Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
M Y BC
MYBC
28 HAZİRAN 2009 / SAYI 12144
S
azlardan yapõlmõş elektriksiz, susuz
kulübelerde, kendilerine özgü
âdetleriyle birçok farklõ kabilenin
yaşadõğõ, siyahla-beyazõn kelimenin tam
anlamõyla birbirinden ayrõldõğõ bir ülke,
Namibya. Suç oranõ yüksek. Sağlõk sistemi
berbat. Aybike Budak’õ hiç tanõmadõğõ bu
ülkeye getiren tam da bu. O, Pfizer Dünya
Sağlõk Dostlarõ Programõ’na Türkiye’den
katõlan ilk gönüllü. Programõn amacõ
gelişmekte olan ülkelerde sağlõk altyapõsõnõn
inşa edilmesine katkõ sağlamak. Budak, bu
programla Namibya’ya gitti. Orada
“Catholic Health Services” ekibinde
dünyanõn dört bir yanõndan gelen
gönüllülerle çalõştõ. Afrika’ya çalõşmaya
gitme kararõnõ ilk verdiğinde tõpkõ
reklamdaki gibi annesini arayõp “Anne ben
Afrika’ya gidiyorum” dediğini anlatõyor.
Ailesi ilk başta onu pek ciddiye almamõş,
ardõndan destek olmuş. Budak’õn altõ ay
boyunca orada yaşamadõğõ kalmamõş, onunla
bu macerasõnõ ve Namibya’yõ konuştuk...
- Namibya nasõl bir ülke ?
- Namibya’lõlar orayõ Afrika’nõn rüya
ülkesi olarak tanõmlõyor. 1990’da kurulmuş,
genç bir Cumhuriyet. Yüzölçümü
Türkiye’den az daha büyük, ama nüfusu iki
milyon! Birçok farklõ kabile var. Kendileri
için çok değerli olan sõğõrlarõna benzemekten
keyif alõp, Viktorya dönemi renkli
elbiselerinin üzerine boynuz şeklinde şapka
takan Herrerolar, dillerini şaklatarak,
şaşõrtacak hõzda konuşan Damaralar,
avcõlõkta üstlerine olmayan Sun insanlarõ
diğer deyişle Bushmenler, teknolojiyi,
modern dünyayõ reddeden, şehre geleneksel
takõlarõnõ satmak için inen kõrmõzõ çamurla
sõvanmõş Himba kadõnlarõ... Zamanõnda
kolonileştirdikleri ülkeye yerleşmiş, birçok
iş kolunun başõnda olan Almanlar... Otoyol
yapõmõndan, damacana su satõmõna kadar
birçok işe el atmõş inanamayacağõnõz kadar
çok sayõda Çinli... STK’larda çalõşmak için
dünyanõn dört bir yanõndan gelmiş
yabancõlar da var. Hayat Namibya’da
gerçekten enteresan; eğitimsizlik ve fakirlik
nedeniyle kalifiye iş gücü bulunmuyor.
Bakanlõklar, hastaneler, yardõm kuruluşlarõ
birçok şey başka ülkelerin vatandaşlarõ
tarafõndan yapõlõyor gibi.
- Peki oralõlar Namibya için neden
“Afrika’nõn rüya ülkesi” diyorlar?
J
osé Maria Vieira Mendes 1976 Lizbon
doğumlu. Üniversitede önce hukuk
sonra da Portekiz ve Alman Edebiyatõ
eğitimi alan Mendes, 1998 yõlõnda “Artistas
Unidos” isimli tiyatro topluluğunun daveti
üzerine, Kafka’nõn yazdõğõ bir metinden yola
çõkarak ilk monoloğunu kaleme aldõ. 1999
yõlõnda Ruhr Tiyatro Akademisi’ne katõldõ.
2005 yõlõnda “Casa da Imprensa” ödülüne
lâyõk görülen Mendes, “Tek Odalõ Daire”,
“Karõm”, “Cimri ya da Son Parti” ve
“Yaşayacağõmõz Yer Neresi” isimli oyunlarõ
ile tanõnõyor. Yazar, “Karõm” isimli
oyununda farklõ nesillerin çatõşmasõnõ
anlatõyor. Oyundaki genç karakter içinde
sõkõşõp kaldõğõnõ düşündüğü bu rutinleri
kõrmak isterken ebeveynlerinin cümlelerini
kullandõğõnõ fark edince trajedi başlõyor.
- Yazmaya Kafka sayesinde başlamõşsõnõz.
Sizde özel bir yeri olmalõ?
- Kafka benim tiyatro için yazdõğõm ilk
metnin “sorumlusu”. Kafka’nõn sözcüklerini
ya da başka bir deyişle düşüncelerini
kullanarak kendi yazõm üslûbumla bir
monolog yazdõm. Temsil oldukça “başarõlõ”
oldu. Sonra da Kafka’nõn kaleme aldõğõ her
şeyi okumaya çalõştõm.
- “Karõm” oyununuzda kuşak çatõşmasõnõ
anlatõyorsunuz. Bu çatõşma anlaşmazsõzlõk
kadar rutinin egemenliğinden de doğuyor
gibi. Buna katõlõyor musunuz?
- Bu oyunu yazmaya başladõm çünkü
benim jenerasyonumdan genç bir kişiyle bu
kişinin ebeveynlerinin jenerasyonuyla
arasõndaki ilişkiyi anlamaya ihtiyacõm vardõ.
Ebeveynlerimin jenerasyonu 50 yõllõk bir
diktatörlükten sonra bizim özgürlüğümüz
uğruna savaşmõş ve bu savaşta galip
gelmişti. Onlar “iyi adamlardõ”. Benim
problemim de aslõnda şöyle bir şeydi: Eğer
ebeveynlerim iyi adamlarsa, biz kötü
adamlar mõ oluyoruz? Bizim aramõzdaki
çatõşma ne? Böyle bir çatõşma var mõ
gerçekten? Sanõrõm sonunda aramõzda bir
çatõşma olmadõğõ sonucuna vardõm.
- Ya rutinin egemenliği?
- Tekrar fikri üzerinde durmak, bunun
üzerine çalõşmak istedim. Biraz da müzikal
“çeşitleme / varyasyon” fikri üzerine... Bu
benim için çoğunlukla biçimsel bir oyun
gibiydi. Tabii ki okumalardan en belirgin
olanõ bir jenerasyonun kendinden önceki
jenerasyonu tekrarlamasõ durumu. Bu da
günün 24 saat, yõlõn 12 aydan ibaret
olmasõyla, vs. ilgili (Ne sõkõcõ!). Oyundaki
genç karakter içinde sõkõşõp kaldõğõnõ
düşündüğü bu rutinleri kõrmak istiyor.
Babalarõnõn cümlelerini tekrarlarken buluyor
kendisini. Bu da çok acõ verici. Bir şekilde,
Harald Bloom’un da sözünü ettiği,
edebiyatta geçen bir terimden, Etkinin
Anksiyetesi’nden söz ediyorum burada.
METAMORFOZ HALİ
- Oyun yazarken katõ kalõplarõnõz var mõ?
- Bazen bir gösteriye bir metinden değil de
bir fikirden, bir kelimeden, bir başlõktan ya
da bir kavramdan yola çõkarak başlõyoruz.
Metin daha sonra kendiliğinden gelişiyor ya
da bir metin bile olmayabiliyor ortada ya da
bir kolaj gibi kalõyor veya başka bir şeye
dönüşüyor. Oyuncular temsilin yaratõcõlarõ,
her şeyden onlar sorumlular. “Sembolik
gerçekler” adõ verilen şeyleri sorgulamaya
çalõşõyoruz. Her zaman değişime dönük,
sürekli bir metamorfoz hali içinde olmaya ve
önceden kestirilemeyecek “çeşitlemelerde”
bulunmaya çalõşõyoruz.
- Hayatõ hep başkasõ gibi yaşamak zorunda
bõrakõlmõşõz gibi bir his var üstümüzde. Bu
da samimiyetsizlik ve eksik dürüstlükten
doğan bir mesafe yaratõyor. Aile bireyleri,
arkadaşlar ve hayatla çarpõşma da bu
noktada başlõyor. Bunu anlatarak, göstererek
çözmek, üstesinden gelmek mümkün mü?
- Benim “kurumlara” güvenim yok
denecek kadar az. Bununla kastettiğim şey,
Anne ben Afrika’ya gidiyorum
Aybike Budak, Pfizer Dünya
Sağlık Dostları Programı’na
Türkiye’den katılan ilk
gönüllü. Programla
Namibya’ya giden Budak,
orada yaşadığı ve
gözlemlediği her şeyin ilginç
birer anı olduğunu söylüyor.
Doğal güzellikleriyle insanı
cezbeden Namibya’da
gündüzleri bile sokağa tek
başına çıkmanın tehlikeli
olduğunu anlatıyor.
DENİZ YAVAŞOĞULLARI kalan kişilerin hikâyelerini anlattõklarõ bir
kitap, olayõn ne denli ciddi boyutlarda
olduğunu anlamamõ sağladõ.
- Pek güvenli bir ülke değil o zaman, sizin
başõnõza bir şey geldi mi?
- Çarşõda cüzdanõm için takip edildim,
evime girerken telefonum için bõçakla tehdit
edildim. En korkuncu ise, bir akşam takside
giderken diğer bir arabadaki sarhoş adam
tarafõndan silahla tehdit edilip, uzun bir süre
takip edilmemdi!
Gündüzleri bile tek başõna yürüyüşe
çõkmak çok büyük risk. Her zaman demir
parmaklõklarõn ve elektrikli tellerin arkasõnda
yaşõyorsunuz. Bu bazen çok boğucu
olabiliyor. İnsanlar zor koşullarda
yaşadõklarõndan beyazlarõ potansiyel zengin
olarak algõlõyor, en yakõn arkadaşlarõnõz bile
bundan çõkar sağlamaya çalõşõyor. Sağlõğõnõz
konusunda da dikkatli olmalõsõnõz. Bazõ
bölgelere giderken içme suyunuzu yanõnõzda
taşõmanõz, sõtma ilaçlarõnõ almayõ ihmal
etmemeniz gerek. Toplu taşõmanõn yokluğu,
program nedeniyle araba kullanamamak gibi
nedenlerle sürekli özel taksilerle seyahat
yapma zorunluluğum vardõ. Saatleri
taksiciye önceden söylemek gerekiyor yoksa
hiçbir zaman istediğiniz saatte istediğiniz
yerde olamõyorsunuz. Taksici “Şimdi
geliyorum” diyor, bu yarõm saati buluyor.
“Şimdi şimdi geliyorum” deyince biraz daha
kõsa sürüyor!
- Yani büyük bir zamanlama sorunu var!
- Evet! Doktor bulmak, randevu almak da
çok meşakkatli mesela. Diyelim ki aldõnõz,
saat 13:00’te olan randevunuza 16:00’da
kabul ediliyorsunuz. Bankalarda uzun
kuyruklar oluyor, uzun kâğõt bürokrasisi var.
- İlginç bir anõnõz oldu mu?
- Yaşadõğõm her şey benim için farklõ birer
anõ. Nambiya kurak bir ülke, büyük bölümü
de çöl olduğu için sebze, meyve pek
yetişmiyor, temel besin maddesi et. Sen ne
yedin derseniz, kudu, springbok, gemsbok
gibi antilop türlerinin yanõ sõra timsah, zebra,
devekuşu da yedim! Hayvanlar o kadar
hayatõn içinde ki, Kudu aynõ zamanda radyo
kanalõ, döviz bürosu, mağaza ve kokteyl
ismi; birçok anõnõn, fõkranõn, karikatürün
konusu olabiliyor.
- Bir daha böyle bir projeye katõlmayõ
düşünür müsünüz?
- Orada yapõlacak çok şey var. Bunlarõ
gördükten sonra, dönüşüm zor oldu. Pfizer
Dünya Sağlõk Dostlarõ Programõ’na ikinci
kez katõlma şansõm yok, ama ilk fõrsatta
Namibya’ya tekrar gitmek istiyorum. G
Şehirlerde insanlar modern gece klüplerinde
eğlenirken, kõrsal alanda ucuz olduğu için
kendi ürettikleri biralarõ içip, aralarõnda
geliştirdikleri oyunlarõ oynuyorlar.
- Çalõşma sõrasõnda nelere şahit oldunuz?
- AIDS olduğunu öğrenen insanlarla
tanõştõm, yaşadõklarõ toplumsal sorunlarõ,
psikolojik etkileri gözlemledim. 120 yataklõ
bir hastanenin tek bir doktorla işlediğini,
birçok sağlõk kuruluşunda teşhis ve
tedavinin hemşireler tarafõndan yapõldõğõnõ,
tamamen farklõ bölümlerde tedavi edilmesi
gereken tüberküloz hastalarõnõn yatak
yetersizliği nedeniyle diğer hastalarla hatta
çocuklarla aynõ koğuşlarõ paylaştõğõnõ
gördüm. Hastalarõn, ambulans olmadõğõ
için kamyonetlerin arkasõnda taşõndõğõna
şahit oldum. Yoksulluk nedeniyle
hayatlarõnõ çok kötü koşullarda devam
ettirmeye çalõşan arkadaşlarõm oldu.
Mutsuz, hiç gülmeyen çocuklar gördüm.
Bir Afrika ülkesi olan Namibya’da bile
siyah insanlarõn õrkçõlõk nedeniyle kimi
zaman restorantlardan kovulduğuna,
istediği bölgelerde ev kiralamayadõklarõna
şahit oldum! Neredeyse her gün çõkan
tecavüz haberlerinde kadõnlarõn, çocuklarõn
hayatlarõnõn trajik bir şekilde nasõl
değiştiğine tanõk oldum. Bu olaylara maruz
- Çok güzel bir ülke. Turizm imkânlarõ çok
geniş ve giderek zenginleşiyor. Yaban
hayatõ, hayvan türleri açõsõndan da çok
zengin.
- Sosyal hayat nasõl?
- Başkentte ve birkaç küçük şehirde daha
modern bir hayat hâkim. Windhoek’te
filmleri sõklõkla değişmese de bir sinema,
tiyatro ve birçok kültür merkezi var. Onun
dõşõnda hayvancõlõkla geçinen zengin
köylerin yanõ sõra insanlarõn hâlâ sazlardan
yapõlmõş kulübelerde yaşadõklarõ elektriğin,
suyun olmadõğõ çok fakir yerleşim
birimlerine rastlamak da mümkün.
Aybike Budak Himba kabilesinden bir kadõn ve bebeğiyle...
Beklentilerle oynamayõ seviyorum...
José
Maria
Vieira Mendes,
Portekizli bir
tiyatro metin yazarı.
Oyunlarında kuşak
çatışmasının çıkmazını
anlatıyor...
artõk sorgulamadõğõmõz, “nizami” yaşama
biçimleri. Neden aile benim kendimi en
rahat hissettiğim yer olmalõ? Ya babam bir
moronsa ne olacak? Ya da annem bir
fahişeyse? Eğer büyükannemi ve
büyükbabamõ veya kõz kardeşimi
sevmiyorsam ne olacak? Bir aileyi
tanõmlayan şey nedir? Baba, anne ve oğullar
mõ? Niçin? Biyolojide temel alõndõğõ şekliyle
tanõmlayabiliriz o zaman. Benim problemim
hayatla.
- Eylem hissi harekete geçmeyince anlam
taşõmõyor. Siz bunu karşõnõza alarak işe
başlõyorsunuz. Hareketi hareketsizlikle
doğurmanõn peşinde misiniz?
- Öyküyü eylemlerle doldurup seyircinin
dikkatini başka yöne çekmek bir tercihtir.
Benim yapmaya çalõştõğõm şeyse, insanlar
sonuna kadar bizimle kalsõnlar diye, orada
bir yerlerde bir aksiyon olacakmõş gibi yapõp
aslõnda hiçbir aksiyon ortaya koymamak.
- Ama bu aynõ zamanda seyirciyi bilerek
yanlõş yöne doğru yöneltmek.
- Beklentilerle oynamayõ seviyorum.
İnsanlarõn ve seyircinin çok fazla beklentisi
var. Bir tiyatroya seyirci olarak adõmõmõzõ
attõğõmõzda neredeyse olacak her şeyi biliyor
gibiyiz. Ben tam da bununla oynuyorum.
Kendimi sorgulamanõn da bir yolu bu,
“neden her zaman bir giriş, bir gelişme ve
bir de sonuç olmak zorundadõr” sorusuna da
bir eleştiri. G
ALİ DENİZ USLU
Vieria Mendes’in “Karõm” oyunundan...