25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 ŞUBAT 2010 SALI 6 HABERLER TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com 15 Şubat 1999 tarihi, Türkiye’nin huzuru ve güvenliği açısından bir dönüm noktasıdır. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit, o gün televizyon kameralarının karşısına geçmiş ve şu konuşmayı yapmıştı: “Bu sabaha karşı saat üçten itibaren bölücü terör örgütü PKK’nin başı Abdullah Öcalan Türkiye’dedir.” Dün Öcalan’ın yakalanışının 11. yıldönümüydü ve yandaşları yurtiçi ve yurtdışında eylemler yaptı, polisle çatıştı. Peki, Öcalan nasıl yakalanmıştı?.. İşte rotasını “suikast” korkusunun çizdiği, “hoşgörü”den “kötülük”e uzanan bir yakalanma öyküsü: Suriye, 15 Ağustos 1984’teki Eruh baskınıyla terör eylemlerine başlayan PKK’ye 12 Eylül darbesinden çok önceleri kucak açmıştı. Şam yönetimi tüm uyarılara karşı PKK’yi dışlamayınca Tansu Çiller iktidarı döneminde Öcalan’ın öldürülmesi için harekete geçildi. Plastik patlayıcıyla donatılan bir Mercedes, Öcalan’ın Şam’daki evinin önünde havaya uçuruldu. Ancak Öcalan, 6 Mayıs 1996’da gerçekleşen bu patlamadan etkilenmedi. PKK’liler aracın yanlış bir evin önüne park edildiğini öne sürmüştü! MİT görevlileri, Kasım 1996’da, Öcalan’ın Şam’daki yazlığını bir traktöre yüklenecek patlayıcılarla havaya uçurmayı da planladı. Ancak bu ikinci operasyon deşifre olduğu için yaşama geçirilemedi! Suriye, tüm bunlara karşın PKK’yi korumaya devam edince dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgenaral Atilla Ateş, 16 Eylül 1997’de muharebe üniformasıyla Hatay’a gitti ve Suriye sınırını işaret ederek, Şam yönetimine “Sabrımız tükendi” mesajı verdi. Sınırda tatbikat da başlatılınca devletin zirvesi harekete geçti. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1 Ekim 1998’de, “Sabrımızın taşmak üzere olduğunu dünyaya ilan ediyorum” dedi. Baskılar artınca Suriye, 9 Ekim 1998’de Öcalan’ı sınır dışı etmek zorunda kaldı. Ancak Suriye’den çıkarılan Öcalan’ın nereye gittiği öğrenilemedi. 18 Ekim’de Öcalan’ın, Rusya’da, Liberal Demokrat Parti lideri Vladimir Jirinovski’nin evinde olduğu saptandı. İddiaya göre bu ev sahipliği karşılığında PKK kendisine 7.5 milyon dolar ödemişti. Rus yetkililer sığınma girişimlerine karşı çıkınca, Öcalan 12 Kasım 1998’de İtalya’ya gitti ve Infernotto Mahallesi’nde “kötülük” anlamına gelen Male Sokağı’ndaki bir villaya yerleşti. Öcalan’ın villadaki günleri 66. güne ulaştığında Türkiye ile İtalya’nın ilişkileri kopma noktasına gelmişti. Öcalan engellenmeliydi... MİT için Öcalan’ın kaldığı villanın yakınlarında bir ev kiralandı. Öcalan’a suikast yapılacak ve operasyonu düzenleyecek ekip bir yatla kaçacaktı. Öcalan suikast planından haberdar olmuş muydu?.. Bu bilinmiyordu ancak PKK lideri, İtalyan hükümetinin güvenlik sorununu gerekçe göstermesi üzerine Roma’yı terk etme kararı aldı. Öcalan 16 Ocak 1999’da PKK’nin kiraladığı bir uçakla yeniden Rusya’ya gitti. Oradan önce Güney Kıbrıs’taki Korfu Havaalanı’na, sonra da Belarus’taki Minsk Havaalanı’na indi. Belarus’tan oturma izni almayı bekleyen Öcalan, kısa süre sonra geri gönderildi. Bu sırada Ankara’da çok önemli bir gelişme yaşanıyordu. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’a sağ yakalama ve adil yargılama koşuluyla Öcalan’ı teslim etmeyi öneriyordu. CIA, Yunan istihbaratıyla ilişkiye geçerek Öcalan’ın Kenya’ya ulaştırıldığını saptadı. Yunan elçilik görevlilerince karşılanan Öcalan, büyükelçinin konutuna yerleştirilmişti. MİT’in oluşturduğu operasyon grubundan devletin yalnızca 10 yetkilisinin haberi vardı. İşadamı Cavit Çağlar’dan 200 bin dolara kiralanan bir uçak, operasyon ekibini Entebbe’ye götürdü. Kenya makamlarının baskılarının artması üzerine Öcalan, Avrupa’ya gidebileceğini söyledi. Öcalan havaalanına getirildiğinde Amsterdam’a gideceğini sanıyordu. PKK lideri uçağa adım attığında ışıklar söndü ve etkisiz hale getirildi. 15 Şubat 1999’da Türk istihbaratının eline geçen Öcalan şok halindeydi; “Benim annem de Türktür... Eğer bir hizmet gerekirse hazırım” dedi. “Kötülük” Öcalan’ın İtalya’da yaşadığı sokağın adıydı... Peki ya “hoşgörü?..” Öcalan’ı bir suikast korkusu nasıl “kötülük sokağı”nı terk etmeye zorlamıştıysa, onu Güneydoğu’ya sürükleyen de bir suikast endişesiydi!.. PKK lideri, Ankara Türk-İş Blokları’nda, kimliği belirsiz kişilerin kendisine yönelik suikast girişimi başarısızlıkla sonuçlanınca 1977 yılının sonbaharında Gaziantep’e gitmişti. İşte orada PKK’nin programını da yazdığı ev Hoşgörü Mahallesi’sindeydi!.. Hoşgörü Mahallesi’nden Kötülük Sokağı’na BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Ortaylı, Asker, Siyaset İlber Ortaylı’nın “81 ilde üniversite açmak ahlaksızlıktır” sözlerini sarf ettiği MHP Parti Okulu’nda verdiği konferansta, yine tartışma yaratan başka düşünceleri de vardı: “Sivil siyasetin kendini geliştiremediği ortamda darbe kaçınılmazdır.” İlber Hoca bu bağlamda da, Türklerin birinci vasfının asker millet olması olduğunu... son yıllarda Türkiye’de milliyetinden utanma duygusunun, asker düşmanı bir topluma doğru gidişin körüklendiğini de söyledi… Tabii bu sözleri de ortalığı karıştırdı... Ortaylı, iyi bir yakın dönem Osmanlı tarihçisi. Şüphesiz ki söyledikleri tartışılacak. Asker millet olduğumuz, doğru! Asker düşmanı bir toplum oluşturulmak istendiği de doğru... Bu saptamalara bazı itirazlar yapılabilir: Geçmişte asker milletsek, asker millet kalmak zorunda değiliz. Birinci vasfımızın yerine, “bilim, düşün, teknoloji ve ekonomide yüksek değer üreten bir millet”i geçirebiliriz ve geçirmeliyiz. “Asker millet” olmak bizi ekonomik bakımdan ayaklarımız üzerinde durdurmuyor ve özgür kılmıyor! Ama Ortaylı’nın, “asker millet” özelliğimizi anımsatırken, bu coğrafyada ayakta kalmanın zorluğunu vurguladığını da unutmayalım. Bu bir olgudur. Üstelik bu düşmanlık, ABD+Fetocu cemaat+AKP+yeni sağcı ve ABD’ci yazarlar tarafından, dış bağlantılı bir operasyonla ve bu ulusun çıkarları aleyhine sürdürülüyor… Ortaylı’nın bu çıkışı yapması, bu operasyona karşı güçlü bir yanıttır. Çünkü Genelkurmay Başkanı da net olarak darbe dönemlerinin kapandığını, TSK’nin hukuka ve yasalara bağlı olduğunu söylemesine, orduya karşı bu kasıtlı saldırılara son verilmesini istemesine rağmen, haftada bir görüştüğü Başbakan’ından bile destek alamaz ve korunamaz durumdadır. “Başkomutan” bile susuyor! Devlet ve iktidarın başları, TSK’yi ağzı salyalı canavarın ağzında bırakan tutumunu sürdürüyor. Erdoğan, bazen, ortadaki insan tutumu alıyor, ama en azından açıklandığı biçimiyle doğrulukları şüpheli ve tartışmalı “belge”lerden de haberdar! Burada sormalıyız: Bu “belgeler”in dağıtımında onay mercii iktidar veya başı mıdır? İktidarın, orduya karşı hamlesi öncesi, bu haberlerin gündeme sürülmesi, bir rastlantı mıdır?! Ordu, hukuka bağlılığını açıklamayı sürdürdükçe, darbeler döneminin kapandığı yazılıp çizildikçe, soldan ve liberallikten devşirme yeni sağcı yazarlar veya iktidarın şimdilik kendi amaçları için kullandığı “faydalı aptalları” diyor ki: Yooo hayır, ordu her zaman darbe yapabilir, darbeler döneminin bittiğini söyleyerek orduyu kurtarmak istiyorlar, ordunun darbe yapabileceği görüşünü her zaman ayakta tutmalıyız… Meseleleri ve dertleri başka! Ortaylı’nın önem verdiğim sözüne geliyorum: “Sivil siyasetin kendini geliştiremediği ortamda darbe kaçınılmazdır.” Ortaylı sözlerini açıyor: “Kimse askeri yönetim istemiyor, askerler başta olmak üzere… Sivil yönetimin daima olgunlaşması lazım. Partizanlık demokrasinin aleyhindedir.” Bizim temel sorunumuz, sivil siyaset ve niteliksizliğidir. Türkiye üzerinde bir “askeri vesayet”ten bahsediliyorsa, nedeni, siyasetçilerdir. Siyasetçilerin kalitesizliğidir, ülkeyi 60 yılda 19 kez ekonomik olarak çökertmeleridir, demokrasi ve hukuk devleti kurallarını yerleştirmemeleridir… Siyasetin ve siyasetçinin kalitesini, Siyasi Partiler Yasası’nı ve seçim sistemini, siyasetçinin başarısız yönetimlerini ve nedenlerini, hukuk ve demokrasiyi neden yerleştirmediklerini, neden askere müdahale zemini yarattıklarını… sorgulamayan bir “beyin”in, Türkiye’nin en önemli sorununun asker olduğunu ileri sürmesi kadar trajikomik hali olamaz! Bu mümtaz beyin, bugün de, siyasi iktidarın hukuk, basın dahil her şeyi ele geçirme ve toplumsal hayatı tam esir alma siyasetini zerre kadar sorgulayamıyor. Diyor ki, Tayyip, her şeyi bu ülkede demokrasinin yerleşmesi için yapıyor! Siyaseti ve yönetimleri sorgulamaktan aciz insanların, ülkeye katacakları hiçbir şey yoktur… Hele bu halleriyle, ancak dağıtırlar, kamplaştırırlar, milleti birbirine kırdırırlar ve ana sorunlardan uzaklaştırırlar. Türkiye’ye bakın, gördüğünüz manzara budur. SGK’nin yeniden gündeme aldõğõ eşdeğer ilaç uygulamasõ, yurttaşõ ya sağlõğõndan edecek ya da parasõndan Yurttaşa eşdeğer ilaç zulmü ŞULE KÖKTÜRK Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) 2010 yõlõ eylem planõnda, sağlõk ör- gütlerinin, bilime aykõrõ olduğu ve halk sağlõğõnõ tehdit ettiği gerekçe- siyle tepki gösterdiği eşdeğer ilaç uy- gulamasõnõ, genişleterek yeniden gündeme aldõ. Bu uygulamasõnda, eş- değer olmayan ilaçlarõ eşdeğer gibi gösterecek olan SGK, kendine göre eşdeğerler arasõndan ucuz olanõn ücretini ödeyecek. Böylece yurttaş, ya ucuz olan eşdeğer ilacõ alarak sağ- lõğõnõ tehlikeye atacak ya da dokto- runun yazdõğõ pahalõ ilaç için cebin- den yüksek ücretler ödeyecek. SGK’nin geçen yõl yayõmladõğõ 2009/120 sayõlõ genelge, mide ilaç- larõ ve tansiyon ilaçlarõnda, birkaç ila- cõ bir grup eşdeğer kabul ederek, bu ilaçlar içinden en ucuzuna göre fiyat belirlemişti. Eşdeğer ilaç tanõmõ “aynı etken maddeyi, aynı mik- tarda aynı formda içeren ilaçlar” için kullanõlõyor, ancak SGK bu ge- nelgede, farklõ etken maddeleri içer- se de “aynı etkiyi gösteren ilaçla- rı” eşdeğer kabul ediyor, ilaçlarõ bu- na göre sõnõflandõrõyor ve geri öde- me yapõyordu. Bu genelge yine SGK’nin bir başka genelgesi ile durduruldu ancak, 7.12.2009’da açõkladõ- ğõ 2010 eylem planõn- da kurum, uygulama- nõn genişletilerek yü- rürlüğe konulmasõnõ hedefledi. Eylem pla- nõ “Terapötik eşde- ğerlilik uygulaması- nın antihipertansifler, osteoporoz ilaçları, PPI (mide ilaçları), anti- depresanlar, antipsikotikler, anti- biyotikler, akne preparatları gibi gruplardan başlanarak değerlen- dirilmesi”ni içeriyor. Güngör: Tüccar mantığı İstanbul Eczacõ Odasõ Başkanõ Semih Güngör, SGK’nin tüccar man- tõğõ içinde olduğunu belirterek şu değerlen- dirmeyi yaptõ: “Hasta geldi, eczacı baktı, doktorun verdiği ilaç kombine bir ilaç, içinde birtakım fark- lı mekanizmaları içeren bir etken madde var. Katkı payı vermeden ödenen ilaç da, ülser için bir mide ilacı. Eczacı diyor ki, ya sen bu te- davinin aynısını almayacaksın, sa- na başka ilaç vereceğim çünkü devlet bunu ödüyor ya da ilacı ala- caksan ilave para ödeyeceksin. Hastanın parası olmayınca, dev- letin ödediğini alıyor. Böyle olunca tedavi ile iyileşme şansı kal- mıyor, daha da va- him bir duruma dü- şüyor. Bu kadar an- lamsız ve sağlık so- runlarını ilaç tüketi- mini de arttıracak bir uygulamayı, ben ne kadar ta- sarruf ederim mantığı ile hayata geçirebilmek ancak gerçek an- lamda bir tüccar mantığına sa- hipseniz olur.” Uygulama tekrar yürürlüğe konu- lursa, “hastanın kendisini tedavi et- meyecek ilacı almasına neden ola- bileceğini” ifade eden İstanbul Tabip Odasõ Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen, tasarruf için halk sağ- lõğõnõn tehlikeye atõldõğõnõ ifade etti. Psikiyatr Prof. Dr. Arif Verimli, “Bu karar doktorlara ‘x’ hastalığını ‘a’ ilacı da ‘b’ ilacı da tedavi eder ama a ilacı daha ucuz ben sadece bunu öderim demektir. ‘X’ hasta- lığını benim önerdiğim ucuz ama es- ki ilaçla tedavi etme zorlamasıdır. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerden halkın yararlanamaması anlamına gelir. Örneğin yan etkiden arındı- rılmış yeni bir formül teknolojik olarak yeni bir ilaç olduğu için fiyatı pahalıdır yani ucuz diye yan etkisi fazla olan ilacı mı kullanmak du- rumunda kalalım” dedi. EŞDEĞER ÜRÜN: Ticari ismi farklõ olsa da etken madde, farmasötik form ve birim hammadde miktarõ aynõ olan ürünler. JENERİK İLAÇ (Eşdeğer ilaç): Ticari ismi farklõ olsa da etken maddeler açõsõndan orijinal tõbbi ürün ile aynõ kalitatif ve kantitatif terkibe ve aynõ farmasötik forma sahip olan ve orijinal tõbbi ürün ile biyoeşdeğerliliği dahi kanõtlanmõş ürün. SİBEL BAHÇETEPE Türkiye’de görüntüleme mer- kezlerinin özellikle büyük kent- lerde adeta “mantar” gibi ço- ğaldõğõ, hastalara gereksiz yere emar (MR-Manyetik Rezo- nans), tomografi, röntgen gibi işlemlerin yapõldõğõ öne sürül- dü. Radyoloji uzmanlarõ ve tek- nikerleri, gereksiz görüntüleme işlemlerine sõklõkla maruz kalan hastalarõn başta kanser olmak üzere ciddi sağlõk sorunlarõ ile karşõ karşõya kalabileceği uyarõ- sõnda bulundu. Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜM- RAD-DER) Genel Başkanõ Heybet Aslanoğlu, Kat Mülki- yeti Yasasõ’nõn 24. maddesine göre insanlarõn ikamet ettiği apartmanlarda radyoloji mer- kezlerinin yapõlamayacağõnõn belirtildiğini ancak buna uyul- madõğõnõ vurgulayarak “İstan- bul’da adeta 50 metre aralık- larla görüntüleme merkezle- rinin apartmanların sağında, solunda, altında yani insanla- rın ikamet ettikleri yerlerde yapıldığını görüyoruz. Sağlık Bakanlığı ve il sağlık müdür- lükleri merkezleri yeteri ka- dar denetleyemiyor. Dernek olarak 22 ilde yaptığımız bir araştırmanın sonucuna göre görüntüleme merkezlerinde çalışanların yüzde 32’sinin radyoloji eğitimi almadığı, us- ta-çırak ilişkisi ile yetişmiş ki- şiler olduğu ortaya çıkmıştı” dedi. Türk Radyoloji Derneği Başkanõ Prof. Dr. Okan Akhan ise Türkiye’de MR merkezleri- nin dağõlõmõnõn dengesiz oldu- ğunu, kamu hastanelerinin için- de kurulan özel merkezlerden hizmet alõndõğõnõ belirterek bu cihazlarõn çok ücret getirsin di- ye çok çalõştõrõldõğõnõ, yapõlan tetkiklerin evrensel bilgi biriki- mi ve usullere uygun olmadõğõ- nõ söyledi. TÜDER ONAY BEKLİYOR Yardõmlar elde kaldõ İstanbul Haber Servisi - Tü- berküloz Danõşma ve Dayanõşma Derneği’nin (TÜDADER) başlat- tõğõ yardõm kampanyasõ, organi- zasyonsuzluk nedeniyle sahipleri- ne ulaşamõyor. Derneğin hastala- ra yardõm amacõyla hazõrladõğõ 30 koli yiyecek, İstanbul Verem Sa- vaş Derneği’nin henüz onay ver- memesi nedeniyle bir marketin deposunda sahiplerine ulaşmayõ bekliyor. TÜDADER Başkanõ Dr. Meh- met Cenk Deliküçük öncülüğünde ocak ayõnõn başõnda “Ve- rem Haftası” dolayõ- sõyla bir yardõm kam- panyasõ başlatõldõ. İs- tanbul Verem Savaş Derneği’ne bağlõ Eyüp ve Sağlõk Ba- kanlõğõ’na bağlõ Bağ- cõlar’daki verem savaş dispanser- lerinden yardõm talebi geldi. TÜ- DADER yardõm talebine olumlu yanõt verdi ve toplam 30 koli ha- zõrlattõ. Ancak yardõm talebinin ardõndan, Dr. Deliküçük’ü ne ara- yan oldu ne de soran. Yardõm ya- põlabilmesi için İstanbul Verem Savaş Derneği’nden onay alõnma- sõ gerekiyordu. Ancak bu onay yaklaşõk 15 gündür çõkmadõ. İs- tanbul Verem Savaş Derneği Yö- netim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ze- ki Kılıçarslan ise “tamamen za- mansızlık nedeniyle bir iletişim kopukluğu yaşandığını” söyledi. DİĞER HASTALAR MAĞDUR Randevunuzu aksatmayõn İstanbul Haber Servisi - Özel- likle kamu hastanelerindeki yo- ğunluk nedeniyle randevu almak zorlaşõrken, randevularõna zama- nõnda gitmeyen hastalar diğer has- talarõ da mağdur ediyor. Hastanelerde büyük kayõplara neden olan randevular ile ilgili gü- nümüzde İstanbul ve Ankara’da bazõ özel hastaneler “Müşteri iliş- kileri yönetimi” yani CRM süre- cine yatõrõm yapmaya başladõ. CRM ve Pazarlama, marka yöneti- mi uzmanõ Aslı Şarman, randevu- suna zamanõnda gitmeyen bir has- tanõn, gerçekten hekime gitmesi gereken hastalarõn haklarõnõ elin- den aldõğõnõ, hem de hastanelerde ciddi ekonomik kayõplara neden olduğunu belirtti. Şarman, “İstan- bul’da özel bir hastanenin bir yıllık randevu kaybının yaklaşık 7 milyon TL tutarında olduğunu gördük, randevu aksaklıklarının önüne geçilmesi için yurttaşların da duyarlı olması gerekir” dedi. Şarman özetle şu bilgileri verdi: “CRM hizmeti alan hastane- lerin ilk yıl yüzde 30, ikinci yıl yüzde 60 randevu kayıplarının önüne geçildi. Hastaya elek- tronik posta veya telefonuna mesaj gönderilerek randevusu anımsatılıyor. Hastadan rande- vusuna gelecekse mesajlara ce- vap vermemesi, gelmeyecekse ücretsiz olarak yapılandırılan sistem sayesinde boş bir mesaj atarak bize geri dönüş yapma- sını istiyoruz.” Mantar gibi çoğaldılar Görüntüleme merkezlerinin sayõsõ arttõ, denetim yetersiz Hastalara gereksiz yere emar tomo- grafi, röntgen gibi işlemlerin yapıldı- ğı öne sürüldü. Deliküçük Güngör Demirdizen Verimli Trakya ve CHP!.. Son 15 günde Trakya’ya yaptığımız ikinci gezinin durakları Edirne ve Kırklareli’ydi. Geçtiğimiz cumartesi günü Sosyal Demokrat Edirne Platformu’yla ÇYDD’nin birlikte düzenlediği etkinliğe yöre insanı büyük ilgi gösterdi. Yağışlar nedeniyle yolları delik deşik olmuş Erdirne de cemaatlerin tezgâhı ve kuşatması altında. Yöre insanı “Kahrolsun ABD” diye slogan atan gençlerin linç edilme girişiminin ardında provokasyon olduğunu düşünüyor. AKP’nin sınır ticaretini engelleyerek Edirne’yi cezalandırdığından yakınan yöre halkı, Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi’nin makam odasındaki televizyona ses ve görüntü cihazı yerleştirilmesinin ise CHP’yi hedef aldığına dikkat çektiler. Edirne’deki konferansta CHP ile ilgili umutsuz yakınmalar gelince Deniz Baykal ve partisinin topluma iyi anlatılamadığını bir kez daha gördüm. Neyse ki, “Bu dönemde kimsenin CHP’ye saldırma lüksü yok! Baykal’la değil, ülkeyi bataklığa götürenlerle mücadele edin, bölünmeyin, birleşin...” şeklindeki sözlerim kitleyi ikna etti ve tepkiler alkışa dönüştü... Şehirleşme açısından geri kalmış bir Güneydoğu kentini andıran Kırklareli’ndeki etkinliği ise ADD düzenlemişti. Burada da yurttaşlar konuyu CHP’ye getirdiler. Ülkenin karanlığa sürüklendiği bir süreçte Baykal’a destek verilmesi yolundaki uyarılarım onlardan da yoğun ilgi gördü. ADD’liler, Sevgiller Günü’nde töre vahşetinin boyutlarını dinleyince hüzünlendiler. Sonra da efkârlarını bir meyhanede şarkı söyleyip dans ederek dağıttılar. Tarikat ve cemaatlerin cirit attığı kentte, CHP’nin mutlak iktidarını beklediklerini söyleyen aydınlık yüzlü insanlarla bir arada olduk. ADD Şube Başkanı Nuriye Üstündağ, yöneticiler Şükriye Öztürk, Şükran Yöney, Serpil Yavuzcan, Necla Kantarcı ve Osman Tay’ın yanı sıra Hilmi Abuy, Seval Kaba, Bahar Kaba, Kayhan Kuralay, Volkan Saçak, Recai Yöney, Mehmet Küçükbayrak, Vesile Yelman, Cansu Öztaşkın ve Neriman Kaba, Cumhuriyet’i artık daha düzenli alacaklarına söz verdiler. obursali@cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear