14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 OCAK 2005 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL • •Çıplak Bir Tarih. "Bizlertarih olduk" derlerdi eskiler... Tarih olmak, yeni bir ömür süresinde birçok şeyi görmek, birçok olaya tanık ol- mak!.. Paul Valöry'ye göre "Tarih, birbilim dalı değildir". Fizik gibi, kimya gibi, matematik gibi. Insandan insana de- ğişir tarih! Yorumlanır, özetlenir, atlanır, yozlaştırılır, başka- laştırılır. Kimse inanmaz kitapların yazdığına. Çünkü birinin dediğini bir başkası bozar, bir başkası yüceltir... Gerçek tarih, kişinin kendi tarihidir. En doğrusu, en sa- hicisi, en gerçeği... Işte böyle bir tarih kitabı: "Türkiye'nin Çıplak Tarihi" (Okuyan Us Yayını)... Dr. Cem Mumcu'nun düzenlediği bir tarih kitabı... Kişilerin belirli zaman parça- larındayaşadıkları, daha doğrusu anımsadıkları, unutama- dıkları... "Türkiye'nin Çıplak Tarihi"n\ bir kişi, iki kişi değil, tam 53 yazar yazmış! Hepsi edebiyat alanında tanınmış şairler, ya- zarlar, sanatçılar... Her biri yaşamından biryıl seçmiş, an- latmış... 1946'dan 1991'e kadar... "Tarih" diyoruz, ama geçmişi anlatır tarih... Bu kitapta "tarih" sayılacak yıllar ancak 1980'e kadar olmalıdır. Yani belirli biryaşı geride bırakmış olanlar içindirtarih!.. Seksen- ler. doksanlar daha dün... ilk ben başlamışım, 1946'yı anlatarak!.. llk kitabımı ya- yımladığım, ilk aşkların acısına katlandığım, yaşama bir ya- zar gözüyle bakmaya, yorumlamaya başladığım yıl!.. Dün- yada, Türkiye'de bir şeyler değişmeye başlıyor! Çok par- ti, çok düşünce, ama bir süre sonra düşünce tekleşiyor, o gün bugün hep böyle geliyor, yasaklar, önlemler... Ece Ayhan 196O'ı anlatmış. Peride Celal 1951'i. De- mir Özlü 1995'i. Hilmi Yavuz 1961'i. Feridun Andaç 1981'i. Leyla Erbil 1959'u... Elli üç yazar. Her birinin özel tarihinden bir sayfa... Ama hepsinin öyküsü yaşadıkları dö- nemin etkilerini, baskılarını, sevinç ya da üzüntülü anlarını getiriyor. Daha doğrusu elli üç öykü... Dr. Cem Mumcu önsözde böyle bir işe neden giriştiğini anlatıyor: "Serüven Türkiye'nin son yarım yüzyılına dışardan de- ğil içeriden baksak nasıl olur sorusuyla başladı. Ama bu 'içerisi' ülkenin içi değil bireyin içi anlamına geliyordu. Resmi tarihi biliyorduk. Ihtilalleri, ekonomik krizleri, sos- yaldeğişimleri, felaketleri... Bu ülkenin başından geçen tür- lû şeyleriyaşamış, okumuştuk. Pekiyi, Türkiye'nin başın- dan bunlargeçerken bireylerin içinden neler geçmişti?" Kısacası, "Olaylar bireyi nasıl etkiledi? Herkesin kendi Türkiyesi nasıl bir Türkiye idi?" Dr. Cem Mumcu bu soruyu yalnızyazarlara, edebiyatçı- lara, sanatçılara yöneltmiş. Birkaç yıl süren bir çalışmayla hepsini toplamış bir araya getirmiş; onlann düşün, düş, ger- çek yaşamlarıyla bir görüntü çıkarmış. Şimdilik yalnız ede- biyatçı takımından!.. Gönül ister ki, "Türkiye'nin Çıplak Ta- rihi"ri\ politikacılar, ekonomistler, sıradan kişiler, aydınlar, ga- zeteciler, daha doğrusu halkın kendisi yazsın, yazabilsin. Böyle bir çalışma "Türkiye'nin Çıplak Tarihi"n\ bambaşka bir açıdan, yorumlayış olmaz mı? Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın 1947 günü için yazdığı, ya- şadığı, yaşattığı elbet şiir, yine şiir, yine şiir! Nerdeydi, ne yapıyordu 1947'li günlerde şair... Işte iki parçasıyla Dağ- larca'nın 1947yılı: "Ikinci dünya savaşı bitmişti I Kızıl Rusya parlamıştı da- ha kıpkızıl I Içerdeki açlık iki yoldan yürüyordu adım adım I Başlamıştı köy göçü büyük kentlere I El ayak gövdele- riyle yoktular Dağlarca Kızılırmak kıyılarındaydı I Üç Şehitler'in dene- meleri içinde I Sözcüğün öteki yakasına geçmişti I Top- lumda değildi toplum I Toplum yoktular" CHP, Kurultay ve Baykal... partinin genel başkanlığına adaylığını koyan bir partılınin, kurultayda delegelere hitap et- mesini, kurultay kürsüsüne çıkarak konuşma yapmasını engellemek tarihi bir hata olur. CHP genel başkan adayının delegelere seslenerek genel başkan olunca nasıl bir parti tasarladı- ğını anlatmasına engel olunursa, bu hukuk dı- şı ve antidemokratikhareketin, bu engelleme- nin vebalınden bu karan verenler ömür boyu kurtulamaz... Tüzük değişiklikleri Baykal kurultayda kazansa bile kaygan zenıindedir, toplumun güvenini yitirmiştir; ancak, kurultayda çıkıp tarihi bir konuşma yaparak genel başkanlıktan çekilirse tekrar yıldızın parladığı anı yakalayabilir, eski itibannı kazanabilir. Alev COŞKUN C HP'nin örgütü çok duyarlıdır ve bugünlerde CHP'de bütün taba- nı üzen alışılmamış işler oluyor. Miting yaparak halkı toplayan Mustafa Sarıgiil, bir sürü iddiay- la ve partiden kesin çıkanlma isteğiyle Yük- sek Disiplin Kurulu'na (YDK) gönderildi. YDK, Sangül'ün partiden ihraç edilmemesi yönünde karar alınca, genel başkan ve parti- nin merkez yönetim kurulu, Sangül lehıne oy kullanan YDK'nin iki üyesini, partiden çıka- nlma isteğiyle yine YDK'ye gönderdi. Bu yet- medi; içlerinde milletvekilleri ve kurultay de- legelerinin de bulunduğu 131 kişiyi partiden kesin çıkarma isteğiyle yine YDK'ye verdı. Bu aşamada en olumlu unsur, YDK'nin toplana- mamışolmasıdır... YDK'nin Sarıgül hakkında aldığı karar, CHP'nin yüksek yöneticilerini memnun et- mediği için genel başkan acele kurultay kara- n aldı ve kurultay bu ayın 29'unda toplanacak. Herhalde bu kurultay sıyasal yaşamımızda "Hızlandırılnuş Kurultay" adını alacaktır. Dışandan balalınca sankı parti içi sorunla- nn çözümü için bir mekanizma izleniyormuş gibi... Ancak bu kurultay bir sürü soru işare- tini de yapısında taşımaktadır. Kurultay'la il- gili olarak antidemokratik, hukuk duygulan- nı zedeleyen bir sürü nokta, insanlann kafa- sında soru işareti gibi durmaktadır. Işte ileri- de "adalefcsiz" ve "hukuka aykui" etiketleri- ni taşıyacak noktalar: ıçın suçlanarak disiplin kuruluna verilmeleri, tarihe geçecek bir çelışkıdır. Böylesine bas- kıcı bir yönetim karşısında delege, kurultay- da özgür ıradesini kullanabilır mi? Işte bu ve bunun gibi birçok nedenle, "CHP Nereye" adlı yazımızda CHP üst yönetiminin giderek olıgarşık bir yapıya dönüştüğünü ve partıde "OBgarşinin Demir Yasası" kuramını anımsatan davranışlar sergilediğini belirtmiş- tik (Cunıhuriyet, 2 Aralık 2004). Dönüşüm kurultayı Kûçük Salon Kurultay küçük bir salonda toplanıyor. Bu, CHP'nin geleneklerine çok aykındır. CHP bü- tün kurultaylannı büyük salonlarda, geniş din- leyici katıhmı ile yapmıştır. Bir zamanlar sa- lonlara ve meydanlara sığmayan CHP'nin, bu derece önemli bir kurultayı adeta mal kaçınr gibi küçük bir salonda yapması doğru değil- dir... CHP hiçbir zaman halktan kopmadı ve halktan korkmadı. Halkla CHP arasına duvar örmek, yapılacak en hatalı ve sakıncalı iştir. Kurultay gündemi Kurultayın yayımlanan gündeminde de so- runlar var. Ilan edilen gündemde, Genel Baş- kan Deniz Baykal'ın konuşmasının ardından, doğrudan seçimlere geçilmesini öngören bir düzenleme yapılmış gibi görünüyor. Genel başkan adaylanndan HurşitGüneş, bizzat Bay- kal'a müracaat ederek bu düzenlemenin çok yanhş olduğunu, bunun "kurultayıileridetar- üşılır halc getireceğiııi" belirtmiş bulunuyor. Sayın Güneş'in bu tespitı çok doğrudur. CHP gibi sosyal demokrat ve özgürlükçü bir Bundan önceki kurultayda (22 Ekim 2003) yapılan ve demokrasiyi gölgeleyen tüzük de- ğişiklikleri, CHP üst düzey yönetimini seçkin- ler sınıfma sokmuştur. CHP 'de birpartilinin genel başkan adayı ola- bihnesı ıçın tüm kurultay delege sayısının yüz- de 20'sinin desteğıne sahip olduğunu kanıtla- ması gerekiyor. Bu kanıtlama nasıl olacaktır: Aday olan bir partili, 263 kurultay delege- sının noterden onaylı ıstemini kurultay başka- nına sunacaktır. Ya da kurultay salonunda 263 delege (tüm delegenin yüzde 20'si) kurultay başkanlık divanının önüne gelecek ve istem- de bulunduklan aday için teker teker imza ata- caklardır. Bunun ne derece baskıcı ve zorla- ma bir ışlem olduğunu belirtmeye gerek yok- tur. Sadece zor değil, son derece antidemok- ratik; hukuktan, adaletten ve insaftan uzak bir davranış. Son değişiklıkten önce, genel baş- kan adayı olabilmek için delegenin yüzde 5'ınin (66 delege) imzasıyla yürütülen bir ış- lem, şimdi yüzde 20'ye çıkanlarak, CHP'yi öz- gürlükçü bir parti olmaktan uzaklaştırmıştır. Çarşafliste Bu zorluklarla ve dayatmalarla da bitmıyor. Yine Baykal'ın önerisıyle geçen kurultayda "ÇarşafListe" adı verilen seçim yöntemi kal- dınldı; "Blok liste" yöntemi konuldu. Çarşaf listede herkes aday olabilir, delege genel lis- tede istediğini işaretleyerek seçimi gerçekleş- tirirdi. Blok listede böyle bir seçenek yok. Blok listenin anlamı şudur: Parti meclisi ve yük- sek disiplin kurulu gibi partinin en yüksek or- ganlarına sadece genel başkan ve yakın çev- resınin hazrrladıklan lısteye dahil olan kışıle- rin seçilebilme hakkı doğmaktadır. Bu yönte- min demokratik olduğunu kimse savunamaz... Disiplin kıırulunun işletilmesi Genel Başkan Baykal ve ekıbı, disiplin ku- rullannı en çok çalıştıran bir yönetim olarak CHP tarihine geçmiş bulunuyor. Zaten sayısı yeterli ohnayan CHP Meclis Grubu'ndaki 15 milletvekilinin Mersin'de mitinge gittikleri Türkiye bıçak sırtında, zor bir dönemden ge- çiyor. Ulkemizin içinde bulunduğu böylesi olumsuz siyasal ve toplumsal ortamda gönül ıstiyor ki bu kurultay bir dönüşüm kurultayı olabilsin. Ama CHP liderlığe kapalı, dışa ka- palı, halka kapalı bir parti görünümünü koru- duğu sürece bu dönüşüm ne yazık ki olama- yacaktır. Kaygan zemin Eski polıtıkacılann kullandıklan bir deyim- le Baykal "satbımailde"dir. Bugünkü anlamıy- la, Baykal artık eğik ve kaygan birzeminde aşa- ğıya doğru kaymaktadır. Bu yokuş aşağıya ka- yış, yetenek ve binkimlen olan Baykal'ı ne ya- zık kı aşağı noktalara kadar indirecektir. Baykal, kendisine muhalefet edenlerin bir- leşmemesı yüzünden, kurultayda kazansa bi- le o kaygan zeminden kurrulup tekrar topar- lanamayacaktır. Baykal toplumun güvenini yi- tirmış görünüyor. Bu noktadan sonra Baykal grafiğinin tekrar yükselme eğilimi gösterme- sı, sıyaset, toplum ve sosyal psikolojı bilımi- nin verilerine göre olanaksızdır... Tarihi karar Ancak bu noktada, Baykal için, yıldızın par- ladığı tarihi bir an doğmuştur. Eski birparti ve parlamentoda mesai arkadaşı olarak kendisi- ne içtenlikle önenyorum. Kurultayda çıkıp ta- rihi bir konuşma yaparak genel başkanlıktan çekildığmi açıklamahdır. Işte o zaman tekrar yıldızın parladığı anı yakalayabilir, eski itiba- tına kavuşabilir. Ne yazık ki, bugün CHP li- derliği, partinin bütün unsurlannı kucaklayan, ortak akla değer veren yöntemlerden epeyce uzaklaşmış görüntüsündedir. Eski Genel Başkan Erdallnönü'nün son rö- portajında dediği gibi, kurultay konuyu ikiye ayırabilmelidir. Konu; genel başkanın değiş- mesini istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Işte ana nokta buradadır. Birleşme zamanı Bu kurultayda başkan adaylığıru açıklayan- lar, Sayın Inönü'nün işaret ettiğı bu temel nok- tayı özümseyip ülke çıkarlannı ön plana alır- larsa, duyarlılık göstererek birleşip tek aday- la kurultay delegesinin karşısına çıkabilirler- se çok büyük ve tarihi bir iş yapmış olurlar. CHP'nin ve ulkemizin önünü açmış olurlar... İslam Gelişiyor mu! TURKCELLÜLERE • '•)•"< \%m Turkcell liler! Sony Ericsson T630'u 100 milyonTL 100 YTL avantajlı almak için hemen bir Turkcell satış noktasına gelin. Kazandıgınız indirim. 12 ay boyunca her ay, hattınız faturalıysa 8.500.000 TL'8,5 YTL düşülerek; hattınız kontörlüyse 84 kontör yuklenerek yansıtılacaktır. •• "ffiiMff Kampanyaya aynı Turkcell hattıyla yalnızca bir defa katılabilirsiniz. Kurumsal aboneler de bu kampanyadan yararlanabllir. Kampanyaya son katılım tarihi 31 Ocak 2005 tir. Kampanya stoklarla sınırlıdır. Ayrınlılı bilgi Turkcell satış noktaları ve www.turkcell.com.lrde. 4440532 4440535 Dr. Necdet TUNA A klı eren her Al- lah'ınkulununyer- yüzündeki Müslü- man toplumlarının tümü- nün kültürel, ekonomik ve toplumsal gen kalmışlığının nedenını bilmesine karşın, kimse ne bunu alenen söy- leme ne de dini kurallar dı- şına bir adım atma cesare- tini gösterebilıyordu. Bu- nun bilinçlı olanların canı- na tak dediğinden midır, yoksa Batı ülkeleri karşı- sında yolun gittikçe çıkma- za girdiğinden mi, geliş- mişlik yolunda aranın git- tikçe açıldığından; aşağı- lanmanın, küçük görülme- nin onur meselesine dönüş- mesinden mıdır nedir, son zamanlarda toplumumuz- da da bu yönde bir tapırdan- ma, bazı eski alışkanlıkla- rı terk etme eğilimi başla- dı gıbı. Rahmetli annem nama- za durduğunda çevresinde gözünün ilışebileceği uzak- lıktakı tüm ınsanlı resımle- ri, onlara bakarak namaz kılmanın günah olduğu inancında olduğu ıçın, ters çevirirdi. Bız de bu şekilde şartlandığımız için, son per- şembe günü cuma nama- zında hanım mankenlenn karşısında sccdeye varan- ları görünce annemi anım- sadım. Sayın Çahşlarçıra- nın son lran gezılerinden sonra yazdıklannı okuyun- ca da bir durakladım. Kom- şuları rahatsız ettiği için lran'da hoparlörlenn yasak- landığını, hatta ezanın an- cak çevreden duyulabıle- cek bir tonda okunduğunu yazıyorlardı. Dahası, top- lumların ekonomik gelışi- mini engelleyen etmenle- rin başında gelen nüfiıs ar- tışını önleyebilmek için özel kurslarda erkeklere yatak- ta ne yapmalan gerektiği- nın, prezervatıfın nasıl kul- lanılacağının öğretildiğını, döl suyu yolunun kapatıl- ması ıçın cerrahı gırışım- lerin özendinldiğini söylü- yorlardı. Toplumumuzun da önde gelen ve hükümet- lenmizinbaşarmak için cid- dı önlemler almadığı bu iki sorunu çözümleyen bir sof- talar yönetimiydi. Yeryüzünde Islamın savu- nuculuğunu yapan, saçının telinı gösteren kadınların karakolluk olduğu bir ül- kenin, Suudi Arabistan'ın bir belediye başkanının eşi Istanbul'a gelince başını açıp saçlannı boğazın rüz- gânyla dalgalanmaya bıra- kabilıyordu! Neler oluyordu! Diyanet lşlen Başkanınız da: "Din- de, coğraryadan, kültUrden gelenkirleritenıizlemeü,di- ni hafifletmeuyiz. İslam ül- keleri bu açıdan bir eşikte. Din ve devlet işleri eskisi gi- bi birbirine karışacak mı! Yoksa herkes kendiişjni yap- sın, ikisi birbirine karışma- suı mı!" dıyebıhyor. Sayın Prof. Ali Bardakoğlu daha da ilen gidiyor ve "Dinde reformolmaz, ama dindar- lığımızı sorgulanıamız, gti- nün koşullanna göre dcğiş- tirmemiz şart. Modemlik ile dindaruk birbiriyle çatı- şan değil, birbirini destek- leyen iki unsurdur; modern Müsliiman tipini yaratma- lıyız" da diyor. Türkiye Cumhurıyetı Cumhurbaşkanı katıldığı İslam Konferansı Örgü- tü'nde, devlet ve hükümet başkanlan zirvesinde İslam dünyasının artık reform yapma zamanımn geldıği- ni söyleyebıliyor. Sayın Se- zer, "Bunu ancak bir yeni- lenme ve reform süreciyle sağlayabiüriz. Temelbir ter- cihlc karşı karşıyayız; ya ev ödevimizi yapmayarak bu- günkü konumumu/.la yeti- neceğizya da kendimi/i sor- gulayarak cesur kararlar alacak,İslam diinyasının çı- tasun yükselteceğiz" dıyor. Şımdıye kadar, laik devle- tın kurulmasında ve yürü- mesinde başrolü oynayan ıkisi dışında hiçbir Cum- hurbaşkanımız söyleyeme- di! Tersine kişısel çıkarları için bu gıdişi hep özendir- meye çalıştılar. Hükümet, Milli Görüşçülerin dışlan- ması olayını laiklik yolun- da olumlu bir gelişme ola- rak empoze etmeye çalışı- yor. Çalışıyor, çalışıyorama hükümet üyelerinin sürek- li takıyyeci tutumu bunu gerçek yüzüyle görmemizi engellıyor. Bir islam ülkesinden, Su- riye'den, Mersin Uluslara- rası Müzık Festivah'ne ka- tılmak için gelen şair, filo- zof, islam din bilgini ve No- bel adayı Adonis takma ad- lı Ali Ahmet Said çok daha açık konuşuyor. Hürriyet Pazar'da ÖzdemirInce'nın yaptığı söyleşıde Adonis: "tslanun çağunızuı sorun- lanna çağdaş yanıtbulacak durumdan yoksun; çağı- nuzda Islamın kültürsüz, düşüncesiz, soru sorma ye- teneğinden yoksun bir din olduğunu, tektannlı uygar- lığınömrünü tamanıladığı- nı, bunu söylemeye cesaret edebilmemi/j ve de İslaııun Müslüman ülkclerdc uygu- landığı biçimiylc demokra- siye karşı olduğunu" söy- lüyor. Söyleşinın devamında Adonis, Islamı geleneksel yorumla kültürsüz ve hü- manizmden yoksun, açılım- sız bir din olarak gördüğü- nü eklıyor. Adonis'e göre bu yorum Islamı bir vahiy ola- rak öldürüyor. Bıreyın, Is- lamı din olarak kabul edıp, kurum olarak reddetmesı- ne izın veren yenı bir yoru- ma cesaret etmesi gerekiyor. Müslümanlar, sadece İslam kültüründen değil, "kültür" denılen şeyden, dünyanın öteki kültürlennden de uzak yaşıyor. Kuran'ın yazdık- lanndan başka kaynak kül- türlen yok. Adonis son olarak yer- yüzünün tek laık devletı ola- rak Türkiye Cumhurıye- ti'nın gerçekleştırdığı aşa- mayı vurguluyor. Fakat ge- ne de "Din ile devletin bir- birinden aynbnadan yeni bir okuma mümkün değil, ama siz bunu yapabilirsi- niz. Uygulamanedurumda bilnıiyorum ama, laik bir ülkeolanTürkiye'de bir dü- şünürün İslam hakkuıda ne düşündüğünüsöyleyebilme- si gerekir" diyor. Evet, bu gerçekler artık ülkemizde de söylenebili- yor, söylenebiliyor ama al- dığı yüzde 35 oyla Mec- lis'te yüzde 65'itemsileden takıyyeci bir partininbu akı- mı geri çevirme çabalan- nın tehlikesinin bilincine vanp, toplum olarak dur dı- yebilme cesaretini göstere- mediğimiz sürece onlarbil- diklerini okumaktan geri kalmayacaklar! PENCERE Unutamadığım Kadın Hangi yıldı?.. Beşiktaş'ta hangargibi birsergi salonunda Ko- met'in resimlerini seyrediyorum, içimden bir ses: "- 6u adam çılgın!.." Ama ne çılgın!.. "Akşamdan beri kendisi yoktu. Şimdi başka bir kendisi burada" Bu dizeleri Komet yazmış.. • Koca hangarda kaptırmışım kendimi resimle- re, bir, bir daha, bir daha, derken Komet'in ev- reni içine çekti beni... Garıp bir evren bu!.. Dünyadaki çekim yasa- sı burada yok!.. Insan, doğa, dağ, gök, yer, eş- ya, ağaç, hayvan vb. tuhaf ve anlaşılmaz bir konuşlanma düzenini yansıtıyorlar; kişinin ve cisimlerin kenar çizgileri çevresiyle buluşurken titreşiyorlar; her renkte sis yoğunlaşıyor; insan yüzlerinde bakış egemen, göz gerektiğinde dev- reye giriyor. Hem bu insanlar ne yapıyorlar?.. Evrensel muammanın tuval üzerindeki garip hesaplaşmasından türeyen acayip bir estetik kar- şısındayım. • Bir Fransız eleştirmen ne demiş: "- Charlie Chaplin, Anadolu'da, Çorum'da doğsaydı (ve ressam olsaydı) kuşkusuz Komet gibi resim yapardı." Komet'te kara mizah çarpıcı!.. Ne var ki bu kor- kutucu mizah gücü, şiirsel karikatürle nikâh ma- sasında buluşuyor. Ünlü karikatürcü Roland Topor Komet'i yo- rumlarken diyor ki: "- Baudelaire 'Köpekler nereye gider?' diye soruyor ve daha sonra da şöyle diyordu: 'Işle- rine giderler.' Peki Komet'in tablolarındaki ki- şiler işlerine gıtmediklerine göre nereye gider- ler?" Komet'teki korkutucu mizah, nikâh masasın- da şiirsel karikatürle buluşuyor; bu Çommlu, dünyada eşi bulunmaz bir ressam... • Bir resmin önünde çakılakalmıştım.. Birden arkama sokulmuş bir kadın sordu: ' - Çok güzel değil mi?.. Arkama dönmeden yanıt verdim: - Evet. '• - Peki, ne düşünüyorsunuz?.. Yine arkama dönmedim, çünkü Komet'in ser- gisindeydik, yüz yüze gelirsek her şeyin gizemi bozulurdu; gerçekle yüzleşmeden, kadınlata-,' nışmadan konuşmak, resimlerdeki garip kişile-1 re saygı ve yaşamın muammasına doğru çekim duygusunu yaratıyordu... Dedim ki: - Düşünmüyorum, duyumsuyorum.. Kadın sustu, ama, oradaydı.. *; Uzun bir süre sessiz kaldık. Bir ara dayanılmaz bir merak içimi kapladı, ko-. nuştuğum kişi nasıl biriydi?.. Kimdi?.. Başımı ge- riye çevirsem, yüz yüze ve göz göze gelsek, ya- şanması gereken bir sürecin başlangıcı mı vur- gulanırdı?.. "Bir Tereddüdün Ftomanı" kadar uzun bir za- manın ardından kadın topuklarını vura vura uzaklaştı.. Dönüp bakmadım.. Nereye gitti?.. "Kadınlar nereye giderler?.." Kim bilir, belki de Komet'in sergideki resim- lerinden birine girmiştir o kadın... Yarım Bırakılmış Oyküler İlköğretim 1. ve 2. kademe HER ÖĞRETMENİN EL Kİ7ABI DENCıE KİTAP Tel: (0212) 528 94 64-65 CUMHURİYET OKURLARI TEK YÜREK HAYKIRIYOR BEDENİNİ YOK ETTİLER, SONSUZLUĞA UĞURLANDIN, UĞURLAR OLSUN, UĞUR MUMCU.KALPAKSIZ KUVVACI; MÜCADELE AZMİN, ONURLU DURUŞUN, DÜRÜSTLÜĞÜN, YAZDIKLARIN, YURT VE ULUS DAVAN, GAZETEMİZDEKİKÖŞEN BİZLERE MİRAS KALDI. ULUSAL BAĞIMSIZLIK, GERÇEK DEMOKRASİ, KALKINMA VE AYDINLANMA YOLUNDA, DAHA BİLENMİŞ OLARAK, REHBERİMİZ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN BURSANUTKUİLE, BİZLER DE SENİN YOLUNDAYIZ. YURT VE ULUS SEVGİMİZ SÖNMEYECEK; FİKİRLERlNLE AYDINLANMIŞ KAFALARIMIZIKOPARAMAYACAKLAR, KALPAKLARIMIZIDÜŞÜREMEYECEKLER; MÜCADELEMİZ SÜRECEK, SÖZVERİYORUZ... 24 OCAK 2005 Adana, Anamur, Ankara, Antalya, Aydın, Ayvalık, Burdur, Bursa, Denizli, Gaziantep, Gönen, Kars, Istanbul, Izmir, Mersin, Kocaeli, Malatya, Milas, Silifke, Tekirdağ, Ordu, Trabzon, Zonguldak www.cumok.org
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear