28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Mayınlı Sorular Tam da temizleneceği görüşülürken, şair yine haklı çıktı: “Yürüyüp gitmek için ayakları yoktur mayının; Bu yüzden insanlarınkini alır!” Dün ayaklarıyla birlikte, altı askerin daha canı- nı aldı. İsrail lideri Perez’e “Van minit!” diye fırça at- mış, milletçe “Ohh be…” dedirtmişti. Altı ay geçmeden ortaya çıktı ki… O fırçanın sadece “artiztik” değeri varmış. “Van minit”ten kastettiği… “Fortifor-Yır”mış; yani, “Kırk dört Yıl”… 510 km. uzunluğunda, 216 bin dönümlük (216 milyon m2) Türkiye toprağı, “44 yıllığı”na tarım- sal üretim için yabancılara terk ediliyor. Yasa ile… Fırçaya mahsuben ödenen tarihin en ağır taz- minatı! Daha ağırını, Baltacı Mehmet Paşa, Çariçe Katharina’ya ödemişti. Canıyla.. Allah muhafaza. İstanbul-Ankara arasından 60 km. daha uzun bir toprak şeridi… 6 ilimizi kaplıyor. Yabancı şir- ket, daha ucuz olacağı için elbette yöre köylüsünü çalıştıracak… Tayyip Bey de müjdeyi verdi zaten: “O toprakta İzak değil, Ahmet-Mehmet çalışa- cak!” Mayın’a çok önem veriyor. Ama nedense Mec- lis’e gelmiyor. Arada bir uğrayan bir-ikisi dışında hükümetten ortalıkta kimse yok. İşin ucu mayın- lı diye mi, “suça ortak” olmak istemediklerinden mi? Karşılaşsak soracağız. Ama yine de yokluğun- da Başbakan’a “yazılı” sorduk: “İzak, ismini kullanmakla, acaba ihaleyi, İsrail şir- ketinin kazanacağını mı ima ediyorsunuz?” Daha önce de TBMM’de İlhan Selçuk’u hedef gösteren, “Başkanvekili” için yönelttiğimiz soru- lar havada kalmıştı. Başbakan, zaten Meclis’te yöneltilen soru önergelerine pek metelik vermiyor. Herhalde, gözünde, artık topraktan başka bir şey para et- mediğinden.. Madem durmak yok. Sormaya, “önerge”ye devam: - Köylüden kamulaştırma ile alınan bu toprak- lar, belli ödeme şartlarıyla, neden köylüye geriye verilmek yerine yabancı şirkete terk ediliyor? - Yarım yüzyıla yakın bir süreyle, 510 km. uzun- luktaki bir bölgenin yabancılara terk edilmesi, stra- tejik açıdan, sınır ve gıda güvenliği yönünden ül- kenin geleceğini tehlike altına sokmuyor mu? - Terörün işsizlikten-yoksulluktan beslendiği yo- lundaki geçmiş sözleriniz ortada iken, bu toprakları yabancıya terk etmekle, terörün devamına çanak tutmuş olmayacak mısınız? - Su ihtiyacının kaçınılmazlığı dolayısıyla, Fırat ve Dicle’nin kullanımı için yabancılara ayrı bir im- tiyaz daha vermek kaçınılmaz değil midir? - 35 bin işsiz üyesiyle, “İşsiz Ziraat Mühendis- leri Derneği” adlı bir kuruluşa sahip, belki de dün- yanın tek ülkesi olarak, tarım alanlarının yaban- cılara terk edilmesi ile partinizin adındaki “Ada- let” ve “Kalkınma”yı nasıl bağdaştıracaksınız? Kollarını-ayaklarını mayınlara verenlerin ferya- dını Ülkü Tamer kâğıda dökmüş, Livaneli de tür- küleştirmişti: “bende şifa arama ellerim yok ki artık tütün basam yarama!” Dün, 6 Mehmetçik daha da şanssız çıktı. Onlar canlarını da verdiler. Zaten basmak için artık tütün de yok. Hepsi yabancı şirketlerin elinde. MERİÇ VELİDEDEOĞLU Halkımızca çok iyi bilinen çokça kullanılan bu atasözü, şu günlerde Türkiye’nin durumunu da özetleyip ortaya koyuveriyor. Sincan Birinci Ağır Ceza Mah- kemesi, Cumhurbaşkanı “yar- gılanmalıdır” kararına varınca, ortalık toz duman oldu. Öyle ki.. hangi suçtan yargılanacağı ko- nusu geride kaldı. Anımsayalım, suçu, Refah Partisi’nin ünlü “Kayıp Trilyon Davası” ile bağlantılı olarak “bel- gede sahtecilik”, “Devlet”ten alınan bir “trilyon”un hesabını verememek. Bu ünlü davada RP’nin 76 yö- neticisi yargılanırken, A. Gül, “dokunulmaz”lığı dolayısıyla yargılanamamıştı. Mahkeme, yöneticilerden 68’ini suçlu bul- muştu. A. Gül, “devlet”in başına ge- çince “dokunulmaz”lığı düştü- ğünden, “yargılanmak”la karşı karşıya kaldı. İlk anda direndi; o davada suçsuz bulunanları işaret ede- rek “onlar aklandıysa ben hay- di haydi aklanırdım” demeye getirip: “Ben RP protokolünün en son sırasında yer alıyordum” dedi. Böylece, “kıyas” yoluyla kendini savunarak, bir bakıma yargılanmasına gerek olmadığını belirtti. Bu arada AKP ve kimi hu- kukçular da: “Milletvekillerinin dokunulmazlığı varsa, cumhur- başkanının da olmalıdır!” dedi- ler, yani onlar da “kıyas”la A. Gül’e destek verdiler. Oysa bir bakıma “İslam Hu- kuku”nun temel yöntemlerin- den olan “Kıyâs”ı anımsatan bu “kıyas”lamaların gerçersizli- ğini, Sincan Mahkemesi Baş- kanı “karar”da bir bir ortaya koymuştu. Örneğin, milletvekilleriyle “kı- yas” yapılarak, Cumhurbaşka- nı için “yargılanamaz” kararının, “hukuktan yoksun ve yasalara aykırı olduğunu” açıklamıştı. Anayasadaki -cumhurbaş- kanının yargılanma konusuyla il- gili- boşluğun “kıyas” yoluyla değil, “hukuki düzenlemeler”le ortadan kalkması gerektiğini vurgulamıştı. A. Gül direnmesini daha faz- la sürdüremedi; bir iki gün son- ra, daha yumuşak bir söylem- le: “Benim yargılanmaktan en- dişem yok; tek kaygım Cum- hurbaşkanlığı makamının zede- lenmesidir” demeye başladı. Yargılanmaktan çekinmedi- ğini söylerken “haklı”ydı doğ- rusu. Daha önce de yine “pa- ra”yla ilgili bir konuda yargılan- mıştı. Üstelik “suçlu” bulunup “hüküm” giymişti. REFAHYOL iktidarında, Dev- let Bakanı olduğu dönemde, “ki- şisel” harcamalarını “devlet”e ödetmekten mahkûm olmuştu. Bu sonuca da yine direndiydi. Ama kararın “Yargıtay”ca onan- ması üzerine A. Gül, cezasını fai- ziyle birlikte ödemek zorunda kalmıştı. Örnek bir “yurttaş” olmaktan hayli uzak bir tutum. Hadi “Ba- kan”, “Başbakan” olmakta bir “sakınca” görmedi diyelim; ama “Cumhurbaşkanlığını” kabul ederken hiçbir “çekince” duy- madı mı acaba? Yanıtı bile bi- le, yine de bu soruyu sormak- tan insan kendini alamıyor... Peki, partisi onu aday göste- rirken, bu durumla karşılaşabi- leceğini hiç göremedi mi dersi- niz? “Cin fikirlilikleri”ne ne oldu acaba? Yoksa A. Gül özellikle mi se- çilmişti partisinin kodamanla- rınca; kendinden sonraki cum- hurbaşkanının benzer diken- lerle karşılaşmasını önlemek için gereken anayasa düzenle- mesine -boşluğun kapatılması- na- “öncü” olmak üzere... Bu gerçekleşirse şimdiden ortaya çıkan “selef”i için A. Gül, Cumhurbaşkanlığı’nı dikensiz gül bahçesine döndürmüş ola- cakmış, kimi söylemler böy- le... Öte yanda, “sahtecilik”le suç- lanıp, “şüpheli” diye damgala- nanları mı devletin başına ge- çirmek istiyor halk? Hak yemeyelim; Cumhuriyet mitinglerine katılan milyonlarca insan: “Abdullah Gül Çanka- ya’ya çıkamaz!” diye haykır- mıştı vargücüyle. Ama bilindiği gibi, mitinglerin ardından yapılan seçimlerde halkın hemen hemen yarısı AKP’ye oy verdi; dolayısıyla yargılanıp aklanmamış A. Gül’ün devletin başına geçmesine de... Bu olguyu ne zaman düşün- sem, 4000 yıl önceki bir halkın benzer bir olaydaki tutumunu anımsarım. Çok bilinen bir öy- küdür bu; Hz. Musa’nın öykü- sü. Musa, halkını Mısır’dan çıka- rıp “Filistinlilerin” yaşadıkları topraklara getirirken, yolda yer- li halktan bir kadınla ikinci evli- liğini yapar. Ne ki, bu yasaktır. Bunu yapanlar, hep yargılanıp cezalandırılmışlardır. Şimdi “cumhur”un yani hal- kın “başkanı” olan biri bu su- çu işlemiştir. “Sahtecilik” gibi “yüz kızartıcı” bir suç, ya da “ha- inlik” değildir ama, yine de suç- tur. Yürüyüş durur. Halk, baş- kanlarının yargılanıp, kendileri gi- bi cezalandırılmasını ister. Da- hası Musa’dan sonra sorumlu olan kardeşi Harun ve kız kar- deşi Miryam da. Demek ki, 4000 yıl önce “başbuğ”a “kul”lukla, şimdiki arasında dağ- lar kadar ayrım var. Neye karar verildiğine gelin- ce; bizimkinin, Gül’ün davası so- nuçlanınca, birlikte karşılaştırıp irdeleyelim diyorum. Belki balı- ğın, hangi “baş”tan kokmaya başladığını daha iyi görebiliriz. Bekleyelim!.. ‘Balık Baştan Kokar’mış!.. m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com29 Mayıs OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 29 MAYIS 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Uşak yöre- sine özgü, õs- panaklõ ya da peynirli bir bö- rek cinsi. 2/ Bir kenara atõlmõş, uzaklaştõrõl- mõş... Uzaklõk işareti. 3/ Tü- berküloz... Dince kutsal sayõlan bir ye- rin ziyareti. 4/ Kasta- monu’nun bir ilçesi. 5/ Afrika’da bir ül- ke... Malezya halkõ- na özgü bir tür öldü- rücü delilik. 6/ Ya- narken güzel koktu- ğu için tütsü olarak kullanõlan bir ağaç... Para yerine kullanõ- lan küçük marka. 7/ İnce deri ya da ince kabuk... Bir renk. 8/ Şöhret... Gondola benzeyen bir tür kayõk. 9/ Gümüşbalõğõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Hatay yöresine özgü, bulgur, et ve cevizle ya- põlan bir tür köfte. 2/ Dâhi... Bir ilimiz. 3/ İnce ya- põlõ. 4/ Toprakta biriken fazla sularõn çeşitli yollarla boşaltõlmasõ... Peru’nun plaka imi. 5/ Ateşte kõ- zartõlmõş taze buğday ya da mõsõr... Orta Anado- lu’da bir göl. 6/ Bir nota... Vurmalõ bir çalgõ. 7/ Her yeri aynõ özelliği gösteren; bağdaşõk. 8/ Ağõrlõk ve uzunluk ölçüleri için kabul edilmiş yasal ölçü mo- deli... Eski dilde su. 9/ Halk dilinde yabani elma- ya verilen ad... Tellür elementinin simgesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İ R T İ F A K K L A O S N A T O T T A M A R İ N E K O L A L İ Ç B İ L E K İ S İ E L O E Z G İ N R İ J İ T U R A Ç İ T E D E S E A S T A N A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Altı askerimiz daha şehit oldu. Gül için talihsiz fırsat! Ampulleme Engin Balım: “Vatandaşı hastanelik et! Sonra gidip yoğun bakımda fişini çek! Buna ‘ampulleme’ denir!’’ Zevat Yusuf Yılmaz: “Türkan Saylan’ın cenazesine bazı zevatın katılmaması kendi iradelerinden değildi. Çünkü Cenabı Allah onları o güzel insanın cenazesinde görmek istemedi.” Yüzsüzler Mustafa Yılmaz: “Tarihimizle yüzleşmek için Sıvas’tan, Çorum’dan, Maraş’tan başlayalım eğer yüzleri varsa!” YağmurDeniz Gidiş güzel, eğer sonu gelirse! MEMLEKETİN gidişatı üzerine bir çift sözü var Reşit Çağın’ın: “Devletten maaş alan, emekli olduktan sonra da lojmanında oturup zırhlı otomobiller ve korumalarla dolaşan nadide devlet adamlarımız! Sizler yine törenden törene koştuğunuz Anıtkabir’de o yüce Türk’ün huzurunda sıkılmadan deftere ‘Bıraktığın emanet sonsuza kadar yaşayacak’ yazın. Oysa biliyorum ki ‘Geçsin hayırlısıyla şu birkaç yıl’ diyerek milleti değil, kendinizi kandırıyorsunuz. Korkuyorsanız istifa edin. Yerinizi alacak yürekli insan çok bu ülkede. Rahmetli Türkan Saylan’a, Haldun Dormen’e, Hayrettin Karaca’ya, Muazzez İlmiye Çığ’a, İlhan Selçuk’a, Fazıl Say’a, devletin hiçbir olanağından yararlanmadığı ve hiçbir ikbal beklentisi olmadığı halde, vatanı için çırpınan nicelerine bakın ve biraz utanın! Türkiye Cumhuriyeti’nin bu zillet dönemini bizlere yaşatan, bunda ihaneti, katkısı, kayıtsızlığı, sorumluluğu bulunan herkese vergilerimizden yapılan harcamaları külfet olarak görüyor ve hakkımı helal etmiyorum. Ve gidişatın ne olduğunu çok iyi görüyorum: Hasan Dağı arpalıktır, eğer saman yürürse. Her derede bir değirmen, eğer suyu gelirse. Her köylüye birer tavuk, eğer köylü verirse. Güzel gidiş bu gidiş, eğer sonu gelirse!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” DÜNYANIN hidrokarbon kaynakları üzerine ilginç bazı bilgiler veriyor Bülent Esinoğlu. Bilgilerin içinde de Rusya’nın üstüne yamanmak istenen ‘açlık vebası’ suçlaması bulunuyor, aynen Türkiye’nin üzerine yapıştırılmak istenen Ermeni soykırımı gibi: “Amerika’nın, dünya hidrokarbon kaynaklarını denetlemek için her yola başvurduğunu biliyoruz. Orta Asya hidrokarbon kaynaklarını denetlemek için birçok Türk cumhuriyetine üsler kurmuştu. Sürdüremedi üsler birer ikişer kapandı. Bizim devletin başındakilerin, Amerika’nın menfaatlarını Türk cumhuriyetlerinde korumak için yaptıkları ‘diplomatik eskortluk’ çalışmalarında da bir sonuç çıkmadı. Amerika’nın elinde geriye çok az eski Sovyet Cumhuriyeti kaldı. Bunların içinde en iyi kullandığı Polonya, Ukrayna ve Çek Cumhuriyeti var. Polonya ve Çek cumhuriyetlerine füze kalkanı yerleştirmek istedi. Ancak Rusya’nın sert muhalefeti nedeniyle şimdiye kadar gerçekleşmedi. ABD’nin Rusya’ya karşı en kolay kullandığı ülke Ukrayna’dır. Kışın ortasında Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırttı. Birçok Avrupa ülkesini soğukta bıraktırdı. ABD bu kışkırtmalarını 1932 ye kadar götürdü. Bizde 1915’e götürmüşlerdi. Ermeni soykırımı yalanını ikide bir önümüze koymuşlardı. Ukrayna’da 1932-1933 yıllarında kıtlık olmuştu. Kıtlıkta birçok insan ölmüştü. Köylüler Sovyet politikalarına karşı çıkmış ve buğday ekimi yapmamışlardı. Sonunda kıtlık oldu. Tıpkı, Ermeni tehcirini bize karşı, soykırım suçlaması olarak kullandıkları gibi, Rusya’ya karşı da kıtlıktan ölenlerin sorumlusu olarak Rusya’yı suçluyorlar. Ukrayna Birleşmiş Milletler’e bir önerge vererek 1932 kıtlığından dolayı Rusya’dan tazminat istiyor. Bu önergeyi başta AB ve ABD destekliyor. Aslında soykırım yalanı da, Rusya’nın ‘açlık vebası’ ile suçlanması da hidrokarbon kaynaklarının Amerika tarafından denetlenmesi içindir. Ukrayna ve Rusya’nın durumu, bugünlerdeki Türkiye ve Azerbaycan durumuna benzemektedir. Ukrayna’da Rusçanın âlâsı konuşulur. Ama araya hidrokarbon girdiği için şimdilerde Ukrayna da Rusça değil Amerikanca konuşuluyor. ABD’nin, Rusya Ukrayna ilişkilerini böyle kullanmasının hayati tehlikesi ortadadır. Dünya savaşı çıkarsa oradan çıkar.” Hidrokarbon SESSİZ SEDASIZ (!)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear