24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
M Y BC MYBC 28 HAZİRAN 2009 / SAYI 1214 5 28 Haziran 1919: I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren Versailles Antlaşması imzalandı. 1945: Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi hayata gözlerini yumdu. 1997: Mike Tyson boks maçının üçüncü raundunda rakibi Evander Holyfield’in kulağını ısırdı ve diskalifiye oldu. 2000: ABD, Küba’ya karşı 41 yıldır uyguladığı ambargoyu yumuşatma kararı aldı. 29 Haziran 1971: Türkiye’de haşhaş ekimi yasaklandı. 1991: Naim Süleymanoğlu Spor Akademisi’nde halterden sınıfta kaldı. 1995: Ankara Büyükşehir Belediyesi amblemindeki Hitit Güneşi’ni, Kocatepe Cami ve Atakule’yi simgeleyen bir tasvirle değiştirdi. 1999: Abdullah Öcalan, “devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemleri gerçekleştirdiği” gerekçesiyle idam cezasına çarptırıldı. 2002: Türkiye A Milli Futbol Takımı Dünya Kupası’nda üçüncü oldu. TARİHTE BU HAFTA Arjantin Devlet Başkanı Juan Domingo Peron tekrar göreve geldikten 9 ay sonra öldü. 1984: TRT televizyonda tamamen renkli yayına geçti. 1991: SSCB önderliğinde kurulmuş olan Varşova Paktı resmen dağıldı. 2004: Ünlü Amerikalı oyuncu Marlon Brando (sol altta) hayata gözlerini yumdu. 2 Temmuz 1977: “Lolita” kitabıyla tanınan ünlü yazar Vladimir Nabokov hayata gözlerini yumdu. 1993: Sivas’ta yapılan “Pir Sultan Abdal Şenlikleri” sırasında aşırı dinciler ayaklandı. Cuma namazından sonra çeşitli olaylar çıkaran aşırı dinciler, Aziz Nesin’in de aralarında bulunduğu sanatçı ve yazarların kaldığı Madımak Oteli’ni yaktı. Tarihe “Sivas Katliamı” olarak geçen olayda 37 kişi can verdi. 3 Temmuz 1945: Nazi Almanyası’nın başkenti Berlin Müttefikler tarafından paylaşıldı. 1971: The Doors grubunun solisti Jim Morrison (solda) öldü. 1988: İstanbul Boğazı üzerine inşa edilen Fatih Sultan Mehmet Köprüsü hizmete açıldı. 4 Temmuz 1932: İçişleri Bakanı Şükrü Kaya otomobiliyle Ankara’dan İstanbul’a giden ilk kişi oldu. 1994: Türkiye’nin Atina Büyükelçiliği Müsteşarı Ömer Haluk Sipahioğlu, Atina’da uğradığı silahlı saldırı sonucu öldü. 17 Kasım terör örgütü üyesi “Mihalis” kod adlı Savvas Ksiros, yıllar sonra tetiğe kendisinin bastığını itiraf etti. Hazırlayan: ALİ SELİM EMEÇ Seferihisar: Usul ve derinden... Dünyanın en güzel coğrafyalarından biri İzmir ve yöresi olmalı. Belki de en güzeli. Her ilçe ve çevresi binlerce yıllık bir tarihe sahip. Uygarlıklar yaratmış bir tarih. Bu tarihin ve coğrafyanın bugünkü mirasçıları olmamız bir mucize, doyumsuz bir mutluluk. İzmir’e ve çevresine her yolculuğumda bu mucize hissini ve mutluluğu duyumsarım. Yine öyle oldu… *** Birkaç yıl önce “Ütopya Tatil Köyü”nde İşçi Partili gençlerle buluşmamızdan sonra Seferihisar’ın yakınından geçerken, İzmir’in bu ilçesi hakkında herhangi bir bilgiye sahip değildim. Gidiş yönümüze göre solumuzda, ana yolun azıcık uzağında, kendi kabuğunun içine çekilmiş, kendi kendisine yeterli, bir yaz uykusunun rehavetinde gibiydi... Doğrusunu söylemek gerekirse, İzmir’in Kuşadası, Çeşme, Foça, Dikili, Selçuk, Bergama,vb. ilçelerine göre, “turistik” bakımdan da adı sanki daha az biliniyor, hakkında daha az konuşuluyordu. Belki de bu nedenlerle Seferihisar’ı “keşfetmek” duygusu, sözünü ettiğim o birkaç yıl önceki yolculuktan beri içimdeydi… Bu yaz sezonunun ilk şiir-müzik buluşması için İzmir Havaalanı’ndan Seferihisar’a doğru yol alırken, bu nedenle hem sevinçli, hem meraklı, hem her türlü “sürpriz”e hazırlıklıydım… *** Seferihisar çok geniş bir coğrafyaya yayılmış. İlçenin kendisi, görebildiğim kadarıyla, Anadolumuzun herhangi bir ilçesinden çok farklı değil. Fakat ilk yerleşim yeri olan Teos üzerinden (Sığacık ovasından) sahile doğru ilerlerken Ege coğrafyası sizi kucaklıyor. Dinletimizin gerçekleştiği Sığacık kalesinin bulunduğu küçük balıkçı köyü ise, sadeliği ve dinginliği ile bizi büyüledi. Özlediğimiz bir dinginlik ve yalınlık bu. Yaşamın temposu sanki yavaşlıyor, usul ve derinden duyumsayıp yaşamaya başlıyorsunuz... *** Bu izlenimleri içinize sindirmekteyken genç belediye başkanı Tunç Soyer’in “yavaş kent” tasarımını da çok daha derinden kavrıyorsunuz. Yavaş, ama etkili. Usul, ama derinden. Büyük kentlerin öldürücü temposundan, daha küçüklerin onlara özenen kargaşasından, turistik yörelerin özentili yapaylığından uzak, sakin, dingin, bir yaşam... Tunç Soyer Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahneye çıkmış, birçok oyunda rol almış bir sanat insanı. Ardından, “Expo 2015” Genel Sekreterliği gibi, İzmir’in (ve ülkemizin) dünyaya açılmasında çok önemli bir hedefin gerçekleşmesinde ön saftaki bir görevi üstlenmiş. Unutulmaz Belediye Başkanı Priştina’ya, İzmir’in bugünkü değerli başkanı Kocaoğlu’na danışmanlık yapmış. Bu Ege yolculuğunda onunla ve çevresindeki her biri ateş gibi genç çalışma arkadaşlarıyla tanışıp söyleşmek bir mutluluktu. Seferihisar’ın adını bundan sonra çok sık duymaya hazır olun. Orada usul ve derinden bir yaşam kültürü seçeneği yaratmak için, yine usul ve derinden, aynı ölçülerde de bilinçli, tutkulu, özverili bir çalışma için kollar sıvanmış... G ataolb@cumhuriyet.com.tr ATAOL BEHRAMOĞLU PAZAR SÖYLEŞİLERİ 30 Haziran 1934: Hitler (solda) SA’ların üst kademelerinde yer alan kişilerin tutuklanması ve öldürülmesini emretti. “Uzun Bıçaklar Gecesi” olarak bilinen gecede birçok üst düzey SA lideri bıçaklanarak öldürüldü. 1948: Ünlü siyasetçi ve düşünür Prens Sabahattin hayata veda etti. 1960: Alfred Hitchcock’un yönettiği ünlü “Sapık” filmi gösterime girdi. 1 Temmuz 1925: İlk piyango, Türkiye Tayyare Cemiyeti Mektepleri yararına düzenlendi. 1926: Deniz taşımacılığına ve ticaretine ilişkin esasları düzenleyen Kabotaj Kanunu yürürlüğe girdi. 1929: Ünlü çizgi film kahramanı “Popeye” Türkiye’de bilinen adıyla “Temel Reis” Elzie Segar tarafından yaratıldı. 1974: E krana düşen yüzler sürekli değişiyor, kimlikler de... Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Aleviler, Sünniler, solcular, sağcõlar, milliyetçiler... Kimsiniz, sorusuna yüzlerce yanõt almak mümkün, hele de Türkiye gibi pek çok farklõ etnik ve kültürden insanõn yaşadõğõ bir ülkede. Fotoğraf sanatçõsõ Kerim Bora ve ekibinin peşine düştükleri soru işte buydu. Ancak zamanla genişledi, derinleşti, çeşitlendi; Türkiye’de genç olmak, cinsiyet ayrõmcõlõğõ, eğitim, gecekondular ve sosyal adaletsizlik de konu başlõğõ olarak yerini aldõ... Sadece proje değil, onlar da projeyle büyüdü, kendi önyargõlarõyla yüzleşip, “öteki”leriyle karşõlaştõlar... Devinim, üç yõllõk bir çalõşmanõn ürünü, 70 bin kilometrelik yol yapõlarak, 20 ilde, bin kişiyle görüşüldü. Biz de Kerim Bora ve proje görüşmelerinde kilit rol oynayan Erhan Arõk ile konuştuk. “Bu ülkede dertlerimiz var” diyerek başlõyor söze Bora, “ne kadar dertleniyorsak, o kadar sorumluluk alma ihtiyacõ doğuyor”. İşte onlarõ yola düşüren de bu sorumluluk olmuş. Günlük hayatlarõmõzõ dahi etkileyen, tanõmlar karmaşasõnõn üstüne gitmişler. Her şeyin kutuplara ayrõştõrõlmasõndan, siyahla beyaz üzerinden konuşulmasõndan rahatsõz Bora. “Oysa” diyor, “Türkiye’de grilerimiz çok fazla ve birbirimizden çok az farkõmõz var. Ancak birbirimizi tanõmõyoruz, tanõmadan fikir sahibi olamayõz. Bu projenin birinci amacõ tanõmak. Aslõnda orada konuşanlarõn söyledikleri birebir bizim düşündüklerimizle bağdaşmõyor, ancak bir dinleme kabiliyeti edindik. Bu çok önemli. Birbirimizi tanõmaktan korkuyoruz, çünkü tanõdõğõmõzda başkalaşacağõz zannediyoruz.” İlle de başkalaşalõm ya da bir yerde buluşalõm demiyor, tek isteği dinlemeyi öğrenmemiz. Belki böylece küçük pencerelerimizden bakmayõ bõrakõp, daha geniş görebilir, çokluğun zenginlik olduğunu kavrayabiliriz. Bir projenin bunlarõ sağlayamayacağõnõ biliyor. Zaten onlar da “Türkiye’yi kurtaracağõz” diye yola çõkmamõşlar aksine sergi, enstalasyon yapmak gibi basit bir istekle yola çõkmõşlar, ancak zamanla işin şekli değişmiş. Bunu şöyle anlatõyor Bora: “İşin içine girdikçe öyle bir sorumluluk hissediyorsun ki bu böyle verilemez diyorsun, buna da girmek lazõm, bunu da konuşalõm... Sonra da ben uzman değilim ki demeye başlõyorsun. O anlamda kendi içinde başkalaşõyor proje. Kendini öğretiyor, ne kadar cahil olduğunu ve cahilliğine inandõğõnõ öğretiyor. Kendi verilmiş şifrelerini sorguluyorsun. Her yerden o kadar çok şifre almõşsõn ki...” Arõk için projeyi cazip hale getiren de bu olmuş. Proje sayesinde bu yaşa kadar öğrendiği tanõmlarõn çok da doğru olmadõğõnõ görmüş. Kendi karmaşalarõyla yüzleşmiş. Bu durumu şöyle anlatõyor: “Karadeniz’de bir şeyler yapõlmasõ düşünüldüğünde kafamda Karadeniz’e dair sadece Lazlar olduğunu gördüm, daha derin bir bilgi yoktu. Oysa ben Ardahanlõyõm. Biliyorum, etkili olabilirim dediğim coğrafyaya gittiğimde, aslõnda yanõ başõmõzda yaşayan Türkmenler hakkõnda hiçbir şey bilmediğimi gördüm.” Bu durum Bora için de geçerli, mesela ilk defa proje sayesinde bir transseksüelle oturup konuşmuş. Onu konuşmaya ikna etmesi gerektiği için başta rol yaparken yakalamõş kendini, ama zamanla, dinlemeye başladõkça role gerek kalmamõş. Projenin gösterdiği bir şey daha var Bora’ya; mağdur olanlarõn daha çok kendilerini geliştirdiği. KORKUYORUZ... Arõk, insanlarõ konuşmalarõ için ikna etmekte pek zorlanmamõş, ancak batõda sorunlar çõkmaya başlamõş. “Çünkü onlarõn kafasõndaki siyasi paranoyalar daha fazla. Dünyada binlerce insan, bu tarz bağõmsõz işler yapõyor, ancak Türkiye’de herkes birini bir yere oturtmak istediğinden bağõmsõz iş yapmak çok zor. Sizi bir kalõba koymak istiyorlar. Bunun arkasõnda başka bir şey vardõr, diye düşünüyorlar” diyor. Bu önyargõlarõn ve pek çok değerdeki erimenin başlangõcõ olarak 12 Eylül’ü görüyor Bora; özellikle de solun yasadõşõ hale getirilmesini, Sünni İslamõn yükseltilmesini. Bora, “Az düşünüyoruz, hiç sorgulamõyoruz, birbirimizi tanõmak adõna hiç çaba harcamõyoruz” diyor. Türkiye’nin, pragmatizm üzerine kurulu Amerika’ya doğru gittiğini söylüyor. İşte tam da bu yüzden, insanlar özeleştiri yapmalõ, ‘nerede yanlõş yapõyorum’u konuşmalõ. Projelerin yayõnlandõğõ Devinim.tv’nin web’teki izlenme oranõ Siz kimsiniz? Siz kimsiniz? Onlar, yanıtın üç yıllık bir çalışmanın ürünü olacağını bilmiyorlardı. Türkiye’yi dolaşıp bin kişiyle görüştüler. Kürtler, Türkler, Lazlar, Aleviler, sağcılar, solcular, milliyetçiler... Amaç, insanlara birbirini tanıma imkânı vermekti. Devinim, şimdi web’de seyircilerini bekliyor. yüksek olsa da Bora için bu yeterli değil. Türkiye’de insanlarõn henüz, kendileriyle ilgili anlatõlanlarõ dinleme alõşkanlõğõ edinmediklerini söylüyor, “Yine de başkalaşõyoruz, ancak ‘bu nereye varõr’dan ziyade ‘nereye gitmek istiyoruz’u düşünmeliyiz” diyor. Devinim, bundan sonra da devam edecek. Sadece belgesel gösterimleriyle değil, insanlarõn gelip kendilerini anlatacaklarõ Toplumsal Barõş Atölyeleri, projelerin üretileceği kuratör atölyeleri de olacak. Bütün bu çalõşmalarõn birkaç isim üzerinden gitmesini istemiyor Bora, o yüzden atölyeler Türkiye’ye dair derdi olan, samimi herkese açõk. Yapõlmasõ planlanan bir proje daha var: Korkuyoruz. “Gecekondularda çekim yaparken aklõma geldi bu benim” diyor Bora, “Emirgân’da oturuyorum, Armutlu’dan korkuyorum. Oraya gidince güvenli olduğunu gördüm. Korkunun bir nedeni tanõmamak, ikincisi de içinde algõlarõn farklõlaşmasõndan korkmak. Çünkü ne kadar fakiri dõşarõda bir yere koyarsan, o kadar ajite olmuyorsun. Yapmak istediğimiz bir kuratör birlikteliğiyle gecekondular üzerine bir proje çõkarmak, sonra da bunu yerinde, gecekondularda izlettirmek” diyor. G ESRA AÇIKGÖZ ErhanArõkveKerimBora.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear