Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CMYB
C M Y B
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Nail V. Yüz Yaşında...
PENCERE
Yazık Yitirdiklerimize...
A
lmanya’da toprağõ elinden zorla alõnmak
istenen köylünün hak tanõmazlara ver-
diği yanõt ünlüdür: “Alamazsınız, çün-
kü Berlin’de yargıçlar var.” Köylü haklõ çõk-
mõş ve Berlin’deki yargõçlar köylünün toprağõ
üzerindeki hakkõnõ korumuştur.
Anayasa değişikliği tartõşmalarõnõn ve yapõl-
mak istenen sözde yargõ reformunun Ankara’da
yoğun biçimde yaşandõğõ günümüzde Danõştay
İdari Dava Daireleri Kurulu, 657 sayõlõ Devlet
Memurlarõ Yasasõ’nõn 4/C maddesi kapsamõn-
da çalõştõrõlan bir işçinin açtõğõ davada 4/C di-
ye adlandõrõlan işçilerle ilgili özlük haklarõ dü-
zenlemesinin tamamen Bakanlar Kurulu’na bõ-
rakõlmasõnõn anayasanõn temel ilkelerine aykõ-
rõ olduğuna karar vermiş ve 4/C’nin iptali için
Anayasa Mahkemesi’ne başvurma kararõ al-
mõştõr. Bu karar Ankara’da 78 gün boyunca hü-
kümetin 4/C kapsamõnda istihdam kararõnõ pro-
testo eden TEKEL işçilerini de yakõndan ilgi-
lendirmektedir. TEKEL işçileri de Ankara’da
yargõçlar olduğuna inanmaktadõr.
Bu bağlamda 78 gün süren ve Türk işçi ha-
reketi için unutulmayacak derslerle dolu TEKEL
direnişi üzerinde bir kez daha durmak istiyoruz.
AKP hükümetinin özelleştirme politikasõnõn
yanlõşlarõnõ çalõşanlara ödetme çabalarõna kar-
şõn işçilerin özverili davranõşõ ve zulmün önün-
de dik duruşu, işçi sendikalarõmõz için ders ko-
nusu olacak kadar önemli sonuçlar ortaya koy-
muştur. TEKEL direnişi sona ermemiştir. Sen-
dika, direnişin işçilerin haklarõ teslim edilinceye
kadar sürmesine karar vermiştir...
AKP hükümeti TEKEL özelleştirmesinde
çok önemli yanlõşlar yapmõştõr. 4857 sayõlõ İş Ya-
sasõ’nõn 6. maddesi işyeri devirlerinin çalõşan iş-
çilerle birlikte yapõlmasõnõ öngördüğü halde,
AKP hükümeti yasanõn bu temel hükmünü ih-
lal ederek işletmeleri çõplak devretmiş ve iş söz-
leşmelerini feshettiği işçilere kazanõlmõş haklarõ
ile birlikte yeni sürekli iş olanağõ sağlayama-
mõştõr. AKP 4 Şubat 2004 tarihinde 15759 sa-
yõlõ kendi içinde tutarsõz bir Bakanlar Kurulu ka-
rarõ ile işçileri bir mali yõlda on bir ayõ geçme-
yecek şekilde geçici personel olarak istihdam et-
mek istemiş ve 16. maddesinde sanki bu istih-
dam, işçiler emeklilik hakkõnõ kazanõncaya ka-
dar sürecekmiş gibi, yenilenme garantisi olma-
yan belirli süreli bir çalõşmayõ sanki süresiz ola-
cakmõş gibi sunmaya çalõşmõştõr. Hükümet iş-
çilere yaklaşõmõnda 657 sayõlõ yasanõn işçilere
belirsiz süreli ve 4857 sayõlõ yasaya tabi istih-
dam olanağõ sağlayan 4/D maddesinden hiç söz
etmemiştir. Özetle AKP hükümeti kendi hata-
sõ sonucu işsiz bõraktõğõ işçilere belirsiz süreli dai-
mi kadrolu iş vermek zorundadõr. Bu zorunlu-
luk TC’nin onayladõğõ uluslararasõ sözleşme-
lerden kaynaklanmaktadõr. ILO’nun istihdam po-
litikasõna ilişkin 122 sayõlõ sözleşmesi 1 ve 3.
maddelerinde ILO üyesi ülkelerin tam ve verimli
istihdama yönelik aktif bir politikayõ amaç edi-
neceği ve tam istihdam politikalarõnõn belirlen-
mesinde işçi ve işveren örgütlerine danõşõlaca-
ğõ kabul edilmiştir. İnsan Haklarõ Evrensel Bil-
dirgesi’nin 23. maddesinde herkesin çalõşma ve
işsizliğe karşõ korunma hakkõ olduğu vurgu-
lanmaktadõr. Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal
Şartõ’nõn 1. Bölümü herkesin özgürce edinebi-
leceği bir işle yaşamõnõ sağlama hakkõndan
söz etmektedir. Hükümetin 4/C uygulamasõ
güvencesiz istihdam yarattõğõndan tüm bu söz-
leşmeleri ve anayasamõzõn 49. maddesinde be-
lirlenen çalõşma hakkõnõ ihlal eder niteliktedir.
İstidam ve özelleştirmeler konusu tüm sen-
dikalarõ yakõndan ilgilendirmelidir. TEKEL di-
renişi sõrasõnda sendikalarõn çok ciddi ve ba-
ğõşlanamaz yanlõşlarõ olmuştur. Türk-İş’e üye
sendikalarõn bazõ yöneticileri, Türk-İş önünde
direnen TEKEL işçilerini “Bunların burada işi
ne?” diye sorgulayabilmiştir. Türk-İş Başkan-
lar Kurulu’nun aldõğõ eylem kararlarõnõn uygu-
lanma aşamasõna gelindiğinde şubelerine, “Bu
bizim eylemimiz değil, katılmayın” diye tali-
mat vermiş sendika yöneticilerinin bu tavrõ, iş-
çi sendikacõlõğõmõzõn yüz karasõ olarak uzun yõl-
lar hatõrlanacaktõr. Bu direniş nedeni ile yapõlan
eylemler şunu çok açõk olarak ortaya koymuş-
tur ki konfederasyonlara bağlõ sendikalarda ve
özellikle Memur-Sen ve Hak-İş konfederas-
yonlarõnda sendikal sorumluluk ve sendikal
disiplin diye bir kavram, bir anlayõş gelişme-
miştir. Yapõlan Sõhhiye mitingine sendika üye-
lerinden çok daha fazla halk katõlmõştõr. Uygu-
lanan genel eylem başarõsõzdõr ve hiçbir etkisi
olmamõştõr. Trenler, uçaklar, otobüsler çalõşmõş,
hiçbir kurumda toplumu etkileyecek bir eylem
sergilenememiştir. Bu başarõsõzlõk Türk-İş ve di-
ğer konfederasyonlarõn duruşu konusunda cid-
di kuşkular yaratmõştõr.
TEKEL direnişi bir turnusol kâğõdõ gibi hü-
kümetin ve sendikalarõn yaptõğõ çok ciddi yan-
lõşlarõ yüze çõkarmõştõr. Bu direniş ne hüküme-
tin ne de işçi sendikalarõnõn derslerine iyi ça-
lõşmadõklarõnõ ortaya koymuştr.
Unutulmamalõdõr ki devlet yurttaşlarõnõn
mutluluğu için vardõr, yoksa onlara eziyet etmek
için değil. Sendikalar bir tek işçinin bile hak-
sõzlõğa uğramasõ durumunda birbirine sarõlarak
ayağa kalkmak ve dik durmak zorundadõr. Ge-
nel grevin anayasanõn 90. maddesi gereği artõk
yasak olmadõğõnõ ve nasõl uygulanacağõ konu-
sunda Yunan sendikalarõndan ders almalarõ ge-
rektiğini sendikacõlarõmõz artõk bilmelidir. İşçi
sendikalarõ gölgelere saklanarak, hükümete sõ-
ğõnarak özgür sendikacõlõk yapamayacaklarõnõ
anlamak zorundadõr.
Ankara’da Yargõçlar Var
Dr. Engin ÜNSAL
SAYFA CUMHURİYET 1 NİSAN 2010 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
2 Temmuz 1993’te, ‘Pir Sultan
Abdal Şenlikleri’ için Sıvas’a giden
aydınları, Sünni yobazlar Madımak
Oteli’nde diri diri yaktılar.
Kaç yıl geçmiş?..
Zaman öyle hızlı akıyor ki insan
şaşıp kalıyor. Aşağıda okuyacağınız
yazı, bu köşede 18 Haziran 1966 günü
çıkmış, demek ki 31 yıl önce...
Yazıyı birlikte okuyalım...
“Önce meselemizi korkusuz ve
kuşkusuz ortaya koyalım: Türkiye’de
Alevilik de vardır, Sünnilik de vardır.
Var olan şeye yok demek, gerçeklere
göz yummaktır. Nerede din varsa,
orada mezhepler olmuştur;
Müslümanlık da mezheplere
ayrılmıştır, Hıristiyanlık da...
Türkiye’de yaşayanların yüzde 99’u
Müslümandır. Müslümanlar, Hazreti
Muhammet’in ölümünden sonra
mezheplere bölünmüşlerdir. Hazreti
Ali’yi tutanlar, sevenler Aleviliği
benimsemişlerdir. Anadolu’da
Alevilerin 13 milyona ulaştığı
söyleniyor. Yine Türkiye’de Hıristiyan
vatandaşlar Katolik, Protestan,
Ortodoks vb. dallara ayrılmışlardır.
Cumhuriyet Anayasası’nın vicdan
özgürlüğü, bütün dinlere ve
mezheplere kanun karşısında eşitlik
sağlamıştır; Atatürk Cumhuriyeti’nin
temel ilkesi budur.
Ancak Türkiye’de bir Diyanet İşleri
Başkanı çıkıp ‘Alevilik ölmüştür’ diye
konuşursa ne olur?..
Cumhuriyetin temel ilkelerini
anlamamış olur. Laik cumhuriyetin
Hazine’sinden aldığı maaş böyle
konuşması için kendisine
verilmemiştir. Çünkü o maaşın içinde
Alevi vatandaşların alınteri ve vergileri
de vardır. Başbakanın ve İçişleri
Bakanının ‘Türkiye’de Alevilik Sünnilik
yoktur’ gibi lafları da anlamsızdır!
Alevilik - Sünnilik meselesi, tarihin
derinliklerinden kopup gelen ve
Atatürk’ün eliyle çözümlenmiş bir
davadır ki din sömürgeni politikacılar
eliyle hortlatılmış, memleketin başına
yeniden dert edilmiştir.
Konuyu daha iyi kavrayabilmek için
daha gerilere gitmeli, İslam tarihinin
eski sayfalarına dönmeliyiz. Hazreti
Muhammet’in ölümünden kısa bir süre
sonra İslamda halifelik üzerine
itişmeler başladı. Halife, yalnız dini
başkan değildi, aynı zamanda devlet
başkanı ve kumandandı. Halifelik
üzerine kavgalar bir tür taht
kavgalarıdır. Bu taht kavgalarının
yarattığı ayrılıklar, İslamda mezhepleri
meydana getirmiştir.
İlk dört halifeden Hazreti Ali’yi
tutanlar ve sevenler, Alevi adıyla
anılmışlardır. Aleviler, dini başkanı
olarak Sünnilerin halifesini tanımazlar.
Yavuz Sultan Selim 1517’de Mısır
seferini başarıyla sonuçlandırıp Abbasi
Sultanı El Mütevekkil’den halifeliği
alınca, ortaya siyasi bir sorun çıkmış
oluyordu. Osmanlı padişahları, artık
Sünnilerin dini başkanı idiler. Teokratik
Osmanlı İmparatorluğu’nda devletin
yapısı gereği, Aleviler baskı altına
girdiler.
Türkler, ümmet düşüncesinden
kurtulup millet olmak bilincine Milli
Kurtuluş Savaşı’nın ateşinde eriştiler.
Gerek devlet yapısında gerek
vatandaş kafasında Türk olmak
kavramına öncelik vermek
gerekiyordu. 1924’te Atatürk, hilafeti
kaldırdı. Böylece devlet idaresi katında
Sünnilerin imtiyazı kalkmış, Türk
Müslümanları arasında ayrım yok
edilmiş oluyordu. Anayasaya laiklik
ilkesinin konulması, devlet ve din
işlerinin birbirinden ayrılması, vicdan
özgürlüğünün değer kazanması,
Anadolu Türklüğünü birleştirici
davranışlardır.
Din sömürgenliği ortadan
kaldırıldıkça, inançlar, siyasal iktidara
giden yollarda sömürülmekten
kurtuldukça, Anadolu’da mezhep
anlaşmazlığı düşünülemez; bütün
yurttaşlar cumhuriyet yönetiminde
vicdan özgürlüğü içinde yaşarlar.”
Kim derdi ki bu tür yazıların
yayımlanmasından yaklaşık 30 yıl
sonra yobazlar, mezhep bağnazlığı
yüzünden aydınları diri diri
yakacaklar!..
30 yıl, güzelim Anadolu’da sürekli
irtica yatırımı yapıldı; nereye
vardığımız meydanda!..
Yazık yitirdiğimiz yıllara, yitirdiğimiz
canlara, yitirdiğimiz çağa...
4 temmuz 1997 tarihli yazısı
“Mimarinin şairi Nail V.
Çakırhan” yüz yıl önce
doğmuş. Ama yok olmamış bir
sanat, bir toplum, bir savaşım
adamı...
Aramızda yaşıyor hâlâ!
Akyaka’daki müze olan
evinde. Eliyle yarattığı
birbirinden güzel yapılarla
donattığı köyünde...
Doksanıncı yaşını
kutlamıştık. Beş yıl sonra bir
kutlama daha yapmak istedik.
“Bekleyin 100’e geleyim”
dedi... Gelemedi, çekti gitti.
İstemeden gitti. Ne kendisi ne
de doğup büyüdüğü
toprakların insanları
istemeden... Gitti demek de
zor! Nereye baksam yapıtlarını
görüyorum, şiirleri, yaşam
serüveni, Nâzım’la dostluğu,
bir ömür boyu iç içe yaşadığı
Ula’nın, Gökova’nın,
Akyaka’nın insanları ile...
Yarınki cuma günü,
TMMOB Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent
Şubesi’nde önemli bir sergi
açılacak. Onu yakından
tanıyan Zeliha Berksoy,
Hamdi Yücel Gürsoy, Nursel
Duruel, Oktay Ekinci, Rasih
Nuri İleri konuşacaklar.
Doğumunun yüzüncü yılında
“Mimarinin Şairi Nail V.
Çakırhan” sergisi... 3
Nisan’dan 1 Mayıs’a kadar
girip gezmek, yüz yıllık bir
yaşantının, bir sanat, kültür,
inanç varlığından kalanları
izlemek fırsatını kaçırmayın...
Bu serginin daha sonra
Akyaka’da açılması
gerekecektir elbet. Kendi
yarattığı değişik yer burası! Bu
yöre insanı da o sergiyi
yakından görmek isteyecektir.
Yalnız İstanbul, Akyaka değil
bu serginin İzmir, Bursa,
Ankara vb. yerlerde de
açılması kaçınılmazdır.
Mimarlar Odası bunu da
gerçekleştirecektir sanırım.
Nail V’nin mimarlığı
kendindendir. Belirli bir
öğrenimden geçmemiştir. Bu
yüzden de Ağa Han Ödülü’nü
alması çok eleştirilmiştir.
Özellikle tanınmış mimarlarımız
tarafından! Sanki, Mimar
Sinan gereken öğrenimden
geçmiş gibi!.. Değerli şair Can
Yücel bu olayı şu dizelerle
kınamıştı:
“Yüksek mimardan
geçilmeyen bu ülkede / Yüksek
olmayan mimar / Bir tek Sinan
var diyordum / Bir ikincisi var /
Yüksek olmayan mimar / Nail
V. / Yüksekler, yüksekten atıp /
kendilerini / Çatlasınlar
patlasınlar.”
Yıllarca hapislerde yattı.
Halk uğruna, eşitlik, doğruluk
uğruna...
Şimdi yüz yaşında. Akyaka
sokaklarında rastlıyorum, bir
evin kapısına, penceresine
bakarken, bir sokaktan ötekine
girerken. Şiirlerini de
mırıldanarak...
“Kimi der ki kadın / Uzun kış
gecelerinde / Serip bir döşek
gibi / Yatmak içindir
Kimi der ki kadın / Yeşil bir
harman yerinde / Dokuz zilli bir
köçek gibi / Oynatmak içindir
Ne bu ne şu / Ne öyle ne
böyle / Ne döşek ne köçek
O benim / Kollarım,
bacaklarım, dudaklarım ve
başımdır
Yavrum, anam, öz kardeşim
/ Karım / Kavga arkadaşımdır.”
Sevgili eşi, kavga ortağı
büyük arkeolog Halet Çambel
ile uzun yıllar çalışarak yeniden
yarattıkları Karatepe anıtı da
sanat tarihimize sundukları bir
armağandır. O kadar ki, büyük
yaşına karşın Halet Çambel
hâlâ oradaki çalışmalarını
sürdürmektedir.
Nail V. ile birlikte geçirdiğim
uzun yıllar gizli bir gömü gibi!
Her an yeniden keşfettiğim.
Şu sözlerini de hâlâ
anımsayarak...
“Benim için sümüklü böcek
gibi kendisini kendi kabuğu
içine hapsetmiş acayip bir
mahlûkattan her şey çıkar, bir
sanatkârdan başka.”