26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
M Y BC MYBC 28 HAZİRAN 2009 / SAYI 12146 Tepegöz’ler ve Basat’lar Tepegöz, Dede Korkut anlatıları arasında farklılığı olan bir öyküdür. Obanın çobanı, pınarın başına konmuş periler görür, kepeneğini atıp peri kızlarından birini tutar, onunla dünya evine girer. Peri, çobana, “Yıl tamam olunca, bende emanetin var, gel al; ama Oğuz’un başına kötülük getirdin!” der. Yıl tamam olur, çoban pınarın başına gelir görür ki, ortada su tuluğunu andıran bir yığınak yatıyor. Çoban bunu görünce obasını nasıl bir kötülüğe uğrattığını anlar. Uzaktan, yığınağı sapanla taşlar. Taş değdikçe yığınak büyür. Çoban obasına döner. Obanın beyleri gezmeye çıkmıştır. Başı kıçı belirsiz bu “ibret” nesneyi onlar da görür. Yiğitler atlarından iner, nesneyi teperler. Tepildikçe nesne daha da büyür. Aruz Koca da tepeyim derken, mahmuzu dokununca yığınak yarılır, içinden bir oğlan çıkar. Gövdesi adam, tepesinde bir gözü var. Aruz, oğlu Basat’la arkadaşlık etsin diye oğlanı alıp evine götürür. Dadı, emceğini (meme) oğlanın ağzına verir. Oğlan bir çeker, olanca sütünü alır, iki çeker, kanını alır, üç çeker, canını alır dadının. Bakıcılarını öldürür, oyun oynadığı oğlanların kiminin burnunu, kiminin kulağını yer. Sütle besleyelim derler, günde bir kazan süt yetmez. Aruz, Tepegöz’ü evinden kovar. Peri anası, Tepegöz’ün parmağına tılsımlı bir yüzük takıp, “Sana ok batmasın, oğul, tenini kılıç kesmesin!” diye dua etse de, Oğuz’dan Basat adında bir yiğit çıkar, ne Tepegöz’ün insanüstü gücünü dinler, ne anasının tılsımını, ocakta kızdırdığı şişi zalimin gözüne batırır. Şiş de kâr etmez; Tepegöz Basat’ı bir yerlerde kıstırıp helak etmek ister. Tepegöz’ün hilesi varsa, Basat’ın da aklı vardır, onu dize getirir, halkı beladan kurtarır. Başlarına musallat olan belalardan dolayı toplumların çaresizliğe düştüğü dönemler olur. Kurtuluş Savaşı öncesini düşünün... İç ve dış düşmanlar, etnik ve dinsel bölünmeyi körükleyerek ülkeyi paramparça etmek istiyorlar. Padişah, ülkeyi satmaya kalkıyor. İtilaf devletleri, kıyılardan başlayarak Anadolu toprağını işgal ediyor... Bu dar koşullarda, “Ya bağımsızlık, ya ölüm!” diyerek ortaya atılan Basat gibi bir kahraman çıkıyor. Ülkece sevinileceğine, karşısına mandacılar, padişahçılar, Avrupacılar dikiliyor, hakkında idam fermanları düzenleniyor. Ey, koca Nâzım, Türk Köylüsü, “Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeyegörsün önlerine/ve bir kerre vakterişip/«-Gayrık yeter!..»/ demesinler./Bunu bir dediler mi, /«İsrâfil sûrunu urur,/mahlûkat yerinden durur»,/toprağın nabzı başlar/onun nabızlarında atmağa./Ne kendi nefsini korur,/ne düşmanı kayırır, /«Dağları yırtıp ayırır, /kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa...» demeseydi, ne olurdu halimiz!.. Bin yıllar önce Basat’ı çıkaran Oğuz boyu, 20. yy’ın başında Mustafa Kemal’i emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşımızın öncüsü kıldı. Şimdi yurtseverlerin her biri aklıyla kötülere ve kötülüklere karşı savaş açan bir Mustafa Kemal Atatürk, bir Basat!.. Onun savaşçı giysilerini giyecek, kalpağını takacak; iç ve dış Tepegöz’lerin kökünü kurutmak için, taze bir bebek gibi kucakladığı Anadolu’nun yollarına düşüp, “Vaktidir,” diyecek, onların sırıtkan yüzlerindeki düşmanlık perdesini parçalayıp tarihin çöplüğüne gömecek... G binyazar@gmail.com ADNAN BİNYAZAR PAZAR YAZILARI Hülya Avşar’ın dâhiyane fikirlerinden biriydi bu, geçen hafta. Daha önce de erkek aldatıyorsa kadından dolayıdır gibi müthiş bir fikri daha vardı. Sanırım gündemde kalma çabaları bunlar. Çünkü bu müthiş fikirlerin arkası kesilmedi. Kadın da beyninde hayal kursun, dedi. Peki, o zaman neden evlenip birbirimize söz veriyoruz? Evlenmeyiz, olur biter. Kimse evlenelim diye silah dayamıyorsa (ki bizim ülkemizde maalesef bu da olabiliyor) iki erişkin kendi rızası ile evlenmeye karar vermişse, ardından neden aldatsınlar? O zaman verilen bu söze ne gerek var? Sözlerimizi laf olsun diye mi veriyoruz? Bu aynı zamanda o insanın hayata bakışını da gösterir? Bu konuda sözümü tutmadım ama, öbür konuda tutuyorum diyemezsiniz, çünkü söz tutma olaylara göre değişkenlik göstermez. Yaşama tarzınızdır. Kadın da beyninde aldatsın demiş! Bu ne demek? Kadının fikrine böyle bir durum girmişse evliliğini bitirip bunu yapsın zaten. Evlilik evcilikten farklı. Bu kurumda karşılıklı verilen sözler vardır ve temel prensibi sadakattir. Babalar Günü dolayısı ile ünlülerin oğullarına yazdığı mektuplar vardı geçen pazar gazetelerde. Orada da benzer durumlar gözlemledim ben. Kadınlara sempatik gözükmek için çizikdirilmiş yazılar vardı. Kadından çok şey öğrenebilirsin, ona kendisini ucuz hissetirme vs... Acaba kaçı kadından öğrenmeye açıktı kendi yaşamında ve olgunlukla AYLİN KOTİL kabul etti. Ayrıca hangi erkek kadına kendini ucuz hissettirebilir ki? Ancak bir kadın kendini ucuz hissederse hisseder, erkek bu hissi bir kadında uyandıramaz. Kadın erkek ilişkisi ve evlilik anlayışının toplumun gözü önünde olan ünlülerimiz tarafından algılanış ve uygulanış şekli bu. Gerisini siz hesap edin... Hayatı birbirimizi aldatma ve kandırma, güzel cümleler kurma ancak uygulamama üzerine kurmuşuz. Bu yüzden de kronik yorgunluklara kapılıyoruz. Yorgunluk bizi hiç bırakmıyor. Baharda geliyor öbür bahara kadar devam ediyor. Bu kadar oyuna iyi bile dayanıyor. İyi pazarlar... G Aylin@kotil.web.tr Evlilikte erkek kaçamak yapsın mı? B ir müezzinin, bir hıristiyana aşık olma ihtimali var mı, sizce? Mahmut Fazıl Coşkun, Uzak İhtimal filminde işte bu sorunun peşine düşüyor. Cevabı bekletmeden verelim, evet olabilir. Peki aşık olursa ne mi olur? Bunun yanıtı için filmin vizyona gireceği 9 Ekim’i beklemeniz gerekiyor. Filmi gerçekten anlamak isteyenlere bir uyarısı var Coşkun’un: Bunun dini bir film olmadığını akıllarında tutmaları. Çünkü din fon olarak dursa da anlatılan, iki erkeğin, bir kadına karşı duygularını anlatamama hali. Filmin Rotterdam Film Festivali’nden birincilik ödülü, 16. Altın Koza Film Festivali’nden “En İyi Yönetmen”, “En İyi Erkek Oyuncu” ve “En İyi Kadın Oyuncu” ödüllerini alması bunu başardığını gösteriyor. Film daha pek çok festivali dolaşacak. Öncesinde yönetmeni Mahmut Fazıl Coşkun, senaristler arasında yer alan ve rahibe olmak isteyen Clara’yı oynayan Görkem Yeltan ve müezzin Musa’yı canlandıran Nadir Sarıbacak ile konuştuk. - Bir müezzin ve rahibeyi karşılaştırma fikri nereden çıktı? Mahmut Fazıl Coşkun: Bu projeden bir buçuk yıl önce bir arkadaşımla senaryo yazıyorduk. Bir kız meselesi olacaktı, imkansız bir aşk. Bu o sırada aklıma geldi. Ancak arkadaşımla başka bir şey yazdık. Bu hikâye hep aklımdaydı, film yapabilirim, diye düşündüm. Romancı arkadaşım Tarık Tufan’a teklif ettim. Tarık ve Görkem Yeltan’la filmi tamamladık. - Yani kilit noktanız, imkansız aşk mı? M. F. Coşkun: Başlangıçta evet, ama asıl üstüne gittiğimiz fikir iki erkeğin bir kadına duygularını tam olarak ifade edememesiydi. - Zaten bütün eleştirmenler Uzak İhtimal’in söylenenlerden çok söylenemeyenlerin filmi olduğunda hem fikir. Sanırım bir oyuncuyu en çok zorlayan budur. Nadir Sarıbacak: Büyük sorumluluktu. Ancak Musa’nın bir şeyleri söyleyememe durumu, sözcüklerin hep boğazında kalması beni çok etkiledi. Ayrıca, oynadığım karakter hep karikatür gibi tasvir ediliyor, film onu bir insan olarak gösterdi. Görkem Yeltan: Bence bir oyuncunun başına gelebilecek en büyük şans. Hikaye, İki insan, iki din, bir aşk... Görkem Yeltan, Nadir Sarõbacak ve Mahmut Fazõl Coşkun. Fotoğraf: Vedat Arõk ESRA AÇIKGÖZ “Uzak İhtimal” filminden bir kare... N. Sarıbacak: Tiyatroda ezberlenmiş cümlelerle çıkıyoruz. Filmde cümleler ilk defa ağzımdan çıkıyormuş gibi olmalıydı, ancak farkında olmadan ezberlemişim, söylemekte zorlandım. - Bu film bazı ilkleri barındırıyor. Sizin yönettiğiniz ilk uzun metrajlı film, Nadir Bey’in ilk baş rolü... Rotterdam’dan da, Altın Koza’dan da ödüllerle döndünüz. Bu ödüllerin sizin için anlamı ne? N. Sarıbacak: İnsanın kendine olan güvenini artıyor. M. F. Coşkun: Ödül hayalimiz yoktu. Hesap kitap yapmadan filmi çektik. Tabii ki ödüller mutluluk verici. Filmin bu kadar karşılık bulacağından şüpheliydim açıkçası. - Neden? M. F. Coşkun: Sanat şüpheyi içerir. Bitene kadar “Bakalım nasıl olacak” sorusu peşinizde oluyor. Bitince de “ben beğendim ama bakalım başkaları ne diyecek” diye soruyorsunuz. Hala filmle ilgili kendimi eleştiriyorum. G. Yeltan: Sanatı birileriyle paylaşmak için yapıyorsunuz, ödüller de buna fayda sağlıyor, en azından üç beş kişi daha duymuş oluyor. - Film, yurtdışında da ilgi gördü. Bunu neye dayandırıyorsunuz? M. F. Coşkun: Sinopsisi okuyanlar meraktan gelmiş olabilirler ancak filmde başka bir şey gördüler ve ona heyecanlandılar. Din meselesi dünyada ciddi ciddi tartışılan bir mesele, bizim bu meseleyi o tartışmanın çok uzağında ele almamız seyirciye geçmiş. Amacımız da buydu. Konuyu evrensel biçimde ele aldığımızı da test etmiş olduk. G. Yeltan: Yurtdışında izleyicilerle konuştuğumda iki şeyden çok etkilendim. Biri Osmanlıca meselesiydi. Türkiye’de bir dil var ve siz bunu okuyamıyor musunuz, diye sordular. Bu onlara çok garip geliyordu. Bir de Musa’nın elektrik prizini bıçakla tamir etmesi, Türkiye’deki izleyicilerde hiç yankı bulmadı, ama Rotterdam’da çok komik karşılandı. - Sizin uzak ihtimalleriniz neler? M. F. Coşkun: Hiçbir şeyi uzak düşünmüyorum. G. Yeltan: O kadar çok istediğim ama olması uzak şey var ki; savaşlar bitsin, ezilen halklar olmasın, kimsesizler evlerine gerek olmasın, bütün halklar kardeş yaşasın, çocuklar istismar edilmesin... G bende yönetmene teslim olma isteği uyandırdı. Bu filmin diline çok inandım. - Din, Türkiye’nin yumuşak karnıdır. Tedirginlikleriniz oldu mu? M. F. Coşkun: Başımıza bir olay gelir diye değil ama inandırabilir miyiz’in tedirginliğini yaşadım. G. Yeltan: Naif bir film bu. Naifliğin içine ideoloji katan bir uyanıksan, kötüye gitmesinden korkarsın, ancak mesaj kaygın yoksa, hikayene inanıyorsan korkulacak bir şey yoktur. O yüzden bir tedirginlik olmadı. - Peki inandırıcılık noktasında başarılı olduğunuzu düşünüyor musunuz? Biraz marjinal bir hikâye değil mi? M. F. Coşkun: İnsanlar, genelde filmden “sonu niye böyle oldu” diye bir kızgınlıkla çıktılar. Demek ki inandırmışız. - Böyle yaşamlar var mı gerçekten? yaşamlara ne kadar yabancı olduğumu fark ettim. Onların hayatını ıskalamışım. Siz bu yaşamlara ne kadar hakimsiniz? M. F. Coşkun: Son derece muhafazakar bir aileden geliyorum. Dini çevreleri de iyi tanıyorum. Bu, konuya girmem için cesaret vermiş olabilir, ancak bu filmi dinle ilişkim nedeniyle yapmadım. Dinci, din istismarı, propagandası yapan bir film yapma niyetim hiç olmadı. Ödüller de onun kanıtı bence. Karakterlere o kadar anlam yüklüyoruz ki, kendilerinin değil, koca koca dinin temsilcisi haline geliyorlar. Oysa filmin yaptığı, onları yüklerinden ve ön yargılardan kurtarıp iki insana döndürmek. N. Sarıbacak: Anadolu’da büyüdüm. Oyuncu olarak araştırma yapmama gerek kalmadı, çünkü dedelerimden, babamdan, komşularımdan gördüğüm şeylerdi. M. F. Coşkun: Buna çok benzer bir hikayenin anlatıldığı bir mail aldık; karısı Hristiyan olan bir müezzin... Evlerinin bir köşesinde ikon, bir köşesinde Kabe resmi varmış. “Türkiye’nin yüzde 99’u Müslüman’dır”, klişesinden kurtulup etrafımıza baktığımızda bir inanç cenneti Farklı yaşam biçimleri olduğunda mutlaka etkileşimler yaşanır. N. Sarıbacak: Musa’yı oluştururken dini yönden bakmadım, insan olarak baktım. O bir kadına aşık bir erkek. Aşk her şeyin ötesindedir, herkese aşık olabilirsiniz. - Çevremde dini inancı güçlü insanlar olduğu halde, filmi izlerken bu G. Yeltan: Çok şanslıydım, senaryo ile başladığımdan Clara gibi insanlarla tanıştım, konuştuğu dile biraz daha yatkınlaştım. Ne giyer, ne yer, nasıl durur’ları gözlemleyebildim. - Filme dair sizi en çok ne zorladı? M. F. Coşkun: Ekonomik sorunlar... Ancak bu bizim filmde avantaja döndü. Her istediğimiz ayağımıza gelseydi, planı gerçekleştirip seyredecektik. Planladıklarınız olmadığında başka şeyler bulmaya, yaratmaya başlıyorsunuz. G. Yeltan: Paramız bittiği için filme ara vermek zorunda kalınca, büyük bir korku yaşadım. “Uzak İhtimal”, bir müezzin ile bir Hıristiyanın aşkını anlatıyor. İnanması güç olsa da, bu topraklarda olmayacak bir hikâye değil. Yönetmeni Mahmut Fazıl Coşkun, oyuncular Görkem Yeltan ve Nadir Sarıbacak filmi anlatıyor...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear