17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 OCAK 2005 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 AB müzakere larilıini ertelemiş... Zaten larih değil, n tarifvermişlerdi... Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Türkiye biyolojik hedefmiş.. "Başımıza çuval aeçirip korunuruz!" DevrimAhmet Önen: "Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Hayırsız Ada'ya 110 metrelik semazen anıtı dikip, eteklerinin altına da turistik amaçlı lokanta ve umumi tuvalet yapmayı düşünüyormuş. Aman bırakın, yapsınlar. Üçüncü Murat r döneminde Arap astronomi ve matematik bilgini Takiyeddin'in Istanbul'da yaptığı ilk gözlemevi, 'oradan meleklerin bacaklarını seyrediyorlar' gerekçesiyle yıktırılmıştı. Bugün Osmanlı'nın torunları Mevlana'nın etekleri altına turistleri sokmayı düşünüyorsa bundan büyük devrim olamaz!" Ganimet Mehmet Ali Kılınç: "Benimkisi sadece bir merak. Eskiden her sefer sonrası Osmanlı sultanları, elde ettikleri ganimetlerden bir kısmını kutsal topraklarda yaşayanlara pay olarak gönderirmiş. 0 uygulama günümüzde de devam ediyor mu?" H er şey belgeli. Orman, ziraat, makine, elekt- rik mühendisleri ve mimar odasının da katıl- dığı Çevre ve Doğal Kaynakları Koruma Plat- formu, tüm belgeleri toplamış. Belgeler, Istan- bul'da yapılan Formula-1 pisti ve tesislerinin yasadışı olduğunu ve buna "devlef'i temsil eden kurumlardaki siyasi ve idari kişilerin göz yumduğunu; kaçak inşaatın sonradan kılıfına uydurulmaya çalışıldığını gösteriyor. Aksini iddia eden varsa buyursun. Belgeler şunu anlatıyor: Formula-1 otomobil yarışlarının patronu Istanbul'a gelip bir yer beğeniyor. Beğendiği yerTuzla ilçesi Tepeören köyü Karaali- ler Çiftliği mevkiinde Hazinedar Sadri Ali Mehmet Süheyl Vakfı'na ait iken Vakfılar Genel Müdürlü- ğü'nün mülkiyetine geçen bir orman alanı. Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2.2 milyar metrekare or- man arazisini Formula-1 şirketine 20 yıllığına kiralıyor. Orman alanında kamu yararı olmak koşuluyla ve an- Formül cak yatay alanın yüzde 6'sını geçmemek koşuluyla in- şaatyapılabiliyor. Formula-1 şirketinin istediği alan çok daha fazla ve ortada kamu yararı bulunmuyor. Dolayısıyla, Çevre ve Orman Bakanlığı orman arazi- sinde inşaata izin veremiyor. Bunun üzerine Vakıflar Ge- nel Müdürlüğü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na başvu- rarak "vakıf ormanı" olarak tescilli araziyi "mera"yadö- nüştürüp tapuda Hazine adına kayıt ettiriyor. Fakat Or- man Bakanlığı bu değişikliğe itiraz etmiyor. Istanbul'un içme suyu kaynaklarından ömerli Bara- jı'nı besleyen Değirmendere, bu ormandan geçtiği için Istanbul Su ve Kanalizasyon Idaresi orman içinde her- hangi bir yapılaşmaya izin veremiyor. Verilmeyen izin- ler kâğıt üstünde dururken, inşaat başlıyor. Inşaat izni vermeyen kuruluşlar kaçak inşaatın durdurulması için hiçbir ışlem yapmıyor. Derken inşaata uydurulmuş plan değişikliği hazırlanıyor, Bayındırlık ve fskân Bakanlığı değişikliği onaylıyor fakat ilan etmiyor. Orman alanındaki tesislere Çevre Etki Değerlendir- me Raporu alınamayacağı bilindiği için Istanbul Valili- ği, "Çevre Etki Değerlendirme Raporu Gerekli Değildir Belgesi" düzenleyip veriyor. Inşaat sırasında arazinin yeşil dokusu ortadan iyice kalkınca Çevre ve Orman Bakanlığı, "bulunsun" diyerek bir "suç zaptı" düzenle- yip dosyasına koyuyor. Ardından Bakanlar Kurulu toplanıp, tapusunda "or- man" yazan ancak "mera" diye yeni tapu düzenlenen ve içme suyu havzasında bulunmaözelliği birtürlü de- ğiştirilemeyen araziyi "turizm bölgesi" ilan ediyor. Kül- tür veTurizm Bakanlığı daçoktan başlamış yatırım için Turizm Yatırım Belgesi veriyor. öte yandan başta 'Başbakan ve Başbakan'ın yanındaki bazı yazarlarGökkafesi protesto ederken otomobil yarışlarını izlemek için de sabırsızlanıyor... SESSÎZ SEDASIZ (!) Kıbrıs'ın kuzeyinden çığlık yükseliyor Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden gönderilen mesajlar her geçen gün ar- tıyor. Mesajlar sanki birer çığlık: "Bizler zor durumdayız. Burada bir Kurtuluş Savaşı veriyoruz. Kıbrıs'ımız Yunan tehlikesi altında. Emperyalist güçler bizi içte bölmek için sistemli bir biçimde çalışıyorlar. Sesimizi duyuramı- yoruz." "Bizleri sistemli bir biçimde içten böl- mek, yıkmak ve Türklüğümüzü ortadan kaldırmak için çalışan Rum-Yunan, Av- rupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletle- ri, hedefine adım adım başarıyla gidiyor" "Bu milletin namusu olan devletimiz yıkılmak isteniyor. Türk Türk'e düşürü- lerek şerefimiz olan Türk Ordusu'nu bu topraklardan kovmak, bu toprakları 1974 sonrası vatan yapmak için yardı- ma gelen Türkleri bu topraklardan çıkar- mak ve en sonunda Kıbrıs Türklerini azınlık olarak Rum boyunduruğu altına almak; göklerde dalgalanan ay yıldızlı bayrağımız yerine Yunan bayrağı çekmek için yapılan propagandalar sürüyor ve etkili de oluyor." "Rum ders kitaplarında ve Rum kilise- lerinde 'Bir gün geri gelip Girne Kale- si'ne Yunan bayrağı dikeceğiz! Kar- paz'dan Erenköy'e kadar olan toprakla- rı geri alacağız' denirken Türk tarafında 'Rumlarla nasıl kardeş olabiliriz' propa- gandası yürütenler var!" "Rumlar, biz Kıbrıslı Türkleri asimile et- mek için 'Kıbrıslı' kimliği yaratarak yeni neslimizi Türk kimliğinden koparmak is- temektedir." Yüksek Yerilim Hattı Rüyamıza giren nur yüzlü ihtiyarlar da estetik yaptırmışlar! erdincutkuyiyahoo.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCl Aklım Safranbolu'da Kaldı Geçen yıl gibi bu bayramda da Safranbolu'yagidenler, eğerönce- den yer ayırtmamışlarsa, tarihi ko- naklarda konaklayamamışlar... Kimileri üzüknüşlerdir; belki de betonarme otellerde kalmayı red- dedip günübirlik ziyaretle yetin- mişlerdir. Kimileri de "konımanın başkenti"ne böylesine bir ilgiyi eminim ki sevinçle karşılamışlar- dır; gönüllerine göre gecelemese- ler bile yıllardır gönüllerinde yatan bir sonucu görmenin huzuru için- de olmalılar... Tam bir yıl önce bugünlerde Ta- rihi Kenüer Birliği (TKB) buluş- ması için biz de Safranbolu'dayken bayrama yaklaşık bir hafta vardı. 1977'deki o ilk ve öncü koruma toplantılannın tanıklanndan Oktay sürdürmeye değil; yüreklerdeki sevgilcrin sürekli olmasına da ön- derlik etti. Geçmişin insana saygılı ve yaşama bağlı değerlerini unut- mamak için aynı değerlerin yarat- üğı mimariyi ve kenti kucaklamak adeta bir sevdalıyı önıür boyu ku- caklamak gibi..." Işte bu gözlemlere, bir de aynı günlerde gökyüzünden armağan gibi dökülen bembeyaz karlar eş- lik edince, kimileri yine üzülmüş; kimileri sevinmişti. "Yollar kapandı" diye üzülenler Safranbolu için bunun aslında bir armağan olduğunu fark edemeyen- lardi. Sevinenler ise "tarihin üze- rindeki beyaz örtü"nün geçmişten geleceğe "tümyaşanmışlıklarıok- şayan bir tül" olduğunu duyumsa- Tarihle buluşan beyazhk... Akbal'la birlikte tstanbul'dan yola çıktığımızda Ayla Akbal dedi ki: "Kimse inanmıyordu Safranbo- lu'da bu sonucun alınacağına; Ok- tay Akbal bile..." "Evet" dedi bilge yazanmız; sonra dağlara doğru baktı ve ekle- di: "Çünkü,otoplantılardaherkes vardı ama lıalk yoktu; halk sahip çıkmasaydı tarihievler kimin ıınııı- runa..." Böylesine bir söyleşiyle ve de elbette ki BoluDağı'ndanefis man- galda et molasını da ihmal etmeden Safranbolu'ya vardığımızda, bir- kaç gün sonra bu kez bambaşka duygularla Istanbul'a döneceğimi- zi bilemesek bile "sezmiş''tik. Çünkü tarihi kente kavuşur ka- vuşmaz ilk gözümüze çarpan fark- lılık, hemen tüm eski evlerde baca- lann tütmesiydi. Oysa Safranbolu kimbilir kaç yıl bu "sıcakhk"tan yoksun yaşamış ve bu sıcaklığı ha- yaletmişti... Boncuk Kahve'nin sazlan Birkaç günlük bayram tatillerin- de yorgunluk atmak isteyenlerin, yazın "deniz-güneş-kum'', kışın da "kayak ve şömine" yerine artık ta- rihsel yerleşmelere de ilgi göster- meye başlamalan ne güzel... Bunu geçen yıl Safranbolu'da yaşadığımızda, tarihi arastadaki "Boncuk Kahve"de sazlar çoktan çalınmayabaşlanmış; bayram, san- ki önceden gelmişti. Tarihi Kentler'in bu coşkuyla bütünleşen buluşmasında da yak- laşık 25 yıl süren "koruma direıü- şi" şöyle özetleniyordu: "Bu kent sadece kendi kimliğini yarak, kentin bu heyecanını payla- şanlardı. Ne güzel insanlarmış... Biz de aynı heyecanı keyifle ya- şayarak bir gün sonra yola çıkmış- tık. 6 saatlik yolu yaklaşık 20 saat- te almamıza rağmen sanki çok kı- saymış gibi gelmesinin nedeni de yine Safranbolu'ydu. Yol boyu konuştuk; Türkiye'de o ilk "kentin tümünün korunması" karannı 1975'te alan belediye mec- lis üyeleri ne güzel insanlarmış... Aynı karann, izleyen yıllardaki takipçisi olan belediye başkanları ile destekçisi olan kaymakamlar ne güzel insanlarmış... 1980'lerde tarihi konakları res- tore etmeye başlayan, turizme açan ve yıllarca yeterli talep olmadığı halde inatla ve umutla aynı çabala- nnı sürdürenler ne güzel insanlar- mış... 1990'larda kenti UNESCO'ya tanıtan ve 1994'te "Dünya Kültür Mirası" listesine alınmasını sağla- yanlar ne güzel insanlarmış... Ve şimdi, Safranbolu'daki ko- naklardabayram tatili geçirmek is- teyenleryerbulamadılarsa, bu ilgi- nin önde gelen kahramanlan olan "kentsever'' Safranbolulular ne gü- zel insanlar... Işte bütün bu güzellikler geçen seneki gidişimizde bizi öylesine et- kiledi ki bu bayram daha "arife" gününden itibaren aklımda hep Safranbolu vardı. Gidemedik, hiç değilse anayım dedim... oekincipcumhuriyet.com.tr ÇÎZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracitı mynet.com c £3 HARBl SEMlH POROY semihporoy(a yahoo.com pi Cezaflvlflı-İK.<Jeıt pefc<fgJc mektup r... feu ç.izitn otl-ara bir OTOBÜSTEKİLER KEMALURGENÇ kjjrgencdoyahoo.com I HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA B [email protected] ZÖÜRLESTtRMEYE VERDIM.. A ŞtMDI TİRAZ ET, . YADA A LÜTFEN SUSI.. EVEEETI . '.•yiLDIZLARIN OTESİNDEN" DE ONAYIMI ALMIŞIM... TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 23Ocok uwu.miimtaz-urikim.com Roktson SOSYALİST BİR SİYAH SANATCt.. 1976 "OA BUSÜU.ÜULÜ AMEfH/ClLI ŞtKTÖR VE ÇA&KIC< PAUL ROBESON CROBS(N) j ?B y/lfMO/t ÖLMÜŞTÜ. ÜMLÜ 8fc 4M4 TÖR PursoLcaynBN HUKUK ÖĞ&EMİMİNI' süte&üGMuş, SONRA ANÎ BİR KAGARLJİ SAHHEYİ YEĞLEMİÇTİ. OYUUCU OlABAK BÜYÜK BAÇAfS( KA2ANAN Ro8E£ONj EUGENE O'NEtLL 'IN OYUKJLA&lH&AfJ(İMPAKATOR. JONBSj TÜYLÜ MAY- MUN) , SH4K£SPEAÜ£"7/V "OTHELLO"SUNA DESİN SEA//f Bi/S Y£LP>4ZEOE ROU.ee At-MIÇTV. SU A&IP/t "SPfKinjAt- " DEMEN,<4ME/Zİ&4AJ 2zENC/L£/S.lNE ÖZGÜ PİM/ HALK $nRKrcAIS(U( PA GÖYUYEfİEK OÜNiti ÇAP/H. t>A ÛN KAZANMtÇT/. SOSYALİZME İNAMDIĞI VE SİVİL HA LARt SAVUNDUĞU /Çtflf BtRÇOK HE2 SORUŞTURMAYA UĞRAYAN SAMATÇI, YtLLAZCA SOVYETLER BlRL/Ğl ISE POĞU ALMAA/YA 'PA YAÇAM/fTf. unuHıtmaz parçaların dandı.- GÖRELE ASLİYE HUKUK HAKİMLlĞt'NDEN 2003/269 Davacı Yusuf Amanet vekili Av. Ibrahim Topal tarafından davalı Güler Amanet aleyhine mahkememizde açılan boşanma davasınuı yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara kararı gereğince: Giresun ili Görele ilçesi Şenlik köyü nüflısuna kayıtlı Hayri ve Fatma kızı 20.08.1981 doğumlu davacı Güler Amanet'in yaptırılan tüm araştırmalara rağmen tebligata yarar açık adresi tespit edilemediğinden Görele Asliye (Aile) Hukuk Mahkeme Salonu'nda 09.02.2005 günü saat 10.30'da yapılacak duruşmastnda bizzat hazır bulunması veya kendisıni yasal bir vekille temsil ettirmesi aksi hal- de yokluğunda duruşmalara devam olunup karar verileceği hususu duruşma gününü bıldirir dava dilekçesi tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Barm: 47375 PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Sırada Olmayan Bir Yazı Her şey planlandığı gibi gitseydi, sevgili okur- larım, sizlerle bu köşede bugün de son iki yazım- da olduğu gibi sosyal demokrat partilerde olma- sı ve olmaması gerekenler üzerine görüşlerimi paylaşacaktım. Fakat hiçbir şey planlandığı gi- bi gitmedi. Eğer gitseydi sizler bu pazar sabahı "Yapmak Isteyip de Yapamamak (3)" başlıklı yazıyı okur- ken ben de büyük olasılıkla Silivride'ki evimiz- de, çevresinde kedilerimiz Yumak, Boncuk ve Tintin'in dolandığı kahvaltı masamızdaSevgi'ye çeşitli görüşmeler için gittiğim ve bir hafta kal- dığım Almanya'da, özellikle de Köln'de yaptı- ğım arkadaş kaçamaklarını anlatıyor olacaktım. Dedim ya hiçbir şey planlandığı gibi gitmedi. Yurtdışında olacağım süre köşem boş kalma- sın diye üç bölüm olarak kaleme aldığım yazımı tamamladığım perşembe gününün akşamı 13 yaşındaki dünyalar güzeli kedim Yumak'a durup dururken bir haller oldu, arka ayaklarına felç in- di. Apartopar son iki yıldıryaşadığımız Nişanta- şı'ndaki kliniğine götürüp doktoru Ali Asker'in ellerine teslim ettik. Onca özen, bakım, serum, ilaç.. sağlığı düzelmedi Yumak'ın. Dedim ya hiç- bir şey planlandığı gibi gitmedi. • •• Günlerden 15 Ocak Cumartesi; uçağım erte- si gün saat 15.00'te havalanacak. Çantam, va- lizim çoktan hazır. Aklımda bir tek Yumak var. Sevgi iki gündürklinikte, kediciğin başında. Der- ken birtelefon, fakat sesi hiç de iyi gelmiyorSev- gi'nin. Allah'tan Bahadır Yılmaz kardeşim de Siliv- ri'de oturuyor. "Bahadır, çabukol, Nişantaşı'na gidiyoruz!.." diyorum telefonda. Kırk beş daki- ka sonra Pangaltı Caddesi'ndeyiz. Yol boyunca Yumak'ı düşünmüşüm, ortak hayatımız bir film şeridi gibi geçmiş ıslak gözlerimin önünden... Caddenin tam ortasında birden her şey kara- rıveriyor, caddeyegece iniyor sanki. Göğsümün tam orta yerinde de bir sancı... Bir eczanenin önünden geçerken, "Bahadır, dur..." diyorum. Duruyor. Arabadan zorlukla iniyorum. Bahadır da inip koluma giriyor; eczaneye yürüyoruz. "Ben birşeyyapamam," diyor eczacı, "tam kar- şıda birklinik var..." Eczaneden çıkıyoruz... Ka- ranlık artık tam anlamıyla iniyor Pangaltı Cadde- si'ne, yereyığılıyorum. Gözümü açtığımda ecza- cının sözünü ettiği o klinikteyim. İlk müdahale orada yapılıyor, ilk teşhis de orada konuluyor. Küçük tansiyonum 4'e, büyüğü de 6'ya düşmüş, göğsümdeki ağrı da tipik "enfarktüs" belirtisi... Oradan bir cankurtaranla Amerikan Hastanesi- ne... Teşhis doğrulanıyor... Yaşamsal tehlike... Acil müdahale... "Yoksa kaybedebiliriz hasta- yı..." O anda Yumak yeniden geliyor gözlerimin önü- ne. "Kaderin cilvesi" dedikleri bu olsa gerek. Aynı sokakta, Poyracık Sokak'ta, birbirimize 100-150 metre uzaklıkta kedim ve ben ölümle pençeleşiyoruz. Ne yazık ki o yenik düşüyor ölü- me; ölümüne "doğal ölüm" diyor doktoru. Ben ise bir saat kadar süren bir anjiyo uygulamasıy- la yaşama dönüyorum. Dr. Kemal Şençoban kalbime girerek biri yüzde 100, öbürü de yüzde 90 kapanmış iki damarımı açıyor, kendimi ölü- me en yakın duyumsadığım anda kalkıveriyor göğsümün ortasındaki o sancı. önceyoğun ba- kım, sonra iki gün hastanede gözetim, sonra da eve salıveriliş. Şimdi evdeyim. Beni ilk andan başlayarak hiç yalnız bırakmayan, hep benimle olan, korkuları- mı, sevinçlerimi, mutluluklarımı paylaşan sevgi- li dostlarımı düşünüyorum. • • • Korkulu "özel" bir serüvendi yaşadığım; siz- lerle paylaşmak istedim. Eğer kulağınıza gelirse merakta kalmayasınız diye. (e-posta: [email protected]) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 SOLDANSAĞA: 1/ Çanakka- le'nin Ayva- cık ilçesine bağlı turistik 3 bir belde. 2/ Yavru yap- maya alışkın kümes hay- vanlan için kullanılan sözcük... Te- mel niteliğin- 9 de olan. 3/ Dinsel tören ve ku- ralları... Birgeminin başkabirgemidenya da kıyıdan açılması. 3 4/ Telli bir çalgı... 4 Büyük ün kazanmış 5 sinema ya da müzik 6 sanatçısı. 5/"Marifet 7 iltifatatâbidir/Müş- 8 terisiz — zâyidir" 9 (Muallim Naci)... Brezilya'nın para birimi. mir'in Tire ilçesine özgü, ısırgan otu ve peynirle yapılan zeytinyağlı bir yemek... Lityum elemen- tinin simgesi. 7/Halk edebiyatında sekizli hece öl- çüsüyle yazılan bir şiir türü... Içine sulu şeyler koymaya yarayan kap. 8/ Büyük ve süslü çadır... Kalıpta pişen bir tür meyveli pasta. 9/ Muğla'nın Ortaca ilçesine bağlı turistik bir koy ve yöre. YUKARIDAJN AŞAĞIYA: 1/ Asurlular tarafından kurulan ticaret kolonileri- ne verilen ad... Kimi yiyeceklere lezzet ve renk katmak için eklenen suluca malzeme. 2/ Birim... Yunan abecesinde bir harf. 3/Erzurum'un bir ilçe- si... Dürülerek boru biçimi verilmiş deri ya da kâ- ğıt. 4/"—derdim var birbirinden seçilmez /Bir ay- rılık bir yoksulluk bir ölüm" (Karacaoğlan)... "Ru- am" da denilen ölümcül bir hayvan hastalığı. 5/ Sat- rançtabirtaş... Birnota. 6/Balıahnmışpetek... Bir cetvel türü. 7/Özsu... Asya'da yaşayan yabanıl bir keçi. 8/Uçurum... Tehlike işareti. 9/ Muğla'nın bir ilçesi... Alt alta yazılmış şeylerin tümü. z-
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear