Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Adalet Bakanı
Sadullah Ergin
kurulmuş zemberek
gibi konuşuyormuş.
Ali Dibo
alışkanlığıdır.
YağmurDeniz
CMYB
C M Y B
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Ülkenin Öteki Çocukları
13-14 yaşında olmalıydı çocuk; kendinden bir
iki yaş büyük gösteren kendisi gibi hırpani giysili
iki arkadaşıyla birlikte kaldırımın kenarına park
etmiş arabaların arasında ‘bir şey’ bekler gibi
dikiliyordu. Kadayıf yediğim tatlıcının caddeye
bakan camekânının yanına yerleştirilmiş
masamdan bir süredir onları izliyordum. Hava
kararmıştı; bir ara aklıma, ‘Bu çocuklar orada ne
bekliyorlar’ sorusu takıldı. Aklıma ilk gelen
kapkaççılık olasılığıydı. Avlarını bekleyen
kapkaççılar olabilir miydi onlar? Özellikle üzerine
karanlık çöktüğünde insanlarının güvenlik
duygularının tümüyle sarsıldığı İstanbul gibi bir
kentten gelmiş bir yabancının aklına bu olasılıktan
başkası gelmiyordu. Kafamda oluşmuş o
önyargıyı kovmak istiyor, fakat yerine koyacak
başka bir neden bulamıyordum.
Çocuklar hâlâ aynı yerde, iki otomobilin
arasında dikiliyorlar, fakat ne konuşuyorlar, ne
şakalaşıyorlar, ne de gülüyorlardı. Orada
oluşlarına hiçbir anlam yükleyemediğim ölçüde
kuşkularıma giderek daha fazla hak veriyordum.
Derken hiç beklemediğim bir durumla, bir
görüntüyle karşılaştım.
Onlara göre kaldırımın sol yönünden başının
üzerinde boş bir tepsi taşıyan bir adam geliyordu.
Adam tam yanlarından geçiyordu ki yukarıda
sözünü ettiğim çocuk arabaların arasından çıktı,
adama arkasından yaklaşarak ayaklarının ucunda
yaylanarak sağ elini boş tepsinin içine attı ve
işaret parmağıyla tepsinin kenarını sıyırdı.
Parmağında ne olduğunu seçemiyordum, ağzına
götürdü, emdi, yeniden arkadaşlarının yanına
döndü. Gördüklerim ilgimi çekmişti, kendime bir
porsiyon kadayıf daha söyleyip beklemeye
başladım.
Aradan çok geçmedi aynı adam bu kez başının
üzerinde taşıdığı dolu bir tepsi kadayıfla kaldırımın
sağ yönünde göründü ve çocukların yanından
yürüyüp gözden kayboldu. Çocuklar aralarında
sözleşmişlercesine adama hiç bakmamışlar, en
ufak bir ilgi göstermemişlerdi.
Kadayıfımı bitirmiş, hesabımı ödeyip kalkmak
üzereydim ki ilk tanık olduğum görüntü bir kez
daha yinelendi, ikincisinin ilkinden tek farkı ilk
çocuğun yerini arkadaşlarından birinin almasıydı.
Kalkmaktan vazgeçtim, iki saat daha orada
kaldım.
O iki saat içinde aynı sahne birçok kez
yinelendi. Çocuklar ise her defasında yer
değiştiriyordu. Olayı ‘çözmek’ için uzun boylu
kafa yormaya gerek yoktu artık. Kadayıf yediğim
yer Diyarbakır’ın ünlü kadayıfçılarından biriydi.
Belli aralıklarla hazırlanan kadayıflar yakındaki bir
işyerine paketlenmeye götürülüyordu. Dolayısıyla
dolu giden tepsi boş olarak geri geliyordu.
Çocuklar ise boş tepsilerin iç kenarlarına
sıvanmış birkaç tel kadayıf ile birkaç damla şurup
artığını tadabilmek için oradaydılar, birkaç tel
kadayıf ile bir damla şurup için saatlerce
bekliyorlardı. O üç çocuğun oradaki
bekleyişlerinin ardındaki gerçeği çözdüğümde
kafamdan geçen önyargılı düşüncelerimden
utandığım gibi yediğim kadayıflar da yemek
borumdan yükselip gırtlağıma dizildi.
Adları ‘baklava çalan çocuklar’a çıkan
Gaziantepli iki Ali ile Levent ve Metin’i
anımsadım. 1997 yılında kentin ünlü
baklavacılarından birinden baklava ile fıstık
ezmesi çaldıkları için 9’ar yıl ağır hapse mahkûm
olmuşlardı. İki Ali ile Levent yaşları 18’den küçük
olmaları nedeniyle 2.5’ar yıl yattıktan sonra
serbest kalmışlar, Metin ise 18 yaşını 6 gün aştığı
için cezasını demir parmaklıklar ardında
tamamlamıştı. İnsanın adalet duygularını altüst
eden cezalardı bunlar.
Büyük olasılıkla yakılan köylerini geride
bırakarak aileleriyle birlikte Diyarbakır’da
yurtlanmak zorunda kalmış çocuklar da,
Gaziantep’tekiler de bu ülkenin, nasıl yaşadıklarını
hiç merak etmediğimiz, yalnızca baklava
çaldıklarında, polise taş attıklarında farkına
vardığımız, çoğu kez de anlamak yerine
öfkelendiğimiz ‘ötekileri’, ‘ötekileştirilmişleri’ idi.
dkavukcuoglu@superonline.com
www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
Bursa’ya ‘Saygısız’lık...
“Bursa İstanbul’un sanayi
çöplüğü olacak, diyenler, Bur-
sa’yı sanayi merkezi haline geti-
ren otomotiv endüstrisi kente
yerleşirken neredeydiler?..”
Bu sorunun altõnda “İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Basın
Danışmanlığı” imzasõ var! Yani
“danışman” da değil, “danış-
manlık!”
Bir “kurum”a asla yakõşma-
yan; kamusal kimlikle asla bağ-
daşmayan, ciddiyet ve etik yoksu-
nu “ukala” bir polemik üslubu!
Gerekçesi ise İstanbul’da artõk
istenmeyen sanayiyi Trakya ve
Bursa’ya yönlendiren “İstanbul
Planlaması”na tepkiler.. Bursa
Hâkimiyet gazetesi önceki hafta-
yõ bu konuya ayõrdõ. Her gün man-
şetten sürdürülen haber ve yo-
rumlarõyla, “İstanbul’u kurtar-
mak için komşu illeri harcayan
planlama anlayışı”na eleştiriler
yayõmlandõ..
Yerel yöneticilerden meslek
odalarõna, uzmanlardan siyasilere
herkesin “Bursa’ya saygısızlık”
saydõğõ plan için “İstanbul Bü-
yükşehir Belediyesi Basın Da-
nışmanlığı”nõn açõklamasõ bile
aynõ saygõsõzlõğõn adeta “dışavu-
rum”u gibiydi...
Hiçbir kamu görevlisi, hatta
“hiç kimse”, kentini kirlenmeye
karşõ korumak isteyen komşu ilin
temsilcilerine “Daha önce nere-
deydiniz?” diyemez!.. O kendini
kim bilir ne sanan “danışman”,
açõkça adõnõ bile yazsa böyle bir
“resmi evrak” düzenleyemez...
Belediye başkanõ da bu tür “tepe-
denbakan”ve“aşağılayan”söy-
lemlere asla izin veremez!..
İstanbul’u yönetenler, başkala-
rõna böylesine “çatma cesare-
ti”ni, hatta “cüret”ini acaba han-
gi “siyasi kültür”den alõyor?
‘Planlama’ üzerine
Bursa Hâkimiyet’te İstanbul
planlarõyla ilgili tartõşmalarõ der-
leyen gazeteci Mustafa Özdal
beni de aramõştõ. Hem plan hem
de “Topbaş planını savundu”
başlõğõyla verdiği Büyükşehir
açõklamasõ hakkõnda fikrimi sor-
du; ertesi gün yayõmladõğõ görüş-
lerimi Cumhuriyet okurlarõyla da
paylaşmak için özetleyerek akta-
rõyorum.
Planlama konusunda şunlarõ
anõmsattõm:
“Marmara illerinin bölge öl-
çeğinde planlanması yılların öz-
lemidir. Artık ne Bursa, ne İs-
tanbul ne de diğerleri tek başla-
rına planlanabilir. ‘Bölge pla-
nõ’nda bazı illerin ‘kayõrõlma’sı
ise asla olamaz. Bir ilin planla-
masında diğer illeri olumsuz et-
kileyecek kararlar asla alına-
maz...
Bunun için ister bölge; ister o
bölgeyi de etkileyecek il planla-
rında, illerin planlamadan so-
rumlu yasal ve demokratik tüm
kurumlarının uzlaşması gere-
kir. Örneğin bölge planını Bur-
sa üstlenseydi, kendini kurtar-
mak için Balıkesir’i ya da Yalo-
va’yı gözden çıkartabilir miy-
di?”
‘Nasihat’ üzerine
İstanbul’un açõklamasõyla ilgili
söylediklerime gelince:
“Bursa’da geçmişte sanayiye
ayrıcalık sağlanmasından ötürü
çevre sorunlarının yaşanması,
ülke politikalarının tercihiyle
gerçekleşmiştir. Buna Bursalı-
lar vaktiyle yeterli tepki göster-
memiş olsalar da ‘Şimdi ilinizi
korumaya hakkõnõz
yok’ demek ne siya-
setçiye, ne bir beledi-
ye başkanına ne de
bir ‘mimar’a yakı-
şır...
Kaldı ki Bursa
Ovası’nın korunma-
sı yönündeki çaba-
lar, İstanbul’da Bo-
ğaz’ın, su havzaları-
nın ve ormanların
korunması gayretle-
rindençokdahafaz-
ladır.Topbaş,İstan-
bul’un son yeşilini
de yok edecek 3. köprüye bile
karşı çıkmaya cesaret edemez-
ken, hükümetin Galataport,
Haydarpaşa gibi tarihi ve doğal
mirası tehdit eden projelerine
‘kentin sahibi’ olarak engel ol-
mak yerine destek verirken; or-
manlarınişgalcileresatılacağı2-
B konusunda bile kentin akci-
ğerlerini korumak yerine parti-
sine siyasi destek sunarken,
Bursalılara çevre ‘nasihat’ ver-
mesi nasıl ciddiye alınabilir?”
(Bursa Hâkimiyet-11 Şubat 2010)
Topbaş, bir Çanakkale ziyare-
tinde de “İstanbul’u rahatlat-
mak için buraya köprü lazım”
demiş ve Çanakkalelilerin tepkisi-
ni çekmişti.
Oysa “Çanakkale’ye de İstan-
bul’a da köprü gerekip gerek-
mediğine bütüncül ve demokra-
tik bir Marmara Bölge Planla-
ması’yla karar verilebilir” de-
seydi, o “her şeyi bilen”(!) feodal
siyasiler yerine çağdaş şehircili-
ğin ve “mimarca söylem”in ör-
neğini de sergilemiş olmaz mõydõ?
21 ŞUBAT 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Şans
Sema Akdemir Öçal:
“Şanlıyız ki, Recep’in
hukuksuz yönetimine
karşı yüksek yargıda
emekliliğini
beklemeyenler var
hâlâ!”
Yetki
Gülfatma Carlık:
“Adalet Bakanı,
hâkim ve savcıların
özel yetkisini geri
almanın Fethullah
Gülen’in
yetkisinde mi
sanıyor!”
Avni Kurtuldu:
“RTE, hâkim
ayarlama gensorusu
için ‘Artık yalama
oldu’ demiş. İster
yala ister yalama,
ayarın bozuldu bir
kere artık iflah
olmazsın!”
Civanımın serbülenti döktürürken!
ERZİNCAN Cumhuriyet
Başsavcısı İlhan Cihaner’i
gözaltına alıp tutuklatan
Erzurum’daki özel yetkili hükümet
savcıları Osman Şanal, Tarık Gür,
Rasim Karakullukçu, Mehmet
Yazıcı’yı Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu yetkisiz kılınca
civan padişahının serbülenti ve
hükümetin laf üretmekten
sorumlu bakanı Bülent Arınç,
basın toplantısı düzenlemiş
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu üyelerine hesap soruyor:
“Madem ki soruşturma
(başsavcıya yönelik) gizlidir, siz bu
gizli soruşturma içerisindeki bilgi
ve belgeleri hangi yasal usullerle
temin ettiniz.”
Kozmik patateslerin etkisi
sonradan kendini gösteriyor olmalı
ki, aynı basın toplantısında Arınç,
yürütmenin bir üyesi olarak kendi
kendini ele veriyor: “Başsavcıya
yöneltilen suç Ergenekon örgütü
diye isimlendirilen örgütün üyesi
olmaktır, tehdit ve adi suçlardır.”
Adama sorarlar, hani
soruşturma gizliydi?
Başsavcıya yöneltilen suçun ne
olduğunu sen nereden biliyorsun?
Serbülent döktürmeye devam
ediyor: “Bir yargı süreci içinde
hâkim ve savcı birbiriyle
uyuşmuş.”
Hükümetin savcılarıyla uyuşup
başsavcıyı tutuklayan hâkim
ise “hamiline yazılmış arama
kararları” ile adı gündeme
gelen İsmail Şahin!
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
TAM 50 yıl önce, demokrasi dışı uygulamaları
protesto eden üniversite öğretim üyeleri için
dönemin iktidarı “kara cüppeliler” demişti. Bugünkü
iktidar ise polis ve savcıların hukuk dışı
uygulamalarına karşı karar alan yüksek yargıçlara
“cüppelerinizi çıkartın da gelin” diyor.
50 yıl önceki iktidarın halefi olduğunu söyleyen
bugünkü iktidarın 50 yıl sonra selefi ile “cüppe”de
buluşması kimi siyasilerin tarihten ders almadığını
gösteriyor. Ancak bugünkü iktidar, “cüppeli yüksek
yargıçlar”ın karşısına dikilirken “cüppeli”,
“sümüklü”, “ağalı” gibi yobaz sürülerinin başındaki
“cüppeli ve sarıklı” Cumhuriyet düşmanlarının
yanında saf tutuyor! Bir bakan, cüppeli yobaz
sürülerini soruşturan Erzincan Cumhuriyet
Başsavcısı’nı telefonla arayıp, cüppelileri rahat
bırakmasını istiyor. Sözünü dinletemeyince
Erzurum’daki özel yetkili “hükümet” savcıları,
başsavcı hakkında soruşturma başlatıyor, gözaltına
aldırıyor ve Erzurum’daki özel yetkili “hükümet”
hâkimi başsavcıyı tutukluyor. Yüksek yargıçlar bu
sürecin yasalara ve hukuka aykırı olduğunu
söyleyince bir başka bakan çıkıp İslam
peygamberinin doğumuna gönderme yaparcasına
“Bu ülkenin kutlu yürüyüşü asla ve asla
durdurulamaz” diyor, diyebiliyor
Türkiye Cumhuriyeti, laiklik karşıtı eylemlerin
odağı haline geldiği Anayasa Mahkemesi kararıyla
hükme bağlanmış bir iktidarın eliyle ve iktidar
yalakası medyanın desteği ile cüppeli yobaz
sürülerinin maskarası yapılıyor! Devletin kurumları
partizanca ve tarikatlarca paylaşılmış, üniversiteler
ele geçirilmiş, teğmenlere “Kemal’in askerleri”
olduklarını hatırlatamayan ve onlardan ”kral”ın
hizmetindeki şövalye olmalarını isteyen
Genelkurmay Başkanı iktidarla paslaşmaktan
kendini alamıyor; bütün bu “ahval” ve “şerait” içinde
laik ve demokratik hukuk devletinin son kalesi
yüksek yargı organları direniyor. İktidarın hesabı
“yargı reformu” adı altında son kaleyi de ezip
geçmek, yıkıp geçmek. Devlet Çankaya’daki
partizana, Meclis’teki partizana, Başbakanlıktaki
partizana emanet. Emanete ihanet diz boyu.
Devletteki cüppeliler, sümüklüler, propaganda
görevlisi yalaka yazarlar, işbirlikçi akademisyenler,
şaşkın demokratlar hep beraber yeni bir devletin
kuruluşu için “final” sahnesini bekliyor. Ama o
zavallılar, “Kemal’in yurttaşları” sahneye çıkınca
yobaz cüppelerini kuyruklarının altına kıstırıp nasıl
hesap verebileceklerini hiç düşünmüyor!
Cüppeliler
SESSİZ SEDASIZ (!)
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
HARBİ SEMİH POROY
HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ
ekinci@cumhuriyet.com.tr
Yalama
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Toplardamar has-
talõklarõnõ inceleyen
ve tedavi eden he-
kimlik dalõ. 2/ Ço-
cuğun eğitim ve öğ-
retimiyle ilgili er-
kek bakõcõ... Buna-
ma, bunaklõk. 3/ İs-
lam bilginlerine ve-
rilen ad... Bitkiler-
den elde edilen ilaç.
4/ Ticari bir işlemde
zarar tehlikesine kar-
şõ ayrõlan pay... Bilgisiz,
kültürsüz kimse. 5/ Din iş-
lerini devlet işlerine karõş-
tõrmayan... Bir işin yapõl-
dõğõ an. 6/ Tarla sõnõrõ... Ye-
niçeri ocağõnda tabur. 7/
Yağõ alõnmõş sütten ya da
yoğurttan yapõlan peynir...
Kirli, bulaşõk. 8/ Bayrak...
“Heykel, abide” anlamõnda
yerel bir sözcük. 9/ Küçük
bir kanguru cinsi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Fotoğrafçõlõkta “bulanõk” anlamõnda kullanõlan söz-
cük... Takõlmõş ad. 2/ Parlak kõrmõzõ renkte bir süs taşõ... Ge-
milerde türlü işlerde kullanõlan bir tür demir halka. 3/ Tür-
lü bitkilerden elde edilen yumuşak bir reçine... Türk mü-
ziğinde bir makamõ kendi perdelerinden daha tiz ya da pes
perdelerde çalma işi. 4/ Mali’nin başkenti... Tõpta en gelişmiş
görüntüleme tekniğinin kõsa yazõlõşõ. 5/ Utanç duyma... Es-
ki Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 6/ Bir nota... Uzun süreli uçuşlarda
vücudun saat farkõna uyum sağlayamamasõ. 7/ Yapõsõna gir-
diği sözcüğe “kendi kendine” anlamõ katan yabancõ önek...
Buhar banyosu. 8/ Para yerine kullanõlan küçük marka... Ar-
ka, sõrt. 9/ Sarma, kuşatma... Baş çoban.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
D Ü Ğ Ü R C Ü K
Ö R N İ A M E Y
N E H İ Y İ F A
D O T A N T İ K
Ü S E L A R A
R A K E K E N
M U A F İ S O T
E N S E S T D O
A K N E Ş A P
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
‘Danışman’ı kızdıran manşet!..
UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com