracõ kuruluşlar, çocuk alõmõ
amaçlõ gezi turlarõ düzenliyor. İsveç Evlat
Edinme Merkezi adlõ kuruluş da genellikle
ülke içindeki evlatlõk alõmlarõnõ organize
ediyor. Çocuğun cinsiyetinden yaşõna, göz
renginden kilosuna dek bütün ayrõntõlarõ
bildirerek istediğiniz standartta bir çocuk
edinmeniz mümkün... Evlat Edinme Merkezi
aracõlõğõ ile bulunan evlatlõklar, genellikle,
aile içi şiddet, anne-babanõn uyuşturucu ve
alkol bağõmlõsõ olmasõ nedeniyle, ailelerinden
alõnarak yetiştirme yurtlarõna yerleştirilen
çocuklardan oluşuyor...
Gelin, şimdi evlat edinilen çocuklardan
alalõm haberi:
Helena, Afrika kökenli; esmer, gülünce
beyaz dişleri parõldayan mutlu görünümlü bir
kõzdõ. Lund Üniversitesi’nde toplumbilim
okuyordu. Dört yaşõndayken İsveçli zengin
bir aile tarafõndan evlatlõk alõnmõş, özenle
bakõlõp büyütülmüştü. Evlatlõk alõndõğõnõ
aklõnõn erdiği günden beri biliyormuş ancak
ilk yõllarda bunun ne anlama geldiğini
yeterince kavrayamõyormuş. Gerçek anne ve
babasõnõ 16-17 yaşõna geldiğinde aramaya
başlamõş. İki yõl önce, okul stajõ için
Gambia’yõ seçmiş. Gitmiş, doğduğu kenti
bulmuş. Aradan geçen yõllarda, yüzünü hiç
anõmsayamadõğõ babasõ ölmüş. Annesi,
“Boncuğum!” diye ağlayarak karşõlamõş
onu; küçükken annesi ona “Boncuğum!”
dermiş... Helena, kendisini kollarõnõn arasõna
alan annesinden hiç etkilenmemiş; “Afrikalı
o kadından doğduğumu biliyordum.
Ancak, o kadın benim için artık sıcaklık
duymadığım bir yabancıydı. İçimde ona
karşı hiçbir şey hissetmiyordum...’’ diyor.
İsveç’e döndükten sonra, annesi ve
kardeşleriyle ilgili
anõlarõnõ belleğinden
silmiş ve buradaki
yaşantõsõna odaklanmõş.
Mutlu ve huzurlu
yaşamasõ için böyle
yapmasõ
gerekiyormuş...
Evlatlõk alõnan
Crister’in, Efendi’ye
ve Dursun’a
anlattõğõdõr:
“Beni evlatlık alan aile ile aramda bir
gariplik olduğunu çok erken yaşlarda fark
etmiştim. Başkalarının anne babaları
çocuklarını seviyordu; onlar ise bana
soğuk davranıyorlardı. Beni kucağına
alarak öpen, çocuk yuvasına bırakırken
saçlarımı okşayan bir annem olmasını çok
isterdim. Yuvada sevgi dolu çocukları
gördükçe burnumu cama yapıştırıp
ağlardım. Madem sevmeyeceklerdi, neden
beni evlatlık almışlardı...” Crister 17 yaşõna
geldiğinde, gerçek ailesinin izlerini aradõ,
bulmak için Stockholm’e gitti. Orada, bir
süre trenlerde biletçi olarak çalõştõ. Hiçbir ize
ulaşamadõ. Malmö’ye geri geldi. Ancak,
evlatlõk alõndõğõ ailenin yanõna dönmedi.
Evsiz ve işsiz kaldõ. Konuta dönüştürülen
eski polis binasõnõn on altõncõ katõndan
boşluğa atlayarak intihar etti!
Josef, 5 yaşõna dek sakin bir çocuktu.
Büyüdükçe huysuzluğu arttõ, hõrçõnlaştõ.
Okulda arkadaşlarõyla oynarken bir sorun
çõkarmõyordu. Eve geldiğinde ise
saldõrganlaşõyor, eline geçirdiği her şeyi kõrõp
döküyordu; “Neden benim saçlarım siyah,
sizinki sarı? Benden saklıyorsunuz, ben
sizin gerçek çocuğunuz değilim!” diyordu.
Josef, 9 yaşõndayken psikolojik tedavi altõna
alõndõ. Tedavisi halen sürüyor...
BN, Malmö’de önemli bir kamu kuruluşunda
yöneticiydi. Anne bildiği kadõn yõllar önce
ölmüştü. Bir gün 80 yaşõnda, ölümle
pençeleşen babasõ çağõrdõ, eline sararmõş bir
kâğõt parçasõ tutuşturdu; ona ömrünün sonuna
dek sakladõğõ önemli bir sõrrõnõ açõkladõ:
“Sana söylemeden ölmek istemiyorum;
biz, senin gerçek annen, baban değildik;
git, gerçek aileni bul!” dedi. BN, kâğõtta
yazõlõ olan ülkeye gitti. Uzun bir aramanõn
sonunda bulduğu köyünde eski taş
yõğõnlarõndan başka bir şey kalmamõştõ. O
köyde oturanlarõn nereye gittiklerini, ne
olduklarõnõ bilen yoktu. BN, ailesi hakkõnda
bilgi edinemeden İsveç’e döndü. Bunalõma
girdi, halen psikolojik tedavisi sürüyor...
Gambia’lõ küçük kõzõn hikâyesini siz de
biliyorsunuz; haberi gazetelerde yer aldõ. 2
yõl önce, 11 yaşõndayken İsveçli bir aile
tarafõndan evlatlõk alõnmõştõ. Birkaç ay önce,
aynõ aile tarafõndan Gambia’ya götürülerek
gerçek anne babasõna iade edildi; “evde
çıkardığı huzursuzluklara
katlanamadıklarını” söylediler. Küçük kõz,
şimdi Gambia’daki çok çocuklu gerçek
ailesiyle de uyum sağlayamõyor. İnsan haklarõ
örgütleri onu İsveç’e geri getirmeye çalõşõyor.
Daha önce evlat edinen aile, çocuğu
istemiyor. Küçük kõz, geri dönebilirse
yetiştirme yurduna veya başka bir ailenin
yanõna yerleştirilecek...
alinergis@yahoo.se
MALMÖ
ALİ HAYDAR
NERGİS
BRÜKSEL
ÇİMEN TURUNÇ
BATURALP
MÜNİH
EROL ÖZKAN
AP’nin İngiliz üyesinin
Atatürk’e bakõşõ
üyesi ülkeden önce vermiştir. Yani
hepimizin birbirimizden
öğrenecekleri var. Sarkozy ve
Merkel’in oynadığı dar ulusalcılık
rolü Türkiye’deki laik ve Avrupa
yanlılarını Avrupa karşıtları haline
getirmiştir.” Tepkiler Cashman’in
sözlerinden sonra devam etti... AKP
milletvekili Yusuf Ziya İrbeç:
“Dağı’nın Türkiye’nin dış
polikasını anlatışı biraz abartılı ve
gerçeklerden uzak oldu. Eğer dış
politikayı ’99 öncesi ve sonrası diye
ayırırsanız, size 1987’de Turgut
Özal’la Suriye’ye yaptığım bir geziyi
hatırlatırım. Suriye PKK liderini
barındıran bir ülke olduğu halde biz
su paylaşımı konusunu konuşmak
için oradaydık ve Suriye ile ilişkileri
geliştirmeye çalışıyorduk.”
Prof. Dr. İlter Turan: “Buradaki
tartışmadan pek de doğru olmayan
bir sonuç çıkarılmasından endişe
duyuyorum. Yapılan sunumda
Türkiye’de sanki iki kamp varmış
gibi bir tablo çizildi. Biri bir çeşit
Kemalist devlet eliti. Onlar
demokratik değiller. Diğeri ise
demokrasi yanlısı halk güçleri. Bu
hiç de doğru değil. Önce şunu
söylemek gerekir ki Türkiye ülkenin
kurucularının Türkiye’nin
demokratik bir topluma
kavuşturulması isteği ve rızası
olmadan rekabetçi siyasete asla
geçemezdi.” MHP milletvekili Ferit
Melen: “Burada Kemalizm
konuşulmamalıydı. Tabii politika
konuşmak kolaydır. Umarım bir
dahaki gelişimde daha çok
ekonomiden söz ederiz.”
CHP milletvekili Algan Hacaloğlu:
“Dağı’nın Kemalizm ve Kemalist
elite ilişkin söyledikleri hiç doğru
değil.”
Dağõ’nõn konuşmasõ ile ilgili
söylenmiş bu sözler, 29 Haziran Salõ
günü Avrupa Parlamentosu’ndaki
“Türkiye’nin Dostları” grubunun
AP’nin beşinci katõndaki bir salonda
düzenlediği, yaklaşõk doksan kişinin
katõldõğõ panelde Dağõ’nõn nasõl bir
konuşma yaptõğõ hakkõnda yeterince
fikir veriyor mu?
cimenbaturalp@skynet.be