26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yok Oluşa Doğru mu? Sıkılmadım, tek tek saydım. “Taraf” adlı gazetede tam 70 köşe yazarı var! Her biri ülkenin politikasına yön veriyor, Başbakan’a övgüler düzüyor, muhalefete ateş püskürüyor! Hepsi başyazarları Altan Bey’in çizgisinde.. Atatürk Cumhuriyeti’ni, askeriyle, siviliyle, kazanımlarıyla, onuruyla, güven veren niteliğiyle yok etmek... ABD’lerin, AB’lerin isteklerine uygun bir garip İslam yönetiminin kurulması!.. “Taraf” yalnız değil, Radikal var, Zaman var, Vakit var, Bugün var, Sabah var.. daha ötekiler var! Her birinde onlarca köşe yazarı ellerinde kalem mi, mezar kazıcı mı, her neyse, Atatürk Cumhuriyeti’ni temellerinden değiştirmek, bambaşka bir niteliğe dönüştürmek çabasında. Göz göre göre ülkeyi karanlıklara sürüklemek isteği... “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” demişti rahmetli Uğur Mumcu. O günleri, o günlerin köşe yazarlarını arıyoruz.. şimdi kat kat beterleri var... Durup dururken mi ortalığa döküldü bu sözde yazarlar, yazarcıklar? Gazete çıkarmak kolaylaştı da ondan mı? Önce bir işadamı bulacaksın, onu türlü yollarla zenginleştireceksin, sonra bir yakınını yanına vereceksin, ardından bankalardan yüklü krediler sağladın mı işte senin emrinde yeni bir gazete, yeni bir TV! Hiç merak etmez misiniz Altan biraderler nasıl gazete sahibi oldu? Hangi ağabeyin desteğiyle?.. Bir Büyük Ağabey var yedi yıldır... Her şeyi bilen, bildiğini sanan; hukuk mu, iktisat mı, maliye mi, politika mı.. her şey ondan sorulur; o evet demezse işler yürümez!.. Bütün ipleri elinde tutan bir Büyük Ağabey! Meclis Başkanı’nı, Sağlık Bakanı’nı azarlamak onda... Seçimler kazanmış, onun bunun desteğiyle önce milletvekili sonra da Başbakan olmuş... Yetmemiş ille de Büyük Ağabey her şeyi elinde tutacak. Uzun süredir bir dinlenme olayları dillerde... Kim dinliyor, dinlenen şeyler kime gidiyor, kim okuyor, kim değerlendiriyor? Bir tek kişi mi? Danıştay’ı, Yargıtay’ı, Anayasa Mahkemesi’ni, gazeteleri, yazarları... İş o hale vardı. Ergenekon adı verilen Silivri’deki davanın savcılarının amiri başsavcısı da dinleniyormuş! Bir başsavcıyı kendi yardımcıları gözetliyor, şu işe bakın!.. Belki onu da Silivri’ye çağıracaklar, bir yolunu bulup içeri tıkacaklar. Abdullah Gül’ü milyarlık bir suçlamanın hesabını sormak için sorguya çağıran yargıcı işinden atmak... YARSAV Başkanı’ndan kurtulmak... Adalet Bakanlığı tuhaf bir tutum içinde... Bakan kim? Daha önce nerdeymiş, kimmiş? Bir bilen yok mu?.. Anayasa Mahkemesi bir tek oy eksikliğiyle AKP’yi kapatamamıştı... Ama “Laikliğe karşı odak” olduğunu kanıtlamıştı. Şimdi tek oyla yakayı kurtaran Erdoğan partisi, bile bile mi yürüyor bir çıkmaz sokakta... Yok oluşa doğru... İslam tarihinde olmadık işler yaşanmış, şaşılası kişiler gelmiş geçmiştir; bunlardan biri de meşhur Muaviye’dir... Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye, Hazreti Muhammet’e uzun süre direnmiş, ancak Peygamber’in son yıllarında Müslümanlığı benimsemiş, üstelik halife olmasını da bilmiş bir yaman adamdır... Hazreti Ali’nin halifeliğine karşı duran bu cingöz Muaviye’dir... Ali Kûfe’de.. Muaviye Şam’da.. Bir Arap, satacağı malları devesine yükleyip Şam’a varmış.. Bir Şamlı Müslüman, deveye sahip çıkmış: - Bu dişi deve, diyormuş, benimdir... Kûfeli: - Bu deve benimdir, hem elimde büyüdü hem de erkektir... Dava büyümüş, Şam ile Kûfe karşılıklı birbirlerine diş bileyip düşmanlaştıklarından, herkes merak içinde olacakları görmek için sabırsızlanıyormuş... Dava başlamış, Muaviye davacıya sormuş: - Bu dişi deve kimindir?.. Şamlı: - Benimdir!.. Muaviye kararını açıklamış: - Bu dişi deve Şamlınındır... Sonra cemaate sormuş: - Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?.. Cemaat bir ağızdan: - Bu dişi deve Şamlınındır. Deve davacıya verilmiş, Kûfeli şaşkın şaşkın bakarken Muaviye adamı bir yana çekmiş... - Bana bak, demiş, sen de ben de biliyoruz ki deve erkektir; ama, Kûfe’ye dönüşte olayı Ali’ye anlat ki ayağını denk alsın!.. Kimi Müslüman duyduğunu işitmez, kokladığını duyumsamaz, baktığını görmez... Halil Cibran yazmış: “Bir gün ‘Göz’ demiş ki: - Bu vadilerin ötesinde mavi sisle örtülü bir dağ görüyorum; ne güzel değil mi?.. ‘Kulak’ dinlemiş ve bir süre dinledikten sonra demiş ki: - Ama dağ nerede? Onu işitemiyorum... Ardından ‘El’ konuşmuş: - Onu duyumsamak için dokunmaya çalışıyorum, boş yere çabalıyorum, dağı bulamıyorum... ‘Burun’ seslenmiş: - Dağ yok; kokusunu alamıyorum... Göz başka bir yana dönmüş... Ötekiler kendi aralarında ‘Göz’ün tuhaf düşlemine ilişkin bir konuşmaya dalmışlar... Sonra ağız birliğiyle demişler ki: - ‘Göz’ün bir sorunu olmalı!..’’ Amerika ile İngiltere cabası; ama, dünyadaki Müslümanların aymazlığına baktıkça insanın ünlü deyişi yinelemekten başka çaresi kalmıyor: Bu çağda bu zekâ.. Akıllara seza!. (26 Şubat 2006 tarihli yazısı) PENCERE Müslümanın Kendine Kastı mı Var?.. H ep içimden güzel şeyler yazmak geliyor. Daha doğ- rusu kendimi güzel şeyler yazmaya koşullandõrmak istiyorum. Ama ne müm- kün!.. Güzel yurdumuzun dõşarõdan ve içeriden itelemelerle durmaksõzõn deği- şen, değiştirilen gündemi bõrakmõyor ki... Kimilerinin pek küçümsediği, yok etmek için elbirliğiyle çalõştõğõ, (ama boşuna gayret) onurlu Cumhuriyetimizin -bana göre şanslõ kuşaklarõndan olan- ben ve benim gibiler, ülke sorumluluğuna du- yarlõ yurttaşlar olarak eğitilmişiz. Bu yüz- den yüz çeviremiyoruz ülkemizin gide- rek artan, değişken sorunlarõna. İhbarcı yayınlar Böyle olunca da, ne kadar istesek de, güzellikleri yaşamaya, soluklanmaya, ra- hatlamaya zaman, zemin, ortam bul- makta zorlanõyor; ne kadar istemesek, ne kadar üzerimizden silkeleyip atmaya gayret etsek de, kimi zaman yüreğimi- zi hüzün, karamsarlõk, yenilgi gibi inci- tici, acõtõcõ duygular sarõveriyor.. beni ve benim gibi pek çok insanõmõzõ... Bir yandan işbirlikçi yazõlõ medyanõn; habercisi, yorumcusu, köşe yazarõ ile her gün insanlarõn beyinlerini yõkadõğõ, kav- ram kaosu yarattõğõ kõşkõrtõcõ, bölücü, yõ- kõcõ, ihbarcõ yayõnlarõ.. Yanõ sõra da, birbiri ardõnca şiddet, tö- re gelenekleri, düzeysiz espri dolu dizi- leri ve kim kimleymiş; kim, ne yapmõş türünden yemekli, karõ-koca arayanlarõn televizyon programlarõ arasõnda boğu- lan bir Türkiye’de... Kõsacasõ, emperyalizmin sömüreceği ülkelere uygulamakta olduğu, “Kimi tes- lim almak, kime sahip olmak istiyor- san, önce belleğini uyuştur” şeklinde- ki sinsi küreselleşme politikasõnõn ne ya- zõk ki harfiyen uyulduğu bir Türkiye’de bizler, karamsarlõkla iyimserlik, umut- suzlukla umut arasõnda gelgitler yaşõ- yoruz. Aynen, izlemek üzere dördüncü kez gittiğim Silivri duruşmalarõnda olduğu gibi, Aynen, geçen Cumhuriyet Bayramõ öncesi ve haftasõnda yaşadõklarõmõz gi- bi, Ve muhtemelen aynen, bundan sonra tanõk olacağõmõz olaylar ve gelişmeler- de edineceğimiz izlenimler gibi. Silivri 26 Kasõm duruşmasõnda, tutuklu sanõklarla avukatlarõn, davanõn iki ayrõ mahkemede görülmesinin hukuka ve anayasaya aykõrõlõklarõna dair yaptõkla- rõ itirazlarõn (çoğu kez olduğu gibi) red- dedilmesinin ardõndan okunan uzun so- luklu, hemen birbirinin aynõ içerikli id- dianamelerin bende olduğu kadar, çok iz- leyicinin üzerinde yarattõğõ olumsuz, karamsarlõktan sonra, şanslõyõm ki yüz yüze görüşme fõrsatõnõ bulduğum (ül- kemiz adõna utanç verici) tutuklu sanõk, Sevgili Mustafa Balbay’õn o sözleri na- sõl da umut vericiydi! Evet, gün õşõğõna merhaba diyemedi- ği 235’inci gününde, yüzünde gülüm- semesini eksik etmeyen bir Balbay. Haftada bin sayfa okuyorum.. şu kadar İngilizce sözcük ezberliyorum derken, spor adõna avluda yaptõğõ günde 15 adõmdan iki saatlik yürüyüşü için “Bu yürüyüşte kimler var yanınızda” so- rumuza her zamanki gibi bir espriyle ya- nõt vermesi: ‘Gurur duyuyorum’ “Bana eşlik eden umut ve karam- sarlık.. ama yürüyüşün sonunda ka- ramsarlık 8 de 8 suçlu çıkıyor.” Bu na- sõl iyimser bir ruh dünyasõdõr diye dü- şünürken, dokuz yaşõndaki kõzõ Yağ- mur’un babasõna söyledikleri ise hepsini bastõrõyor ve içimizi en çok acõtõyor: “Ba- ba, seni yüzde yüz özlüyorum, ama yüzde bin de gurur duyuyorum...” Acõtõyor ama, karamsarlõkla umut ara- sõnda gelgitlerde dolaşan bizleri de bir o kadar gururlandõrõyor… Ve her zamanki gibi bakõmlõ, her za- manki gibi gülen Balbay’a veda ederken, sadece sevgili kõzõnõz mõ, “Binlerce, on binlerce kişi sizinle onurlanıyor” di- yesimiz geliyor. Sonra Cumhuriyet Bayramõ öncesi ve sonrasõndaki yaşadõklarõmõz…Tam da 29 Ekim Bayramõ’na birkaç gün kala, sa- vaş üniformalõ PKK militanlarõnõn gül- lü, çiçekli, danslõ, alkõşlõ karşõlanmasõ- nõn, duyarlõ halk arasõnda yarattõğõ an- latõlmaz ezikliğin, utancõn, şaşkõnlõğõn ar- dõndan, “Dur.. yeter” diyen duyarlõ in- sanlarõmõzõn başkaldõrõşõ... Ve İktidarõn böylesi bir aymazlõğõ ile içine düştüğümüz karamsarlõktan hemen sonrasõ, halkõn anlamlõ tepkisiyle “umu- dumuz”un yeniden yeşermesi… Ve halkõmõzõ ümmetten ulus bilincine taşõyan Cumhuriyete, televizyon ek- ranlarõndan tarihin hiçbir döneminde görülmedik boyutlarda yapõlan ihanetlere cevap olarak, coşkulu, yürekli, Cumhu- riyet kutlamalarõ… ‘Aydınlarımızın yanındayız’ Bir yandan Cumhuriyetin temel taş- larõnõ bir bir yerinden oynatõrken, diğer yandan sanal gülücüklerle hükümet ka- tõndaki resmi resepsiyonlarda inandõrõ- cõlõğõ olmayan görüntülerde el sõk- ma(ma) skandalõnõn yaratõldõğõ bir sõra- da, Çankaya’da boy gösteren tesettüre inat, Moda’da Cumhuriyet döneminin ör- nek kadõnõ İnönü’nün eşi Mevhibe İnö- nü’nün çağdaş giysilerinin sergilenme- si… Ve nihayet Kadõn Araştõrmalarõ Der- neği’nin kuruluşunun 86’ncõ yõlõnda “Laik Cumhuriyete Yönelik Tehlike- ler” başlõklõ paneli için salonu ağzõna ka- dar dolduran o coşkulu kalabalõk. Ve bu panelde anlamlõ bir sunumu hazõrlayan Meriç Velidedeoğlu’nun, Balbay’õn tu- tuklanmasõndan bu yana, her perşembe günü, 8 aydõr Cumhuriyet gazetesinin bahçesinde õsrarla, yüreğiyle ve inana- rak, bir grup duyarlõ insanõmõzla sür- dürdüğü “Aydınlarımızın yanındayız” eylemi… Bitmeyen coşkularõyla bu ey- leme katõlan insanlarõmõzõn asla bitme- yecek ve süregelecek inancõ… Karamsarlõklarla-umutlarõn çarpõştõğõ, inişlerle çõkõşlarõn inanõlmaz boyutlarda yaşandõğõ böylesi bir Türkiye’de, Sev- gili Balbay’õn dediği gibi, karamsarlõk 8’de 8 suçludur. 86 yõllõk Cumhuriyeti- mizde, böylesi bir duyguya asla ve hiç- bir zaman yer yoktur. Umut gelecektir. gelecek umuttur çünkü. Güzel Şeyler Yazabilmek... Deniz BANOĞLU Karamsarlõklarla-umutlarõn çarpõştõğõ, inişlerle çõkõşlarõn inanõlmaz boyutlarda yaşandõğõ böylesi bir Türkiye’de, Sevgili Balbay’õn dediği gibi, karamsarlõk 8’de 8 suçludur. 86 yõllõk Cumhuriyetimizde, böylesi bir duyguya asla ve hiçbir zaman yer yoktur. Umut gelecektir, gelecek umuttur çünkü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear