Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                C  umhuriyetimizin ilk yıllarında  büyük bir şevk ve heyecan içeri  sinde başlatılan gelişme ve kal  kınma atağımızın temelinde üretim eko  nomisini ve sanayi ile teknoloji politi  kalarını oluşturma azmi büyük bir rol oy  namıştır. Bu doğru politikalar ülkemizin  kendi imalatı olacak bir otomobili Dev  rim Otomobili’ni üretebilmesine kadar  uzanmıştır. Ancak Cumhuriyetimizin  kuruluşundan 40 yıl sonra o dönemin he  yecanı ve politikalarının yavaş yavaş sö  nümlendiği ve reçete politikaların uy  gulanmasıyla ulusal sanayi ve teknoloji  politikalarının geri plana itildiği bir dö  neme girilmiştir.  Ülkemizde uzun zamandır bilim ve tek  noloji politikaları temelinde şekillendi  rilecek bir sanayileşme ve kalkınma po  litikası uygulamaya konamamıştır. Bu du  rum ülkemizi hem diğer ülkelerle reka  bet edebilme olanağından hem de çağdaş  medeniyetler seviyesinin de üzerine çık  ma hedefinden uzaklaştırmaktadır. Bu ne  denle Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde  birçok ülkeye örnek olan bağımsız, ken  dine özgü, kalkınma odaklı ve topyekun  dönüşüm amaçlı politikalarından günü  müzde de ders çıkarılmalıdır.  Bilgiye Dayalı Üretim Sistemleri  Başlangıçta endüstri devriminin bi  çimlendirici öğesi olan kitlesel üretim  1980’lere doğru yerini esnek üretim sis  temlerine ve 2000’lere doğru da bilgiye  dayalı üretim süreçlerine bırakmıştır.  Günümüzün ekonomi politiği yüksek  katma değer odaklıdır. Bu ekonomi po  litiğe artık bilimteknolojiüretim ilişki  sinin oldukça karmaşık birlikteliği ege  men olmuştur.  Yeni teknolojiler, bilgi odaklı tekno  lojilerin eskime hızından da hızlı olarak  hayatın her alanını biçimlendirmektedir.  Bu süreç bir yandan uluslararası hatta  uluslarüstü bilgi üretim sistemlerine olan  talebi arttırmakta ve ortak hareket edil  mesi gereken problemleri dünyanın ku  cağına bırakmaktadır. Diğer taraftan ise  söylemlerin tersine ulusal politika ve stra  tejileri eskisinden daha da önemli hale ge  tirmektedir.  Bu yeni dönemin bilgiye dayalı tek  nolojilerinde bırakın hiç başlamamış ol  mayı geç kalmış olmanın bile bedeli çok  yüksektir. Günümüz dünyası ulusların bi  lim, sanayi ve teknoloji politikaları ve üre  timlerinde yaptıkları atılımların, o ülke  nin geleceği ve ulusal çıkarları için çok  önemli rol oynadığı bir dünyadır. Bu ne  denle bugünün sanayi ve teknoloji poli  tikalarında dışarıdan teknoloji transferi  odaklı üretim süreçleri yerini kurumsal  araştırmateknoloji geliştirme ve yenilik  sistemlerine bırakmıştır. Bu kapsamda  ulusların bilimteknoloji ve sanayi poli  tikaları ve modelleri; ekonomik büyüme  ve kalkınma karakteri ve stratejisi yanında  dünya ilişkilerindeki yerini ve gücünü de  belirler olmuştur.  Etkileşim ve Hız Arttı  Günümüz sanayi ve teknoloji politi  kalarında dışarıdan teknoloji transferi  odaklı üretim süreçleri yerini kurumsal  araştırmateknoloji geliştirme ve yenilik  sistemlerine bırakmıştır. Bu kapsamda  ulusların bilimteknoloji ve sanayi poli  tikaları ve modelleri; ekonomik büyüme  ve kalkınma karakteri ve stratejisi yanında  dünya ilişkilerindeki yerini ve gücünü de  belirler olmuştur. Dünya inanılmaz bir  hızla teknolojileri yutmakta, yenilerini ay  nı hızla ortaya çıkarmaktadır. Teknolo  jik gelişmelerin hızı, dünyanın kendini ye  nileme ve teknolojileri hazmetme hızın  dan daha fazladır. Dünyayı biçimlendi  recek teknolojilerden haberdar olmak,  bunların ekonomik, sosyal ve çevresel et  kilerini ülke çıkarları doğrultusunda yö  netmek bakımından oldukça önemlidir.  Tüm bu gelişmeler karşısında ulusal po  litikalara, bu kapsamda da sanayi ve tek  noloji politikalarına eskisinden daha faz  la ihtiyaç vardır.  Dünyadaki değişimler karşısında ül  kemizin sanayi ve teknoloji politikaları  için tespit ve önerilerimiz geniş olarak Sa  yın Mahmut Kiper tarafından 2009 yı  lında hazırlanan “Üretim Ekonomisi  İçin Sanayi ve Teknoloji Politikaları”  raporumuzda yer almaktadır.  Daha fazla bilgi için derneğimize ait  www.usiad.net isimli sitemizden rapor  larımıza ve tüm yayımlarımıza ulaşabi  lirsiniz.  Daha Çok Üretmek Zorundayız  Fevzi Durgun / USİAD Genel Başkanı  Ülkemizde uzun zamandır bilim ve teknoloji politikaları temelinde  şekillendirilecek bir sanayileşme ve kalkınma politikası uygulamaya  konamamıştır. Bu durum ülkemizi hem diğer ülkelerle rekabet  edebilme olanağından hem de çağdaş medeniyetler seviyesinin de  üzerine çıkma hedefinden uzaklaştırmaktadır.  CMYB  C M Y B  EVET / HAYIR  OKTAY AKBAL  Devlet mi? Cemaat mi?  “Türkiye’yi bir hükümet mi, seçimle işbaşına  gelmiş insanlar mı yönetiyor? Yoksa bir cemaat  mi?”  Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar”  adlı altı yüz sayfalık kitabını okudunuz mu? Bu  kitabın ikinci bir adı da şu: “Dün Devlet Bugün  Cemaat”.  Cemaat nedir? “Bir imama uyarak namaz  kılan bir topluluk.”  Türkiye’de en güçlü cemaat Fethullah  Gülen’inki... Hanefi Avcı’nın kitabını dikkatle  okursanız bu Fethullah cemaatinin devletin her  yanında etkin olduğunu öğreneceksiniz...  Sanki daha önce az çok bilmiyormuşuz gibi!  Ama devlete bir yaşam boyu hizmet etmiş bir  emniyet adamının açık açık yazması çok daha  güvenilir...  Kaç baskı yaptı bu kitap? Benimki 16’ncı  baskısı, 50 binincisi. Bundan sonra yeni  baskıları da yapılmış. Avcı’nın kitabı nerdeyse  milyonu bulmuş! En az da bir milyon yurttaşın  elinden, okumasından geçmiş bir belge...  “Dün Devlet Bugün Cemaat”... Bu söz bile  bir suçlama! Hükümetin başındakileri bir  uyarma... Başka ülkelerde böyle bir olay  yaşansa, derhal araştırmaya geçilir, kitaptaki  suçlamalar tek tek ele alınır; dinci bir  topluluğun hem de adı belirtilen bir imamın,  daha açığı Fethullah adlı eski bir vaizin böyle  bir işe nasıl kalkıştığı incelenir!..  Ama iktidardakilerde tam bir sessizlik! Yok, o  kadarı da değil, kitabın yazarı Hanefi Avcı’nın  uydurma bir nedenle, sözde Devrimci Karargâh  adlı bir grubun yandaşı diye suçlanıp  tutuklanışı!..  Tutuklamışlar, ama savcılara bir şey  söylememiş, yalnız bir yargıçla uzun uzun  konuşmuş ya da dertleşmiş... Sonra ne olmuş,  hiç! “Dün Devlet Bugün Cemaat” diyen kişi  hâlâ Silivri hapishanesinde... Yaşadığı,  gördüğü, bildiği gerçekleri yazmak bir suçmuş  gibi. Öyle de demiyorlar; “Hiçbir şey  demiyorlar”. Adamı Silivri’de, Balbay’ın,  Özkan’ın, Haberal’ın ve daha ötekilerin  yanında tutuyorlar...  Hanefi Avcı’nın kitabını arayıp güç buldum.  Zor bir kitap, her sayfasında ayrı durmak gerek,  inanması, kabullenmesi, benimsenmesi kolay  olmayan olaylar, insanlar, karmaşıklıklarla  dolu... Ama bir gerçek var, o da Hanefi Avcı  adlı bir eski emniyetçinin yaşadıkları, anıları  bugünkü Türkiye’nin en önemli sorunu,  çözülmesi gereken bir güncel olayı...  “Haliç’te Yaşayan Simonlar” konusu bir  yanda, asıl önemli olan “dün devlet, bugün  cemaat” olması, öyle anılması! Hem de  iktidardakilerin, en başta Başbakan’ın,  Cumhurbaşkanı’nın yüzlerce milletvekilinin,  gözleri önünde...  PENCERE  Barolar Nerede?..  Avukat Sait Kekeç’ten bir mektup aldım,  köşemin elverdiği ölçüde yayımlıyorum.  “Sayın Selçuk,  ‘Laik Cumhuriyetin Savcısı ve Yargıcı Yalnız  mı?..’ başlıklı yazınızla ilgili düşüncelerimi size  iletiyorum. Yazınızda ‘Dinciler, Cumhuriyetin  yargıç ve savcılarını tehdit ediyorlar. Peki,  demokratlar, laik kişiler, kurumlar, sivil toplum  örgütleri, siyasal partiler, gençlik kuruluşları,  sendikalar neredeler?.. Laik Cumhuriyeti  savunmak yolunda görevlerini yapan savcıları  ve yargıçları yalnız mı bırakacaklar?..  Mürtecilerin saldırılarına ve dincilerin  tehditlerine karşı tepkilerini ne zaman, nasıl ve  hangi yöntemle ortaya koyacaklar?..’ haklı  sorularını soruyorsunuz.  Laik Cumhuriyetçiler ve Atatürkçü  Cumhuriyetçiler olarak bu soruyu  sordurtmamalıydık.  Sayın Selçuk,  Anayasamıza göre yargı, ülkeyi yönetmesi  gereken üç kuvvetten biri. Hukuk fakültelerinde  yargının, karar, iddia ve savunma, yani hâkim,  savcı ve avukattan oluştuğu öğretilir. Bu  yüzden ben, yargı sorunları için, öteki sivil  toplum örgütlerinden önce, yargının sivil  toplum örgütü olan ‘Barolar, Türkiye Barolar  Birliği neredeler?’ diyorum.  Barolarımızın mevcut yönetimleri, sağ eğilimli  avukatlardan oluşmuş da değil. Kendilerine ya  sosyal demokrat ya da çağdaş hukukçu diyen  avukatların oluşturduğu gruplardan seçilmiş  yönetimler...  Buna rağmen ülke bütünlüğünün, birliğinin  ve rejimin korunmasına yönelik yasalara göre  verilen yargı kararlarına karşı dinciler mitingler  yapıyorlar, Barolar Birliği ve barolarda ne bir  ses, ne bir nefes...  Bu mitinglerde, görevlerini yapmış yargıç ve  savcılar tehdit ediliyor, barolarımızda gene bir  ses yok...  Amerikan konsolosu yargı kararına karşı  çıkarak iç işlerimize karışıyor; barolarımızın kılı  kıpırdamıyor. Lozan’da en zor kabul ettirdiğimiz  hakkımızın adli bağımsızlık olduğunu  hatırlamıyorlar Barolar Birliği ve barolarımız...  .......  Barolarımızın bu duyarsızlığı, bu eylemsizliği,  ülkemiz, demokratik rejimimiz, sivil toplum  örgütlerine bağlanan umutlar açısından umut  kırıcı...  .......  Barolarımız kendi sorunlarına da duyarsız ve  etkisiz. Avukatlık Yasası’na göre Adalet  Bakanlığı’nın vesayeti altında. 30 yıldır  vesayetten kurtulmak nasip olmadı. Adeta  ‘mahcuriyet’e alışılmış. Buna rağmen tırnağı  varsa başını kaşımaz da, zaman zaman yargı  bağımsızlığından söz eder. Baroları vesayet  altında olan ülkede yargı bağımsızlığı olanaklı  imiş gibi...”  Mürteci edepsiz..  Dinci azgın..  Savcıyı tehdit etmek ya da yargıca  saldırmakta pervasızlık aldı yürüdü..  Yobazlara bakınca insan ne düşünüyor?..  Vah benim şairim..  Yazarım..  Solcum..  Yıllarca fikirlerinden ötürü mahkeme  kararlarıyla hapsedildin; hiçbir gün aklına  savcıya ya da yargıca saldırmak gelmedi.  Çünkü yasa maddesini yapanın savcı veya  yargıç olmadığını bilirsin.  Peki, mürteci bilmez mi?..  Bilir, bilir; ama, yobaz, hukuk adamlarını  korkutmak ve yıldırmak yöntemini kullanıyor.  Barolar başta olmak üzere tüm Cumhuriyetçi  güçler, ‘savcıyargıçavukat’ üçlüsünü  korumanın en duyarlı görev olduğunu bilerek,  saldırgan mürteciye ‘dur’ demelidirler.  (13 Ekim 1998 tarihli yazısı)  A  şırı derecede demokrat(!) bi  rilerinin sürekli dillendir  diklerine bakılırsa, baskı al  tında ve korku ile sindirilen  lerin sayısının her geçen gün  arttığı bir süreçte “özgürlükleri” üretiyo  ruz. Toplumdaki çarpıklıkların en fazla ez  diği kadının payına da, içinde tutsaklık olan  “özgürlük” düşüyor!.. Kadın toplumun so  run yumağında tutuldukça, siyaset tıkandığı  her noktada bu sorun alanına kaçarak bu  radan beslenip sorunu daha da büyütebili  yor.  Belki de erkek egemen kültür için veri  lebilecek en çarpıcı örnek kendi yaşantımız  içinden olacaktır. Erkek egemen kültürün,  kadını görünür kılmamak için refleksleri  var. Çok doğru tespitlerde bulunduğumuz  ortamlarda, söylediklerimize kulak vermek  yerine, kendi aralarında konuşarak sesimizi  boğmaya, dikkatimizi dağıtmaya, ilgilen  miyor, dinlemiyor, önem vermiyor gibi gö  rünenlere tanık oluyoruz. Üstelik bunu si  ze yalnızca kadın olduğunuz için yapıyor  lar. Bilimsel görüşler ileri sürsek de, kadınla  özdeşleştirdikleri “duygusallık”la bağ  daştırıp önemsemiyor pozlarına giriyorlar.  Ve kadın olup bunca işi nasıl başardığını  zı sorarak, sürekli ayrımcı söylemlerle  baskılanıyorsunuz.  Demokratik görünme kaygısı da olmasa  tüm önemli (özellikle yönetimsel) işleri er  kekler kendi aralarında pay edecekler. Ka  dına ve kadın sorununa önem veriyor iz  lenimi uyandıran sözcükler kullanıp bun  dan beslenerek, kendilerinin demokrat ol  duğunu anlatmaya çalışmanın ötesine ge  çemiyor çoğu özgürlüklerden yana görünen  kişi. Yanımda yardımcı doçent olan erkek  meslektaşımıza “Hocam” diye hitap eden  kişilerin ısrarla bizlerin ismimize “ha  nım” sözcüğünü ekledikleri hitap ayrımı  nı pek çok ortamda yaşıyoruz. Toplumun  bilinçaltı, bilgiyi, aklı erkekle özdeşleşti  recek şekilde çalışıyor. Kariyer olarak biz  den geride olsa da erkek olanın “otorite”  kabul edildiği bir kültürde yaşıyoruz.  İlerici, kadın haklarından yana görüşle  ri savunan kişilerin içinde yaşıyoruz bun  ları üstelik. Kadına yer açmayı bırakın, ye  rinden etmek, yok saymak için çaba gös  terenlerin içinde sol söylemlerle kendine  yer edinmiş olanlar da var. Özgür iradeli ve  kendi ayakları üzerinde duran kadınlardan  değil, kendi iradelerine yakın, onların yük  selişine basamak olacak kadınlarla çalış  mayı yeğliyorlar. Özgür iradesi ile dimdik  duran kadınlardan hoşlanan bir toplum  değiliz. Cemaat kültürü içinde iradelerin  eritilmesine yatkınlığı özgür iradeye yer  açmadan nasıl kırabileceğiz?  En ilerici geçinenin bile aklının karışık  olduğu, bilgi ve aklı ile bir yere ulaşan ka  dından rahatsızlık duyulan erkek egemen  kültürün içinde kadına toplumda verilen yer,  erkeğin gerisinde kemikleşince, siyasette de  verilen öncü roller kontrollü bir simgesel  likle sınırlı oluyor. Bizler yani, toplumda  belli statüye ulaşmış ve bunu kendi sava  şımı ile başarmış kadınların da erkekler ve  hatta çoğu kez hemcinslerimizce ciddiye  alınmama kompleksleri ile sıkça karşılaş  tığımız düşünülünce, sayıları giderek artan  yaşantısı ev ile sınırlı kadınlar için daha faz  la kaygılanmak gerekiyor.  Türkiye’de kadının  eşitlik sorunu var  Ekonomik anlamda toplumun en güçsüz  kesimini oluşturan kadınların önemli bir kıs  mının başının örtüldüğü ve ekonomideki  kötü gidişle örtünenlerin çoğaldığı dikka  te alınınca, kadınlar, örtülü ve örtüsüz ay  rımına sürüklenerek kendi içlerinde ayrış  tırılıyor. Erkek lehine kurulu eşitsiz düze  nin mağduru olan kadın, kendi içinde de ay  rıştırılarak, kendi içinde bir eşitsizlik ala  nı ile bir kez daha mağdur edilmiş ve erkek  egemen kültüre karşı toplu bir mücadele  şansını yitirmiş oluyor.  Türkiye’de kadın olmak zor, kendi ayak  larınız üzerinde durmaya çalışmak çok  daha zor. Bilinçaltı ile kadını geride bir ye  re yerleştirmişiz, öne çıkmak isteyene,  ona yer veriyor söylemleri ile kadını sa  hipleniyor görünenler de engel oluşturuyor.  Sözleri ile eylemleri çelişiyor. Kendi bu  lundukları ortamlarda kadınları eşitleme  kaygısı duymuyorlar. Hatta hepsi erkek ko  nuşmacılar, kadının başının nasıl bağlana  rak özgür kılınacağı tartışmalarını yaparken  her biri kendisinin ne kadar özgürlükçü ol  duğunu kanıtlama çabasına giriştikçe ne ka  dar trajikomik olduklarının farkında bile  olamıyorlar.  Bunu dünya ülkeleri sıralamasında son  lardaki yerimizden daha net görebiliyoruz.  Toplum kültürünün dönüştürülmesi gere  kiyor. Fakat bugün içinden geçtiğimiz ik  lim, kültürü kadının lehine değil, aleyhine  olacak şekilde dönüştürüyor. Eşitsizlik gi  derek derinleşiyor. Görüntüde kadına des  tek çıkıyor gibi yapanları dahi arayacağı  mız süreçlere doğru sürükleniyoruz. Tür  ban etrafında yapılan tartışmalar te  melde rejimle ilgili bir sorun. Kadın bu  rada sadece araç. Kadın sorunlarını sorun  olarak gören değil, kadına yeni sorun alan  ları açan bir anlayış var iktidarda. Kadının  eşitlik mücadelesi vermesinin önüne yeni  barikatlar kuruluyor.  Kadının insan hakları alanı giderek dar  altılıyor. Ve farkında mısınız? Tüm bu ya  şadığımız olumsuzluklarda Batılı özgür  lükçü dost ülkeler(!) bizi yalnız bırak  maktalar. 2000 öncesini anımsayınız…  Türkiye’de insan hakları yok feryatları  kopuyordu Avrupa Birliği’nde. Gözlemci  heyetler gönderiliyordu. Bugün Türki  ye’de hukukun yerini fiili uygulamalar al  dı. Haksız ithamlar, infaz gibi tutuklama  lar, özel yaşama, haberleşme özgürlüğüne  müdahaleler gibi hak ve özgürlük alanının  talan edildiği yılgı sürecine seyirci kalı  yorlar!.. Korku, baskı, yıldırma ile sessiz  leşen Türkiye’nin internet üzerinden kurulan  haber öbekleri ile bilgisayar başında tek tek  tepkisini boşaltma özgürlüğü (!) var yal  nızca. Toplu tepki alanları giderek sınırla  nıyor. Herkesin tek başına oturduğu yerde  oturup kaldı Türkiye. Birileri boş bulduğu  meydanda “özgürlük” adı verdikleri dan  sla iktidardaki yerlerini sağlamlaştırırlar  ken eşitlik, adalet, hukuk, laiklik adına bi  riktirdiklerimiz dökülüp saçılıyor.  Devlet gözümüzün  önünde çözülüyor  Devletin gelenekleri yok ediliyor. Ku  rumların işleyişleri farklılaştırılıyor ve bu  farklılaşma kadın üzerinden, kadınla gö  rünür kılınıyor. Ve Türkiye gözümüzün  önünde, İslam ülkesi olma yolunda son hız  la yol alıyor… Bizler, hepimiz, internet üze  rinden birbirimize doğru tespitler yaparken  teksesli, çok kanallı medya ile halkın bey  ni sürekli yıkanıyor.  Totalitarizmi her geçen gün daha fazla so  lurken yaşadıklarımızın “özgürlük ve  demokrasi” adının verilişini Batılı dost  larımız(!) keyifle izlemekteler, neden der  siniz?..  İslamCumhuriyetiOlmaYolundayız  Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN  Devletin gelenekleri yok ediliyor. Kurumların işleyişleri farklılaştırılıyor  ve bu farklılaşma kadın üzerinden, kadınla görünür kılınıyor. Ve Türkiye  gözümüzün önünde, İslam ülkesi olma yolunda son hızla yol alıyor...  Bizler, hepimiz, internet üzerinden birbirimize doğru tespitler yaparken  teksesli, çok kanallı medya ile halkın beyni sürekli yıkanıyor.  SAYFA CUMHUR YET 21 EK M 2010 PERŞEMBE  2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER   
            
    
