23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
PAZAR 17 OCAK 2010/ SAYI 1243 Ayrımc çok ağır geliyor... Yüksel Dum tam 17 kişilik bir ailenin reisi. Dört yıl öncesine kadar kalabalık ailesiyle iki katlı evinde mütevazı bir yaşam sürüyordu. Bir sabah yıkım ekiplerini karşısında gördü. Evinin tapusu vardı. Dinlemediler, iki katlı binayı yıktılar. Dum'u ve çocuklannı da karakola aldılar. Şimdi ailesiyle birlikte evinin yıkıntıları üzerinde yükselen barakada yaşıyor, oradan da atılacağı günü bekliyor. DENIZ ÜLKÜTEKİN Çingene; aşağılamaya yönelik bir anlam bizler içln. Yanına getirilecek iyi bir sıfat kolay bulunamıyor. Roman dediğinizde ortalıkta birsorun var demektir, belki yaşadıklan yerdeki insanlarla sorun yaşamaktadırlar ya da yaşadık- ları topraklar birden değerli hale gelmiştirve evleri üç beş kuruşa ellerinden alınmak istenmektedir. 0 zaman ara- mızdaki duyarlılar ayaga kalkar ve Romanlann haklannı sa- vunurlar, çingene lafını hiç duymamış ya da kullanmamış gibi. Sanki çingene olmak aşağılayıcı bir şeymiş gibi bir- den 'Roman'lığaterfi ettirilirler kısa süreliğine. Selendi'deki olaylar gösterdi ki bir arpa boyu yol gidilememiş, bir sü- re sonra her şey eski haline dönecek. Çingenelerin hap- çı ya da hırsız olduğu yönündeki önyargıyı dile getirenler Selendi'de yaşanan olaylardan sonra Türk milletinin yıl- lardan beri süregelen linç severliğinden de biraz bahset- se hoş olmaz mıydı? Yaşananlann Maraş ya da Çorum'dan ne farkı vardı? Romanlar ülkenin dört bir yanına dagılmış halde yaşt- yorlar. Son yıllarda kiml linç girişimleriyle kimi kentsel dö- hüşüm projeleriyle dağıtılan Roman mahallelerine rastla- dık. Sulukule bunun en canlı ömegiydi. Birçok Roman yıl- lardır yaşadıklan evlerinin yıkılması sonrası soluğu çevrede kurdukları baraka ve çadırlardaaldı. Küçükbakkalköy'deki bir başka Roman mahallesiyse basında o kadar ses ge- tirmedi. Gün geçtikçe etrafı hızla Ataşehir'deki rezidans- larla sarılmaya başlayan mahalle için artık yolun sonu ya- kın. Kimisi iyi bir kazanç elde ederek arsasını satmış, ki- misi de çok cüzi rakamlara adeta evinden zorla çıkanlmış. Yüksel Dum'un durumuysa biraz farklı. Kendisine netek- lif veren olmuş ne de evini satın almak isteyen. 19 Temmuz 2006 sabahı karşısında yıkım ekiplerini görmüş sadece. "Burası tapulu evim, niye yıkıyorsunuz?" demiş, direnmiş ama iki katlı apartmanı zorla yıkılmış. "Karşı geldik diye zorla evin içine girdiler, biber gazı sı- karak bizi dışan attılar. Ellerimizi kelepçelediler. Sabah do- kuzda karakola girdik, akşam yediye kadar. Oradan da Kadıköy Mahkemesi'ne. O saatte bir hâkim bir savcı uy- durdular. Az daha blzi içeri atıyorlardı" diyerek anlatıyor o günü. Hâkim "başkasının arazisi üzerine ev yapmışsınız" dediğinde neyseki tapusu Yüksel Dum'un yanındaymış da serbest kalmış. Ancak başka bir yıkım sırasında yaralanan bir memurun suçu da kendisinin ve çocuklannın üzerine atılmış Dum'un dediğine göre ve dava açılmış. " 17 kişilik bir aileye bakıyorum, dokuz çocuğum, üç ge- linim ve torunlarım var" diyerek devam ediyor. Evleri yı- kıldıktan sonra geceyi dışarda geçirmişler. Ertesi gün dön- düklerinde yıkıntıları temizleyip başlannı sokacaklan biryer yapmaya girişmişler. Belediye engel olmaya çalışmış. "Ancak mecburyapacaktık, başka çaremiz yoktu. Kadıköy Kaymakamlığı'na, istanbul Valiliği'ne, Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundum." Herdefasında gelen cevap aynı olmuş; "soruşturma için yer yok." ilerleyen günlerde iş basınayansıyınca belediye Dum'un evinin kazayla yıkıldığı açıklamasını yapmış. Ancak kim- se gelip yaptığı hatanın maddi manevi kaybını telafi etmeye girişmemiş. Parasınıverseleryıllardıryaşadığıyerdens.... olup gideceğini söyleyecek kadar yılmış. Teklifyapılma- masının sebebi Dum'a göre arazisinin bulunduğu yere ta- lip olan Kadıköy Kooperatifi içinde yeralan emekli savcı ve hâkimler. Dolayısıyla Dum'a teklif yerine tehditlerle gi- den müteahhit ve avukatları garip karşılamamak lazım. ÇOCUKLARIMI OKUTAMADIM Dum başvurularından sonuç alamayınca derdini Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı'na taşımak istemiş. Ancak bu makamlar da konuyu tekrar Kadıköy Kaymakamlığı'na iletmişter. Sonrasıysa bir bürokrasi ko- medisi. "Dediler ki, 'şu birime git.' Ordan başka birime, baş- ka birime derken bizim iş yattı." Kendisine verilen cevap, arsanın Milli Emlak'a ait olduğuymuş. Tapusu babasından kalmış olmasına karşın babasına ait tapu Milli Emlakta çık- mamış. Kadıköy Belediyesi'ne dönüp veraset davası aç- mış. Orada birgörevli kendisine açık konuşmuş. "Abi, hu- kukçular grubuyla Milli Emlak anlaştı, seni sattılar." "Türkiye'de bir aynmcılık var. Bunu kabul ediyorum ama Çingeneyim diye bu kadar zulüm görmem mi lazım" di- ye soruyor Dum. Kadıköy Belediyesl kendisine bir kâğıt yollamış "gel ta- punu al" diye. Gittiğinde metrekare başına 2 bin 150 TL fiyat biçildiğini öğrenmiş. 500 metrekare arsasını ancak 1 milyon 211 bin 4 yüz TL öderse alabileceğini de. "Bizler gündelik yaşayan insanlarız" diyerek barakasının yanı ba- şındaki çiçekçisini gösteriyor. Kendisinden bu kadar pa- ra istenirken geçen yıl vergisini ödemeye gittiğinde arsa- sı için çıkarılan değerse sadece 25 bin TL Başına gelenleryüzünden kendisinde de suç bulmuyor değil. Roman toplumunun cehaletinin başlarına bu işle- rin gelmesine sebep olduğunu söylüyor, "Tahsilim yok, ilk- okulu bile bitirememişim. Neyseki kendimi savunabilecek kadar geliştirdim. Hiçbir çocuğumu da okutamadım." Sebebi maddi imkânsızlıklar değil. "Okula gittikleri zaman öğretmenler bile dışladılar, rencide edici hareketlerde bu- lundular. Şimdi iki çocuk, üç de torun okula gidiyor." Çocuklar okuldan geliyor, sıkıntılı hava biraz dağılıyor. Evin içine giriyoruz. Üç bölümden oluşan barakada 17 ki- şinin bir sobayla ısınarak bir arada yaşadığına inanmak hay- li zor. Yüksel Dum "hâlâ ayaktayız, gider on yedi ekmek alırım, bir de çorbamız varsa bizden neşeli insanlar yok- tur" diyor. "Yıllardır halk tarafından dışlanmış insanlarız. Romanlar ne yapar? Hırsızlık yapar, hap içer. İnsanlar böy- le düşünüyor. Bu gerçek. Siz bile çocuğunuz dışarı çık- mak istediğinde 'çıkma çingeneler kapar' demiyor mu- sunuz? Devletten tek isteğimiz aynmcılığı bitirmeleri. Bu ayrımcılık bize ağır geliyor ve nesillerimize yansıyor. Şimdi çıkıp çarşıya gidelim. Bakalım polis hangimizi çe- viriyor. Birine 'beyefendi kimliğiniz' diyorsa bana niye ba- ğırıp çağırıyor? Kalabalığın içinde beni rencide edersen bu insanlığa sığmaz." Dum'a arsasını alması için verilen süre Şubat ayında do- luyor. Arsa ihaleye çıkacak ve büyük ihtimalle Dum'un bah- settiği hukukçulargrubu tarafından satın alınacak. Derdini Bakan Faruk Çelik'e anlatma şansı bulmuş, telefonlan alın- mış ama geri dönen olmamış. Şimdi ne olacağını o da bil- miyor. "Bizi çıkarmak için geldiklerinde olabilecek herhangi birşeyin sorumluluğunu kim üstlenecek" diye soruyor. • denizulk@gmail.com Manisa Selendi'deki olaylar sırasında kâğıt toplamak için kullandıklan arabalan da tahrib edilen Romanlann çoğu Salihll'ye gönderildi. Ellerde gülle gelip "geri dönün" demekyetmez HACER F&RGO Roman Çahştayı Üyesi - Selendi'de yaşanan olaylann topluma yansıması nasıl oldu? - Selendi bir provokasyondu. Sonrasındaysa insanların içindeki önyargı açığa çıktı. Olaya eğilip şiddet ve ayrımcılık konusunda bir çalışma yapmak gerekiyor. Selendi'deki problem, olayı provoke edenlerin yargı önüne çıkmaması. Bu olay Romanların vicdanına tabii ki yara verdi. Selendi'de mağdur olan arkadaşlardan birinin anlattıkları tüyler ürpertici. Beş aylık bebeğiyle birlikte linç edilmekten kurtulmak İçin dışanda saklanmış. Bebeğin ayakları sabaha kadar buz tutmuş. Bu olayın üzerine Türkiye'deki heranne kendini bu örnegin içinde düşünsün lütfen. Selendi'deki insanların acil ihtiyaçları var. Prefabrik evler acilen yapılmalı. Olay sırasında dili tutulan birçok çocuk var. Onlara da psikolojik destek saglanması gerekiyor. Sosyal faaliyetler, iş imkânı ve maddi yardımlar için de çalışmalar yapılması lazım. Ellerde gülle gidip "hadi geri dönün" demekle bu iş olmaz. CHP Milletvekili Ahmet Ersin geçen hafta Cumhuriyet Gazetesi'ne verdiği demeçte "zaten oradakiler tefeci ya da mafya" demiş. Bu sözler de bütün Romanları inciltti. • Çocuklar geceleri bağırarak uyanıyor ERDOĞAN ŞENER Akhisar Çağdaş Romanlar Derneği Başkanı - Selendi'de yaşanan olaylan nasıl değeriendiriyorsunuz? Bildiğiniz gibi çok vahim olaylar. Romanlara karşı adaletsizlik ve kanunsuzluk işlenmiştir. Yaşamlarını çadırlarda son derece zor şartlarda yaşayan 18 kişi halkın üstünde nasıl baskı kurabiliyormuş anlamıyorum. Bu olayda yer alanlar Selendi'nin tarihini lekelemişlerdir. Olay medyaya yansıdıktan sonra yapılan çağrılar suçluluk psikolojisi sonucu. Olay günü hoparlörden anonsJa halkı galeyana getiren belediye başkanı ertesi gün kucağında oyuncaklarla alay edercesine çocukların karşısına çıkmış. - Şu anda Salihli'ye yerleşen Romanlar geri dönüş konusuna nasıl bakıyor? Orada bir geçmişleri var, o yüzden ayrılmak istemiyorlar. Ancak orada artık can güvenlikleri yok. Bundan sonraki sosyal ve ticari hayatın sağlıklı olamayacağını düşünerek geri dönmek istemiyorlar. Olay gecesi bir aile evde çocuklarıyla televizyon izliyor. Birden "Çingenelere ölüm" diye bağırarak gelen kalabalığın sesini duyuyorlar. Aniden elektikler kesiliyor. Anne iki yavrusunu kanepenin altına sokuyor. Olayların etkisiyle 11 yaşındaki çocuk havale geçiriyor. Sonradan polisler havaya ateş ederek kurtarmaya gelmişler. Önce göstericiler sanarak ses vermiyorlar. Sonradan baba emekleyerek camın önüne gidiyor ve "biz buradayız" diye feryat |ediyor. Polisler aileyi hastaneye*"; götürüyor. Ancak kalabalık ,• tarafından hastaneye !'* 1? sokulmuyorlar. Vali geldikten sonra baba kucağında havale geçiren : '\ yavrusuyla "ne olur yardım edin" diyor. Vali de onları polis eskortuyla- Salihli'ye gönderiyor. Şunu ••'•''')$$ söylemek istiyorum, çocuklar hâlâ geceleri bağırarak uyanıyor. Olaylann etkisiyle travma yaşayart yetişkinlerin sayısı da bir hayli ı * r 4
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear