28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 MAYIS 2009 CUMA 6 HABERLER BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Strasbourg’dan Yazmak... Geçen pazartesi Strasbourg’a döndüm. 2000’li yılların başında Türkiye’ye gidip gelmenin yolları açıldığında, Fransa’yı kesin olarak terket- medim. Yıllar, elmayı ikiye ayırmak gibi, ortasın- dan bölündü: Yarısı Türkiye’nin yarısı Fransa’nın oldu: Biri özyurdum idiyse, Fransa da ikinci yurdum oldu. Bu paylaşma sürüyor, sürecek... Ancak söylemeliyim de: 2000’li yılların bir ye- rinden, 3 Kasım 2002 seçimleriyle, Türkiye’nin ta- dı bozuldu: AKP’nin iktidara gelmesiyle, mil- yonlarca insanın yanı sıra, benim yaşamım da çe- kilmez oldu. AKP, 1950’lerden bu yana gidip gelen iktidar- lardan biri değildir; mayası, uzak diyarlarda ko- tarılmış ve oralardan alıp getirilmiş bir aşılama- dır: “Müslüman Kardeşler” denen bir güruha, biz- deki İslamcıların katılmasıdır. Tek başına iktidara gelmiştir. Her türlü soysuzlaştırmaya giderek, iktidarda yerini sağlamlaştırmıştır. Bir sekiz yıla yakın sü- redir, başta ekonomide, eğitimde, kadın hakla- rında korkunç kayıplara mal olmuştur. “Dincilik” de, onu “neo faşizm”e götürüyor; yer yer gö- türmüştür de... Geçenlerde, sevgili Türkân Saylan’a olan sevgisini dile getirenlerin üstüne polisin yürümesi anlamlıdır: Beşiktaş-Galatasaray maçında açılmak istenen “Türkân Saylan onurumuzdur” ve “Alkışlar Türkân Hoca için” yazılı pankartlara, “Siyasi amaçlı, gerginlik yaratır” denilerek izin verilmemiş. Saygı açıklamasında siyaset görmek... Saylan pankartına polis engeli! Bir ülke ve insanlar işte böyle parçalanmıştır... Sekiz yıl boyunca, bu bölüp parçalamanın çe- şitli örneklerini gözlerimizle gördük ve hüzünlendik. Fransa’ya gidip döndüklerimizde, “Yine aynı soysuzlaşma” sorusuyla sarsıldık; daha çözülmeyi de görüp umutlarımızı kaybedecek bir raddeye vardık... Ama kaybetmedik... AKP, iktidara geldiğinden bu yana, küresel- leşme, liberalizm, muhafazakârlık deyip, dincili- ğini, “İslamcılığı”nı gözlerden kaçırmada çırpın- dı durdu. Türkiye’nin AB üyeliği yine gündemde. Ne var ki, özellikle Merkel ve Sarkozy, yani Al- manya ve Fransa bu konuda karşı çıkıyorlar. Bir- kaç gün önce de, ikisine yanıt veren bir yetkili- miz vardı ki, evlere şenliktir söyledikleri (Hürriyet / 25.5.2009). Başmüzakerecimiz Egemen Bağış, Türki- ye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine karşı çıkan Mer- kel ile Sarkozy’ye soruyordu: “Rol modeliniz Bin Ladin mi, Tayyip Erdoğan mı olsun?” Avrupa’nın hastalandığı ve yaşlandığını; Türkiye “Avrupa’nın dördüncü büyük işgücü” olarak hiz- mete hazır olduğuna göre, İslamcılığa falan bak- mayınız, kaldı ki Ladin en tehlikelisidir, demeye getiriyor. Fransa ve Almanya, Ladin’den başka türban- lıdan da çok çekmiştir; İslamcılığı tanıdığına gö- re bu öğüde karnı toktur. Gerçek de odur ki, AKP Türkiye’nin gırtlağına sarılmasaydı, AB’ye gir- memiz böyle sert bir retle karşılaşmayacaktı. Bugün gelip durduğumuz noktada, ülkenin ge- leceği de, AKP’den kurtulmaya bağlıdır. Demokrat Parti, Cindoruk’un başkanlığında, özellikle bu konuda, olumlu bir rol oynayacaktır. CHP de, bütün sosyal demokrat partileri top- ladığında, toplayabildiğinde, ilk büyük eseri, AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak olacaktır. AKP’nin gerilediği şu süreçte, aynı damardan türeyecek başka partiler de görülecektir. Ab- düllatif Şener’in yeni partisi bir örnektir. Türbanlı eşiyle beraber çektirdiği fotoğraf da pek güzel- di... Avrupa üstüne en çarpıcı izlenimim -sorulsa- şudur: Kapitalizmin üstüne çöken bunalım, her yönden görülüyor; yazıların büyük bir bölümü de bu konuda. Bu bunalım, yakın gelecekte biçimlenecek ik- tidarlara damgasını vuracak. Geçmişin başlı başına bir gücü olarak Avru- pa’dan ne kalmıştır? Şu: Bir silinme ve ABD’ye bağlılık! Tarih, yürürken sürprizler de gösteriyor... TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com URFA - MARDİN - Bundan tam 52 yıl önce… Urfa’nın çevresi antik mağaralarla çevrili Kötü- ler Mahallesi’ne bir cip yanaştı. Puşılı, şalvarlı üç genç cipin arkasında kanlar içinde yatan birini ku- cakladı ve 40 derece sıcaklıkta adeta ekmek sa- cına dönüşmüş kayaların üzerine bıraktı!.. Kan- lı bedende can yoktu, yalnızca can peşindeki ka- rıncalar vardı!.. 11 kız çocuğu kana bulaşmış ka- çakçı ekmeğinin kırıntılarıyla cebelleşen karıncaları görünce yürek dağlayan ağıtlar yaktılar. Ahper Da- ğı’ndaki keşiş mağaralarında barınan atlar bile bir kaçakçının öldüğünü hissettiler!.. Kaçakçı Reşit’in annesi çocukken ölmüştü... Babasını ise çok erken yaşta yitirmişti. Aileden geriye ona 11 kız kardeşinin, eşinin ve iki kızının yükü kalmıştı. O, 11 bacının tek ağabeyi Reşit’ti!.. Çaresiz, yoksul, gariban Reşit... Herkes onun üze- rine titriyordu. Hele kız kardeşleri?.. Onu göz- bebekleri gibi hissediyorlardı!.. Kaçakçı ağaları işsiz Reşit’e ve sıkıntı çeken ai- lesine acıdılar. Sonunda o da kadere boyun eğ- di ve kaçakçı ağalarının hamalı olmaya karar ver- di… Ona bir at, bir mavzer ve bir torba fişek ver- diler... Bir de cesaret!.. Atına yük, ekmeğine ka- tık edeceği cesaret!.. O dönemde kaçakçının korkusu yalnızca jan- darmaydı. Gece zifiri karanlıkta tel örgüleri kesip sınırı gizliden geçebilirlerse pek sorun kalmıyor- du. Bir yaz günü, erken saatte 6 kaçakçı atlarına binip Kötüler’in meydanında toplandılar. Güneş henüz doğmamış, damlardaki tahtlarda yatan ma- halle sakinleri uykulu gözlerle kaçakçıları uğur- lamaya gelmişti… En çaresiz ve masum görü- nenler ise Reşit’in 11 kardeşiydi. Evlerinin direği, tek dayanakları, ailenin tek er- keği Reşit atının üzerinde endişeliydi. Ne de ol- sa ilk kaçağıydı bu… Bacıları bir bakır tastaki su- ya gözyaşlarını akıtıp atların ardından savurdu- lar... Reşit atını dörtnala sürdüğünde bir damla göz- yaşı, bir kehribar tanesi gibi çökmüş avurtların- dan aşağıya yuvarlandı ve nal sesleri ile toz bu- lutunun ortasında buharlaştı!.. Baruta gizlenen ekmek!.. Reşit ve arkadaşları bir hafta sonra ilk ka- çaklarından sağlam döndüler... Sonraları da pek bir şey olmadı onlara… Reşit, aylar bo- yunca Suriye’den getirdiği malları kaçakçıla- ra teslim etti ve ekmeğini kazandı... Ta ki 1956 yılına gelinene kadar... Kötü haber tüm sınır kentlerinde olduğu gi- bi Urfa’da da çabuk yayıldı. En büyük yankı- yı da Kötüler’de buldu… Devlet Suriye sını- rına mayın döşemeye başlamıştı... Korku katmerlenmiş, endişe dağlara dönmüştü ar- tık!.. Kaçakçılar mayının ne denli bela ve sinsi bir şey olduğunu pek bilmiyorlardı. Dehşet bir- kaç hafta sonra kendini gösterdiğinde herkes ekmeğin aslanın ağzından çıkıp barutun ko- kusuna gizlendiğinin farkına vardı!.. Kaçakçılık uğ- runa sınırı geçmeye çalışan çok sayıda hamal ma- yına kurban olmuştu. Artık her evde toprağın al- tına gizlenmiş ölümün korkusu vardı!.. Hele bir de mayınlara basıp yaralananların sa- yısı arttıkça Reşit’in üzerinde kardeş baskısı yo- ğunlaşmaya başladı… Reşit 1957 yılına geldiğinde kaçakçılıktan yorgun düştü. Bu yorgunluk at üzerinde her haf- ta 100 kilometre yol gitmekten kaynaklanmıyordu. Mayın korkusu ve geride bıraktığı 14 kişilik aile- siyle ilgili endişe onu giderek tüketiyordu. Bir sabah yine altı arkadaşıyla birlikte kaçağa çıktı. Yakınları onları yine arkalarından su döke- rek ve ağlayarak uğurladı. Bu gidiş ölüme dört- nala giden hüzünlü bir koşuydu sanki!.. İki gün sonra Kötüler Mahallesi’nin kayalık ze- mininde bir cip durdu. Sürücünün yüzünde ölüm habercilerinin sıkıntısı vardı. Puşılı ve şalvarlı üç kişi cipin arka kapısını açtı ve kanlar içindeki bir bedeni kayalıkların üzerine bıraktı. Meydan az son- ra kalabalıklaştı. Kaçakçı evlerinden çıkan kadınlar ve çocuklar cesedin başına toplandı... Güneş al- tında kavrulmuş bu bedenin sahibi 11 bacının tek kardeşi Reşit’ten başkası değildi… Kız kardeş- leri, eşi ve iki kızı meydana geldiklerinde gözyaşları zaten sel olmuştu. 14 kişinin isyanı da öfke ve çığlıklara karışınca yürekleri dağlayan bozgun giderek pervasızlaştı!.. Zalim mayın!.. Reşit’in göğsünde kurşun yaraları vardı. Kan bütün bedenini kızıla boyamıştı. Kaçağa giderken karısının verdiği ekmek mayınlı top- rakta, güneş altında kurumuş, gömleğinin içinde karıncalara yuva olmuştu... Reşit kanlı bedeninde kuru ekmeğiyle dönm- üştü!.. Kaçakçı arkadaşları yaşananları ağla- yarak anlattılar. Gece Suriye’den dönerken ma- yınlı tarlada temiz olduğunu düşündükleri gü- zergâhta ilerlerken Reşit’in atı mayına basmıştı. Reşit bacağından yaralanmış, arkadaşları ise korku ve endişeyle bölgeden uzaklaşmak zo- runda kalmıştı. Aslında Reşit mayın yarasıyla ölmemişti. İd- diaya göre jandarmalar mayınlı arazide yatan Re- şit’e namlularını çevirmiş ve kurşun yağdırmış- lardı. Kimse onun, “Durun vurmayın, ben 11 ba- cının tek kardaşıyam… Vurmayın” diye yalvar- masını önemsememişti!.. Reşit ardında bir eş, iki çocuk ve 11 kardeşi- ni kimsesiz bırakmıştı. Onu Eyyübiye Mahallesi’nin mezarlığında, mayına daha önce kurban giden kaçakçı arkadaşlarının yanına gömdüler… Ve o günden sonra Reşit’in acısı kaçakçı hamallarının en büyük dramı oldu... Reşit’in dul karısı yıllar sonra bir başka kaçakçı hamalıyla evlendi. Öldüğünde 6 ve 8 yaşlarında olan kızları halen Kötüler Mahallesi’nde yaşam- larını sürdürüyor. Ancak Reşit’in acı öyküsü Kötüler’in her sokağında 57 yıldır her fırsatta an- latılıyor. Hele Suriye sınırındaki mayınların te- mizlenmesinin tartışıldığı şu günlerde eski ka- çakçıların evlerinde herkesin aklına Reşit’in kah- ramanlık öyküleri ile dramatik ölümü geliyor! O öykülere en çok babası öldükten sonra dünya- ya gelen kızı Reşide ağlıyor… Hatay’dan Nusaybin’e uzanan mayınlı arazi- lerde 52 yıl boyunca Reşit’in dramına benzer yüz- lerce olay yaşandı. Kaçakçılar bazen bacakları- nı bazen kollarını çoğu zaman da bedenlerinin ta- mamını toprağın altında ölüm bekleyen mayın- lara kurban verdiler!.. Birileri önümüzdeki yıllarda Kıbrıs adasının iki katı büyüklüğündeki bu arazilerde gizlenmiş binlerce mayını temizlediğinde geriye yalnızca ölüm korkusundan arındırılmış topraklar kalma- yacak!.. Reşit’lerin ölümleriyle şekillenen dramatik öyküler de bazen at kişnemelerinde bazen mav- zer seslerinde bazen de “Vurmayın…” çığlıkla- rının arasında yankılanacak! Ve elbette bu uçsuz bucaksız arazilerde her mayın bertaraf edilme amacıyla patlatıldığında ölümün korkusunu belki de en çok babasının adı- nı taşıyan Reşide hissedecek!... Kanlı Bedeninde Kuru Ekmeği!.. Uluslararasõ Af Örgütü’nün 2009 raporunda Türkiye’de haksõz yargõlamalar yapõldõğõna dikkat çekiliyor İnsan haklarõ ihlal ediliyorİstanbul Haber Servisi - Uluslar- arasõ Af Örgütü’nün (Amnesty Inter- national) 2009 yõlõ Dünya da İnsan Haklarõnõn Durumu Raporu’nda Tür- kiye’deki insan haklarõnõn “siyasi is- tikrarsızlık” ve “askeri çatışma- lar” nedeniyle ihlal edildiği, yazar ve gazetecilerin Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301’inci maddesi nedeniyle haksõz yargõlanmalara tabi tutulduğu belirtildi. Raporda, Ergenekon soruş- turmasõna da “Ergenekon adlı bir şe- bekeye yönelik ‘çõğõr açan’ kovuş- turma” ifadesi kullanõlmasõna karşõn “gözaltı ve tutuklamalarda yaşanan hak ihlallerine” ise değinilmemesi dikkat çekti. Uluslararasõ Af Örgütü Türkiye Şu- besi Direktörü Ville S. Forsman ve Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Baş- kanõ Avukat Özlem Altıparmak, dün Taksim Square Otel’de düzenle- dikleri basõn toplantõsõnda Uluslararasõ Af Örgütü’nün 2009 yõlõ raporundaki verileri kamuoyuna açõkladõlar. Ra- porun Türkiye bölümü girişinde mu- halif görüşlerin tehdit ve kovuştur- malara tabi tutulduğu, işkence ve kö- tü muamelelere ilişkin haberlerdeyse artõş yaşandõğõna işaret edildi. İfade öz- gürlüğünün kõsõtlanmasõnda terörle mücadele kanunlarõnõn sõklõkla kulla- nõlmasõnõn da eleştirildiği raporda, terörle mücadele mevzuatõ kapsa- mõnda açõlan davalarda adil yargõlama yapõlmadõğõ belirtildi. Türk Silahlõ Kuvvetleri’nin (TSK) PKK ile mü- cadelesinin ülkede istikrarsõzlõk ya- rattõğõ belirtilen raporda, PKK için te- rör örgütü denilmezken Kürdistan İş- çi Partisi tanõmõ kullanõlmasõ dikkat çekti. Raporda, 301’den yargõlanma izni- nin Adalet Bakanõ’nõn onayõna bağ- lanmasõnõn hak ihlallerini engelle- mediği de vurgulanõrken Türkiye’de insan haklarõ savunucularõnõn gayri- meşru kovuşturmalarla engellendiği, sivil toplum örgütlerininse aşõrõ idari denetime tabi tutulduğu vurgulandõ. Meşru neden gösterilmeksizin çok sayõda gösterinin yasaklandõğõ da kay- dedilen raporda şu tespitlere yer ve- rildi: “Güneydoğu Anadolu Bölge- si başta olmak üzere izinsiz yapılan gösteriler aşırı güç kullanılarak da- ğıtıldı. Polis yaralanmalara ve ölüm- lere neden olacak plastik mermi ve hakiki mühimmat kullandı. İşçi Bayramı’nın Taksim Meydanı’nda kutlanmasına ‘güvenliğe yönelik tehdit oluşturacağõ’ gibi temellendi- rilmemiş gerekçeyle yeniden izin ve- rilmedi. Dur emrine uymadığı iddia edilen kişilerin polisler tarafından vurulması olaylarında artış oldu. AKP hükümetinin 2007’de F tipi ce- zaevlerinde tecridi ortadan kaldır- maya yönelik yayımladığı genelge ihlaller konusunda ilerleme yarat- madı. Kimliği belirsiz grup ve kişi- lerce sivilleri hedef alan saldırılar sü- rerken, temmuz ayında yaşanan Güngören’deki bombalı saldırıda 17 kişi hayatını kaybetti.” Sığınma evi yok Raporda kadõn ve kõz çocuklarõnõ şiddete karşõ korumak üzere hazõrla- nan kanun ve yönetmeliklerin yeter- siz olduğu, devlet kurumlarõnõnsa olaylar karşõnda yeterince hõzlõ hare- ket etmediği vurgulandõ. Raporda, nüfusu 50 binin üzerindeki yerlerde sõ- ğõnma evi açõlmasõ için yasal düzen- lemelerin de sonucu değiştirmediği be- lirtildi. Eşcinsel ve transseksüel hak- larõnõn yasalarda tanõnmadõğõ da vur- gulanan raporda, “Yasalar, ayrımcı- lığa yol açacak şekilde yorumlan- maktadır. Kolluk kuvvetlerinin transgender bireylere yönelik şiddet uyguladığı iddiaları sürerken mül- teci ve sığınmacıların zorla geri gönderilme vakalarında yaralanma ve ölümlere neden olan artışlar ya- şandı” denildi. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK), Adana’daki İncirlik Üssü’nde 90 adet nükleer başlığın bulunduğu- nu belirterek üssün bir an önce kapa- tılmasını istedi. Galatasaray Meyda- nı’nda toplanan Küresel BAK üyele- ri, “Bölge halklarının düşmanı İncir- lik Üssü kapatılsın” pankartı açtı. Grup adına açıklama yapan sanatçı Görkem Yeltan, iktidarın İncirlik Üs- sü konusunda derin bir sessizliğe ve gizliliğe büründüğünü belirterek “Amerika işgal politikaları için İncir- lik Üssü’nü kullanmak istiyor. İncir- lik’te 50’si Amerikan uçaklarına, 40 tanesi Türk uçaklarına konuşlandı- rılmış 90 adet nükleer başlık bulunu- yor. Bilmek istiyoruz. Neden nükleer silah bulunuyor, bunlar kullanıma hazır tutuluyor” diye sordu. İncirlik Üssü’nün bölge halklarının düşmanı olduğunu ifade eden Yeltan, “Savaş suçları, insanlık suçları ve işgaller birbirinden ayrılamaz. Savaş suçları- na ortak olmayalım. Bir an önce üssü kapatalım” diye konuştu. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) Dış Haberler Servisi - Uluslararasõ Af Örgü- tü’nün raporunda, küresel ekonomik krizin dünyada insan haklarõ ihlallerinin giderek artmasõna yol açtõğõ uyarõsõ yer aldõ. Kriz nedeniyle insan haklarõ ihlalle- rinin yeterince dikkat çekmediğini bildiren örgüt, krizle birlikte özellikle Afrika ve Asya ülkelerinde, en temel ihtiyaçlarõnõ karşõlamakta bile zorlanan in- sanlarõn yeni sorunlarla karşõ karşõya kaldõğõnõ ve haklarõnõ aramak isteyenlerin büyük baskõ yaşadõğõnõ bildirdi. 157 ülkeyle ilgili değerlendirmelerin yer aldõğõ 400 sayfalõk raporda, Demokratik Kongo, Gazze ve Dar- fur’daki siyasi çatõşmalara, Çin’deki göçmenlerin ve Latin Amerika’daki yerli halkõn yaşadõğõ sorunlara da dikkat çekildi. Af Örgütü, ekonomik krizden en fazla etkilenenlerin başõnda yoksullarõn geldiğini, dünyada milyonlarca kişinin istikrarsõzlõk ve kötü hayat koşullarõndan mustarip olduğunu vurguladõ. Örgütün Genel Sekreteri Irene Khan da, hükü- metlerin yoksulluğa yol açan sorunlarõ çözmekte ba- şarõsõz olmasõ halinde, dünyada şiddet ve insan hak- larõ ihlallerinin daha da artacağõnõ ifade etti. K Ü R E S E L E K O N O M İ K K R İ Z İ H L A L L E R İ N Ü S T Ü N Ü Ö R T Ü Y O R Küresel BAK: İncirlik Üssü kapatılsın İHD’NİN CEZAEVLERİ RAPORU: Baskõcõuygulama ve tecrit sürüyor İstanbul Haber Servisi - İnsan Haklarõ Derneği İs- tanbul Şubesi’nce hazõrla- nan rapora göre, cezaevle- rinde yaşanan baskõcõ uy- gulamalar sürüyor. Rapor- da, “Başta tecrit işkence- si olmak üzere sayısız hak ihlalleri yaşanmaya de- vam ediyor. Bu uygula- maların sorumlusu hü- kümet ve bir bütün olarak devlettir” denildi. İHD İstanbul Şubesi’nde açõklanan rapor, Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F Tipi Cezaev- leri, Edirne F Tipi Cezaevi, Gebze, Metris, Bakõrköy ve Maltepe cezaevlerinden kuruma yapõlan başvurular üzerine hazõrlandõ. Raporu okuyan İHD Yönetim Ku- rulu üyesi Ahmet Fazlı Tamer, cezaevlerinde ya- şanan sorunlarõ sürekli ola- rak dile getirdiklerini söy- leyerek, “Karar alma mevkiinde olan kamu gö- revlilerini ve siyasetçileri, insan hak ve ilkelerine uygun bir cezaevi rejimi oluşturmaları için zorlu- yoruz” dedi. Maltepe Ce- zaevi’ndeki şiddet olaylarõ ile ilgili derneğe çok sayõ- da başvuru olduğunu anla- tan Tamer, “Personel ek- sikliğinin de getirdiği ye- tersizlikten kaynaklı ola- rak çocukların sorunları- na, psikolojik durumları- na yeterince hassasiyet gösterilmiyor” dedi. Ra- pora göre cezaevlerinde ya- şanan sorunlar özetle şöyle: ? Sağlık sorunları ce- zaevlerinde rahatsız edici boyutlarda. Doktor mua- yenelerinde kelepçeler çı- karılmıyor. ? Mektuplar sansürleni- yor, geç veriliyor, kaybedi- liyor. Şikâyet dilekçeleri, cumhuriyet savcõlõklarõna kimi zaman ulaştõrõlmõyor, kimi zaman da geç ulaştõ- rõldõğõndan Adli Tõp’a sevk ve muayene ile delillerin tespiti zamanõnda yapõla- mõyor. ?Verilen dilekçeler kar- şılığında alındı makbuzu, tarih ve sayı verilmedi- ğinden dilekçelerin tu- tuklu ve hükümlü tara- fından takibi mümkün ol- muyor. ? Anadilde konuşmalar engelleniyor. ? İnfaz hâkimlikleri ye- terli ve ayrıntılı bir ince- leme yapmayıp, birer onay makamı gibi çalıştı- ğından disiplin soruştur- malarında tek başına gar- diyanların tuttuğu tuta- naklara dayanılarak ka- rarlar veriliyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear