Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                21 EK M 2010 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA  KÜLTÜR 19kultur@cumhuriyet.com.tr  CMYB  C M Y B  Ç N ZDEN B R S NE...  Bu kadar da değilizdir.  Olamayız, olmamalıyız.  Ama bilmeliyiz, anlamalıyız.  Nasıl oluyor da,  birileri işaret ediyor  seçilecek kişiyi ve biz  gidip seçiveriyoruz?..  Nasıl oluyor?..  İŞTE SİZE FIRSAT...  On bir bin kişi.  Az bir sayı.  Ben içinizden biri olsaydım,  BULURDUM.  Müjdat KILIÇKIRAN  DEVREN SATILIK  MADO CAFE  Turgutreis / Bodrum  Tel: 0532.282 45 48  TÜBİTAK Matematik Şampiyonu, yurtdışı mastırlı,  tecrübeli öğretmenden her seviyede  matematik  İngilizce matematik  Kadıköy / stanbul TEL: 0532 420 22 31  ESİNTİLER  ZEYNEP ORAL  Tophane’yi ve  Beşiktaş’ı Görünce…  Daha bir ay bile olmadı… Eylülün ikinci  yarısıydı. Tophanedeki sanat galerilerine  düzenlenen saldırıyı bu köşede “Sizce Ne Kadarı  Yeter, Ne Kadarı Yetmez?” başlıklı yazımda  lanetlemiştim.  Geçen hafta sonu Beşiktaş’ta yaşanan olayı  aynı kararlılıkla lanetliyorum.  Sanata, sanat eserine, sanatçıya, düşünceye,  ifade biçimine yönelik saldırı, baskı, tehdit,  kimden ve nereden gelirse gelsin lanetlediğim  için… CHP’li olmaları, CHP’nin iki gençlik kolları  üyesi olmaları öfkemi daha da biliyor.  Tıpkı Tophane’deki gibi Beşiktaş’taki saldırının  da hiçbir gerekçesi, hiçbir özrü olamaz. Hiç ama  hiçbir gerekçe uygulanan şiddeti affettiremez! Bu  kez insanlara değil, sanat eserine saldırılmıştır  ama bu da olayı hafifletmez!  İki gün önce bu sayfalarda olay ayrıntılarıyla  yansıtılmıştı. Gözden kaçırmış olanlara çok kısa  özetliyorum:  Bimeras Kültür Vakfı’nın düzenlediği İDANS  Festivali çerçevesinde, “Free Zone İstanbul”  (İstanbul Serbest Bölge) başlıklı sergide,  Danimarkalı sanatçı Rosan Bosch, özel ve  kamusal alan ilişkisini irdelerken üç dinin  simgelerini (İslamın hilali, Hıristiyanlığın haçı ve  Yahudiliğin yıldızı) ve bir de Atatürk’ün yüz  fotoğrafını “İbadet Bölgesi” adlı bir tabelada  kullanmıştı. Amaç bir diyalog arayışıydı… Daha  eserini yerleştirirken tartışma başladı ve iki genç  tabelayı parçaladı…  CHP’nin derhal o iki genç için disiplin  soruşturması açması doğrudur ama yeterli  değildir.  Peş peşe bu olaylar, ülkemdeki iki noktayı bir  kez daha kahredici bir biçimde içime sapladı:  Birincisi: Cehaletin zaferi; ikincisi  tahammülsüzlüğün tırmanışı… Bu ikisini  birbirinden ayırmak çok zor. Zaten ikisi birbirini  besliyor!  Cehaletin zaferi  Her şiddet olayında olduğu gibi burada da  cehaletin ve bilgisizliğin baş rolde olduğunu  gördük.  Bugüne dek sanat daha çok kapalı alanlarda,  galerilerde, müzelerdeki görücüye çıkıyordu.  Sanat eserleri belli bir kesim tarafından  izleniyordu. O olaya ilgi duyanlar, eğitimini almış  ya da almakta olanlar, o alanın meraklılarıydı  vb…  Oysa günümüzde çağdaş sanat kalıpları,  sınırları yıkıp sokaklara taşıyor, göz önünde yer  alıyor. Özel yerlerden kamusal alana taşıyor. İki  boyutluluktan çok botyutluluğa dönüşüyor…  Farklı disiplinler, farklı alanlar arasında köprüler  kuruyor. Günümüzde sanat eseri deyince sadece  duvara asılan bir tablo ya da bir kaide üzerinde  duran üç boyutlu bir yontu değil, bir  “enstelasyon”, bir “yerleştirme” olabiliyor.  Günümüz sanatı “göstermek”ten çok, tartışmaya,  sorgulamaya yönelik. Araştırıyor, sorguluyor,  eleştiriyor, farklı yorumlar ortaya koyuyor!  Günümüz sanatı duyarlılığı bilgiyle, birikimle  donatıyor!  Tahammülsüzlüğün tırmanışı  Eğer o iki genç şiddet kullanma, saldırma  yerine anlamaya çalışsalardı belki de Atatürk’e  değil, Atatürk’ün putlaştırılmasına karşı çıkışı  sevebilir, sanatçıyı ve sanat eserini alkışlarlardı.  Ama elbet kaba güç kullanmak, yakıp yıkmak  daha kolay, daha toptancı!  Zaten farkındaysanız, giderek daha çok  cehalete teslim olan bir toplum olup çıktık!  Sormaktansa, yanıt vermeyi; öğrenmektense  ezberi tekrarlamayı, niceliği niteliğe yeğleyen bir  toplum olup çıktık.  Şu taş atan çocuk örgüt üyesiymiş diyor,  çocukları içeri tıkıyoruz… Şu demeç veren  gençler PKK’liymiş lafı dolaşmaya görsün, o  gençleri oracıkta linç etmeye kalkıyoruz…  Antalya’da yaşanan Emir Kusturica olayını  düşünün… Örneklerin bini bir para…  Beşiktaş’taki saldırı da cehaletin geldiği,  ulaştığı nokta! Artık birbirimizle diyalog kurmaya,  birbirimize soru sormaya, yanıt aramaya,  anlamaya, öğrenmeye sabrımız, zamanımız,  tahammülümüz yok…  “Ya bendensin, ya düşmandansın”ın peşine  takılmış gidiyoruz… Haydi hayırlısı…  www.zeynep@zeyneporal.com  zeynep@zeyneporal.com  B  aşbakan geçen martta  ElazığKovancılar dep  remindeki can kayıpları  nın nedenini “kerpiç yapı”lara  bağlamış; TOKİ konutlarının “be  tonarme” olacağı “müjde”(!)sini  vermişti..  Bu açıklamalar medyada yer alır  ken kerpicin “dışlanma”sı gereken  değil, “sahiplenilerek geliştiril  mesi” gereken tarihsel yapı kültü  rümüz olduğunu belirten bilim in  sanlarımızın serzenişleri kısa haber  bile olmadı… Dahası, depremin so  nuçlarını “uzman gözü”yle ince  leyerek çöken evlerin kerpiç değil,  “harç” bile kullanılmayan der  meçatma ilkel yığma taş yapılar  olduğunu saptayan Mimarlar Oda  sı Elazığ Şubesi’nin teknik rapor  ları da önemsenmedi.  Böylece gerçek “bilgi” yerine si  yasilerin “bilgisiz” söylemlerine  değer veren medyamız  sayesinde kerpice hak  sızlığı bilimsel bir et  kinlikle önlemeye karar  veren Elazığlı mimar  lar, 8 Ekim’de “Kerpiç  Yapılar ve Deprem  Gerçeği” panelini dü  zenledi.  Vali Muammer Erol,  örnek bir duyarlılık gös  tererek 3 ayda bir dü  zenlenen, kaymakam ve  belediye başkanlarıyla  birlikte resmi kurum müdürlerinin  katıldıkları “il planlamakoordinas  yon toplantısı”nın, bu kez “panel”e  katılım şeklinde gerçekleşmesine ka  rar vermişti. Kerpiç ve deprem hak  kında tüm kamu yöneticilerinin de bil  gilenmelerini amaçlayan bu kararla,  Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası kon  ferans salonunda yer kalmamıştı...  VAL N N KIZGINLIĞI  Ne var ki valinin bu duyarlılığı, Baş  bakan’ın kerpici suçlamasının eleşti  rildiği açılış konuşmalarında “kız  gın”lığa dönüştü.  Gerçi, Elazığ Şube Başkanı Mithat  Coşkun, evsahibi zarifliği içinde ko  nuya “isim” vermeden değinmiş;  amaçlarının tarihsel yapı malzemesi  hakkında doğruların öğrenilmesi ol  duğunu belirtmekle yetinmişti. Ne  var ki odanın Genel Başkan Yardım  cısı Erkan Karakaya, Başbakan’ı  eleştirmekle kalmayıp depremi felakete  dönüştüren asıl nedenin “siyasilerin  plansız ve bilim dışı yapı  laşmaya rant ve oy uğruna  göz yummaları” olduğunu  da söyleyince, valinin buna  tepkisi acaba nasıl yorum  lanabilirdi?..  Karakaya’nın ardından  kürsüye çıkarak, panelist  lerin açıklamalarını bekle  meden “mimarlara uyar  sak bütün yapıları kerpiç  ten yapmalıyız” söylemiyle Başba  kan’ın eleştirilmesine tepkisini açık  ça göstermesi, panelle ilgili haberlerin  de “yegâne” konusu oldu. Medyamız,  toplumu aydınlatma adına bir kez da  ha “bilgi”yi değil “polemiği” önem  siyordu...  ‘DÜNYA’NIN M MAR S  Paneldeki açıklamalara ve değer  lendirmelere gelince...  Konuşmacılardan Doç. Dr. Bilge  Işık, İTÜ’deki 30 yılı aşkın kerpiç  araştırmalarının önderi Prof. Dr. Ru  hi Kafesçioğlu’nun öğrencisi ve asis  tanı... Kerpiç mimarinin tüm dünyada  en eski yapı sistemi olduğunu ve gü  nümüzde dünya nüfusunun yarısının  kerpiç yapılarda yaşadığını anımsata  rak çağdaş teknolojik katkılarla ger  çekleştirdikleri yeni uygulamaları an  lattı. Kerpicin doğayla en uyumlu ve  insan sağlığına en saygılı yapı mal  zemesi olduğunu açıklayan yüksek mi  mar Bayazıt Büyükyıldırım da uy  guladığı kerpiç binaları anlatırken  şunu söylüyordu: “Yapıyı kasaba  halkı ‘güzel bina’ olarak adlan  dırdı; çünkü aynı yerdeki beto  narme binaların arasında plas  tik bir heykel gibi duruyor… Bu  benim marifetim değil, kerpicin  armağanı.”  Deprem hakkında genel bilgiler  sunan Prof. Dr. Naci Görür ise  Elazığ’ın hassas bölgede kaldığı  nı, bu nedenle depreme daya  nıklı yapı sistemlerinin önem  senmesi gerektiğini açıklarken  aklıma Harput geldi…  Elazığ’ın tarihsel merkezi ve  gururu olan Harput, özellikle  evleri ve kimi kamusal yapılarıyla  kerpiç mimarinin zenginlikleriy  le bezenmiş… Ne yazık ki Elazığ  geliştikçe Harput terk edildi. Gi  derek “metruk”leşen bir tarihsel  başkent olarak zengin kültürünün  anılarıyla baş başa kaldı.  MUHTARIN MEKTUBU  Paneli izleyenler arasında “Gam  ber’siz toy olmaz” misali, Har  put’un, hem “muhtar”ı, hem de  sevdalı bekçisi Feyzi Kahraman da  vardı. Her zamanki gibi elinde tut  tuğu dosyalar arasında Başbakan’a  yazdığı mektubu gösterdi. 19 Eylül  tarihli “Resmi Muhtarlık Mektu  bu”nda diyordu ki; “İnsanların  şahsiyetleri olduğu gibi, kültür ve  medeniyetlerin de şahsiyetleri var  dır. (...) Harput bütün medeniyet ve  kültürleri bağrında taşıyan ve ken  dine has bir şahsiyet oluşturan bir  beldedir; fakat bugün mahzun, ke  derli ve endişeli… Her gün bir uz  vu koparılırcasına hoyratça tüke  tilmeye devam edilmekte…”  Peki, ne yapmalı; Harput nasıl ye  niden yaşatılmalıydı?  Muhtarın mektubunda bunun da  yanıtı özetle şöyleydi: “Tarihi bi  rikimi ile Harput bir eğitim mer  kezi olmalı; dokusuna uygun,  kimliğini bozmayan kültür yapı  larıyla donatılmalı. Kentin elde  kalan eski yapılar onarılarak ye  niden yaşatılmalı.”  Başbakanlık bu mektubu önemser  mi bilemem ancak, Harput’ta başlayan  ve bazıları tamamlanan restorasyonlar  yüreğimize su serpiyor.  İl Özel İdaresi’nin tarihi kalenin tam  karşısına yaptığı devasa, oransız ve  kentin zarifliğine asla yakışmayan  “Harput Evi” adlı azman sosyal tesis  binası ise her görüşümüzde şu duy  guyu yaratıyor: “Bunu yıkacak bir  vali, acaba gelecek mi?”  Elazığ’daki deprem panelinin so  nuçları da kerpiç yapılarıyla anıtlaşan  “Harput’un Mektubu” gibi ilgilile  re iletilmeli. Türkiye artık “öz değer  lerini dışlayan” şu yabancılaşmadan  kurtarılmalı.  Depremde ‘kerpiç’i suçlayan Başbakan’a bilimsel gerçekler bir panelle anımsatıldı  1) Harput’ta “kerpiç”, “ahşap” ve “taş”ın  anıtsal zarafeti...  2) “Bodrum Evi” değil, “kerpiç villa...”  3) Panelin afişi.  Elazığ’dan ‘Harput Mektupları’  Kültür Servisi  Heykeltıraş  Mehmet Aksoy’un “Yılan Hika  yeleri” başlıklı yeni sergisi bugün  Evin Sanat Galerisi’nde açılıyor.  Aksoy, 4 Aralık’a kadar açık kala  cak olan sergisinde, farklı boyutlarda  ürettiği yapıtlarını bir araya getiri  yor.  Aksoy’un sergisinin tek kahra  manı var: Yılan… Dünya mi  tolojisi ve semavi dinlerin  önemli bir figürü, kimi kül  türlerde gençliğin ve ölüm  süzlüğün simgesi ve şifa veri  ci tanrıların dünyadaki eli; ki  mi kültürlerdeyse şeytanın el  çisi sayılan yılan, Aksoy’un  heykellerinde hayat buluyor.  “Sevişen Yılanlar”, “Yılan  lı Şaman”, “Adem ile Havva  Yılan İlişkisi”, “Yaratılış Ef  sanesi”, “Şahmeran’ın Göz  yaşı”, “Şeytan Azdırması” il  ginç adlar taşıyan 16 heykel gi  zemli hikâyeleriyle izleyicile  ri bir başka âleme davet ediyor.  Çocukken dinlediği ve ru  hunda derin izler bırakan yılan  hikâyeleri yıllar sonra yeniden sa  natçıya esin kaynağı oluyor. Aksoy  için yılanlar sadece çocukluk anı  larının güçlü figürleri değil, gençlik  ve yetişkinlik çağında da baş köşe  de duruyor: Örneğin, masallardaki  Şahmeran. Gılgamış’ın gençlik otu  nu çalan ve ebedi gençliğe kavuşan  yılana ne demeli? Adem ile Hav  va’yı elmayı yemeye ikna eden  kim? Yılanların efsanevi güçleri  insanın aklını karıştıracak türden. Se  mavi dinlerde yine yılan var. Yine  mucizeler yaratıyor. Hıristiyanlıkta  şeytan yerine konuyor. Ancak ge  nellikle koruyucu, aydınlatıcı, hat  ta Baltık ülkelerinde dünyanın va  roluşu öncesi, evrenin bir yumurta  şeklinde görüldüğü, yumurtaya sa  rılı bir yılanın onu koruduğu ve ol  gunlaştığında da evrenin o yumur  tadan var olduğu söyleniyor.  İşte tüm bu mitoslar Aksoy’u  cezbediyor. O da Beykoz Cumhu  riyet Köy’deki efsanevi atölyesine  yılanları konuk ediyor. Aksoy,  “Kendimce yılanları yorumla  mak istedim. Biraz araştırıp in  celeyince de kendimi bir hazine  nin içinde buldum. Her türlü an  latıma açık, bu kadar zengin ve  geniş bir içerik beni çok heye  canlandırdı. Bu bana en azından  yüz tane heykel yaptırır… Adem  ile Havva’dan evrim teorisine ka  dar uzanan geniş bir yelpaze”  diyor.  Rahatsızlığı nedeniyle “Yılan  Hikâyeleri” sergisine planladığı  ve yapmak istediği heykellerin bir  kısmını yetiştiremediğini söyleyen  Aksoy, bu açığı da desenlerle, es  kizlerle gidermeye çalışmış.  Mehmet Aksoy’dan  ‘yılan’ yorumları  Kültür Servisi  27. Aydın Do  ğan Uluslararası Karikatür Yarış  ması ödülleri önceki akşam İstanbul  Hilton Convention Center’da törenle  sahiplerine verildi. 73 ülkeden 865  sanatçının 2559 karikatür ile katıl  dığı serbest konulu yarışmada Türk  sanatçı Ahmet Öztürklevent bi  rincilik ödülünü Vakfın Başkanı  Aydın Doğan’ın elinden alırken  her yıl olduğu gibi bu yıl da Kültür  ve Turizm Bakanlığı plaketi de Öz  türklevent’e AKP Genel Başkan  Yardımcısı Hüseyin Çelik tarafın  dan verildi. 2008 yılında da birincilik  ödülü alan Öztürklevent heyecanı  nı “Dünyanın en büyük ödülünü  alıyorum, diyecek hiçbir şey bu  lamıyorum” sözleriyle dile getirdi.  İkincilik Ödülü’nü Rusya Fede  rasyonu’ndan Sergei Bobylev’e  vakfın başkanvekili Sema Doğan  verdi. Başarı ödülü de kazanan  Kürşat Zaman Üçüncülük Ödü  lü’nü Doğan Holding Yönetim Ku  rulu Başkanı Arzuhan Doğan Yal  çındağ ve gazetemiz imtiyaz sahi  bi, TGC Başkanı Orhan Erinç’ten  aldı. Törende 12 başarı ödülü de sa  hiplerini buldu.  27. yıl tanıtım filminin gösteril  diği, Atilla Aldemir (keman), Sab  ri Tuluğ Tırpan (piyano), Burhan  Öçal’dan (perküsyon) oluşan Pa  ganini Trio Grubu’nun dinletisiy  le başlayan geceyi Korhan Abay  sundu. Aydın Doğan Vakfı Yürüt  me Kurulu Başkanı Candan Fet  vacı tören öncesi yaptığı açılış ko  nuşmasında “Yarışmaya katılan  2559 çalışma, bu yarışmanın say  gınlığı, itibarı, tarafsızlığı ve isa  betini kanıtlıyor. Sanatçılar tek  tek hepimize ve dünyaya ayna tu  tuyorlar. Yarışma 27 yıldır dün  yanın her tarafından yükselen  seslerin duyulmasına olanak sağ  layan bir ifade özgürlüğü plat  formu” diyerek emeği geçenlere  şükranlarını sundu.  AYDINDOĞANULUSLARARASIKAR KATÜRYARIŞMASI  Ahmet Öztürklevent  birincilik ödülünü aldı  SERG EV N SANAT GALER S ’NDE BUGÜN AÇILIYOR  Kültür Servisi   Nobel ödüllü  yazarımız Orhan  Pamuk, “2010  Norman Mailer  Yaşam Boyu Ba  şarı Ödülü”nü  önceki gün New York’taki Cipriani Res  toranı’nda düzenlenen törenle aldı.  Amerikalı ünlü yazar Norman Mai  ler’in ölümünün ardından anısına kuru  lan “Norman Mailer Merkezi ve Ya  zarlar Derneği” tarafından ödüle layık  görülen ve ödülünü editör  yazar Tina  Brown’dan alan Pamuk, törende “Biz ki  taplarımızı  kendimiz  için yazıyo  ruz, ama  ödüller, baş  ka tür des  tekler, şeref doktoraları  da cesaret veriyor, hayatımıza renk  veriyor.” dedi. Türk edebiyatının büyük  bir edebiyat olduğunu ve dünyada yavaş  yavaş duyulduğunu belirten Pamuk,  “Amerikan okuru, Türk okuru gibi ki  taplarımı seviyor, ama unutmayın, Or  han Pamuk olarak dünyada en çok hâ  lâ Türkiye’de okunuyorum” dedi.  ‘Ödüller hayatımıza  renk veriyor’  1  2  3  ORHAN PAMUK NORMAN MAILER YAŞAM BOYU BAŞARI ÖDÜLÜ’NÜ ALDI  Şiar Yalçın  uğurlandı  Haber Merkezi   Akciğer ve böbrek ra  hatsızlığı nedeniyle 86  yaşında yaşamını yiti  ren gazeteciyazar Şiar  Yalçın’ın cenazesi, An  kara’da toprağa verildi.  Gazetemizde bir dönem  briç ve bulmaca köşele  ri hazırlayan Yalçın  için Kocatepe Cami  si’nde cenaze töreni dü  zenlendi. Cenazeye Şiar Yalçın’ın ailesi ve ya  kınlarının yanı sıra, kalabalık bir topluluk katıldı.  Öğle vakti kılınan cenaze namazının ardından Şi  ar Yalçın, Cebeci Asri Mezarlığı’nda 15 yıl önce  ölen annesi Aliye Nazlı’nın mezarına defnedildi.  Yalçın’ın cenaze törerine katılanlar arasında  1926’da babası Maliye Nazırı Cavit Bey hak  kında idam kararı veren İstiklal Mahkemesi Baş  kanı Kılıç Ali’nin oğlu gazeteciyazar Altemur  Kılıç da yer aldı. Kılıç, gözyaşlarını tutamazken  “Şiar, ‘Babasını bağışlamam ama Altemur be  nim can dostum’ derdi. Asıl büyüklük onundu.  80 yıldır aramıza hiçbir şey girmedi. Şimdi  ölüm ayırdı. Canımdan can koptu” dedi.   
            
    
